• Sonuç bulunamadı

2- Yerel kuruluşların örgütleniş ve işleyişleri

3- Yetkilerin yeterli olmasına karşın malî olanakların yetersizliği 4- Çevre konusunda iş birliği, eş güdüm ve denetim yetersizlikleri 5- Sağlık ve çevre konularında yetişmiş eleman eksikliği

6- Merkezi yönetim, yerel yönetimler ve üniversiteler arasındaki iş birliğinin belirli ve yeterli düzeye çıkarılamaması

7- Halkta çevreye duyarlılığın yetersizliği

8- Yatırım plânlarının stratejik olmaktan çok sağlık kontrolleri ile ilgili olması. v.b.

Türkiye Ulusal Biyolojik Çeşitlilik stratejisi ile Ulusal Çevre Stratejisi ve Eylem Plânı hazırlanmıştır.364

Diğer alanlarda olduğu gibi tarımsal faaliyetlerde de bilim ve teknoloji uygun bir şekilde kullanılmadığı takdirde faydadan daha çok zarar getirmektedir. Örneğin tarım ilâçlarının yol açtığı kirlenme ve zararlar çok ciddî bir sorun olarak karşımıza çıkmıştır. Bu ilâçların uzun vadede birçok sorunlara yol açacağı bilinmesine ve bu konuda uyarılar yapılmasına karşın, verimlilik ve kar güdüsü ile bu uyarıların dikkate alınmadığı anlaşılmaktadır. Özellikle insan merkezli yaklaşım bu konuda gerekli tedbir ve önlemlerin alınmasını engellemektedir. Tarım ilâçları doğal sürece müdahale ederek bitkilere zarar veren böceklerle beslenen canlıları da yak etmektedir. Sonuçta bilim ve teknoloji aracılığı ile doğal denge bozulmakta ve canlılar arasında var olan yaşam zinciri koparılmaktadır.365

Türkiye’de ilk defa VIII. Kalkınma plânında tarımın çevresel boyutu ayrıntılı olarak ele alınmış, tarımdan kaynaklanan çevre sorunlarına yönelik olarak girdilerle, ekolojik üretimle ve biyolojik mücadele ile ilgili tedbirler ve somut önerlere yer verilmiştir. Ayrıca organik tarımla ve iyi tarım uygulamaları ile ilgili düzenlemeler yapılmıştır. Buna karşın genetiği değiştirilmiş organizmalar ve biyogüvenlik alanında yeterli çalışma ve düzenleme yapılamamıştır. Bu konuda çok büyük sorunlarla karşılaşılmaktadır. Ötre yandan Tarım Stratejisi belgesi oluşturulmuş, tarım sektörünün gelişmesinde çevre boyutu dikkate alınarak sürdürülebilir bir süreç hedeflenmiştir. Tarım ile çevre ilişkisinin geleceğini AB müktesebatına dayalı tarım ve çevre politikaları belirleyecek olmakla birlikte hukukî uygulama, denetleme ve yaptırımların yaşama geçirilmesi ile kurumlar arası eş güdümün sağlanması gereği vardır.366

Türkiye’de ekonomik yoksunlukla birlikte yaşanan kalkınma süreci, tarıma dayalı bir ekonominin varlığı, asgarî yaşam standartlarının sağlanmasında yaşanan zorluklar, açlık sınırında yaşamakta olan nüfusun getirdiği toplumsal sorunlar gibi nedenlerle doğa, bütün bu sorunların giderilmesinde bir araç olarak algılana

364 Atış, a.g.k. s: 169.

365 Kılıç, a.g.k. s:101-102.

366 Atış, a.g.k. s:175-176.

gelmiştir. Bu bir ölçüde zorunluluk olarak belirmiştir. Bu nedenle kalkınma-doğa dengesi ve sürdürülebilir bir kalkınma süreci tam ve sağlıklı olarak hayata geçirilememiştir. Buna yönelik kurumsal ve yasal düzenlemeler ortaya konamamıştır. Böylece tarımsal gelişmeler etik açıdan hep sorunlu olarak var olmuştur.

Tarım arazilerinin amaç dışı kullanımı gelecekte büyük sorunlara yol açacak bir süreçtir. Bu konuda yasal ve kurumsal düzenlemelere gereksinim vardır. Devlet tarım arazilerinin korunmasında gereken tedbirleri almakla anayasa gereği yükümlüdür. Oysa “Hazineye ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun” ile getirilen düzenlemeye göre sadece on yıl süresince tarım dışı kullanım yasaklanmıştır. Bu süre sonunda alınacak idarî izinle tarım dışı kullanım olanaklı olabilecektir.367 Bir başka düzenleme olan “Sulama alanlarında Arazi Düzenlemesine Dair Tarım Reformu Kanunu” ile de tarım dışı kullanım süre kaydı aranmaksızın uygulayıcı kuruluşun izni ile tarım arazisi tarım dışı amaçlarla kullanılabilecektir.368 Bu kanun amaçları arasında “tarım arazilerinin diğer amaçlara tahsisini düzenlemek”

de sayılmaktadır. Kanun öncelikle ekonomik kalkınma ve üretim artışı ile verimlilik kaygısını öne çıkarmakta, ekonomik kullanımdan milli güvenlik nedeniyle yapılacak düzenlemelere kadar birçok konuyu içerdiği halde, çevresel değerlere vurgu yapmamaktadır. Görüldüğü üzere bu düzenlemeler tarım arazilerine yeterli korumayı sağlamaktan uzaktır. Tarım arazilerinin amaç dışı kullanımı tüm toplumu ilgilendiren bir konu olduğundan, sırf ekonomik gerekçelerle ele alınmamalıdır.

Türkiye’de tarımsal üretim artışı, tarımda makineleşme, tarımsal girdi kullanımının artması ve tarımsal alanların genişlemesi çayır, mera ve otlak alanlarının azalmasına ve aşırı otlatmaya yol açmaktadır. Bitkisel üretim artarken hayvancılığı zor duruma düşürmektedir. Bu sorunlara bağlı olarak ormanların

367 Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun, Kanun Numarası: 4070, Kabul Tarihi:

16.2.1995 Yayımlandığı R.Gazete: Tarih: 19.2.1995, Sayı:22207, Yayımlandığı Düstur: Tertip: 5, Cilt: 34, md:10.

368 Sulama Alanlarında Arazi Düzenlemesine Dair Tarım Reformu Kanunu, Kanun no: 3083, Kabul Tarihi: 22.11.1984, Yayımlandığı R.Gazete: Tarih: 1.12.1984 Sayı: 18592,Yayımlandığı Düstur:

Tertip: 5, Cilt: 24, Sayfa: 80, Md:19.

azalması da söz konusu olmaktadır. Sonuçta bütün bu etkenler erozyonun artması, su taşkınlığı gibi çevre sorunlarına neden olmaktadır.369

Kırsal çevrede kimyasal gübreler, tarımsal mücadele ilâçları ile ortaya çıkan su kirliliği, deterjanlar, toprak kirliliği v.b. kirlenmeler görülmektedir. Bu kirlenme sorunlarına çare olarak insan-doğa ilişkilerinin iyi yönde geliştirilmesi, insan ile doğayı ve kırsal çevreyi uzlaştırmak, yaşam ortamının sürdürülebilirliğini sağlamak gerekmektedir.370

Ülkemizde yaşanan gelişmeler, tarımda kullanılan ilâçların ve kimyasal gübrelerin yaygın olarak kullanıldıkları alanlarda, çok zararlı ve uzun dönemde büyük tehlike yaratacak boyutlara ulaştığını, doğadaki dengenin bozulmasına ve hatta insan zehirlenmelerine yol açtığını göstermektedir.371

Kırsal alanda tarımsal yatırımlarda yönelim azlığı dolayısıyla tarımda verimlilik düşük, üretim maliyetleri ise yüksektir. Tarımda istihdam edilen nüfus çok fazla sayıdadır. Tarım ile sanayi arasında uyum ve bütünleşme zayıflığı bulunmaktadır. Gıda güvenliği ve bitki sağlığı konusunda yetersizlikler bulunmaktadır. Üreticilerin meslekî eğitim ve bilgi düzeyleri düşük, davranış eğilimleri ve üretim alışkanlıkları geleneksel yapıdadır. Tarımda yapısal uyum politikaları bazı belirsizliklere yol açmıştır. Tarım ve orman alanları amaç dışı kullanılmaktadır. Erozyon ve iklim değişikliklerinden kaynaklanan olumsuz etkiler kırsal alanda sorunlara neden olmaktadır. Öte yandan küreselleşmenin ve hızlı kentleşmenin getirdiği sosyal, ekonomik ve hukukî zorluklar aşılamamaktadır.372

Kırsal alanda çevre kirlenmesini önlemek amacıyla yapılacak çalışmaların başarıya ulaşması, kırsal çevrede yaşayan toplumun ve özellikle yerel yönetimlerin çevreye olan duyarlılığına ve bu konuya gönüllü katılımına bağlıdır. Böyle bir

369 Şevket Özdemir, a.g.k. s:63.

370 Ruşen Keleş, Can Hamamcı, Çevre Politikası, Đmge Kitabevi, Mayıs 2005, Ankara, s:97

371 Şevket Özdemir, a.g.k. s:66-67.

372 Bülent Gülçubuk, Türkiye’de Tarım, (Ed: Fahri Yavuz), Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Aralık 2005, s:92-93.

duyarlılık ve gönüllü katılım ise toplumun her kesimine yaygınlaştırılmış çevre eğitimi ile ilgilidir.373

Đnsan sağlığı açısından önemli olan bir kirlenme çeşidi de yanlış gübre kullanımı sonucu ortaya çıkan bitki kirlenmesidir. Gıda denetimlerinin yetersiz olması nedeniyle gıda zehirlenmeleri görülmektedir. Kirlenme gübrelerin aşırı ve yanlış kullanımından ortaya çıkmaktadır. Besinler yoluyla meydana gelen kimyasal zehirlenmeler, toksin besin maddelerinin yenmesi yoluyla oluşmaktadır.374 Kırsal alanda kurumsal denetim yetersizliği nedeniyle besinler yoluyla oluşan zarar artmaktadır. Hayvan yemleri gübre ile yayılmakta, temizlik, bulaşık ve diğer atık sular kırsal çevrede kirliliğe neden olmaktadır.

Bilimsel gelişmeler ve çevre konusundaki bilinç ile etik anlayışın bir sonucu olarak organik tarım önem kazanmış ve gündeme gelmiştir. Ülkemizde de 2004 yılında çıkan bir kanunla tüketiciye güvenilir, kaliteli ürünler sunmak üzere organik ürünlerin ve girdilerin üretimi geliştirilmesi amaçlanmıştır. Organik tarım faaliyetleri: Toprak, su, bitki, hayvan ve doğal kaynaklar kullanılarak organik ürün veya girdi üretilmesi ya da yetiştirilmesi, doğal alan ve kaynaklardan ürün toplanmasını ifade etmektedir.375

Kırsal alanda temel ve zorunlu eğitimin nüfusun tamamına verilemeyişi, devlet tarafından alt yapının tam olarak kurulamaması sosyal, ekonomik ve siyasal sorunların çözümünü de zorlaştırmaktadır. Çevre sorunlarının insan ve toplum yaşamının bir sonucu olduğu düşünüldüğünde, tarımda çalışan nüfustan kaynaklanan çevresel ve etik sorunlarda diğer toplumsal sorunlar gibi giderek artmaktadır.

Canlılar için gözlemlenen türlerin yok olması tehlikesi bitki türleri açısında da söz konusu olmaktadır. Bugün eldeki verilerle ve araştırma olanakları ile faydası bulunamayan bitki türlerinin gelecekte yeni teknik olanaklarla çeşitli yaralarının bulunması olasılığı her zaman mümkündür. Bu nedenle bitki ve hayvan türleri bakımından faydalı veya zararlı şeklinde bir sınıflandırmanın insanları yanılgıya

373 Hasan Ertürk, Çevre Bilimlerine Giriş, U.Ü.Yayınları, no:10 Bursa, 1996 s: 138

374 Ertürk, a.g.k. s:75

375 Organik Tarım Kanunu, Kanun No: 5262, 1.12.2004. RG No: 25659.

sürükleyeceği açıktır. Bütün ekosistem içerisinde en küçük ayrıntının bile gözden kaçırılmaması için henüz yeterli bilgi birikimi ve veri elde bulunmamaktadır. Cansız varlıkların bile yaşam zinciri içerisinde rolleri olduğu düşünüldüğünde bitki ve hayvanların insan yaşamını etkileme durumu açısından var olan ilişkilerin ortaya konması ve en azından görmezden gelinmemesi gerekmektedir.376

Türkiye’de gerek tarımda kullanılan sularda gerekse tarım dışı alanlarda kullanılan sularda kirlenme yaygın olarak görülmektedir. Nitekim yerleşim yerleri ile sanayi kuruluşlarının atıklarını dökmeleri neticesinde birçok göl ve akarsu kirlenmiştir. Yerelde bu kirlilik nedenleriyle ve sonuçlarıyla kolaylıkla görülebilmektedir. Kırsal çevrede birçok yerleşim yerinin kanalizasyon sistemlerinin yetersizliği de su kirlenmesine yol açmaktadır. Kırsal çevrede su kirliliğine yol açan nedenleri kaynaklarına göre:377

1- Tarımsal etkinliklerin neden olduğu kirlilik, 2- Sanayinin neden olduğu kirlilik,

3- Yerleşim alanlarından kaynaklanan kirlilik olmak üzere üç grupta toplanabilir.

Sularla ilgili yasal düzenlemelerin yetersizliği de bu maddeler arasında sayılabilir. Toplumsal duyarlılığın düşük olduğu ülkelerde yasaların işlevi daha da önemli hale gelmektedir. Bu nedenle yasaların herhangi bir boşluğa ve yanlış anlaşılmaya izin vermemesi önem taşımaktadır. Örneğin “Sular Hakkında Kanun” ile düzenlenen ek 7. maddede, içme sularına zarar verebilecek ve sağlık niteliklerini bozabilecek tutum ve davranışlar doğrudan yasaklanmamış, bu durumlarda belediye ve ihtiyar meclislerinin yasak koyabileceği belirtilerek takdire dayalı bir hüküm tesis edilmiştir.378

Bilinçsiz su kullanımının toprağın verimliliğini düşürdüğü, tuzlanmayı çoğalttığı, toprağın yapısını ve tarımsal üretim için gereken niteliklerini bozduğu bilinmektedir. Birçok bölgede görülen su kaynaklarının yanlış kullanımı hem yeraltı

376 Kılıç, a.g.k. s:106.

377 Ertürk, a.g.k. s:72

378 Sular Hakkında Kanun, Kanun No: 831, Kabul Tarihi: 28.4.1926, R.G. sayı: 368, Md: ek 7

sularının durumunu, hem de tarımsal üretimi olumsuz olarak etkilemektedir. Tarımda plânlama yapılmadan üretim artışının ekonomik kaygılarla ele alınması sonucunda uzun vadede telâfisi giderilemeyecek ölçüde güçlüklerle karşılaşılmaktadır.