• Sonuç bulunamadı

2.3. Çevre Etiği Kuramları

2.3.3. Đnsan Merkezli Etik

Canlıları içsel değere sahip olarak görmek demek; doğaya saygı tavrının bir ifadesidir. Bu tavır, başka canlıların iyiliğini korumanın ve geliştirmenin aslında kendi iyiliğini öne almak, geliştirmek ve korumak anlamına geleceğini belirtmektedir.275

Doğaya saygı tavrının getirdiği dört temel ödev kötülük yapmama, karışmama sadakat, onarımcı adalet kavramlarını özetlemek gerekmektedir.276Bu kavramlardan kötülük yapmama; hiçbir organizmaya kötü davranmamamızı, zarar verebilecek herhangi bir davranıştan kaçınmayı ve yalnız insana ait bir ahlâkı anlatmaktadır. Karışmama; genel olarak ekosistemlere veya canlı topluluklarının özgürlüklerine karışılmamasını, onların sınırlanmaması, sağlıklarından ve besinlerinden yoksun bırakılmamasını ifade etmektedir. Sadakat; doğada yaşayan canlılara ihanet etmemeyi, onları aldatmamayı, yanıltmamayı ve onlara kötü davranmamayı içermektedir. Buna göre her türlü avlanma sorgulanmalı ve sadakatsizlik kuralının ihlâlinin doğaya saygısızlık olduğu unutulmamalıdır.

Onarımcı adalet ise eski durumuna getirme, başka canlı organizmalara zarar vermiş olan insanların, bu organizmaların eski durumuna getirmesini gerektiren bir adalet kuralıdır. Adalet zararı verenin bu zararı telâfi etmesini öngörmektedir.277

Çevreci hareketler; hem çevre etiğini etkileyen ve tabandan gelen hareketler olarak görülmekte, hem de etiğin insanî ve toplumsal alanda yansımaları ve bir yaşama kavgasının sonucunda ortaya çıkan tutum ve davranışlar anlamında yorumlanmaktadır.279

Günümüzde egemen olan üretim tarzı ve ekonomik anlayış, daha çok insan merkezli bir yaklaşımı benimsemektedir. Buna göre dünya yaşamın sürdüğü bir yerleşim alanı olmaktan daha çok dev bir üretim tesisi ve alanı olarak görülmektedir.

Acımasız piyasa koşulları üreticileri gider azaltmaya zorlamakta, bunun sonucunda da çevre açısından gerekli güvenlik önlemlerinin ve tedbirlerinin alınması kısılmakta ya da savsaklanmaktadır. Böylece modern toplum bir risk toplumuna dönüşmekte, bedelini tüm dünyanın ödediği ancak sonuçta sınırlı sayıda insanın yararlandığı çelişkili ve dengesizliklerin barındığı bir yapı haline gelmektedir.280 Görüldüğü üzere çevre sorunları aynı zamanda sosyal, siyasal ve ekonomik boyutları olan sorunlar olarak ortaya çıkmaktadır.

Dieter Birnbacher, şimdiki kuşakların geleceğe yönelik sorumluluklarını belirten pratik normları bir katalog olarak şöyle sıralamaktadır:281

1- Đnsanların ve hayvanların türsel varlıklarının tehlikeye atılmaması, 2- Tüm canlıların kolektif biçimde yaşamlarını sürdürmelerinin sağlanması, 3- Gelecekte insan onuruna yakışır var oluşun tehlikeye atılmaması,

4- Doğal ve kültürel kaynakların korunması, iyileştirilmesi ve sürekliliğinin sağlanması,

5- Devlet ve sivil toplumun geleceğe yönelik amaçların gerçekleştirilmesi açısından iş birliği yapması,

6- Sonraki kuşakların pratik normlar konusunda eğitilmesi.

Đnsan merkezli çevre etik anlayışında zaman kavramı tartışmalı bir konudur.

Đnsan doğa ilişkisinde bugün yaşayanlar ile gelecek kuşaklar arasında nasıl bir denge

gözetileceği sorusu net yanıtlanmamıştır. Günümüzde var olan büyüme anlayışı

279 Kılıç, a.g.k. s:127.

280 Kılıç, a.g.k. s:94-95.

281 Dieter Birnbach, Verantwortung für Zukünftige Generationen, 6. bölüm, s:197-240.

gelecek kuşakları çok dikkate almamaktadır. Bu nedenle insan merkezli yaklaşımın bir neticesi olarak büyüme politikaları dolayısıyla gelecek kuşaklara temiz bir çevre yerine bozulmuş ve kirlenmiş, doğal dengesi kaybedilmiş bir çevre bırakılması söz konusudur.282

Leist, bugünkü ahlâkî bakış açısı içerisinde ölen insanlara karşı bir saygı kabul edilmişken, gelecek kuşaklar bakımından herhangi bir saygı anlayışı gözlenmediğini ifade etmektedir. Yakın gelecek günlük ilişkilerde dikkate alınırken, uzak gelecek aynı ilgiyi görememektedir.283 Günümüzde yaşanan en önemli çevre sorunlarından bir bölümü gelecek kuşakların haklarının ihlâl edilmesinden kaynaklanmaktadır.

Kapitalist üretim ve tüketim sisteminde sosyal, siyasal ve ekonomik açılardan birçok çelişki görülmektedir. Bu sistem içerisinde hem emek hem doğa sömürülmektedir. Mevcut nüfusa oranla çok fazla yaşam gereksinimi üretilmemiştir.

Bunun tam tersine nüfusun büyük bölümünün gereksinimlerinin yeterli ve dengeli bir oranda veya insanca karşılanması için pek az üretim yapılmaktadır. Nüfusun çalışabilir durumda olan kısmının istihdamı için çok fazla üretim aracı da üretilmemiştir. Bu döngü içerisinde eşit ve âdil bir bölüşüm söz konusu değildir. Kar oranları sömürü sisteminin işleyişine ve devamına göre belirlenmektedir. Kar oranları kapitalist üretim tarzı ve biçiminin itici gücünü oluşturmaktadır.284

Antroposentrik görüş ile ekosentrik görüş karşılaştırılarak değerlendirildiğinde; ekosentrik duruşun gereği olarak değer verilen olgulara bakılarak, bu anlayışın daha kapsamlı bir etik durumu temsil ettiği ifade edilmektedir.285

Đnsan merkezli etik anlayışının bir sonucu olarak diğer canlıların herhangi bir değeri bulunmamaktadır. Diğer canlılar insanlara hizmet ettikleri sürece ve yararlı oldukları ölçüde değer kazanmaktadırlar. Đnsanlar kendilerine yararlı olan canlıları

282 Kılıç, a.g.k. s:108-109.

283 Kılıç, a.g.k. s:130-131.

284 Karl Marx, Kapital, Üçüncü Cilt, Sol Yayınları, Ekim, 1997, Ankara, s:222-229.

285 Carina Lundmark, “The new ecological paradgm revisited: Anchoring the NEP scale in

environmental ethics”, Environmental Education Research, Vol. 13, No. 3, July 2007, pp 333-339.

koruma eğilimi taşımaktadırlar. Yararlı olmadığını düşündüğü canlılar açısından ilgisiz ve kayıtsız bir tutum ve davranış takınabilmektedirler. Günümüzde çok sayıda canlı türü yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Đnsanların kendilerine faydalı canlıları belirlerken ellerinde güvenilir bir ölçüt ya da teknik olmadığından dolayı bu konuda oldukça yanlış uygulamalar ve adımlar atılabilmektedir. Yapılan değerlendirmeler sonucunda bu gün yararlı olmayan bir canlının daha sonra yararının olup olmayacağı bilinemeyeceği gibi, canlıların insana doğrudan olmasa bile yaşam zincirine yaptıkları katkıların değerlendirmesinin yapılabilmesi oldukça zor bir karar gerektirmektedir.286

Önceki dönemlerde bir filozofun ifade ettiği “insan her şeyin ölçüsüdür”

düşüncesi benimsendiği takdirde insan merkezcilikten söz edilmiş olmaktadır. Buna göre ilgi odağı olan, merkeze konan insan ya da insanlar olmaktadır. Bu durumda ben-merkezcilik kavramı da ortaya çıkmaktadır. Hümanizm ya da insancıllık anlayışında merkeze konan kişiler ilke olarak toplumdaki herkestir, insanın kendisi ile birlikte başka insanlardır. Böylelikle ben-merkezcilik yerini birey-toplum bağlamında insan-merkezciliğe bırakmaktadır. Đnsan-doğa ilişkilerinde insan merkezcilik yaşamın değişik alanlarında ortaya çıkmaktadır: tarım, kentleşme, avcılık, sanayi, enerji v.b. Bu süreçle birlikte insan nüfusunun artması, doğal kaynakların tükenmesi ve çevre kirliliği olarak üç temel başlık ile anlatılan çevre sorunları gündeme gelmiştir.287

Đnsan merkezli yaklaşımın insana ve diğer canlılara bakış açısına dikkat edildiğinde, bilim ve teknolojide yaşanan gelişmelerin ne insana ne de diğer canlılara mutlak anlamda fayda getirmediği görülmektedir.288 Bütün gelişme ve ilerlemelere karşın sosyal, siyasal ve ekonomik sorunlar dünya nüfusunun büyük bölümü bakımından henüz bir çözüme kavuşturulamamıştır.

Đnsan merkezci görüşü savunan Kant’a göre insan, değerli olan tek varlık olduğundan değer sadece insana özgüdür. McGee ise insan dışındaki varlıkların,

286 Kılıç, a.g.k. s:105.

287 Yaman Örs, Etik Açıdan Doğal Çevremiz, Đnsan Çevre Toplum (Ed: Ruşen Keleş) Đmge Kitabevi, 2. baskı, 1997, Ankara, s:362-363.

288 Kılıç, a.g.k. s:96.

insanın gereksinimlerini karşıladığından dolayı insanla ilgili oldukları ve sırf bu nedenle de bir değere sahip olacaklarını ifade etmektedir. Guthrie için diğer canlılar ahlâksal ilginin dışında olup, bu canlıları etik boyut içerisine almak mantıklı değildir.

Ona göre sadece insan ahlâkî ilginin nesnesi olmalıdır. Diğer taraftan Murdy, diğer canlıların insanlara yarar sağladığı kadarıyla değerli olacağını, bu nedenle doğa’nın kendi başına bir değeri olmadığını, insanların gereksinimlerini karşıladığı ölçüde değerli olabileceğini savunmaktadır. Đnsan merkezli bu tür düşüncelerin ortak yanı, çevrenin insanın iyiliği açısından bir araç olarak görülmesi, doğa’nın insanla ilişkisi nedeniyle değer taşıması ve insanın dışındaki canlılara ve varlıklara özünde bir değer tanımamalarıdır.289

Đnsan merkezci etiğe eleştirel bir yaklaşım sergileyen Hans Jonas, etiğin insan merkezcilikten kurtarılmasını ve doğaya dayandırılması gerektiğini düşünmektedir.

Böylece insanı merkeze alan bir etik yerine doğayı merkeze alan yeni bir etik önermektedir. Ona göre doğa kendi özünde değerlidir ve insanın gelecekteki bütünlüğü açısından da önem taşımaktadır. Bu nedenle etik insan yerine doğayı öne almalıdır. Bu görüş, insanın tutum ve davranışlarının sonuçlarının yeryüzünde yaşamın sürmesi ile uyumlu olmasını anlatmaktadır.290

Đnsan merkezli etik düşüncenin, bireylerin kendiliklerinden bir değere sahip olması, topluma katkı yapıp yapmamasına bakmadan ve doğuştan bu sıfatı kazanması gibi yönleri dikkate alındığında, insanların kölelikten yurttaşlığa yükselmesi, insanlar arasında var olan etnik, dini, sınıfsal ve cinsiyete dayalı ayrımcı anlayışları ortadan kaldırdığını belirten ve bu düşünceyi olumlu yönde değerlendiren yaklaşımlarda bulunmaktadır.291

Đnsanı doğadan üstün kılan insan merkezli yaklaşımların geçmişi çok eskilere dayanmaktadır. Bu düşünce sahiplerinde doğadan daha çok yararlanma ve onun gücünü kullanmak amaçlanmaktadır. Đnsan ve doğa arasındaki ilişkiler daha da yoğunlaşmış ve bu ilişkilerin niteliği de değişmiştir. Ancak insan merkezli bakış

289 Mehmet Yaşar Ciniviz, Etik Sorunlar Açısından “Ekolojik Etik”: Hans Jonas Etiği Üzerine Bir Đnceleme, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2002, s:10-13.

290 Ciniviz, a.g.k. s:48.

291 Kılıç, a.g.k. s:56.

açısıyla çevreyi değerlendirme odaklı düşünce sistemleri ağırlıklarını korumuşlardır.292