• Sonuç bulunamadı

2.1. Kavram ve Terimler

2.1.4. Etik Đlkeler, Etik Đlişkiler ve Hukuk

kapısını açmaktadır.139 Bu konuda gösterilen her çaba böyle bir çağın yakalanması olasılığını arttıran bir aşama olarak önem ve değer taşımaktadır.

Geleneksel toplumlarda öteden beri etik tavrın yeterli olarak belirmeyişi, yalnızca inanca dayalı eğitim nedeniyle felsefeye yer verilmemiş olması ve düşüncenin yasaklanmış olması ile açıklanabilmektedir. Felsefenin olmadığı yerde kişilik ve karakterin oluşmasının zorluğu dolayısıyla etik tavrın ortaya çıkması da güçleşmektedir.140 Günümüzde düşünce ve ifade özgürlüğü olan ülkelerin, etik alanda da gelişmiş olan ülkeler olduğu dikkat çekmektedir.

Bazı yaklaşımlara göre etik normlar; insanî gelişme süreci, sosyal adalet ve çevrenin bütünlüğü arasındaki dengesizlik ve orantısızlıkların bir sonucu olarak değerlendirilmektedir.141 Etik, insan ve toplum yaşamının gerek kendi içindeki yaşam döngüsünde, gerekse doğa ile olan ilişkisinde düzenleyici, dengeleyici ve gelişmeleri yönlendirici bir işlev görmektedir.

kimseye veya otoriteye teslim olmaması gerektiğini göstermek olarak özetlenebilmektedir. Ahlâkî sorunlar çerçevesinde hiçbir kimse doğuştan bir başkasından daha yetkin değildir ve olamaz. Bu konuda kişinin daha bilgili, aydın, bilinçli ve eleştirel yaklaşım açısına sahip olması sadece kendi yerini daha kolay bulmasını sağlar. Kişi bağımsız olarak ahlâkî sorunlar ve çelişkiler üzerinde düşünebilir ve çözüm önerileri geliştirebilir. Bu süreçte etiğin çok önemli bir işlevi vardır; bireyi vesayet altına almadan, toplum içerisinde yaşamını sürdürürken bireyin kendini nasıl kendi olarak gerçekleştirebileceğine ya da kendisi nasılsa ve neyse öylece var olabileceğine ilişkin yol ve yöntemleri göstermektir.143 Etik bilginin bireylerce algılanması ve anlaşılması kişiden kişiye değişebileceğinden dolayı bu bilginin eylem olarak ortaya çıkması da farklı şekillerde olabilmektedir. Bireysel özgünlük etik uygulamalarda sık karşılaşılan bir durum olarak bilinmektedir.

Kişi neyi isteyince eylemi ahlâksal bir değer taşır ve etik ilkelere uygun olur dendiğinde bu konuda kesin olarak söylenebilecek tek şey, kişinin istemelerini belirleyen ilkelerinin ahlâk yasasının istediği genellik ve nitelikte olmaları gerektiğidir. Kişinin istemelerini belirten ilkeler, her akıl sahibi varlık için geçerli olabilecek nitelikte ise, ancak o zaman ahlâk yasasına uygunluk olabilecektir. Bu durum özetle “ahlâk yasasının istediği tarzda eylemde bulun” demektir. Kant, her defasında insanlığa, kendi kişiliğinde olduğu kadar başka herkesin kişiliğine de sırf araç olarak değil, aynı zamanda amaç olarak davranacak biçimde eylemde bulun”

şeklinde dile getirmektedir. Bu buyruk ahlâk yasasının istediği nitelikte bir ilkedir.

Ahlâk yasasına uygun bir eylemde bulunmak isteyen bir kişi, iyi bir “istem” de bulunuyor demektir. Özetle, Kant’ın bu ilke ile ortaya koyduğu, değerli bir eylemin özelliği, bu eylemin yapılmasında kişinin amacı kendine ve başkasına insan olarak muamele etmekse, yani kendini ve başkasını sırf araç olarak değil, amaç olarak ta görmekse, eylemi ahlâksal bir değer taşımaktadır.144 Halk deyimiyle “kendine nasıl davranılmasını istiyorsan başkalarına da öyle davran” ilkesi anlatılmak istenmektedir.

143 Pieper, a.g.k. s:21.

144 Kuçuradi, a.g.k. s:63-64.

Hukukun amacı adaleti ve düzeni sağlamak şeklinde tanımlandığında, etiğin amacını da iyiyi ve doğruyu hâkim kılmak biçiminde özetlemek mümkündür. Bu iki kavram birbirlerini tamamlamakta ve bir topluluktan diğerine çok önemli bir değişiklik göstermemektedir. Hukuk bireylerin aralarında ve devletle olan ilişkilerini düzenler ve yaptırıma bağlarken, etik de bu ilişkide etkili olan bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Hukuk ve etik toplumların değişmez ve vazgeçilmez değerleri arasında yer almakta olup, anlamlı ve düzenli bir yaşamın en önemli unsurları olarak değerlendirilmektedir.145 Đnsan ve toplum yaşamının sürdürülmesinin gereği olan sosyal yaşam kurallarının iki temel ayağını hukuk ve etik oluşturmaktadır.

Hukuk felsefesi ya da felsefî hukuk öğretisi de felsefenin insan pratiğine yönelik alanlarından biri olarak bu pratiğin hukuksal yanıyla ilgilenmektedir. Hukuk düzeninin normları, ahlâk normlarından farklı olarak cezaî yaptırımlarla ve tehditlerle donatılmıştır. Bu nedenle hukuk normlarına uyma zorunluluğu ille de ahlâkî kaygılara ve nedenlere dayalı olmak zorunda değildir. Buna bağlı olarak hukuk kavramı, tıpkı siyaset kavramında olduğu gibi, ahlâkîlik ilkesine dayandırılmadan meşrulaştırılabilmektedir. Örneğin insan hakları ya da temel hakların kavranış biçimleri bakımından hukuk veya siyaset, etik ve ahlâk anlayışı gibi özgürlük esaslıdır ve insan hakları bu yüzden dokunulmaz bir niteliğe sahiptir.146

Kişilerin toplumu merkeze alarak kurdukları insanî ve toplumsal ilişkiler, en geniş anlamıyla hukuk ilişkileridir. Bu tür ilişkiler bir toplumun yapısını meydana getiren ve tarihsel varlık alanı içinde kendine özgü bir yapıda olan ilişkilerdir.147 Hukuk birikimi sosyal yaşamın bütün boyutlarından esinlenilerek ve süzülerek ortaya çıkarılan kurallardan oluşmaktadır. Genellikle yazılı olmakla birlikte yazılı olmasa da insan ve toplumların hafızalarında varlıklarını hissettiren bu kurallar, uzun zaman geçerliliğini korumaktadırlar.

Hukuk kavramı ile özdeşleşen adalet kavramının amacı bireylerin haklarının korunmasıdır. Bunun için toplumsal yaşamda hak ve ödevlerin karşılaştırılıp, belirli

145 Kılavuz, a.g.k. s:22.

146 Pieper, a.g.k. s:64-66.

147 Kuçuradi, a.g.k. s:6.

bir düzenlemeye konu olması, sosyal ve ekonomik olanakların dağıtılmasının belli ilkelere bağlanması gerekmektedir.148 Bir toplumda hukukî alt yapının sağlamlığı etik düzenlemeleri ve uygulamaları da yakından ilgilendirmekte ve etkilemektedir.

Hukuk kurallarının oluşumunda belirli bir payı olan Felsefe, bir tutum ve eylemin etik değeri açısından, hangi özelliklere sahip insanların etik değerlilik yaşantısını yaşayabileceği, ne gibi özelliklere sahip bir insanın nasıl bir insan karşısında etik bir ilişki değeri yaşayabileceğini ve böyle bir yaşantı olanağının koşullarının bilgisini verebilmektedir. Söz gelimi sevgi, insanın insan olmasının değerini bilmesi ve koruması amacıyla yaptığı doğru değerlendirme sonucunda yaşayabileceği bir yaşantıdır. Saygı insanın insan olmanın değerini bilmesi ve her türlü zor koşulda bu değeri koruması ve ona zarar vermemesi anlamında, güven ise insanın değerini bilen bir insanın değersiz bir eylemde bulunmayacağına emin olmasından kaynaklanan bir yaşantıdır.149

Hukukî yargılarda olduğu gibi, etik yargılara ulaşabilmek için de birtakım ilkelerin varlığı gerekmektedir. Diğer normatif çalışma alanlarına benzer şekilde, genel kurallardan özel bir yargıya ulaşmak için tümden gelime dayalı bir yöntem kullanılmalıdır. Etik ilkeler etik açısından karar verme sürecinde başvurulan genelleştirilmiş anlatımlar olup, tek ve mutlak değil bir dizi ilkeye dayanmaktadır.

Bu dayanaklar sıradan ve paylaşılan ahlâkî kanılardır. Oldukça genel, dayatmacı olmayan, içinde yer aldığı kültürel dokuya göre değerlendirme yapılabilen özellikte olan temel etik ilkeleri şöyle belirtmek mümkündür:150

1- Zarar vermemek, 2- Yararlılık, 3- Özerkliğe saygı, 4- Adalet.

Özerkliğe saygı ilkesi, kişinin kendi kendine serbestçe karar verebilme hakkı olarak hem sınırlı bir haktır hem de insan haklarının ve bireyselliğe saygının en temel

148 Yıldırım, a.g.k. s:60.

149 Kuçuradi, a.g.k. s:176-179.

150 Çobanoğlu, a.g.k. s:62, Arda, a.g.k. s:29-30.

koşullarından biridir.151 Burada belirtilen Adalet kavramı iki tür olarak incelenebilmektedir; denkleştirici adalet ve dağıtıcı adalet. Denkleştirici adalet, tarafların eşit görülmesi anlamında mutlak bir yaklaşım iken, dağıtıcı adalet hak paylaşımında herkesin hak ettiğine, yeteneğine ve toplumsal durumuna göre paylaşımı savunmaktadır. Dağıtıcı adalet üç farklı başlıkta irdelenmektedir:

- Eşitlikçi yaklaşım, - Yararcı yaklaşım, - Liyakatçi yaklaşım.

Adaletin etik temeli olmadığında sadece hukuksal yapı ile sınırlandırılması söz konusu olacaktır. Bu durum adalet anlayışında, ötekine ve başkalarına karşı etik sorumluluğun kısıtlanmasına neden olabilecektir.152

Gerek hukuk gerekse etik kapsamında önemli bir kavram olan değer, tür olarak insanın varlığa kattığı bir bilinç boyutu, bir şeyin aynı türden şeyler arasında özel yeri olarak tanımlanmaktadır. Etik açıdan bir eylemin değeri, o eylemin yapıldığı koşullarda diğer eylem olanakları ve başka nelerin yapılabileceği bakımından özelliği iken, bir kişinin değeri de, onun insanlarla ilişkilerinde, eylemlerinde ve tutumlarında diğer kişilere göre farklılığı, özelliği ve özel yeridir.

Böylece etik değerler, insan açısından bakıldığında, insanın, insanlar arası ilişkilerde bazı yaşantı ve eylem olanakları olarak ortaya çıkmaktadır. Bir başka deyişle etik değerler, kişiler için, insanlar arası ilişkilerde gerçekleştirebilecekleri eylem ve yaşantı olanakları olmaktadır. Ancak bu olanakları gerçekte bazı insanlar gerçekleştirebilmektedir. Bu olanakları gerçekleştirenler etik değerleri gerçeklik alanına ve yaşama katmaktadırlar.153

Her meslek ve bilim alanında uygulamaya yansıyan iyi eylem öncelikle ilgiyi izleyen bilgiyi gerektirmektedir. Bu nedenle iyi ve doğru eyleme ulaşmak için bilgi sahibi olmak ve eğitimli bireyler olunması zorunluluğu vardır. Bilgi ve beceri kazanıldığında elde edilen yeterlilik ve yetkinlik yetenekle birleşerek bireyi bir

151 Çobanoğlu, a.g.k. s:62.

152 Kodal, a.g.k. s:54.

153 Kuçuradi, a.g.k. s:181-184.

alanda uzman veya meslek sahibi yapmaktadır. Bu süreçte benimsenen tutum ve değerler bireyin meslekî etik niteliğini göstermektedir.154 Meslekî etik anlayışının belirlenmesinde kişilerin hukuk bilgileri, anlayışları ve felsefeleri ile kültürel birikimleri önemli bir yer tutmaktadır.

Etik ilişkilerde belirleyici olabilen davranış ilkeleri, genellikle kişinin yapılır-yapılmaz, etmeli-etmemeli konusunda, yani bazı gereklilikler konusunda ki düşüncelerini ve genel kabullerini anlatmaktadır. Doğru hareket etme konusundaki inanç ve ilkeler kişi bir hedefe yöneldiğinde, yapacağı eylemlerin tarzını belirlemektedir. Bir davranış ilkesi bir bilgiden daha çok bir düşüncedir, yapılması veya yapılmaması gereken ya da yapılmasına izin verilen veya verilmeyen konusunda bir düşünceyi ifade etmektedir. Bu noktada davranış ilkelerinin kaynağına bakıldığında; yarar-zarar değerlendirmesi, insanın değerinin bilgisi (insanın değeri;

türüne özgü yapısal olanaklar olduğundan bu değerlerin zedelenmemesi öngörülmektedir) ve mantıksal çıkarımlara dayanan davranış ilkeleri ile değer yargıları karşımıza çıkmaktadır.155

Kişilerin kendileriyle ilişkileri de kendine özgü bir etik ilişki türüdür. Kişinin kendine yönelik eylemleri, kendine ilişkin kararları, kendisine yaptığı davranışlar, yaşamına yön vermesi gibi konular hep bu ilişki çerçevesinde oluşmaktadır. Bu ilişki aynı zamanda kişilerin başkalarına yönelik eylemlerinin oluşmasında da en belirgin şekilde de bir eylemin değerini belirleyen noktalarda rol oynamaktadır.156 Đnsanın önce kendisine saygı duyması, benliğine değer vermesi ve kişiliğini önemsemesi gerekmektedir. Aksi takdirde bu kişiden diğer insanlara ve topluma karşı sorumluluklarını yerine getirmesini beklemek olanaklı değildir.

Etik, bir eylemin içeriği ne olursa olsun, ahlâkî olarak tanımlanabilmesi için uyulması gereken koşulları biçimsel yollardan yeniden kurarak, ahlâkla ilgili bütün sorunları çok genel, ilkesel ve soyut düzlemde tartışmaktadır. Bu nedenle etik, hangi somut amaçların tek tek iyi ve herkes için ulaşılmaya değer amaçlar olduğunu belirlemez, daha çok ölçütleri belirler, bu ölçütlere göre öncelikli ve iyi amacın

154 Çobanoğlu, a.g.k. s:195-196.

155 Kuçuradi, a.g.k. s:72-73.

156 Kuçuradi, a.g.k. s:149.

hangisi olduğunu gösterir, bunların da bağlayıcı bir şekilde kabul edilmesi gerektiğini ifade eder. Özetle etik ilkeler, iyi olanı değil, bir şeyin iyi olduğuna nasıl hükmedildiğini ve varıldığını ifade etmektedir.157