• Sonuç bulunamadı

Etiğin Bazı Kavramlarla Đlişkileri, Kapsamı ve Sınırları

2.1. Kavram ve Terimler

2.1.5. Etiğin Bazı Kavramlarla Đlişkileri, Kapsamı ve Sınırları

hangisi olduğunu gösterir, bunların da bağlayıcı bir şekilde kabul edilmesi gerektiğini ifade eder. Özetle etik ilkeler, iyi olanı değil, bir şeyin iyi olduğuna nasıl hükmedildiğini ve varıldığını ifade etmektedir.157

Dinlerin öngördüğü çevre-insan ilişkileri çerçevesinde, dini inanışlardan çevreyi koruma ve geliştirme noktasında yararlanmak ve bir çevre ahlâkı oluşturmak suretiyle çevrenin felâkete sürüklenmesinin önüne geçmenin olanaklı olduğu ileri sürülmektedir. Aksi halde ahlâkî ilkelerle tutum ve davranışları sınırlandırılmayan insanların ve toplumun hırsları, egoları, kötülükleri ve olumsuzlukları ile büyük çevre sorunlarına yol açılacağı ifade edilmektedir.161 Etik yaşamı tehdit eden bütün kötülüklere karşı, kendisine yardımcı veya destek olabilecek her türlü kavram ve kuramla iş birliği yapmak durumundadır.

Kutsal kitaplar ve tek tanrılı dinler, insan merkezli düşüncelerin temel kaynaklarından biridir. Kutsal kitaplarda hem doğanın ve canlıların korunması yönünde ilkeler bulunmakta, hem de insan merkezli yaklaşımlar yer almaktadır.

Buna göre insanların her iki yönlü tutum ve davranışları kutsal kitaplarda bir karşılık bulmaktadır. Neticede belirleyici olan insanın bizzat kendi duygu ve düşünceleridir.

Dinlerin bakış açılarında; canlılar arasında var olan bir hiyerarşide insan en üst noktada bulunmaktadır.162 Đnsanın zirveye yerleştirildiği bütün şemalarda ister istemez diğer canlılar ve varlıklar birer ast durumunda konumlandırılmaktadır.

Saint Thomas d’Aquinas, iyi olanı doğal durumun varlığını sürdürmesine dayandırmış, en büyük iyiliği Tanrının ve onun yarattığı doğal düzenin temsil ettiğini ileri sürmüştür. Kant ise insanların yalnızca sonuçlarını denetleyebilecekleri davranışlarından sorumlu olabileceklerini düşünerek, etik davranışı ve iyi olanı, akılcı ya da rasyonel davranış olarak tanımlamaktadır.163

Çevre sorunları karşısında dinlerin de rol oynaması olasılığı, insanların etik sorumluluklarını semavî dinlerin getirdiği davranışlara ve kurallara bağlamaları ile orantılıdır. Müslümanlıkta çevreye ilişkin başlıca dört nokta vurgulanmaktadır: doğal olayların ve varlıkların açıklanması, doğal olaylara, varlıklara ve evrenin yapısına ilişkin bilgi vermek, evrenin insanlar için yaratıldığını ve insanların buyruğuna verildiğini anlatmak, doğanın korunması gerektiğini öğretmek. Çevrenin ve doğal dengenin korunması, ormanların, bitkilerin ve hayvanların korunmasına ilişkin

161 Macit, a.g.k. s:10.

162 Kılıç, a.g.k. s:150-151.

163 Ruşen Keleş, Đnsan Çevre Toplum, Đmge Yayınları, 1997, Ankara, s:414-415.

kurallar, hem Kuran ile hem de Hz. Peygamberin söz ve davranışlarını ifade eden Sünnet ile ortaya konmuş ve çevre açısından bu kuralların doğrudan ya da dolaylı olarak yarar sağlayabileceği öne sürülmüştür.164

Hıristiyanlığın çevreye ve doğaya karşı hem olumlu hem de olumsuz tutum ve davranışlar geliştirdiği ifade edilmektedir. Ancak yaygın görüş, bütün dinlerin temelde kendi üyelerine Tanrının yarattığı doğaya ve çevreye saygılı olmayı öğütlediği, evrenin dengesine vurgu yaptığı, tanrıya saygılı olmanın onun yarattıklarına da saygılı olmayı gerektirdiği yönündedir.165

Katolik ahlâk teolojisi Tanrısal bir etiği savunmaktadır. Bütün bağlayıcı eylem normları Tanrının iradesinden üretilir. Tüm insanların yaşam biçimini Tanrısal modele göre yönlendirmelidirler. Đnanç etiği, pratik insan aklını değil, Hıristiyanlığın anlayışını ahlâkîliğin nihaî temeli olarak görmektedir. Teoloji ahlâkî eylemi dinsel olarak açıklamak istemektedir. Bu boyutuyla etik ve teoloji ahlâkî eylemi normatif temellere bağlama istekleri nedeniyle birbirleriyle ilişkilendirilmektedir. Etik teolojiden farklı olarak tüm ahlâkî eylemlerin ve normların kaynağını Tanrısal bir irade yerine insanın akılcı iradesine dayandırmaktadır.166 Bu çerçeveden bakıldığında etik ve teolojinin aynı alanda çalışma yürüttüğü ve kurallar koyduğu anlaşılmaktadır.

Woischnik ve Linz’e göre çevreye insan merkezli yaklaşımın önemli kaynaklarından biri, insanın doğaya egemen olmasını teşvik eden Yahudi-Hıristiyan geleneğidir. Yeryüzünün insanların hizmetine verildiği, doğada bulunan canlı veya cansız her şeyin insana armağan edildiği, bu varlıklara hükmetmek için insanın yaratıldığı belirtilmektedir. Đnsanın evrende özel bir yerinin olduğu Đncil’de ifade edilmektedir.167 Buna benzer görüşler Đslâm dininde de bulunmaktadır. Böylece üç büyük dinin çevre konusunda bir birine benzer görüşler içerdiği ortaya çıkmaktadır.

Dinsel etik her şeye rağmen, etiğin henüz tam gelişmediği dönemlerde önemli işlevler görmüş olup günümüzde de halen doğal çevre üzerinde farklı bakış açılarını anlamaya yardımcı olabilecek önemli bir kaynak olma özelliğini korumaktadır. Đlk

164 Ruşen Keleş ve Can Hamamcı, Çevre Politikası, Đmge Yayınları, 2005, Ankara, s:256.

165 Keleş ve Hamamcı, a.g.k. s:256-260.

166 Pieper, a.g.k. s:111-113.

167 Kılıç, a.g.k. s:63-64.

başta dinsel etik ilkeleri çevreye ilişkin bir güdüleme kaynağı olmaktadır. Doğal dünyayı iyiliğin ve iyiliksever Tanrının eseri olarak gören her dinsel yaklaşım, doğal dünyayı kendi başına iyi sayma eğilimindedir. Bu yönüyle insan Tanrının yarattıklarına saygılı davranmakla Tanrının kendisine de saygılı davranmış olmaktadır. Tanrı kavramı, yaratılışın bir doğal düzeni bulunduğunu ve bu düzenin iyi olduğu varsayımını gerektirmektedir.168 Türk kültüründe önemli bir yer edinmiş kişiliklerden biri olan Yunus Emre “yaratılmışı severiz yaratandan ötürü” söylemi ile doğaya ve tüm varlıklara sevgi ve saygı göstermenin kaynağını Tanrıya bağlamış, böyle yapılmakla aynı zamanda Tanrı’ya da sevgi ve saygı gösterilmiş olacağını ifade etmiştir.

Đnsanın yeryüzünde kendi yaşadığı çevresini bozması ve yaşanmaz hale getirmesi ile doğal dengeyi bozmasına kendi karakterinin neden olduğunu belirten bir ilâhiyatçı, bunun sebeplerini Ayet ve Hadislere dayanarak şöyle özetlemektedir:169

1. Đnsanın zayıflığı, 2. Đnsanın aceleciliği,

3. Đnsanın ihtirası, hırsı ve sabırsızlığı, 4. Đnsanın nankörlüğü ve şımarıklığı, 5. Đnsanın azgınlığı ve tartışmacı oluşu, 6. Đnsanın arzularına ve nefsine düşkünlüğü, 7. Đnsanın bilgisizliği.

Kimi inançlar göre insanlar doğal dünyaya yaklaştıkları ölçüde Tanrıya da yaklaşmış olmaktadırlar. Çünkü doğal dünya Tanrı tarafından yaratılmıştır. Birçok inanç sisteminde tüm doğal yaşam değerli sayılmaktadır. Çok sayıda dinin, inanç sahipleri için kötülüklere karşı çıkmak ve iyilikler yapmaya çalışmak doğrultusunda kurallar koymuş olduğu, böylelikle iyi insanların iyiliksever Tanrıya yaklaşmış olacağı kabul edilmiştir. Diğer taraftan birçok din ise, insanların doğal dünyaya karşı olan sorumluluklarını, insanlara bir yaratıcı tarafından emanet edilen bir doğal dünya

168 Des Jardins, a.g.k. s: 91-93.

169 Macit, a.g.k. s:40-44.

anlayışına dayandırmaktadır. Bu düşünceye göre insan bir emanetçi olarak görülmektedir. Tanrının bir armağanı olan doğal dünya, takdir, sevgi ve saygı düşüncesi çerçevesinde kullanılmalıdır. Bozma, kirletme, savurganlık ve tahrip etme Tanrının cömertliğine ve iyiliğine saldırı olarak değerlendirilmektedir. Emanetçilik gereği Tanrının yarattığı şeylerin korunması önemli sayılmaktadır. Yahudilik ve Hıristiyanlık, insanları doğal dünyanın bir çobanı olarak görmektedir. Çobanın sürüye iyi bakması gerektiği gibi, insanlarında doğal dünyaya iyi bakmaları gerektiği ifade edilmektedir. Đnsanların doğal dünya üzerindeki egemenlik hakları kötüye kullanılmamalıdır. Egemenlik tahakküm kurmak değildir. Böylece emanetçilik yaklaşımı doğal çevrenin korunması, iyileştirilmesi ve dengeli bir şekilde değerlendirilmesi açısından uyumlu bir yaklaşım olarak ortaya çıkmaktadır.170 Đslâm dininde de benzer şekilde insan dünyada Tanrının bir halifesi olarak görülmekte, doğanın insan için hazırlandığı ve kendisine emanet edildiği vurgulanmakta, savaş halinde bile canlılara ve bitkilere zarar verilmemesini istenmektedir. Bu nedenle de her türlü kaynağın insan gereksinimleri için kullanılması ancak israf edilmemesi özellikle ifade edilmiştir.

Kimi ilâhiyatçılar dünyada çevre sorunlarının artmasının temelinde insan, hayat ve evren üçlüsünün gerçek manasının kavranamamasının yer aldığını ifade etmektedirler. Kendini tanımayan ve özelliklerinden haberi olmayan insanın normalin dışına çıkması, normal olmayan tutum ve davranışlarda bulunması kaçınılmaz olmaktadır. Bu insanların diğer canlılarla ve varlıklarla ilişkileri de sorunlu hale gelmektedir. Kendini tanımayan, kimliğinin farkında olmayan bir insan hayatın özünü kavramakta da zorluk çekmekte ve mutlu bir yaşam sürdürememektedir. Çevresindeki varlıkların gerçek yönünü bilmeyen insanlarında doğa ile savaşmaya çalıştığı, doğayı âdeta bir düşman gibi algılama yanlışına düştükleri ileri sürülmektedir.171 Bu görüşler hem Tanrısal dinlerde hem de bazı felsefî inanç ve düşünce akımlarında dile getirilmektedir.

Çevre sorunlarının çözümü için insan, hayat ve evren kavramlarının ayrıntılı olarak irdelenmesi, özelliklerinin anlaşılması ve öğrenilmesi gerektiği

170 Des Jardins, a.g.k. s: 93-96.

171 Macit, a.g.k. s:32-33.

belirtilmektedir. Đnsanların mutlu bir yaşam sürebilmeleri ve doğa karşısında yalnızlıktan kurtulabilmeleri, hem kendilerini, hem de hayat ve evreni iyi anlamalarına bağlı olduğu ifade edilmektedir. Đslâm dininde evrendeki bozulmaların insan eliyle, insanların heveslerini kontrolsüz bir şekilde ve hırsla yapmak istemelerinden kaynaklandığı anlatılmaktadır. Đnsanların sahip oldukları nimetleri, kendilerinin içinde bulunduğu iyi hallerini değiştirmedikçe Tanrının da onların bu halini değiştirmeyeceği, bu nedenle insanlığın kendi eliyle yaptığı müdahale ile çevreyi kirletmedikçe dünyanın kendi kurulu sistemi içerisinde temiz kalacağı, aksi takdirde yaşamın zorlaşacağı ve sorunlu hale geleceği vurgulanmaktadır.172 Böylece insan olumlu ya da olumsuz bütün yaptıklarından sorumlu bir varlık olarak benimsenmiş ve doğaya ilişkin birtakım yükümlülüklerinin olduğu kabul edilmiştir.

Đslâmiyet Ayet ve hadislerde sorumsuzca davranışların ve çevreyi kirletmenin canlılara zarar vereceğini ve insanları korkunç felâketlere sürükleyeceğine dikkati çekmekte, insanları sorumlu davranmaya ve yanlış davranışlardan sakınmaya davet etmektedir. Đnsanlara karşı işlenen zulümlerin çevre kirliliği yoluyla ortaya çıktığı belirtilmekte ve hiç kimsenin çevre kirliliğine neden olarak canlıların ve insanların hayatlarını riske etmeye hakkı olmadığı, bir insanın hayatına kastetmenin bütün insanların hayatlarına kastetmek anlamına geldiği ifade edilmektedir. Đnanan insanın her türlü kötülük ve haksızlıktan, çevreyi kirletme ve tahripten, diğer insan ve canlılara ya da varlıklara zarar vermekten inancı gereği kendini koruyacağı anlatılmaktadır.173 Bu anlatım açık ya da üstü kapalı şekilde, insanların belirtilen kurallara uyması gerektiğini ve bu uyumun aynı zamanda Tanrının bir beklentisi olduğunu göstermektedir.

Etiğin ilgisi, bir kişinin bir eylemde bulunmaya karar vermesinden daha çok, neye karar verdiği ve verdiği kararla gerçekte ne yaptığıdır. Bir başka deyişle istenen ile verilen karar ve hedef arasındaki açı veya istek ile diğer kişiye yapılan arasındaki farktır.174 Bu fark tutum ve davranış ile ilgili bütün sürecin değerlendirilmesini sağlamaktadır.

172 Macit, a.g.k. s:33-34.

173 Macit, a.g.k. s:40-47, 53.

174 Kuçuradi, a.g.k. s:65.

Etik ilişki, belirli bir bireyin başka insanlarla eylemde bulunarak yaşadığı ve değer sorunlarının söz konusu olduğu her tür ilişkiyi kapsayan, insanlar arası ilişki türlerinden bir tanesi ve belki de en temel olanıdır. Bu ilişkide eldeki veri insanların başka insanlarla kurdukları ilişki durumlarındaki eylemleridir. Etik ilişkinin bilgisi, ancak insanlara bakarak elde edilebilir ve değerlerin önemsendiği ya da yaşandığı bir ilişkiyi sürdürmek oldukça zor ve güç bir iştir.175

Etiğin soruları, günlük yaşam pratiğinde görülen sorunların radikalleştirilerek öne çıkmasıyla gelişmiştir. Ahlâkî sorular daha çok emir ve bildirme kipindeki ifadelerdir. Örneğin; yalan söylemeyeceğine söz ver, sadık kalacağına söz ver, işini düzenli ve titiz yap, saygılı davran, yardım et gibi emir ifadeleri ile yardım etmek bir erdemdir, başarı için çok çalışmak gerekir gibi bildirme cümleleridir. Etik ise konu olarak daha temel ve genel soruları ele almaktadır:176

- Verilen sözleri neden tutmak gerekmektedir?

- Neden yalan söylenmez?

- Neden güvene ihanet edilmez?

- Đnsan neden her zaman üstüne düşeni yapmak zorundadır?

- Düzenli ve titiz olmak insanın neden görevidir?

- Đhtiyacı olana yardım etmek neden zorunludur?

Etiğin ele aldığı temel sorular sonuçta bizi “neden insan esas olarak ahlâkî davranmalı, ahlâk dışı davranışlara girmemelidir” sorusuna götürmektedir. Etik sadece kesin ve son olacak nitelikteki yanıtların peşindedir ve bu yanıtlar yeni sorulara götürmeyen, şartlı ve sınırlı olmayan son yanıtlardır. Ahlâkı gerektiği gibi temellendirmeye çalışan etik, normatif olma iddiasını garanti edecek mutlak olana ve nihaî geçerlilik taşıyana dayanmak zorundadır.177

Etik, insanların eylemlerine ilişkin değerlendirmeleri ile olması gereken “iyi eylem” biçimlerini tanımlamaya çalışırken, bilim ise var olan sınırlı bir doğa gerçeğini anlama ve açıklama etkinliği olarak tanımlanmaktadır. Bu boyutuyla etik

175 Kuçuradi, a.g.k. s:3-4.

176 Pieper, a.g.k. s:49-50.

177 Pieper, a.g.k. s:50-51.

olması gerekenler üzerine, bilim ise olanlar üzerine açıklamalar yapmaktadır. Bu bakımdan denebilir ki etik, bilimin ve hukukun yolunu açan bir nitelik taşımaktadır.

Bilim ve teknolojideki gelişmeler ile küreselleşme, adalet ve eşitlik ilkesiyle yakından ilgili olup, bu ilkelerin yaşamda uygulanıp uygulanmaması noktasında belirleyici olmaktadır.178 Sonuçta etik ve bilim karşılıklı birbirlerine katkı yapan, etkileyen ve etkilenen, böylece yakın bir ilişkiyi sürdüren bir konumda bulunmaktadırlar.

Etik eylem bakımından yapılacak değerlendirme, gerekeni gerçekleştiren ve gerçekleştiremeyen eylemler açısından yapılabilmektedir. Yapılması gereken nedir ve ne tür özellikler taşımaktadır sorularına verilecek yanıtlar bu değerlendirme için gereklidir. Gereken eylem kimi zaman hedefe ulaşacak tarzda olan veya istediğini gerçekleştirecek tarzda hareket etmek olarak anlaşılırken, kimi zaman da kişinin belirli bir ilişkide yapılması gerekeni bulup yapması anlamına gelmektedir. Belirli bir ilişkide eylemin mutlaka doğru olması, onun değerli ve etik bir eylem olmasını gerektirmemektedir. Bir doğru eylemin aynı zamanda değerli ve etik eylem olabilmesi, bu doğru eylemin insanın değerine en az zarar vermesi, en az harcaması, eylemin yapıldığı ortam hesaba katıldığında insanın değerini en az zedelemesi ile ilgilidir.179

Etik bir ilişkide ilk önce durumlaştırma denen durum saptama yapılmalıdır.

Bu saptama; bir insanın ya da grubun içinde bulunduğu koşulları kavramak ve bu koşullar bütününe, bir insanî durum olarak ad vermektir. Ardından bu durumu tarihselliğinde ortaya koymak durum değerlendirmesinin ikinci aşamasını oluşturmaktadır. Böylelikle bir muhasebe yapmak ve bu durumun insanın değeriyle ilgisini kurmak suretiyle bir muhasebesini yapmak, insanın hangi olanaklarının gerçekleştirilmesine elverişli veya elverişsiz ya da engelleyici olduğunu belirlemek, bu durumun olgusallığını ve koşullar bütününü ortaya koymak demektir.180

Etik ile bilim arasındaki ilişkiye bakıldığında, Kantiyen etikle güvenceye alınan bilim adamının araştırma yapma hakları, ekonomik ve sosyal özerklikleri ile

178 Çobanoğlu, a.g.k. s:77-78.

179 Kuçuradi, a.g.k. s:78-81.

180 Kuçuradi, a.g.k. s:88-91.

sağlanan bilimsel ortamda ancak bilimin beklenen gelişimi göstermesi ve bilimsel bilgi üretimini arttırması mümkündür. Böylece üretilen bilgilerin insanlık yararına uygulanması utilitaryen etik yaklaşıma uyumlu eylemler olacaktır. Bilim insanı bilimsel gerçekleri araştırırken, bilimsel etiğe uygun davranır ve elde edilen bilgilerin hangi amaçlara hizmet edeceği noktasında sorumluluk sahibi olması gibi konular, insanlık tarihi ve bilim tarihi açısından incelenmekte ve etik değerlendirmenin nesnesi olmaktadır.181

Etik insan pratiğinin ahlâkî boyutunu, siyaset bilimi ise onun siyasî boyutunu yansıtmaktadır. Aristoteles etik ve siyaset biliminin birbirinden ayrılmaz nitelikte olduğunu belirtmiştir. Siyaset bilimi, insanlara mutlu bir yaşam biçimi sağlayacak en iyi yasalara yönelmekte ve yasaların temelinde yatan adaletin koşulu olarak ahlâkîliği görmektedir. Demokrasi ilkesi üzerinde kurulu bir işleyişi olan siyaset, kendini ahlâkî temel değerlere karşı yükümlü saymakta, amaçlarının yalnız siyasî etkisi açısından değil, insancıllığı bakımından da meşru ve haklı kılmak gibi bir ahlâkî istemi yerine getirmektedir. Dolayısıyla etik, bir temel bilim olarak siyasal felsefenin, etik özgürlük ilkesinin gerek hukuksal gerekse kurumsal düzlemde güvenceye alınmak suretiyle kendi üzerinde kurulduğu bir bilimdir.182 Demokrasilerin sağlıklı bir şekilde yaşatılabilmesi, yönetim ve siyaset sistemlerinin etik ve ahlâk zemininde işlemesi koşuluna bağlıdır. Aksi takdirde adı demokrasi olsa bile etik ve ahlâkî ilkelerden yoksun sistemlerin özgürlük, adalet, eşitlik, mutluluk gibi hedefleri yakalaması olanaklı gözükmemektedir.

Demokrasi, insan hakları, özgürlükler ile etik arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır. Özgür olmayan toplumlarda durağan bir ahlâk anlayışının nedeni özgürlüklere yapılan kısıtlamalardır. Ekolojik toplumlarda demokrasiler insan dışındaki varlıkları da bir değer olarak kabul eder ve koruma altına alır. Böylelikle demokrasi, devlet yönetiminde insanın dışında kalan varlıkları da dolaylı olarak muhatap olarak değerlendirmektedir. Demokratik toplumlarda mutlak özgürlük olamaz. Đnsanın özgürlüğünün sınırı diğer insanların sınırlarında sona ermektedir.

Đnsan hakları, demokrasi, özgürlükler ve diğer medenî hak ve sorumluluklarının

181 Çobanoğlu, a.g.k. s:78-79.

182 Pieper, a.g.k. s:62-63.

sınırı da doğanın ve çevrenin bozulduğu ve kirlendiği yerde bitmektedir.183 Bu aşamada demokrasinin radikal ve postmodern tanımlarının yanında, ekolojik demokrasi adı ile bir başka köklü yapıdan söz etmek olanaklı hale gelmektedir.

Bir eylemin etik değerlendirmesinin üç ana dayanağı bulunmaktadır.

Bunlardan birincisi kişinin tutum ve eylemini anlama, neden-niçin olduğunu görme ve böylece eylemin doğru bir şekilde tanımlanmasıdır. Đkinci aşama; kişinin eylemi yaptığı koşullar içinde başka eylem olanakları bakımından özelliğini yani değerini fark etmedir. Bu iki aşamayla elde edilen eylemin değerinin bilgisi ile insanın değeriyle ilgisinin kurulması ise etik değerlendirmenin üçüncü aşamasını oluşturmaktadır. Bu ilginin kurulması, o eylemin değerliliğini-değersizliğini ya da doğruluğunu-yanlışlığını belirler. Böylelikle bir eylemin değerliliği, o eylemin insan için ifade ettiği anlam olarak ortaya çıkmaktadır.184

Etik değerlendirme sürecinde kişinin yaşantısı, inançları, amaçları, istekleri, bireysel özellikleri, özel ihtiyaçları da etkilidir. Kişi değerlerini özümseyerek sağladığı etik bilgi aracılığıyla, bir bilinç ve bir inanç oluşturmaktadır. Bu bilinç-inanç ise ona sahip kişilerin, diğer kişilerle kurduğu ilişkilerin niteliğini ve bireyler arasında oluşan yaşantının düzeyini belirlemektedir.185

Değerler toplumsal normlardan üç konuda farklılık göstermektedir:186 1. Değer varlığın davranış biçimidir, toplumsal norm bir hareket biçimidir.

2. Değer belirli durumları aşmaktadır, toplumsal norm belli durumlarda belli davranışları öngörmektedir.

3. Değer kişisel ve içseldir, norm genel ve dışsaldır.

Rokeach, değerlerin insan ve toplum yaşamında üstlendiği görev ve işlevlerinden bazılarını şöyle belirtmiştir:187

183 Kılıç, a.g.k. s:232-233.

184 Kuçuradi, a.g.k. s:16-17.

185 Kuçuradi, a.g.k. s:37-62.

186 Đnce, a.g.k. s:35.

1. Değerler kendimizi ve başkalarını değerlendirmede kullanılırlar.

2. Kendi saygınlığımızı arttırmaya ve korumaya yardımcı olurlar.

3. Çatışmaları çözmekte ve karar verilmesinde yardımcı olmaktadır.

Etik, değerlerin sorgulandığı, iyi-kötü kavramlarının eleştirel değerlendirmelerinin yapıldığı, felsefenin bir alt dalı olarak “değerler felsefesi”

olarak adlandırılabilen bir alandır. Ahlâk felsefesi olarak etik, her konuyla ilgili normların yapısına ilişkin düşünceler oluşturmakta, değerlendirmeler yapmakta, yeni sorunlara ilişkin çözüm önerileri oluşturup tartışmakta ve netice olarak her konuyla ilgili felsefe alnında iyi-kötü değerlendirmesi yapmaktadır.188 Sosyal, ekonomik, siyasal yaşamda ortaya çıkan bütün sorunlarla ve kavramlarla ilgili etik ve ahlâkın düşünme, fikir yürütme ve söz söyleme potansiyeli ve yeteneği bulunmaktadır.

Etik genellikle iyi ve kötü ayrımının net bir şekilde belirgin olmadığı ikilemlerde ortaya çıkan sorunların çözümü ile ilgilenmektedir. Bu nedenle bilimsel etik açısından önemli bir sorun olan bilimsel araştırma ve yayın etiği konusunda iyi ve kötü durumlar gündeme getirilerek etik bakımdan tartışma ortamı oluşturmak, çözüm önerilerinin geliştirilmesine katkı sağlayacaktır.189 Etik de dâhil olmak üzere bütün bilimsel alanlarda kuramsal boyutu ortaya koyan araştırma ve yayınların etik ilkelere uygunluğunu arayan bilim etiği özel bir önem taşımaktadır.

Etik kuramın bir başka yönü de felsefî özgürlük öğretisi niteliği taşımakta olmasıdır. Böylelikle etiğin hedefleri, kapsamı ve sınırları özgürlük kavramıyla belirlenmektedir. Etik, özgürlüğü koşulsuz bir gereklilik olarak görmekte ve değerlendirmektedir ancak, tek başına özgürlüğün pratiğe dönüşmesini sağlayamamaktadır.190 Sosyal teorilerin en önemli amaçlarından biri olan özgürlük kavramının yaşama geçirilmesi etik ile birlikte bütün düşünce sistemlerinin ortak istemidir. Bu süreç insanlık tarihi kadar geçmişi olan uzun vadeli bir beklentidir. Bu

187 Đnce, a.g.k. s:36.

188 Çobanoğlu, a.g.k. s:24.

189 Çobanoğlu, a.g.k. s:80.

190 Pieper, a.g.k. s:150.

beklentisinin ne ölçüde karşılandığı veya tam olarak karşılanıp karşılanamayacağı konusu sosyal bilimin en önemli tartışma başlıklarından biridir.

Etik değerler kişilerin yaşantı ve eylem olanakları ile ilgilidir. Etik değerler kişinin değerleridir ve bu değerlere uygun davranan kişileri değerli kılmaktadır. Buna göre etik değerlerin iki türünden söz etmek mümkündür; etik kişi değerleri ve etik ilişki değerleri. Birincisine dürüst, saygılık, güvenilir olma kişi özelliklerini, ikincisine ise saygı, sevgi, güven, minnet gibi değerlilik yaşantıları örnek olarak verilebilmektedir. Etik değerler etik ilişkilerde otaya çıkmaktadır. Etik kişi değerleri ya da erdemleri kişiyi diğerlerinden farklı, değerli veya değersiz kılan özelliklerinden bir bölümünü oluşturmaktadır. Kişilerin özellikleri arasında onun zekâsı, dikkati, bağlantı kurabilme yeteneği, iletişim becerileri, kavrayışı, güçlü belleğe sahip oluşu, sabırlı ve cesur oluşu, ölçülü, sorumlu ve dayanıklı olması gibi karakter veya kişilik özellikleri sayılabilmektedir. Bu özellikler kişilerin eylem ve tutumları üzerinde ve etik ilişki boyutunda etkili olabilen ve rol oynayabilen ama doğrudan doğruya bu eylem ve tutumların etik değerini belirlemeyen özellikler arasındadır.191

Kimi değerler bir başka değer için araç niteliğindedirler. Bazı değerler ise araçsal değil, özsel değerdirler. Bunlar kendilerinde değer taşımaktadırlar. Çevre tartışmalarında değer dizgesi; yaşam için uygun davranışı ve bazı özel durumlar ile siyasal ve toplumsal düzenlemelere karşı daha geniş sorumluluklar bağlamında ilkesel bir konumlamayı ifade etmektedir. Ayrıca değerler; doğru ve yanlışın ne olduğuna dair inancı oluşturan ve bu inancın sürdürülmesini ve değişimini sağlayan ekinsel bir zenginliğin göstergesidirler.192

Kişinin bir insanla ya da grupla ilişkisinde yaptığı durum değerlendirmesinin sonucunda o kişinin tutumu ortaya çıkar. Kişinin yaptığı değerlendirme, karşısında bulunduğu durumu onun gözünde istenilir veya istenmeyen bir durum olarak tanımlar. Bu tutumda artı etken, ağır basan bir etkendir ve kişinin kendi koşulları veya insana, dünyaya, hayata ilişkin tasarımları ya da değerlilik inançlarıdır, insanın kendi ürettiği ya da ona öğretilen düşüncelerdir; ideleri, dünya görüşü, hayat görüşü

191 Kuçuradi, a.g.k. s:170-174.

192 Đnce, a.g.k. s:27-33.

v.b ile kişinin değerine verdiği önem olarak karşımıza çıkmaktadır.193 Đnsan tutum ve davranışlarını irdelemek ve analiz etmek son derece zor ve karmaşık bir iştir. Bu zorluğun bir yönü de insan tutum ve davranışlarının araştırılması sürecinde olgunun öznesi ve nesnesinin insan olmasından kaynaklanmaktadır.

Etik somut eylem talimatları ve kurallar ortaya çıkarmaz, daha çok iyi davranmak isteyenleri farklı durumlarda önem taşıyan normları sorunlaştırmaya ve özel bir durumda yapılması gerekenin ne olduğuna karar vermeye çağırır. Bu noktada, her kişinin kendi düşüncesi, iradesi ve eylemi içerisinde bulunan özgürlük gerçek ve somuttur, özellikle de bunun için etik felsefî özgürlük öğretisi olarak yol ve yöntem göstermek niyet ve kararlılığındadır.194

Etik ilişkilerde kişilerin kendi özel koşulları, farklı derecelerde olmakla birlikte her zaman tutum ve davranışın oluşmasında rol oynamaktadırlar. Bu rol ne kadar az olursa, kişinin tutumunu değerlilik inançlarının belirlemesi anlamına gelmektedir. Eğer bu rol tek başına tutumu belirlemekte ise, kişilerin bir durum karşısında tutumunu oluşturan şey, bu durumun kendi özel koşullarıyla ilgisidir.195 Özel koşullarla değerlilik inançları bir tutum ve davranışı belirlemede değişken ölçüde bir paya sahip olmaktadırlar. Bu payın büyüklüğü o tutum ve davranışı yorumlamada bir unsur olarak görülmektedir.

Etik ilişkilerin niteliğini ve etiğin diğer kavramlarla olan ilişkilerini belirleyen etkenlerden biri de etiğin sahip olduğu amaçlarıdır. Bu amaçları şöyle özetlemek olanaklıdır:196

1- Özgürlüğü insanın istek ve eylemleri içinde göstermek için, yaşam pratiğinin ve geçerlilik taleplerinin ahlâkî haklılıklarını kuramsal olarak aydınlatılmasıdır. Böylelikle insanlar diğer insanların özgürlük alanının sınırlarına saygı duyacak ve bu alanlarda ortaklaşa bir yaşam sürdürebileceklerdir.

193 Kuçuradi, a.g.k. s:99-100.

194 Pieper, a.g.k. s:155.

195 Kuçuradi, a.g.k. s:101.

196 Pieper, a.g.k. s:151-152.