• Sonuç bulunamadı

Küreselleşmenin Türkiye Üzerine Siyasi Etkileri

BÖLÜM 2: KÜRESELLEŞMENİN ETKİLERİ

2.5. Küreselleşmenin Türkiye’ye Etkileri

2.5.2. Küreselleşmenin Türkiye Üzerine Siyasi Etkileri

Küreselleşmenin Türkiye üzerindeki etkileri 1980’den sonra başlamıştır. 12. Eylül 1980’de askeri ihtilal ile Türkiye vesayet dönemine girmiştir. 1980 darbesinin ardından dünyada yaşanan liberal rüzgarlar Türk toplumunun demokratikleşme, hukuk devleti, çağdaşlaşma, hak ve özgürlük taleplerini artırmıştır. Kapitalizm yeni bir yapılanma sürecine girmiştir. Askeri ihtilalin akabinde dışarıda gelişen liberalizm rüzgarıyla, içeride yaşanan gelişmeler, talepler bütünleşmiş, Türkiye’de liberalizm ilk kez güçlü tanıtım imkanı ve kabul zemini bulmuştur (Şen, B., 2008: 187). ABD’de Reaganizm, İngiltere’de Thatcherizm rüzgarlarıyla bütün dünyaya liberalizm akımı ihraç edilerek kapitalizmin yeni formu neoliberalizm özendirilmiştir (Özaydın, 2008: 171). Gerek bu rüzgar gerekse askeri vesayet döneminden sonra seçimlerin yapılması, Türkiye’de tek partili iktidara geçilmesiyle küreselleşmeye paralel olarak siyasette yepyeni bir dönem başlamıştır. Askeri ihtilal yönetimi ideolojik sebeplerden dolayı binlerce insanı hapislere koymuş, siyasi partileri, dernekleri yasaklamış, meclisi feshetmiş, belediye

113

başkanlarını görevden almıştır. Askeri darbe sadece siyasi değil, ekonomik, sosyal ve kültürel hayatı etkilemiştir. Batı ülkelerinin baskısı, toplumsal dinamiklerle birleşince Türkiye, askeri vesayetten hak ve özgürlüklerin önemsendiği bir zemine girmiştir. Özallı yıllar dediğimiz dönemde düşünce, teşebbüs ve inanç hürriyetinde tarihi adımlar atılmıştır. Bu açılımlar aynı zamanda küresel nitelik de taşımaktadır. Teşebbüs hürriyeti ile yatırımların önü açılmıştır. İnanç ve düşünce özgürlüğü alanında kısıtlamalar kaldırılmış, toplumda rahatlama sağlanmıştır. Gazete ve TV’lerin üzerindeki baskılar kalkmıştır. Özel TV’lere izin verilmiştir. İran İslam Devrimi, Afganistan’ın işgali Türkiye’yi yakından ilgilendirmiştir. İran devrimi ideolojik olarak Türkiye’yi etkilemiş, bir akım doğmuş, birçok İran devrim yazarının eserleri Türkçeye tercüme edilmiştir (Şen, B., 2008: 202). İran devriminden etkilenen siyasi değişim bölge ülkelerini de etkilemiştir. Bu gelişmeleri de gören Amerika ve Avrupa ülkelerinin tesiriyle toplumsal talepler Türkiye’de dikkate alınmıştır.

Küreselleşme süreci 1987’de AB’ye tam üyelik için müracaat edilmesi, 1989’da Berlin duvarının yıkılması, bilahare SSCB’nin dağılması, Türk Cumhuriyetleri ile Balkanlar ve Kafkasya’da bazı ülkelerin bağımsızlıklarını kazanmasıyla Türkiye bölgelerde kendisini göstermeye başlamıştır. Reagan /Thatcher ‘in savunduğu ABD eksenli (Öymen, 2005: 216) neoliberal anlayışın küresel merkezlerce Türkiye’ye yerleşmesi ve coğrafi yakınlık, tarihi birliktelik sebebiyle Türkiye üzerinden SSCB sonrası bağımsızlıklarını kazanan ülkelere ihracı, Batılı değerlerin nüfuz etmesi programlanmıştır. Bu süreçte Ortadoğu, Akdeniz ve Orta Asya arasında jeopolitik ve jeostratejik konumda yer alması, tarihi geçmişi de dikkate alınarak, bölge ve dünya siyasetinin değişimiyle Türkiye için dönüm noktası olmuştur.

SSCB hegemonyasında olup bağımsızlığını kazanan ülkeler üzerinde Türkiye’nin kendine has düşünce, amaç, arzu ve planları da oluşmaya başlamıştır. Artıları ve eksileriyle Türkiye kabuğundan çıkmış, yüzünü dünyaya çevirmiştir. Bağımsızlığı kazanan Türk Cumhuriyetleri bir dönemeç noktasıdır. Adriyatik’ten Çin Seddine, 21’nci Yüzyılın Türk yüzyılı olacağına dair birçok söylem duyulmuştur (Coşan, 2018: 146). Türkiye kendisine yakın ülkelerle iş birliğine girmiştir. Türkiye Cumhurbaşkanı Özal, İzmir İktisat Kongresinde hata yapılmadan gidilirse 21. Yüzyılın Türklerin yüzyılı olacağını söylemiştir (Köseoğlu, 1998: 144). Küresel gelişmelerle Türkiye’de hak ve

114

özgürlükler daha çok gündeme gelmiş, mesafe de alınmıştır. İran- Irak, Azerbaycan-Ermenistan, Körfez savaşları, Bosna Hersek ve Çeçenistan’da yaşananlar, küreselleşmenin etkilerini Türkiye’ye yansıtmıştır. Bu süreçte küresel terör planı ile PKK ayrılıkçı hareketi Batı tarafından desteklenmiş, ırkçılık kışkırtılmıştır. Türkiye’nin Orta Asya, Balkanlar, Ortadoğu’ya yönelik açılımları, atılımları, çalışmaları engellemelere rağmen genişlemiştir. Bosna Savaşı Türk milletinin Balkanları hatırlamasına, tanımasına, birçok şeyin uyanmasına sebep olmuştur (Brown, J., 1995: 95).

Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ölümü küreselleşme yönünde gitmeye çalışan Türkiye’nin önünün kapanması, hak ve özgürlüklerin kısıtlanması için önemli bir dönemeçtir. Etnik ayrımcılığı hak ve özgürlük bağlamında ele alan, Türkiye’yi sürekli suçlayan Batı dünyası dini açıdan hak ve özgürlüklerin kısıtlanması, Refahyol hükümetinin alaşağı edilerek, siyasi yasakların getirilmesine ses çıkarmamışlardır. 28 Şubat post modern darbesi ile hak ve özgürlüklerin kısıtlanmış, Türkiye siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel yönden büyük bir krize, saplantıya küresel güçlerin planlarıyla girmiş veya sokulmuştur. Bu süreçte AB’ye karşı yakınlaşmalar artmıştır. Devletin baskıları nedeniyle muhafazakar kesimler Batı karşıtı düşünce ve söylemlere rağmen AB yanlısı siyasetler geliştirmişlerdir (Şen, B., 2008: 276). AB’nin en temel haklara duyarsız kalması, Türkiye’de yaşanan gelişmeler, demokratik, hak ve özgürlükleri içselleştirmiş ülkelerin, çifte standartlarını tanımaya sebep olmuştur. AK Parti döneminde AB ile müzakerelerde çifte standart uygulanması ile Türkiye, Ortadoğu ve diğer ülkelere yönelmiştir. AB’nin ikircikli tutumu Türkiye’nin çok yönlü siyaset yürütmesini zorlaştırmıştır (Telatar, 2015: 498).

2000’li yıllardan sonra iletişimin hız kazanması, internetin küresel etkileşimi artırması, toplumsal duyarlılıkların harekete geçmesi, farklı kesimlerin desteğini alan AK Partinin kurulması ve iktidar olmasıyla haklar ve özgürlükler alanında ilerlemeler sağlanmıştır. Daha sonra internet demokratikleşme açısından önemli bir araç haline gelmiştir (Dağtaş - Yıldırım, 2015: 151). Türkiye yaşanan değişimde, Türk siyasi hayatının küresel gelişmelere ve gerçeklere adaptasyonu, AB’ye entegre olmaya çalışması, toplumsal taleplerin siyasette ve yöneticilerde karşılık bulması, darbe dönemlerinin baskısından kurtulma, çağa ayak uydurma istek ve arzuları da etkili olmuştur. Türkiye’nin çok yönlü

115

gelişmesi, ilerlemesi çevre, komşu ve diğer bazı ülkelere örnek ve ilham kaynağı olmuştur. Türkiye küreselleşmeyi bölgeselleşme ve AB ile ilişkilerin gelişmesini de dahil ederek ele almıştır (Şen, B., 2008: 269).

Küreselleşme süreci siyasi karar, kanun ve uygulamalarıyla haklar ve özgürlüklerin gelişmesini kısmen olumlu anlamda etkilemekle, geliştirmekle beraber, birçok temel değerin, kabullerin, mahremiyetlerin kutsalların yıpranmasına, zarar görmesine sebep olmuştur. Yeni Dünya Düzeni küreselleşmeye biraz daha kapı açmıştır. ABD’nin deklare ettiği YDD küreselleşmenin bir sürümü olmuştur. Bazı aydınlar YDD’yi Kuzey tarafından, “küresel kapitalist egemenlik düzenini inşası olarak vasıflandırmışlardır (Bora, 1995: 12).

İletişim çok hızlı ve inanılmaz şekilde toplumun irade, karar, muhakeme ve hafızasını güçlendirmiştir. Açık toplum egemen hale gelmiştir. Kamuoyundan bir şey gizlemek, saklamak mümkün değildir. Seçmen cep telefonları, kameralar, smsler, twitter ve sosyal ağlarla, siyaset kurumunu, liderleri, partileri, söylemleri, yatırımları, kadroları, projeleri inceleme, izleme, irdeleme imkanlarına kavuşmuştur. Karşılaştırma ve değerlendirme, karar verme süreçleri bireysel anlamda güçlenmiştir. Seçimlere katılım oranı artmıştır. Türkiye açıklık, şeffaflık konusunda başarılı olmuştur. Seçmenlerde yolsuzluğa, baskıya, zulme, kayırmaya, iltimasa, rüşvete, tembelliğe, kuru söylemlere, ayrılıkçılığa karşı bir duyarlılık oluşmuştur. Küresel mantık ve muhakeme kazanan toplum, sandığa giderken iç ve dış şartları değerlendirebilmektedir. Küreselleşme süreci küresel değerler yanında yerel değerleri de canlı tutan bir refleks oluşturmuştur. Etnik, dini, sosyal, ekonomik ve kültürel aidiyetler harekete geçmiştir. Siyasilerde bu değerler aranmakta, partiler bu değerleri göz önüne almaktadırlar. Küreselleşme sürecinde oy veren vatandaşın, seçmenin eğilimlerini önce gazeteler, sonra TV’ler, daha sonra internet ve sosyal medya etkisi altına almıştır (İşman - Kara, 2018: 612).

Küreselleşmenin merkezi olan ABD ve AB’nin bazı ülkelerinde seçime katılma oranları çok düşükken (Anadolu Ajansı, 25 Nisan 2019) Türkiye’de %85’lerde olup, oran yüksek seyretmektedir. Türk milletinin yönetime, yöneticilere, iç ve dış gelişmelere karşı duyarlı olduğu bir gerçektir. Küreselleşme süreci duyarlılığı artıran, zenginleştiren malzemeyi topluma sunmaktadır. Seçmen eğilimleri toplumun diğer tercihlerine de yansımaktadır. Küresel, ulusal ve toplumsal gelişmeler kitlelerin ilgisini çekmekte,

116

takibini sağlamaktadır. Küresel gelişmeler, seçmeni dikkatli, seçici ve nitelikli hale getirmiştir. Seçmen eğilimleri analiz edildiğinde küreselleşme ile yerelleşmenin yansımaları görülmektedir. Seçmen küresel gelişmelere uygun, yenilikçi, dünyaya entegre olan, ancak, yerel değerleri koruyan ve geliştiren tercihlerde bulunmaktadır (Demirtaş, 2017: 36).

Küresel gelişmeler, iletişim araçları, açık toplum seçmen eğilimlerini de etkilemekte ve siyasi partiler bu yaklaşımları dikkate almak durumunda olmuşlardır. Seçmen seçim beyannameleri ve taahhütlerini önemsemekte, takip ve tahlil etmektedir (Zaim, 2007: 21).

İnternet, televizyon ve sosyal medya araçları seçmenin partileri daha çok ve sık takip etme imkanlarını sunmaktadır. Bu beyannamelerde toplumu doğrudan ilgilendiren, sosyal hayata dönük, ekonomik programlar daha çok dikkati çekmektedir. Kişilerin ve toplumun muhtemel kriz, tehlike ve risklere karşı korunma siyasetleri, istihdam, eğitim, eğitimde fırsat eşitliği, çalışma hayatı, sağlık, sosyal güvenlik, barınma, konut, gelir dağılımı seçmenin önceliklerini teşkil etmektedir. Kadın, çocuk, genç, yaşlı, engelli, bağımlı, kimsesiz, şehit ve gaziler olmak üzere toplumun bütün katmanları seçim beyannamelerinde yer almaktadır (Özkan - Bingöl, 2018: 33-80).

Türkiye’nin küresel gelişmelere açık olmasında AB ile devam eden üyelik sürecinin etkisi büyüktür. Toplum yıllardır Avrupa’da yaşayan vatandaşlarından dolayı AB ülkeleri ile bağlantı halindedir. İletişim, ulaşım ve etkileşimle geniş bilgilere ulaşılmaktadır. AB ile olan anlaşmalardan dolayı birçok hukuki düzenleme yapılmıştır. Batının normları, vatandaş gereksinimleri ve talepleri arasında bir sürece girilmiştir (Laçiner, 1999: 5). Seçmenin önemli bir kısmı basiretli düşünerek bir denge arayışındadır. Toplum etkileşimle öyle bir yere gelmiştir ki, gelişmelere, ilerlemelere açık, baskıya, sömürüye kapalıdır. Yerel değerleri, inancını, kültürel birikimini, aidiyetini korumak istemektedir (Kaya, 2015: 47). Küreselleşmenin başat ülkeleri ABD ve İngiltere iki partili sistemle idare edilmektedir. Türkiye 1950, 1980, 2000 sonrası iki partili sisteme dönmüştür (Şen, B., 2008: 186).

Türkiye AK Parti döneminde küresel, bölgesel olarak etkin, uluslararası toplumda uluslararası kuruluşlarda etkin ve katılımcı, düzen kurucu, barış, adaletten yana, krizleri çözümleyici bir vizyon ve rol belirlemiştir. Doğu ve Batı arasında köprü ve merkez

117

ülkeyi amaç edinmiştir. Bu vesileyle Balkanlar, Ortadoğu, Orta Asya ve Afrika Ülkeleri ile ilişkilerini geliştirmiştir (Telatar. 2015: 495-497).

Her şeye rağmen Türkiye son yıllarda siyasi cesaret ve maharetle küresel atılımlar, yatırımlar, düzenlemeler, anlaşmalar yapmış, ilişkiler kurmuş, yeni ufuklara yönelmiştir. Soy, din bağı olan, gelişmekte olan ülkelerle temaslarını artırmış, umut veren bir ülke olmuştur. Küreselleşme sürecinde söz sahibi olunması gerektiğini göstermiş, bir açılım getirmiş, katkıda bulunmuştur. Yerellik, bölgesellik ve küresellik arasında bir denge oluşturmuştur. Küresel güç potansiyeline sahip olduğu anlaşılmıştır. Türkiye küresel siyasette gücünü artıran bölgesel bir güçtür (Özdemir, Ç., 2018).

Türkiye’nin İslam Konferansı Örgütü Genel Sekreterliği, Avrupa Konseyi Başkanlığı gibi uluslararası düzeyde üstlendiği görevler, BM de ortaya koyduğu performans, vize uygulamalarında getirdiği kolaylıklarla küresel açılımları sağlamıştır. Cumhurbaşkanının “Dünya Beşten Büyüktür” ifadesi karşılık bulmuş, destek görmüştür. TİKA, AFAD, KIZILAY; Maarif VAKFI gibi yardım, eğitim kuruluşlarıyla, yardımlarla birçok ülkeye uzanması, yüz binin üzerinde yabancı öğrenciye üniversitelerde eğitim imkanı sunması küresel irtibatlarını kökleştirmektedir (Duran, 2018). Karşılık beklemeksizin sorunlu komşu ülkelere arabuluculuk etmesi, istismar etmemesi küresel potansiyel gücünü gösterirken, küresel güçlerin istismarlarını, kumpaslarını da ortaya çıkarmaktadır. Küresel siyaset korku ve endişe üretirken haklı olunduğunda direnerek, ilkeli durarak, güven vererek küresel duruş sergilenmektedir. Türkiye herkese karşı duyarlı, ilgili, sorumlu, etkili davranmaktadır. Deprem, sel, afet gibi felaketlerde, savaş, göç gibi krizlerde ayırım yapmaksızın yardım ve destek vermektedir. Geniş çapta birçok ülke ile ilişkilerini, iş birliğini artırmıştır. Dünyanın birçok ülkesine iş geliştirmede destekleyici yardımlar sağlamaktadır. Birtakım tesisler kurmakta, araç ve gereçlerle destek olmaktadır. Krizleri çözmeye çalışmakta, haksızlığa uğrayan kişi ve kuruluşlara kucak açmaktadır. Küresel sorumluluk, duyarlılıklarıyla ülkelerin, toplumların dikkatini, ilgisini çekmektedir. Küreselleşme sürecinin insanlarda uyandırdığı farkındalık ileri dereceye çıktığı için örnek ülke olarak toplumsal algıları yönlendirmek insani yaklaşımlarla mümkün olabilmektedir. Türkiye’nin vurguladığı ve uyguladığı siyaset, küreselleşme sürecinde bağlantıların, bağlılıkların, paydaşlıkların çıkara, bencilliğe, hırsa yönelik değil, ortaklığa, birlikteliğe, paylaşmaya ve

118

diğerkamlığa uygun insani yaklaşımlar olması gerektiğini ortaya koymuştur. Bu durum geniş bir karşılık bulmakta, takdir edilmektedir. (Duran, 2018).

Küreselleşme sürecinde, ülke ve toplumlar birçok konuda, yoğun ilişkiler içindedirler, bağımlı hale gelmişlerdir. Bu yüzden milletlerarası anlaşmaların sayısı ve çeşidi artmıştır. Bunun yanında iletişimin kolaylığı ile çok yönlü siyaset izlenmesinin, farklı ülkelerle birçok alanda siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel anlaşmalar yapılmasının önü açılmıştır. Çok sayıda ülke ile karşılıklı vizeler kaldırılarak, stratejik iş birlikleri geliştirilmiştir. Yabancıların Türkiye’de mülk edinmeleri kolaylaştırılarak çifte vatandaşlık hakkı tanınmıştır (Dilek, 2017: 4). Yatırım, iş ve oturum imkanları kolaylaştırılmıştır. Vatandaşlık haklarının geniş bir kesim tanınması küresel siyasetin geleceğini daha çok etkileyecektir. Farklı ırk, renk, etnik köken ve dine mensup olarak vatandaşlık hakkını elde edenler, yerleşik vatandaşlarla aynı haklara sahip olmaktadırlar. Bu husus küreselleşme ve ulus/ milli devlet açısından kritik, önemli bir durumdur. Maharetli bir yönetişim (governance) ve yönetim siyaseti gerekmektedir. Yurtdışından, Türk ve Akraba Topluluklarından gelen lisans, yüksek lisans öğrencilerinin Türk üniversitelerinde eğitim almaya başlaması yine küresel siyaset açıdan geleceğe katkı sağlayacak, önem arz edecektir.

Stratejik Ortaklıklar, güvenlik iş birlikleri, askeri üsler, üniversite yatırımları da küresel siyasetin geleceği açısından Türkiye için önemli gelişmelerdir. Birçok ülkeye bürokratlarına, askeri, güvenlik personeline eğitim destekleri küresel açılımlardır. E-devlet, E-hizmet, E-ticaret alanlarındaki uygulamalar siyaseten Türkiye’nin küresel gücünü, itibarını göstermektedir.

Küreselleşme sürecinde Türkiye’nin kendi içinde, çevresinde, bölgesinde siyasi, ekonomik, sosyal krizler yaşanmış, halen de yaşanmaktadır. Küresel egemen güçler ülkeler üzerinde yalnızca ekonomik değil siyasi ve askeri yönden de belirleyici, etkili olmak isterler (Uğur, 2019: 4). Türkiye küresel ve bölgesel sorunlarda, konularda zaman zaman ABD ile karşı karşıya gelmektedir. Bu krizlerde küresel aktörlerin, ABD’nin, kurum ve kuruluşlarının doğrudan etkileri vardır. Türkiye’nin bulunduğu bölge ve karşılaştığı sorunlar, kendi ülkesinin çıkarlarını korumakla birlikte, küresel düzeyde aktör olmasını da gerektirmektedir. Türkiye küresel düzeyde aktör ve etkin olabilmek için ekonomik, askeri ve diplomatik gücünü artırmasının önemi ortaya çıkmıştır.

119

Türkiye’de darbe ve darbe girişimleri eksik olmamıştır Türkiye’nin bulunduğu jeopolitik konum küresel egemen odakların ve devletlerin ilgi alanındadır. İçeride 28 Şubat krizi, 27 Haziran Cumhurbaşkanlığı Seçimi, 15 Temmuz kalkışması, çevrede Arap Baharı, Suriye, Irak, Kudüs, Gazze, Mısır, Yemen ve Libya’da yaşananlar, Rusya krizi, Kaşıkçı cinayeti gibi geniş çaplı olaylar Türkiye’nin küresel konumunu da etkilemektedir. Dünya’da hiçbir başka ülke bu denli karmaşık, kapsamlı, çok taraflı, çok boyutlu küresel krizleri bir arada ve art arda yaşamamıştır. Bu krizler küresel fırsatlara da dönüşebilmektedir. Krizler, siyasi ilişkilerin gelişmesine, görüşmelere, anlaşmalara, buluşmalara, cesur duruşlara sebep olmaktadır. Türkiye’nin küresel siyasette etkin olmasının kapısını açmaktadır. Devlet dik durunca, millet iradesi güçlü olunca krizlerin lehimize dönmektedir (Yalçın, 2018)

AB’ye olan tam üyelik müracaatının AK Parti döneminde tam üyelik müzakereleri ile devam etmesi birçok yasal düzenlemenin yapılması demokratikleşme adımlarını hızlandırmıştır. Küreselleşme süreci içerisinde Türkiye’de yaşanan bu gelişmeler içeriden ve dışarıdan yakinen takip edilmiştir. ABD ve diğer Batılı ülkeler, uluslararası kuruluşlar, küresel odaklar gelişmeleri kendi arzu ve amaçları cihetinden yönlendirmeye, etkilemeye çalışmışlardır. İletişim kanalları demokratik açılımları geliştirmiştir. Küreselleşme sürecindeki hareketlilikler, akışkanlıklar, etkileşimler siyasi alanda düzenlemelerin yapılmasına, yöneticilerle toplumun demokratik çalışmalarda mutabakatına, iş birliğine zemin hazırlamıştır (Uluç - Yarcı, 2017: 92). TBMM de ve yerel yönetimlerde halkı tatmin edecek temsilcilerin yer alması, istikbalde küresel rekabete uygun kadrolar açısından umut verici olmuştur.

Küreselleşme sürecinde toplumun muhakeme kabiliyeti, mukayese imkânı ve bilgi dağarcığının güçlenmesi siyasi yapıyı güçlü kılan bir durumdur. 12 Eylül Darbesi önce baskı ve korkuya sebep olmuştur. Kısa zaman sonra ise dünyadaki gelişmelere paralel olarak çoğulcu ve katılımcı demokratik toplum, yönetim talepleri uyanmıştır. 1980 sonrası dört eğilimi bir arada tutan ANAP iktidar partisinin siyasi başarısı toplumda kutuplaşmaların kırılmasına sebep olmuştur. Bir taraftan yerel değerleri savunurken, diğer taraftan batı kültürü ile bir buluşma zeminine yönelmiştir (Göle, 2000: 42). 1990’dan sonra yerel yönetimlerde daha çok RP kökenli halkı iyi tanıyan, sevgisini

120

kazanan adayların toplumla dayanışma halinde gösterdikleri başarıları, iç kamuoyunun ve dış küresel gözlemcilerin dikkatlerini çekmiştir.

Farklı eyaletlerin kurduğu, federal yapıya sahip ABD’yi, Avrupa Birliği’ni, yüzyıllardır rakip olan ülke ve mezheplerin bir araya getirmesi de Türk toplumu için örnek teşkil etmiştir. Şüphesiz Avrupa Ülkelerinde yaşayan Türklerin, yeni kuşakların, yurtdışına gidip gelen akademisyen, bürokrat, iş adamı ve aydınlarının bu sürecin gelişmesine, çoğulcu ve katılımcı siyaset ve yönetim anlayışına çok ciddi şekilde etkileri, katkıları olmuştur.

Gelişmeler karşısında küresel devletlerin, güçlerin çifte standartları ile karşılaşmak sıradan hale gelmiştir. Demokratikleşme, çoğulcu ve katılımcı yönetim taleplerini görmezden gelebilmişler, örgütlü darbe ve darbe teşebbüslerine destek olmuş veya sessiz kalmışlardır (Bayraklı, 2017) Çoğulcu ve katılımcı yönetim taleplerinin en canlı ve somut örneği Türk Milletinin seçimlere katılma oranı ve partilere verdiği mesajlar, dışarıdan yapılan dikte ve dayatmalara karşı duruşu olmuştur.

Küreselleşmenin siyasete son derece büyük etkisi vardır. Küreselleşme her şeyi ile siyasetin içindedir. Siyasetin malzemesi insan olduğu için, küreselleşme süreci insanların siyasi göz, beyin ve muhakemesini de geliştirmiştir. Devlet Başkanlarının, siyasetçilerin, yöneticilerin kullandıkları twitterların, sosyal medya araçlarının milyonlarca takipçileri, sayısız yorumları muhataplarına karşı düzenleyici bir işleve sahiptir.