• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: KAVRAM VE KURAMSAL ÇERÇEVE

1.5. Küresel Yapılar ve Aktörler

Küreselleşme, çok-aktörlü bir yapı içerisinde ilerlemekte, gelişmektedir. Devletler, uluslar üstü kurumlar, çokuluslu şirketler (Hirst - Thompson, 2007: 36-39), kurumlaşmış ideolojiler yine önemli aktörlerdir. Ulus-devletler, uluslararası kuruluşlar, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları, sermaye gurupları, dini yapılar, üniversiteler, ilim, düşünce araştırma, eğitim kurumları, medya, sosyal medya, TV, gazete, facebook,

28

twitter, whatsapp, instagram gibi araçlar, sosyal ağlar, küresel yapılar, aktörler, oyuncular arasındadır. Küreselleşme süreci, bu aktörlerin karşılıklı bağımlılığı, iletişimi, etkileşimi, mücadelesiyle şekillenmektedir.

Başta ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, Çin, Rusya gibi ulus-devletler küreselleşmenin önde gelen oyuncularıdır. BM, NATO, AB, Dünya Ticaret Örgütü, IMF gibi gücün, otoritenin devredildiği uluslar üstü kuruluşlar küreselleşmenin en önemli araçlarıdır (Savaşlar, 2007: 44). Türkiye, Hindistan, İran, İslam İş birliği Teşkilatı gibi ülke ve kuruluşlar küreselleşme içinde zaman zaman etkili olmaya çalışan yapılardır.

1.5.1. Devletler

Küreselleşmenin başat ülkesi ABD’dir. Bütün kurumlarıyla, gücüyle insan ve teknoloji yapısıyla, siyasi ekonomik, ilmi ve askeri gücüyle belirleyicidir. İngiltere tarihi birikimi, emperyal gücü, kuvvetli kurumları, uluslararası şirketleri ve şirketler üzerindeki hakimiyetiyle, lojistik yapısıyla, belirleyici bir ülkedir. Keza, Fransa Frankofoni ülkeleriyle, Çin yayılmacı ve hızlı gelişmesiyle, yaygın nüfus ve nüfuz gücüyle, Hindistan nüfusu, İngilizce bilen insan kaynaklarıyla, hem düşük kaliteli hizmet sektöründe çalışan, hem de yüksek seviyede kaliteli iş gücüyle Batı’da ve çevre ülkelerde küresel bir etkiye potansiyel olarak sahiptir. Japonya kalite yöntemleri, iş süreçleri, çalışma disiplini, verimlilik gücü, yönetim teknikleri (Özkan, 2008: 18), zenginliği, insan kaynaklarıyla, Almanya yüksek sanayi ve teknolojisi, tarihi geçmişi, gelişmiş siyasi tecrübesi ve özellikle Avrupa’da etkin ve baskın yapısıyla küresel güce sahiptir. Ayrıca iki kutuplu dünyanın diğer tarafı olan Rusya gerek Çarlık gerekse sosyalist dönemdeki birikimlerini ustaca kullanarak varlığını sürdürmektedir. Ülkelerin küreselleşmede etkin olmaları siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel güçleri, hedefleri, yapıları ve birikimleriyle doğrudan alakalıdır. ABD bu bakımdan daima önde gelmektedir. ABD’nin özellikle soğuk savaş sonrası rakipsiz askeri, ekonomik ve siyasi güç olduğu dayatılmıştır. Ancak, birçok konuda kendi gündemini kabul ettirmekte zorlandığı, hatta başarılı olamadığı gerçektir (Çakmak, 2011: 12).

ABD ileri teknolojisiyle, ekonomi, siyasette etkin gücü, yüksek teknolojisi, yaygın ve güçlü askeri yapısı, iletişim teknolojisi, maliye ve finans araçları, enerji kaynakları yanında, McDonalds, Coca Cola, Starbucks gibi yeme içme, giyim kuşam, müzik, eğlence dünyası, Holywood filmleri, yazılımlar, programlar, oyunlar, internet, sosyal

29

medya ağları, whatsapp, instagram, facebookla insanlığı sosyokültürel bir çember altına almıştır, yirmi dört saati gündelik yaşam pratikleriyle sarmıştır. ABD şirketleri, teknoloji ihracı ile kitle iletişim araçları, sahip oldukları medya ürünlerini ihraç ederken “içerik” kültür de ihraç etmektedirler (Taylan - Arklan, 2008:91).

Devletler açısından bakınca finans, hukuk, sanayi, teknoloji, üretim, hizmet sektöründe etkinlikleriyle Çin, Almanya, İngiltere, Fransa, Rusya’nın küresel bir güç olarak faal oldukları bilinmektedir. Çin ekonomi ve teknolojide gösterdiği büyük atılımları bütün dünyaya finansman ve yatırım araçlarını da kullanarak yayılmacı bir şekilde sürdürmektedir. Bir kuşak, bir yol projesiyle 65 ülkeyi kapsayan yaygın bir ağla küresel büyük bir projeyi başlatmıştır (Kodaman - Gonca, 2016: 1251). İngiltere’nin Commonwealth, Fransa’nın Frankofoni ağlarıyla önceki sömürge ülkeleriyle çok yönlü bağlantıları sürmektedir. Söz konusu ülkeler uluslararası siyaset ve ekonomide etkin oldukları kadar yeryüzünün birçok noktası ile kültürel ilişkiler kurmaktadırlar.

1.5.2. Uluslararası Kuruluşlar

BM, IMF, Dünya Bankası, DTÖ, NATO, AB, ASEAN, NAFTA, BDT (Bağımsız Devletler Topluluğu), Şanghay Beşlisi, BRICS, İslam Konferansı Örgütü gibi uluslararası kuruluşlar ve bölgesel ittifaklar etkileri göreceli olsa da küresel oyunculardır (Alan, S., 2018: 1). En önemli küresel özelliğe ve işleve sahip olan uluslararası kuruluşlar BM, IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü’dür. OECD, DB, DTÖ gibi kuruluşlar GATT (Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması), gibi anlaşmalar küresel düzlemde sermaye akışı ve ticaretin yapılması ile ilgili engelleri kaldırmaya yönelik kurulmuşlardır. Bütün ülkeler bağımlıdır. Dünya Bankası ve IMF devletleri borçlandırarak egemenliği altına almışlardır (Alan, S., 2018: 6). BM, IMF, DTÖ, NATO gibi kuruluşlarda güçlü devletlerin birlikteliği ve ağırlığı söz konusudur (Hirsch, 2011: 153). Küreselleşmeyi üreten güçlerin yönlendirmesi ve denetimi altındadırlar. BM ye üye olan şirketler ve lobiler vardır. Bu şirketlerin devletlerden daha fazla etkileri olmaktadır. Devletlerin birçok işlevini uluslararası kuruluşlar üstlenmiş, devlet birimlerinin yerini almıştır. Tüm bu kuruluşlarda ABD çok daha etkilidir. Küreselleşme bu düzeni kurmuştur (Robinson, 2004: 91-92).

30 1.5.3. Küresel Çok Uluslu Şirketler

Küreselleşme sürecinin son evresinde, ikinci dünya savaşı, 1960 -1970 sanayi ötesi topluma geçişte çok uluslu şirketlerin hegemonyası vardır. Küresel ekonomide başat rol oynamak, dünyada kapitalist düşüncenin yerleşmesi için SSCB’nin dağılmasından sonra zihniyet değişimine yönelmişlerdir (Thurow, 1997: 99). Küreselleşmenin arkasında çoğunluğu ve büyükleri ABD de olan çok uluslu şirketler küreselleşmenin tek merkezi gücüdür. 20’nci yüzyılda çok uluslu şirketler sanayi ve bilgi toplumunun sunduğu imkanları kullanarak büyük bir servete kavuşmuşlardır. IMF, DB, DTÖ gibi uluslararası kuruluşlar çok uluslu şirketlerin önünü açmıştır (Uğur, 2015:3). Çok uluslu şirketler yatırımlar, madenler ve kaynakların baskıyla ucuza kapatılması, üretim süreçlerinin, mekanizmalarının kontrolü, tüketimi artırarak, yaygın satış, pazarlama dağıtım ve ağları ile küresel büyük imkanlar kazandılar, varlıklar elde ettiler. Bu şirketlerin milli kimlikleri yoktur, sadece ekonomide birinci derecede etkin olmayı amaç edinmişlerdir (Hirst - Thompson, 2007: 36-39). Çok uluslu şirketler teknoloji, finansman, doğal kaynaklar, kitle imha silahları, medya ve kültür sahasında tekelleşmişlerdir (Amin, 2000: 442-445).

Çok uluslu şirketler yüksek teknolojide, temel endüstrilerde, enerji, petrol, doğalgazda, finans dünyasında, bankalar, uluslararası fonlar, borsalarda, yaşam ve kültüre yönelik film, müzik, yiyecek içecek, fast food, franchise, gıda pazarında, ulaşım, kargo ve taşımacılıkta, medya, sosyal medya, basın –yayın, iletişim, bilişim teknolojilerinde, değerleme, yatırım şirketleriyle küresel bir ekonomiyi kontrol etmektedirler (Kamacı - Turan, 2018: 83).

Siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda küresel şirketlerin doğrudan veya dolaylı etkileri vardır. Sermaye guruplarının desteğini alan, doğrudan sermaye guruplarını temsil eden, lobilerin arkasında durduğu siyasetçiler ve partiler birçok ülkede iş başında olmaktadır. TV, Sosyal medya, yayın dünyası, küresel medya, iletişim araçlarının sahipleri çok uluslu şirketlerdir (Varol, 2017: 405). Amazon, Apple, Facebook, Google, CNN, Twitter, Washington Post gibi küresel medya şirketleri sermayenin elindedir. Silah, ilaç, gıda, enerji, elektronik, yazılım şirketlerinin tesiri yüksektir. Holywood başlı başına bir küresel güçtür. Özellikle son yıllarda e-ticaret şirketleri E-bay, Ali Baba, ödeme araçları Visacard, Mastercard, iletişim sistemi Windows küresel çapta büyük

31

şirketlerdir. Yeryüzünü ürün, hizmet, ofis, eleman ağlarıyla sarmışlardır. Birleşmiş Milletlere üye olan binlerce şirket vardır, lobi faaliyeti yapabilmektedir. Sonuç olarak dünyada yatırımlarda etkin olan çok uluslu şirketler dünya GSYİH de önemli bir yere sahiptirler (Ekin, 1999: 33-34).

Şirketler varlıklarını güçlü şekilde sürdürebilmek için devletlere, ülkelere ve toplumlara nüfuz ettiler. Giderek yüksek teknolojiyi de geliştiren ve denetleyen bu güçler küreselleşmenin en önemli aktörüdürler. Terazinin bir yanında onlar, diğer yanında ise devletler, toplumlar ve insanlar vardır. Onların kefesi ağır basmaktadır. Küreselleşmenin en önemli unsuru sermaye ve teknoloji onların elindedir. Teknoloji yatırım ve geliştirme kabiliyeti olmayan ülkelere yatırım yapmaktadırlar (Çalışkan, 2003: 1). Bu yatırımlardan fayda hasıl olmakta ise de şirketlerin harcadıkları karşılığında aldıkları arasında oran daima ve daha çok şirketler lehine, ülke aleyhine olmaktadır.

Ne kadar çok tüketim, o kadar üretim, o kadar çok kar çok uluslu şirketlerin önceliği olmuştur. Şüphesiz önceliği adalet, ahlak olmayan, insana ve çevreye saygıyı öne almayan bu anlayış birçok hasara da sebep olmaktadır. Çok uluslu şirketler insan değildir, ahlaki kaygıları da yoktur. Büyüme, kar, acımasız rekabet önceliklidir. Yeryüzündeki kaynakları, çevreyi korumak önemlidir. Üretimin yapıldığı yerlerde doğa tahrip edilmiş ve edilmektedir. Hava, su ve toprak kirletilmektedir. Şirketlerin genellikle üçüncü dünya ülkelerinde yaptıkları üretim ve yatırımlarda çevreyi koruma kaygıları yoktur. Çalışanların emeği ise sömürülmektedir, karşılıkları düşüktür (Dikkaya - Deniz, 2006: 173).

1.5.4. Dinler

Yerkürede etkisi olan, sözü geçen, hayatı her yönüyle etkileyen ve yönlendiren yapıların başında şüphesiz dinler gelmektedir. Dinlerin küresel niteliği onların büyük nüfusa hitap etmekten öte insanlığa, iç alemlere, huzura yönelmesi, yaşam tarzı sunması, kişisel ve toplumsal mesajları ve yaklaşımlarıdır. Toplumların ilk aidiyet noktası inançlarıdır, dinleridir. Tarihte dünya dinlerinin hepsi yayılma eğilimi ve faaliyeti göstermişlerdir (Turner, 2002: 26). Hristiyanlık, Müslümanlık ve Yahudilik, büyük nüfusa ve coğrafyaya hitap eden Budizm ve Hinduizm zamanın en önemli küresel dini yapılardır. Yayılmacı nitelikleri itibariyle İslam ve Hıristiyanlık, felsefi düşünce ve yaklaşımlarıyla

32

Budizm, Konfüçyizm küresel dini yapılardır (Öngören, H., 2002: 448). İslam ve Hristiyanlık dünya çapında geniş coğrafyalara yayılmış dinlerdir. Hıristiyanlık “büyük yüzyıl” olarak adlandırılan 20. yüzyılda yerleşik topraklarında güç kaybederken Afrika, Asya ve Uzakdoğu’da çok mesafe almıştır (Gündüz, 2005). Yahudilik milli bir din olmasına rağmen küresel gücü, etkinliği yüksektir. Yahudiliğin sınırlı ancak, yerkürede yaygın ve etkin gücü vardır. İnsan potansiyeli ve güçlerini kullanarak, küresel çapta hedefe yönelik çalışmaları, devletlere, kurumlara, şirket ve kuruluşlara nüfuzu kuvvetlidir. Budizm ve Hinduizm ise nüfus ve bölge itibariyle önemli bir konuma sahiptir. Çin ve Hindistan’ın küresel gücü dikkate alındığında Budizm ve Hinduizm’in küresel etkisi önem arz etmektedir. Dini kimlik küreselleşme sürecinde milli kimliği şekillendirmekte (Şen, H,. 2010: 145) küresel yayılma ve bağlantılar için etkin rol oynamaktadır. Küresel gelişmeler dinlerin, dini yapıların, dindar kişi ve toplulukların tepkisini çekerek onları konum belirlemeye sevk etmiştir. SSCB’nin dağılmasından sonra Rusya ve Doğu Avrupa’da Hristiyanlık serbest olmuş ve hız kazanmıştır. Çin’de ise Budizm etki alanını tekrar genişletmektedir. Bağımsızlığını kazanan sosyalist ve komünist ülkelerde yaşayan Müslüman toplumlar da sınırlı seviyede de olsa dini hayatı yaşama özgürlüğüne kavuşmuşlardır. İlginç olan ise şudur. Küresel güç, laik ve seküler yaşam içinde olan liberal-kapitalist batı toplumların da Hıristiyanlık gücünü kaybetmeye başlamıştır. ABD ‘de yapılan bir araştırma göstermiştir ki geçen on yılda kendisini Hıristiyan olarak tanımlayanların sayısında %12 azalma ortaya çıkmıştır (BBC News, 18 Ekim 2019).

Tarihi ve süresi itibariyle dinler ilk insandan bu tarafa en etkin küresel aktörlerdir. 19’ncu yüzyılda Hristiyanlık batı toplumlarında gücünü kaybetmiştir. 19 ve 20’nci yüzyılda İslam ülkelerinin parçalanması, işgal ve istilası ile de yeryüzünde İslam’ın ağırlığı azalmıştır. Çin ve SSCB ülkelerinde dinin yasaklanması din dışı, seküler toplum düzenini bütün dünyada yaygın hale getirmiş, dinden uzak, dini temellerden yoksun, inançsız, zayıf toplumlar meydana gelmiştir.

İletişim teknolojisi, İslam ülkelerinde olsun, diğer ülkelerde olsun yaşayan, İslami bilgi ve kültüre vakıf olmayan Müslümanların bilgiye ulaşmaları, kendilerini ifade etmeleri açısından imkanlar sağlamıştır (Kaya, 2015: 47). Başta Türkiye olmak üzere dindar siyasetçi, devlet adamı, akademisyen, iş adamı, yönetici durumunda olan kişiler

33

İslam’ın toplum-devlet düzeyinde, uluslararası zeminlerde varlığını göstermektedirler. Küresel çapta Müslümanlık sosyokültürel hayatta yaşanan kayıplara rağmen dünyayı etkilemeye başlamıştır. ABD’nin küresel bir araştırma şirketinin yapmış olduğu araştırmaya göre dünyada en hızlı büyüyen din İslam’dır. 2060 yılına kadar İslam dinine mensup olanlar Hristiyanlarla eşitlenecektir (Deutsche Welle, 5 Nisan 2017)

İslam, hayatın her alanı ile ilgili ilmi, iktisadi, askeri, kültürel, sosyal, siyasi çalışmaları, açılımları, fetihleriyle yeryüzünün birçok noktasına küresel birikimini taşımıştır. İslam’ın temel anlayış ve inanç sistemine aykırı olmadıkça ulaştığı coğrafya, kişi ve kurumların bilgi, birikim ve tecrübelerini de bünyesine dahil ettiği, etkilendiği, etkilediği görülmektedir. İslam bizatihi insanlığa sunduğu hayat tarzı, hukuk sistemi ile küreselleşmeye dair özgün yaklaşımlara haizdir (Kılavuz, 2002: 208).

İletişim teknolojisi, İslam ülkelerinde ve farklı ülkelerde yaşayan, İslami bilgi ve kültüre vakıf olamayan Müslümanların ise bilgiye ulaşma, kendini ifade etmeleri açısından ise imkanlar sağlamıştır. Başta Türkiye olmak üzere dindar siyasetçi, devlet adamı, akademisyen, iş adamı, yönetici durumunda olan kişiler İslam’ın toplum-devlet düzeyinde, uluslararası zeminlerde varlığını göstermektedirler. Küresel çapta Müslümanlık sosyokültürel hayatı kayıplara rağmen etkilemeye başlamıştır.

Sosyal medya ağları, internet araçlarının kullanılmasıyla web siteleri, bloklar, facebook sahifeleri, youtube kanalları, instagram ve twitter yoğun bir şekilde kullanılmaya başlanılmıştır. Nitekim yapılan araştırmalar sonucunda Avrupa’da yaşayan yeni nesil Müslümanların dini bilgilere ulaşmaları ve aidiyetlerinde yeni medya kanalları çok etkili olmaktadır (Kaya, 2015: 44-49).

Dini yapılar içinde en örgütlü olanlar Hristiyanlardır. Katoliklerin merkezi Vatikan her yönüyle küresel bir güçtür, aynı zamanda devlettir. İslam dini mensupları kendi ülkeleri içerisinde dini bir kurum altında olsalar da küresel çapta çok örgütlü değillerdir. Buna rağmen cami, kültür merkezi, okul, kreş gibi birçok dini eğitimli amaçlar merkezleri Batı ülkelerinde faaldir. Müslümanlar yeryüzünde kültürel anlamda etkindirler.

1.5.5. Diğer Aktörler

Üniversiteler, düşünce kuruluşları STK’lar, vakıflar, dernekler, lobiler, şirketler küreselleşmenin etkin kuruluşlarıdır. George Soros’un Açık Enstitüsü, Avrupa

34

Ülkelerinin çeşitli vakıfları, Greenpeace gibi çevreci kuruluşlar bu aktörler arasında sayılmaktadırlar.