• Sonuç bulunamadı

Demokritos, ilk çağ Yunan düşünürleri arasında ahlâk öğretisinde “doğru bir yaşayışın temel dayanakları nelerdir?” sorusunu ele almıştır. Ona göre mutluluğa ulaşmak isteyen kişi, yararına olan ile olmayanı ayırt etmek ve mutlak iyi olanı nispî iyi olandan ayırt etmeyi bilmek durumundadır. Dostluğun, insanları sevmenin, akıllı ve ölçülü olmanın ve davranmanın yanında tüm özgür yurttaşların genel yararları doğrultusunda çaba sarf etmek de mutluluğun koşullarındandır.211

Eylemin iyi ve kötü olarak değerlendirilmesi açısından başlıca yaklaşımlar Kantiyen, Utiliteryan, Komüniteryan ve Liberal etik yaklaşımlardır. Evrensel etik yasalarının varlığına vurgu yapan Kant, amaç ve araç iyi ise bunu yeterli görmekte ve iyi bir iş yapılmış saymaktadır. Bu düşüncede vicdan çok önemli yer tutmaktadır.

Utiliteryan etik yaklaşımda; en fazla sayıda insana en çok mutluluk ve haz verecek olan eylem iyi olarak değerlendirilmektedir. Burada amaç-araç ilişkisi ve vicdan önemli sayılmamaktadır. Önemli olan eylemin sonucudur. Komüniteryan etik yaklaşım; hedeflenen iyiye ulaşmak için bütün bireylerin birlikte hareket etmesini, böylece hepsinin iyiliğe ve ileriye götürülmesini esas almaktadır. Liberal yaklaşımda her bireyin yetenekleri ve gelişmişliği ölçüsünde yani hak ettiği düzeyde iyilik görmesi benimsenmektedir. Buna göre mutlak eşitlik eşitsizliğe neden olacaktır. Bu yaklaşımlardan en çok Utiliteryen ve Kantiyen yaklaşımlar uygulamada kullanılmaktadır.212

Kimi yazarlar etikte düşünce formlarını kozmolojik, teolojik, antropolojik, faydacı, uzlaşmacı adalet teorisi ve özsel-doğal hukuk yaklaşımı şeklinde başlıklar altında toplamaktadır.213 Đnsanın merkez kabul edilip edilmemesine göre etik bir sınıflama yapıldığında üç yaklaşım ortaya çıkmaktadır: ego merkezli etik, sosyal merkezli etik ve çevre merkezli etik.214

211 Atayman, a.g.k. s:20-21.

212 Çobanoğlu ve Demirbaş, a.g.k. s: 590.

213 Selim Kılıç, Çevre Etiği, Orion Yayınları, Ankara, 2008, s:21-25.

214 Manfried Welan, Umweltethik-Eine Hinführung, Diskussionspapier Nr. 75-R-98, 1998, Hans-Joachim Höhne, “Die natur der Gesellschaft” Ausi Politik und Zeitgeschichte (B33-34_2000).

Etik kuramlar bağlamında ele alınan ve erekçi teoriler olarak adlandırılan görüşler; ahlaki olarak neyin doğru, yanlış, yükümlülük, iyi veya kötü olduğu gibi konulara ilişkin temel ya da belirleyici kriter veya standardın, meydana getirilen ahlaki olmayan değer olduğunu, bir eylem veya eylemin bağlı olduğu kural, kötüye kıyasla daha büyük oranda iyi üretiyorsa doğru, bunu yapmıyorsa yanlış olarak değerlendirilmektedir. Bu görüşler ahlâkî olarak iyiyi ahlâkî olmayan iyiye bağlamaktadırlar.215

Diğer taraftan ödevci teoriler ise, erekçi görüşlerin düşüncelerini reddederek, bir eylemi ya da kuralı, sonuçlarının iyiliği ya da kötülüğü yanında, doğru, iyi ve yükümlü kılacak başka etmenler olduğunu ileri sürmektedirler. Eylemin kendisinin bazı özelliklere sahip olması, âdil olması, tanrı ya da devlet tarafından emredilmesi gibi faktörlere sahip olması o eylemin doğru ya da yükümlü olmasını sağlamaktadır.

Ödevci teoriler eylem-ödevci ve kural ödevci olarak iki başlıkta toplanabilmektedirler. Ahlâkta, “vicdanı” rehber ve ölçüt olarak gören insanlar, vicdanı temel olarak bize genel kurallar veren bir olgu olarak görüp görmemelerine göre kural-ödevci ya da eylem-ödevci olarak ayrılmaktadırlar. Eylem-ödevciler hiçbir kriter ya da rehber ilke önermemekte, en çok deneyimlere dayanan kurallar önermektedir. Bu görüşü savunanlar, her bir durumun farklı ve biricik olduğunu, deneyimlere dayanan kurallar dışında hiçbir genel kuralın fazla bir yardımı olamayacağını iddia etmektedirler. Kural-ödevciler ise kişilerin ahlâkî olarak seçim yaparken, yargıda bulunurken ve akıl yürütürken en azından dolaylı olarak bile olsa çeşitli ilke ya da kuralları benimsediğini ileri sürmektedirler.216

Normatif etik yararcı ve görev etiğine ayrılmaktadır. Yararcı etik sonuçsal etik kuramı olarak da adlandırılabilmektedir. Buna göre en çok sayıda insan için en çok iyiyi sağlayacak eylemler yapmak ya da en yüksek yararı getirecek davranışlar önemsenmektedir. Böylelikle insan eylemlerinin kendisi değil, bu eylemlerin sonuçları ve sağladığı yararlar ele alınmaktadır. Bir eylemin ahlâkîliği, doğruluğu ve yanlışlığı onun sonuçlarına göre ve yararlarına göre belirlenmektedir. Buradan hareketle mutluluk, haz, gönenç kavramlarına odaklanılmaktadır. Bireyler en çok

215 Frankena, a.g.k. s:36-37.

216 Frankena, a.g.k. s:38-42, 52-56.

sayıda insanın en yüksek düzeyde mutluluğunu sağlayacak eylemleri yapmakla yükümlü tutulmaktadırlar. Bentham’a göre bütün insan eylemlerinin amacı haz yaratmaktır.217 Đnsan ve toplum yaşamında görülen hemen bütün çalışmalardan öncelikli beklenti, yaşam kalitesinin arttırılması ve mutluluk düzeyine katkı sağlanmasıdır.

Normatif etiğin diğer tarafını oluşturan ödev etiğine göre bir eylemin ahlâkî olarak doğruluğunu ve yanlışlığını belirleyen unsur eylemin sonucu değil, akla dayalı olan ödevlerdir.218

Mutluluk, haz, gönenç gibi sonuçları iyi olarak kabul eden yararcı etik, çevreyi insanın yaşamsal gereksinimlerini gidereceği bir araç olarak değerlendirmektedir.

Dolayısıyla çevrenin bozulması insanın mutluluğunu, hazzını ve gönencini etkileyecektir. Bu nedenle çevre korunmalıdır ve çevre insana hizmet ettiği sürece değerlidir. Bu araçsal bir değerdir. Bir başka deyişle insana hizmet etmeyen varlıkların değeri olmayacaktır.219 Bu yaklaşım teolojik kaynaklı düşüncelerle paralellik taşımakta özellikle Hıristiyanlık çerçevesinde yer alan çevreye bakış açısını anımsatmaktadır.

Etik bencilik, Butler’in ben sevgisi ve Freudcuların ego dedikleri şeyin etiği olarak; kişinin her zaman için kendisine en büyük miktarda iyiyi getirecek tutum ve davranış içerisinde bulunacağını ifade etmektedir. Bir eylem ya da eylem kuralı, kişinin kendisine uzun vadede, en az alternatif bir eylem ya da eylem kuralı kadar, kötüye kıyasla daha büyük oranda iyi meydana getiriyorsa doğru, getirmiyorsa yanlış olarak kabul edilmektedir. Bu görüşü Epikuros, Hobbes, Nietzsche gibi düşünürler savunmuştur. Diğer taraftan etik evrenselcilik ya da genellikle yararcılık olarak adlandırılan görüş ise; neticede amacın en büyük genel iyiye ulaşmak olduğunu belirtmektedir. Buna göre bir eylem ya da eylem kuralının evrende en az alternatif bir eylem ya da eylem kuralı kadar, kötüye kıyasla daha büyük oranda iyiye neden oluyorsa veya olması olanaklı ise doğru, değilse yanlış olduğu ileri sürülmektedir. Bu

217 Meliha Đnce, Çevre Etiği, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 1999. s:8-9.

218 Đnce, a.k. s:9.

219 Đnce, a.g.k. s:11.

görüş Jeremy Bentham ve John Stuart Mill tarafından savunulmaktadır. Bu düşünürler, ahlâkî hedefin acıya kıyasla en büyük oranda hazza ulaşmak olduğunu ileri sürdüklerinden dolayı hazcı olarak tanımlanmaktadırlar.220

Yararcı görüşler genellikle üçe ayrılarak ele alınmaktadır. Bunlar; eylem-yaracılığı, genel-yararcılık ve kural-yararcılığı olarak adlandırılabilmektedir. Đlkinde kişilerin doğru ve iyi olanı evrensel ve genel yarar ilkesine göre belirlemesi anlatılmakta iken, ikincisinde bir şeyi yapmak birisi için belli durumda doğruysa, o zaman o şeyi yapmak aynı durumdaki herkes için doğrudur fikri ifade edilmektedir.

Üçüncüsünde ise ahlâkta kuralların merkezîliğine önem verilmekte, kuralların herkes adına en büyük genel iyiyi sağlayacağının düşünülerek belirlenmesi gerektiği belirtilmektedir. Burada soru en büyük yararı hangi eylem değil, hangi kural sağlar sorusudur. Kuralların sağladıkları yarara göre seçilmesi, ileri sürülmesi ve gözden geçirilerek yerleştirilmesi savunulmaktadır.221

Yararcılık anlayışına göre “bir insan, herkes dikkate alındığında, iyinin kötü karşısında en büyük ağırlığı olacak biçimde davranmalıdır” biçimlendirmesi eylem yaracılığı anlamına gelmektedir. Burada iyinin değeri zevk ve mutluluk olabilir.

Kural yararcılığında ise temel ilke şudur: “bir kimse, genellikle uyulduğu sürece ve herkes dikkate alındığında iyinin kötü üzerinde en büyük ağırlığı olacaktır kuralına göre davranmalıdır”. Her iki görüşte de önde gelen nokta insan eylemlerinin sonucudur. Bu nedenle yararcılık ile sonuççuluk aynı veya eş anlamda kullanılmaktadır.222

Butler, ben-sevgisinin insan doğasının tek temel ilkesi olduğunu, insanların kendilerine kötüye kıyasla en büyük oranda iyiyi sağlayacak, yararlı olacak ya da üstünlük getirecek tutum ve davranışı sergileyeceğini belirtmektedir. Buna psikolojik bencilik denilmekte ve etik benciliğin temelini ve esasını oluşturmaktadır. Psikolojik bencilere göre insanlar, başkalarının yararına olacak iyi şeyler yaptığında bu bir doyum sağlamakta, insanların başkalarına yardım etmeleri de işte bu doyumu

220 Frankena, a.g.k. s:39-44.

221 Frankena, a.g.k. s:73-80.

222 Yaman Örs, Etik Açıdan Doğal Çevremiz, Đnsan Çevre Toplum (Ed: Ruşen Keleş) Đmge Kitabevi, 2. baskı, 1997, Ankara, s:366-367.

amaçlamaları dolayısıyla olmaktadır. Böylece başkalarına yararlı olacak şeyler yapmak, doyuma ulaşmanın bir aracı olarak görülmektedir. Butler, başkalarına yararlı şeyler yapmanın doyum sağlamak gibi bir faydası olsa bile bu tür davranışların o amaçla yapılmadığını, bunları yapmak istemiş olmaktan ve bunu gerçekleştirmiş olmaktan dolayı doyum elde edildiğini ifade etmiştir.223

Alman Filozofu Đmmanuel Kant’a göre asıl amaç gerçekleşip gerçekleşmediğine bakılmaksızın iyiyi istemedir. Bu bir ahlâk yasasıdır ve “öyle hareket et ki, senin hareketlerin aynı zamanda başka insanlar için de bir ilke olsun”

şeklinde ifade etmektedir. Kant’ın ahlâk felsefesinin merkezinde Tanrı değil, pratik akla göre hareket eden insan yer almaktadır. Ona göre ahlâk “pratik akla” göre temellendirilmiştir. Akla çok büyük önem vermiş, onun iyi ve doğrunun yegâne kavrayıcısı olduğunu belirtmiştir. Đnsan ahlâkî bir varlık olarak ve akıl sahibi bir fail olarak kendi kendini idare etmekte ve kendi ahlâk kurallarını belirlemekte olan hür bir kişiliktir.224

Sonuççuluk ya da yararcılığın tümüyle karşıtı olan etik görüş Kant Deontolojisi olarak bilinmektedir. Kant için insan eyleminin değerlerimiz açısından doğruluğu ya da yanlışlığı, onun sonuçlarının iyilik veya kötülüğünden tümüyle bağımsızdır. Bu görev bilgisel (deontolojik) düşüncesine ağırlık veren bir etik dizgedir. Kant’ın kesin buyruğu olarak bilinen ilkesi: “ yalnızca, aynı zamanda evrensel bir yasa olarak ortaya konabilecek biçimde davranmalı” ve “ insanlığın bir araç değil bir amaç olduğu düşüncesiyle hareket edilmelidir” şeklinde ifade edilmektedir.225

Friedrich Nietzsche toplumun kabul ettiği ahlâk değerlerini reddetmekte ve insanlığın gerçekleştireceği asıl amacı insanüstü kavramı ile ifade eder. Buna göre insanın doğasına yakışan güçlü, korkusuz, acımasız olmaktır ve güç en yüce erdemken güçsüzlük insanın tek kusuru olmaktadır. Đnsan iyi olmak yerine güçlü olmalı ve yaratıcılığa yönelmelidir.226 Bu düşünceden hareket edildiğinde doğaya

223 Frankena, a.g.k. s:47-50.

224 Durak, a.g.k. s:51-53.

225 Örs, a.g.k. s: 366-367.

226 Durak, a.g.k. s:55.

karşıda bir güç gösterisi yapılmasının düşünsel temelleri ortaya konmaktadır. Çevre sorunlarının doğaya karşı bir güç kullanımı ve onunla savaş yapılması sonucu ortaya çıktığı sıklıkla savunulan bir görüştür.

Kimi felsefecilere göre; bir insanın karakteri, mizacı ve kişiliği kolayca değişmeyeceğinden doğaya karşı temel tavrın değişmesi ile uğraşmak aslında insanın öz benliğinin değişmesi ile uğraşmak anlamına gelmektedir. Böylece ne istediğimizi belirleyen değerlerin değil, ne olduğumuzu gösteren değerlerin önem taşıdığı ifade edilmektedir.227 Çevre sorunlarının çözümü insan tutum ve davranışlarının dayandığı ilke ve anlayışların değişmesini gerektirmektedir.

Tarihsel süreçte Sofistler etik ile ilgili olarak, hak, hukuk ve ahlâk yasalarının insanlar arasında mutabakattan oluştuğunu, bunların tanrılardan gelmediğini düşünmüşlerdir. Onlara göre iyi, kötü, atıp, utanç, övgü, yergi vb. kavramlar mutlak değil göreceli anlam taşıyan kavramlardır. Bu harekette felsefî etik içerisinde ilk kez insanların hepsinin eşit olduğu düşüncesi ortaya çıkmıştır. Bir başka ilk, etik içerisinde göreceleştirme ve öznelleştirme sürecinin başlatılmasıdır.228

Felsefenin önemli isimlerinden bir olan J.P.Sartre, insanın kendi var oluşunu ancak özgürce davranarak gerçekleştireceğini fakat bu özgürlüğün sınırlı olmadığını ve bir sorumluluk çerçevesinde olacağını savunmuştur. Özgürlük kavramı göreceli olduğundan dolayı evrensel bir ahlâk yasasından söz etmek mümkün görülmemektedir.229

Sokrates ile birlikte felsefe tarihinde ilk kez doğrudan insan sorunlarına yönelme eğilimi ortaya çıkmış, böylece etik de felsefe içerisinde giderek ağırlık kazanmaya başlamıştır. Ona göre gerçek bilginin kaynağı insanın kendisi olup, bilgi gerçek erdem olarak ifade edilmektedir. Neticede ahlâkî üstünlük, erdemli olmak bilgiye dayanırken, bilginin kaynağı da insan olunca yasalara herkesin kendi içindeki iyiyi tanımak suretiyle ulaşması mümkün görülmüştür.230

227 Des Jardins, a.g.k. s:271.

228 Atayman, a.g.k. s:21-22.

229 Durak, a.g.k. s:55.

230 Atayman, a.g.k. s: 23.

Platon Sokrates’in öğrencisi olarak onun düşüncelerini geliştirmiş ve her şeyin en üst düzleminde tanrısal iyi idea’sının varlığını kabul etmiş ve dünyanın bu idea’lardan oluştuğunu ileri sürmüştür. Buna göre gerçeklik adına ne varsa bu idea’ların birer yansımasıdır.231

Felsefî etiğin skolâstik düşünceden kopma sürecinde Spinoza; ahlâkı insan eylemlerinden ve tabiatından yola çıkarak açıklamıştır. Buna göre etiğin görevi, insanın tutkularını denetleyebilmek için ona yardımcı olmak ve desteklemektir.232

Etik, belli bir anda ve yerde ne yapılacağı hakkında ahlâkî yargılara varmaz, daha çok eylemin ahlâkî olarak kabul edilmesi için nasıl davranılması gerektiği hakkında bilgi aktarır. Bununla birlikte ahlâkîliğin kanıtlarını türetemez, ancak pratiğin niteliğine dikkat çeker. Aynen bir pusula gibi gidilecek yolu değil, yön olarak kuzeyi gösterir. Etik, pratikte doğrudan eylem ve davranışları tayin etme anlamında etkin değildir.233

Locke, insanın ahlâkının ona hem haz hem de acılar üreterek iyi ve kötüyü ayırt etmesine olanak tanıdığını, sosyal çevrenin insanın ahlâkî hayatı üzerinde etkisi bulunduğunu savunmaktadır.234

Kant, kural-ödevci olarak “sadece, aynı zamanda evrensel bir yasa olmasını da isteyebileceğin kişisel bir ilkeye göre eylemde bulun” demekle bir ilke ortaya koymakta ve bunu yaşamda temel ilke ve kuralları belirlemenin gerekli ve yeterli kriteri olarak önermektedir. Böylelikle kişinin kendi isteği ile bir eylemde bulunduğunda mutlaka bir kişisel ilke veya kurala göre davrandığı, bu ilkenin evrensel olmasını istediğinde bir yargıda bulunduğu ve bu isteğinde tutarlı ise ahlâkî olarak doğru veya yükümlülük olduğu ifade edilmektedir.235

Kant’a göre bir eylemin iyi olabilmesi amaç ve hedefe değil, eylemi yönelten ilkeye bağlıdır. Yani eylemin iyiliği ulaşılmak istenen hedefe göre değil, hareket

231 Atayman, a.g.k. s:24.

232 Atayman, a.g.k. s:46.

233 Pieper, a.g.k. s:98-100.

234 Atayman, a.g.k. s:46.

235 Frankena, a.g.k. s:65.

noktasındaki davranışın temeline dayanmaktadır. Kant bazılarınca olmayı amaçladığı gibi bir ödevci değil, daha çok bir yararcı olarak kabul edilmektedir.236 Hegel’e göre ahlâkın görevi ise bireylerin eylemleri arasında uyum sağlamak ve bunu kişilerin inanç ve tutumlarından dolayı yapabilmektir.237

Bentham’a göre her bireyin bir tarafta acıları, bir tarafta zevkleri toplandığında, hangi taraf ağır basıyorsa kişinin bireysel çıkarlarına saygı gösterilmeli ve böyle yapılmakla sonuçta toplumun çıkarlarına saygı gösterilmiş olmaktadır. Buna göre topluluk tek tek bireylerden daha önemli değildir ve toplumun çıkarı aslında onu oluşturan bireylerin çıkarları toplamıdır.238

Bir genelleme yapıldığında, ödevci teoriler diğer insanlara önem vermekte iken iyinin artmasına yeteri kadar önem vermemektedir. Bencilik iyinin artmasına önem vermekte iken diğer insanlara yeteri kadar önem vermemektedir. Yararcılık ise bu iki teorinin kusurlarını gidermektedir.239

Yararcılar; yarar ilkesi ile adalet ilkesinin birlikte bir birlik oluşturdukları ve yarar ilkesini yerine getiren her neyse, onun aynı zamanda adaletin koşullarını da yerine getirdiği, bu haliyle adalet ilkesi ile yarar ilkesinin birbirinden ayrılmaz bir bütün oldukları, bir başka deyişle adaletin yarar ilkesinin ayrılmaz bir parçası olduğunu ileri sürmektedirler. Buna göre doğruyu ve yanlışı belirleme ölçütü sadece yarar değil, aynı zamanda adalet ölçütü olarak da ortaya çıkmaktadır.240 Adalet kavramı göreceli olmasına karşın iyilik bağlamında ölçüt olarak kabul edilen temel kavramların başında gelmektedir.

Dünyada kötüye kıyasla iyinin oranını en üst düzeye çıkarmak amacıyla rehberlik etmesi için adalet ilkesinin kabul edilmesi gerektiğini belirten düşünürlere göre, hangi kuralın izlenmesi gerektiğinin belirlenmesi yolu, hangi kuralın iki temel yükümlülük ilkesi olan yarar ve adalet koşulunu en iyi şekilde yerine getirdiğini

236 Frankena, a.g.k. s:66.

237 Atayman, a.g.k. s:51-54.

238 Emine Dilek Aydemir, Đş Etiği Kavramı, Đleri Bir Đş Etiği Uygulaması Olarak Đşletme Taahhütnameleri Ver Bir Araştırma, Đstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Đstanbul, 2002, s:5.

239 Frankena, a.g.k. s:71.

240 Frankena, a.g.k. s:84-85.

anlamaktan geçmektedir. Bu düşünürlere göre, ahlâk insan içindir, insan ahlâk için değil. Adalet de iyinin ve kötünün dağılımına önem vermektedir. Bir başka deyişle, bütün ödevlerimizle birlikte adalet ödevimiz bile, iyinin ve kötünün varlığını ve bunların var olmalarına ve devamlarına yönelik belli bir ilgiyi gerekli kılmaktadır.241

Đnsanlar arası ilişkilerde etik, eylemlerin pusulası olmak durumundadır. Her durum ve zamanda etik, doğru yönleri göstermelidir. Jardins’in dediği gibi, “etiksiz bilim boş, bilimsiz etik ise kördür.” Her alanda etik olarak iyi eylem, öncelikle ilgiyi izleyen bilgiye dayalı olmalıdır. Yani doğru eyleme ulaşmak için bilgi sahibi ve eğitimli olmak gerekmektedir. Bilgi ve becerilerin yanında benimsenen değer ve tutumlar etik niteliği belirlemektedir. Kültür kavramı çerçevesinde etik ilke ve değerler ile tutumlara dayalı etik davranışlarda bir kültür olarak adlandırılabilmektedir.242

Etiğin amacı davranışlara kılavuzluk edecek olan ilke ve kuralları oluşturmak, geliştirmek ve bunların uygulanmasını savunmak olarak belirtilmektedir. Bu noktada yaşama saygı dünyaya karşı alabileceğimiz temel bir tavırdır. Bu anlamda yaşama saygı ilkesi eylemlerle değil karakter, mizaç ve değerlerle ilgilidir. Bu bakımdan etik kuramın iki yaklaşımı ortaya çıkmaktadır: eylem etiği ve erdem etiği.243

Erdem etiği, eylemlere ilişkin erdemci yargıları, öznelerin güdüleri ve karakter özelliklerine ilişkin erdemci yargılara dayalı olarak ele almaktadır. Erdem etiği, ahlâkta temel olan “cesaret bir erdemdir”, “iyi insan herkese dosttur”, “sevgi dolu ol” gibi yargılardır. Erdem etiği, temel talimatların insanlara rehberlik edeceğini düşünür, hem ne olmak gerektiği hem de ne yapılması gerektiği konularında bu rehberliğin olacağını belirtmektedir. Erdem etiği benci ve yararcılar olarak erekçi, ödevci ve iyi niyet ile adalet ilkesine dayalı erdem etiği olarak sınıflandırılmaktadır.244

Pieper’e göre etik, topluluk içerisinde yaşayan, bilinçli ve sorumluluklarını bilen tüm bireyleri ilgilendirmektedir. Bir topluluk için norm, baskı ya da sınırlama

241 Frankena, a.g.k. s:88-89.

242 Çobanoğlu ve Demirbaş, a.g.k. s:594.

243 Des Jardins, a.g.k. s:269-270.

244 Frankena, a.g.k. s:120-123.

anlamına gelmemekte, daha çok özgürlüklerden herkesin daha çok yararlanabilmesi amacıyla yaşamın düzenlenmesi ve yapılanması ile ortaya çıkan bir yaşam şekli anlamına gelmektedir. Kuralsız bir yaşam insan açısından söz konusu değildir.

Kişiye ahlâkî eylemin anlamının yöntemsel ve sistematik olarak aktarılması etik kuram ile mümkündür. Etik ahlâkî eylemin karşılığı değildir ancak bu eylemlerin bilgiye dayalı içeriklerini bildirmektedir. Etik eleştirel bakış açısıyla karmaşık nitelik taşıyan ahlâkî eylem alanını kavramsal olarak insanın kavrayabilmesine ortam hazırlamaktadır.245

Etiğin amacı, bireye toplum içerisinde diğerleriyle birlikte yaşarken iyi temellendirilmiş ahlâkî kararları kendi başına verebilecek durumda olmayı ve kendi başına var olabilmeyi öğretmektir.246

Đnsanların etik ile ilgili çalışmaları sonucunda önerilen başlıca hususlar şöyle belirtilmektedir:247

1- Đlk önce bütün gayretler, insan yaşamı ile çevrenin korunması arasında var olan gerilim ve çelişkinin giderilmesi yönünde sarf edilmelidir.

2- Đnsanlar dünyanın geleceğini risk altına alan bütün politika, tutum ve davranışların karşısında tereddütsüz yer almalıdır.

3- Đnsanlar etik ve ahlâkî sorunlara veya belirsizliklere karşı yaklaşımlarını büyük bir dikkatle ve özenle gözden geçirmeli ve düzeltmelidirler. Çevresel sorunların doğru yanıtlarını bulmak noktasında doğru öneri ve teklifler yapılmalıdır.

Yararcı yaklaşımın savunucuları, davranışlarının sonuçlarını görebilen rasyonel insanların iyi sonuç üreten davranışlarını, üretmeyen davranışlarına tercih etmelerini sistematik hale getirildiğini ileri sürmüş ve uygulamada izlenecek yolu belirleyecek esasları şöyle sıralamışlardır:248

245 Kılavuz, a.g.k. s:17-18.

246 Kılavuz, a.g.k. s:18.

247J. Philip Wogaman, Ethics For Environmental Professionals, Environmental Practice 6 (1) March 2004, Specıal Sectıon, p:8.

248 R.T. De George, Business Ethics, 5. Edition, Prentice Hall Inc, NJ,USA,1999, s:56-72.

1. Davranışın doğru bir şekilde belirlenmesi,

2. Davranışın doğrudan ve dolaylı olarak kimlerin etkileneceğinin belirlenmesi,

3. Belirlenen bedellerin ağırlıklarının ortaya konması,

4. Davranıştan doğrudan etkilenenler açısından iyi ve kötü sonuçların olasılıkları ile birlikte belirlenmesi,

5. Đyi sonuçlarla kötü sonuçların karşılaştırılması,

6. Davranışlardan dolaylı olarak etkilenenler için de benzeri analizlerin yapılması,

7. Tüm iyi ve kötü sonuçların özetlenmesi ve çıkarımda bulunulması, 8. Söz konusu davranışın alternatiflerinin analizlerinin yapılması, 9. Farklı davranışların sonuçlarının karşılaştırılması sonucu etik

uygunluğun bulunması olarak ifade edilmektedir.

Öte yandan sorumluluk esaslı teorilerin pratik uygulamasını ve etik değerlendirme sürecinin yaşama geçirilmesi işlemini ve tutum ve davranışlar üzerinde yapılması gerekenleri şöyle belirtmek mümkündür:249

1. Değerlendirilecek davranış doğru olarak belirtilir.

2. Davranışın evrensel kabul gören değişmez sorumluluklara dâhil olup olmadığı değerlendirilir.

2.1. Eğer dâhil edildi ise sorumluluğun gereği uygulanır.

2.2. Tereddütlü bir durum var ise üçüncü aşamaya geçilir.

2.3. Davranış birden fazla sorumluluk alanına giriyorsa beşinci aşamaya geçilir.

3. Davranışa üç test uygulanır:

3.1.Davranış bir aykırılık olasılığı olmadan herkes tarafından gerçekleştirilebilir mi? Yanıt hayır ise davranış etik dışıdır, evet ise;

3.2. Davranış sonuçlarıyla ve ifade etmek istedikleriyle insanlara saygılı mı? Yanıt hayır ise davranış etik dışıdır, evet ise;

249 R.T.De George, a.g.k. s:93.

3.3. Rasyonel bir insanın herkes tarafından yapılmasını isteyebileceği bir davranış mıdır? Yanıt hayır ise davranış etik dışıdır. Evet ise davranış ilk aşamadan itibaren etiktir.

4. Davranış hiç tartışmasız etik ise bir arada uygulanamayacak diğer etik davranışlarla ters düşme olasılığı var mıdır? Yanıt hayır ise davranışın etikliği anlaşılmıştır. Yanıt evet ise beşinci aşamaya geçilmelidir.

5. Tartışılan davranış temel sorumluluklar açısından ayrı ayrı değerlendirmeye alınır ve destekleyici durumdaki sorumluluk esas alınır.