• Sonuç bulunamadı

KIRSAL ALANDA ÇEVRE SORUNLARINA ETĐK YAKLAŞIM: KIRSAL ÇEVRE ETĐĞĐ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "KIRSAL ALANDA ÇEVRE SORUNLARINA ETĐK YAKLAŞIM: KIRSAL ÇEVRE ETĐĞĐ"

Copied!
253
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

ANKARA ÜNĐVERSĐTESĐ SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ

SOSYAL ÇEVRE BĐLĐMLERĐ ANABĐLĐM DALI

KIRSAL ALANDA ÇEVRE SORUNLARINA ETĐK YAKLAŞIM: KIRSAL ÇEVRE ETĐĞĐ

Doktora Tezi

Abdulkadir Mahmutoğlu

Ankara–2009

(2)

T.C.

ANKARA ÜNĐVERSĐTESĐ SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ

SOSYAL ÇEVRE BĐLĐMLERĐ ANABĐLĐM DALI

KIRSAL ALANDA ÇEVRE SORUNLARINA ETĐK YAKLAŞIM: KIRSAL ÇEVRE ETĐĞĐ

Doktora Tezi

Abdulkadir MAHMUTOĞLU

Tez Danışmanı

Doç. Dr. Nesrin ÇOBANOĞLU

Ankara–2009

(3)

T.C.

ANKARA ÜNĐVERSĐTESĐ SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ

SOSYAL ÇEVRE BĐLĐMLERĐ ANABĐLĐM DALI

KIRSAL ALANDA ÇEVRE SORUNLARINA ETĐK YAKLAŞIM: KIRSAL ÇEVRE ETĐĞĐ

Doktora Tezi

Tez Danışmanı: Doç. Dr. Nesrin ÇOBANOĞLU

Tez Jürisi Üyeleri

Adı ve Soyadı Đmzası

Doç. Dr. Nesrin ÇOBANOĞLU... ...

Prof. Dr. Cevat GERAY….…... ...

Prof. Dr. Ruşen KELEŞ... ...

Prof. Dr. Çağrı ERHAN... ...

Doç Dr. H. Đbrahim AYDINLI... ...

Tez Sınavı Tarihi 29/06/2009

(4)

TÜRKĐYE CUMHURĐYETĐ ANKARA ÜNĐVERSĐTESĐ

SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE

Bu belge ile, bu tezdeki bütün bilgilerin akademik kurallara ve etik davranış ilkelerine uygun olarak toplanıp sunulduğunu beyan ederim. Bu kural ve ilkelerin gereği olarak, çalışmada bana ait olmayan tüm veri, düşünce ve sonuçları andığımı ve kaynağını gösterdiğimi ayrıca beyan ederim.(23/07/2009)

Tezi Hazırlayan Öğrencinin Adı ve Soyadı

Abdulkadir Mahmutoğlu Đmzası

(5)

ĐÇĐNDEKĐLER

Sayfa No BÖLÜM I

GĐRĐŞ………1

BÖLÜM II KURAMSAL ÇERÇEVE: ETĐK VE ÇEVRE ETĐĞĐ………26

2.1. Kavram ve Terimler……….26

2.1.1. Ekoloji………...28

2.1.2. Ahlak……….33

2.1.3. Etik………43

2.1.4. Etik Đlkeler, Etik Đlişkiler ve Hukuk………..52

2.1.5. Etiğin Bazı Kavramlarla Đlişkileri, Kapsamı ve Sınırları……..58

2.2. Etik ve Kuramsal Yaklaşımlar……...………..76

2.3. Çevre Etiği Kuramları………..87

2.3.1. Ekolojik Etik……….91

2.3.2. Doğaya Saygı Etiği………93

2.3.3. Đnsan Merkezli Etik………...96

2.3.4. Canlı Merkezli Etik……….101

2.3.5. Yeryüzü Etiği………..105

2.3.6. Çevre Merkezli Etik………106

2.3.7. Derin Ekoloji………...110

2.3.8. Ekofeminizm………...112

BÖLÜM III TÜRKĐYE’DE KIRSAL ALANDA ÇEVRE YÖNETĐMĐ, YEREL YÖNETĐMLER VE ÇEVRE ETĐĞĐ……….………...113

3.1. Çevre Yönetimi ve Çevre Etiği………..113

3.2. Çevre Sorunları ve Yerel Yönetimler……….……...119

3.3. Çevre Sorunları ve Tarım………..125

(6)

3.4. Çevre Sorunları ve Enerji Kaynakları………131

3.5. Yerel Yönetimler ve Çevre Yönetimi………134

3.5.1. Đl Özel Đdareleri……….………...134

3.5.2. Köyler………..143

3.6. Çevre Etiği ve Çevre Hukuku………150

3.6.1. Çevre Kanunu……...………..150

3.6.2. Gecekondu, Đmar, Toprak Koruma ve arazi kullanım Kanunları………...154

BÖLÜM IV TÜRKĐYE’DE KIRSAL ÇEVRE ETĐĞĐ KONUSUNDA MÜLKĐ ĐDARE AMĐRLERĐNĐN GÖRÜŞLERĐ KONUSUNDA BĐR ARAŞTIRMA………..160

4.1. Araştırmanın Konusu……….160

4.2. Araştırmanın Amacı ve Soruları………...160

4.3. Araştırmanın Önemi………...161

4.4. Araştırmanın Sayıltıları………..166

4.5. Araştırmanın Sınırlılıkları………..166

4.6. Araştırmanın Yöntemi………166

4.6.1. Araştırma Modeli………166

4.6.2. Araştırma Evreni ve Örneklem………...167

4.6.3. Veri Toplama Yöntemi………170

4.6.4. Veri Toplama Araçları………172

4.6.5. Geçerlik ve Güvenirlik Analizi………...172

4.6.6. Normal Dağılım Testi……….175

4.6.7. Verilerin Toplanması………..176

4.6.8. Veri Çözümleme Yöntemi………..177

(7)

BÖLÜM V

BULGULAR VE YORUMLAR….………..179 5.1. Kişisel Özelliklere Đlişkin Bulgular………179 5.2. Mülki Đdare Amirlerinin Çevre Etiğine Đlişkin Algılamaları………….188 5.2.1. Mülki Đdare Amirlerinin Yaşlarına Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamaları………..188 5.2.2. Mülki Đdare Amirlerinin Yönetim Görevlerine Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamaları………..188 5.2.3. Mülki Đdare Amirlerinin Eğitim Durumlarına Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamaları………..189 5.2.4. Mülki Đdare Amirlerinin Kıdemlerine Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamaları………..190 5.2.5. Mülki Đdare Amirlerinin Fakültelerine Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamaları………..190 5.3. Mülki Đdare Amirlerinin Kişisel Özelliklerine Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamalarında Farklılaşma……….191 5.3.1. Mülki Đdare Amirlerinin Yaşlarına Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamalarında Farklılaşma……….191 5.3.2. Mülki Đdare Amirlerinin Yönetim Görevlerine Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamalarında Farklılaşma……….192 5.3.3. Mülki Đdare Amirlerinin Eğitim Durumlarına Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamalarında Farklılaşma……….193 5.3.4. Mülki Đdare Amirlerinin Kıdemlerine Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamalarında Farklılaşma……….193 5.3.5. Mülki Đdare Amirlerinin Fakültelerine Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamalarında Farklılaşma………..194

BÖLÜM VI

SONUÇLAR, DEĞERLENDĐRMELER VE ÖNERĐLER………..196 6.1. Kişisel Özelliklere Đlişkin Sonuçlar………...196

(8)

6.2. Mülki Đdare Amirlerinin Kişisel Özelliklerine Göre Çevre Etiği

Algılamalarına Đlişkin Sonuçlar………197

6.2.1. Mülki Đdare Amirlerinin Yaşlarına Göre Çevre Etiği Algılamalarına Đlişkin Sonuçlar………197

6.2.2. Mülki Đdare Amirlerinin Yönetim Görevlerine Göre Çevre Etiği Algılamalarına Đlişkin Sonuçlar………198

6.2.3. Mülki Đdare Amirlerinin Eğitim Durumlarına Göre Çevre Etiği Algılamalarına Đlişkin Sonuçlar………198

6.2.4. Mülki Đdare Amirlerinin Kıdemlerine Göre Çevre Etiği Algılamalarına Đlişkin Sonuçlar………199

6.2.5. Mülki Đdare Amirlerinin Fakültelerine Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamaları………...199

6.3. Mülki Đdare Amirlerinin Kişisel Özelliklerine Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamalarında Farklılaşma……….199

6.4. Genel Değerlendirme………...200

6.5. Öneriler………..208

KAYNAKÇA………212

EKLER………..225

TÜRKÇE ÖZET...………238

ĐNGĐLĐZCE ÖZET………241

(9)

TABLOLAR

Sayfa No

Tablo 1. MĐA Kadrolarının Dağılımı………168

Tablo 2. Güvenirlik Analizi………...169

Tablo 3. Sorulara Đlişkin Genel Đstatistikler……….….169

Tablo 4. Madde Đstatistikleri……….174

Tablo 5. Normal Dağılım Testi (One-Sample Kolmogorov-Smirnov Test)………175

Tablo 6. Anketlerin Geri Dönüş Oranları……….…177

Tablo 7. Mülki Đdare Amirlerinin Yaş Durumu………..…..180

Tablo 8. Mülki Đdare Amirlerinin Yönetim Görevlerine Göre Dağılımı………181

Tablo 9. Mülki Đdare Amirlerinin Eğitim Durumu………..….181

Tablo 10. Mülki Đdare Amirlerinin Kıdem Durumu………..………...182

Tablo 11. Mülki Đdare Amirlerinin Fakülte Durumu………..………..182

Tablo 12. MĐA’lerinin Yaş Ve Yönetim Görevlerine Göre Dağılımı….…..183

Tablo 13. MĐA’lerinin Yönetim Görevi Ve Eğitim Durumlarına Göre Dağılımı………184

Tablo 14. MĐA’lerinin Kıdem Ve Eğitim Durumlarına Göre Dağılımı………185

Tablo 15. MĐA’lerinin Fakülte Ve Yönetim Görevlerine Göre Dağılımı………186

Tablo 16. MĐA’lerinin Kıdem Ve Yönetim Görevlerine Göre Dağılımı………..……….…187

Tablo 17. Mülki Đdare Amirlerinin Yaşlarına Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamaları……….….188

Tablo 18. Mülki Đdare Amirlerinin Yönetim Görevlerine Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamaları………..…189

Tablo 19. Mülki Đdare Amirlerinin Eğitim Durumlarına Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamaları………..…………189

(10)

Tablo 20. Mülki Đdare Amirlerinin Kıdemlerine Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamaları………..190 Tablo 21. Mülki Đdare Amirlerinin Fakültelerine Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamaları……….….191 Tablo 22. Yöneticilerin Yaşlarına Göre Çevre Etiği Algılama Düzeylerine Đlişkin Tek Yönlü Anova Testi Sonuçları………..……..192 Tablo 23. Yöneticilerin Yönetim Görevlerine Göre Çevre Etiği Algılama Düzeylerine Đlişkin Tek Yönlü Anova Testi Sonuçları………….………...192 Tablo 24. Yöneticilerin Eğitim Durumlarına Göre Çevre Etiği Algılama Düzeylerine Đlişkin Tek Yönlü Anova Testi Sonuçları………193 Tablo 25. Yöneticilerin Kıdemlerine Göre Çevre Etiği Algılama Düzeylerine Đlişkin Tek Yönlü Anova Testi Sonuçları……….194 Tablo 26. Yöneticilerin Fakültelerine Göre Çevre Etiği Algılama Düzeylerine Đlişkin Tek Yönlü Anova Testi Sonuçları……….194 Tablo 27. Yöneticilerin Fakültelerine Göre Çevre Etiği Algılama Düzeylerine Đlişkin Tukey HSD Testi Sonuçları………...195

(11)

1. GĐRĐŞ

21. Yüzyılın henüz ilk on yıllık zaman diliminde insanlığın tarihte bugüne kadar eşi görülmemiş düzeyde çevre sorunları ile karşılaşmakta olduğu görülmektedir. Daha çok insanların etkinlikleri dolayısıyla yeryüzünde yaşam kitlesel yok oluşlarla ve türlerin ortadan kalkması gibi sorunlarla karşı karşıya bulunmaktadır. Doğal kaynaklar çok büyük ölçüde kirlenmekte ve bozulmaktadır.

Dünya nüfusu 6 milyarı aşmış durumdadır. Nüfusun artması kirlenmeyi ve bozulmayı da arttırmaktadır. Gelecek nesilleri de etkileyecek olan biyolojik, nükleer ve diğer zehirli atıklar giderek artmaktadır. Bu atıkların bir kısmı daha binlerce yıl öldürücü etkilerini sürdürecektir. Yeryüzünde bulunan boş alanlar, ormanlar, çayırlar ve diğer yeşil alanlar imara açılmakta, betonlaşmakta, kurutulmakta, yakılmakta ve yok olacak şekilde bilinçsizce kullanılmaktadır. Diğer taraftan ozon tabakasındaki delinme ve sera gazlarının küresel ısınmaya yol açabilecek düzeye ulaşması dünyanın havasını, iklimini ve yaşamını tehdit eder duruma gelmiştir.1

Đnsanların tutum, davranış ve etkinlikleri doğal çevreyi önemli ölçüde etkilemiş, değiştirmiş ve bozmuştur. Bu süreç ve değişim hız kesmeden devam etmektedir. Bu değişim ile sera gazlarının artışı, ozon tabakasının tükenişi, bozulması ve delinmesi, toprakların kirlenmesi, türlerin yok oluşu, atmosferin, nehirlerin ve denizlerin kirlenmesi sonucu insanlık refah, mutluluk, yaşam ve varlık bakımından hem şimdi hem de gelecek açısından tehlike ve tehdit altına girmiştir. Böyle devam ederse insanlığın uygarlık yolunda sağlıksız ve belirsiz bir değişime uğraması hiç de ihtimal dışı olmayacaktır.2 Dünyanın yaşlandığı ve ömrünün sonuna yaklaştığı

1 Joseph R. Des Jardins, Çevre Etiği, Çevre Felsefesine Giriş, (Çev. Ruşen Keleş), Đmge Kitabevi, Nisan 2006 Ankara, s:32-33, 256-257.

2 Richard Sylvan, Universal Purpose, Terrestial Greenhouse and Biological Evoluation, Canberra:

Division of Philosophy and Law, Research School of Social Sciences, Australian National University, 1990.

(12)

yolundaki değerlendirme ve kaygıları dile getirenlerin sayısı giderek atmaktadır.

Đnsanlık kendi sonunu aklı ve bilimsel bilgi birikimiyle olasılıklar boyutunda düşünmekte ancak bu kötü gidişe engel olamamaktadır.

Birçok araştırmacı tarafından 20. yüzyıl bilgi çağı olarak nitelendirilmiş ve bilginin iki katına çıktığı vurgulanmıştır. Bu gelişme insanların sosyal çevreleriyle ve doğayla olan ilişkilerinde hep doğanın zararına olmuş ve giderek bir yozlaşma ortaya çıkmıştır. Bu duruma çok sayıda örnek arasından seçilen birkaç konu aşağıda yer almaktadır;3

- Brezilya yağmur ormanlarından her yıl yaklaşık 50.000 km2 yok edilmektedir.

- Asit yağmurları ve iklim değişiklikleri sonucu tarım alanlarının %7’si çölleşmiştir.

- Her gün 200 fil öldürülmekte, birçok canlı türü ve nesli yok edilme tehlikesi yaşamaktadır.

- Denizdeki kirlenmeler dolayısıyla balıklar ve bu balıklarla beslenen insanlar risk altındadırlar.

- Dünyanın birçok yerinde insanlar sağlıklı ve yeterli içme suyuna sahip değildir.

- Gıda mühendisliğinde ve genetik alanında sağlanan gelişmeler sonucu insanların tükettiği besinler sağlıklı olmaktan daha çok kar getirecek biçimde üretilmektedir.

Çevre konusunda dikkatli ve tedbirli olmak, sağduyulu politikalar geliştirmek ve savunmak günümüzde ve gelecekte insan yaşamı ile ilgili endişe ve kaygıların azaltılması açısından anlamlı bir adım olacaktır. Özellikle batılı demokratik ülkelerde çevre konusunda yaşanan tartışmaların da bunu ispatladığı göze çarpmaktadır. Doğal çevrede yaşanan ve görülen değişim ile ilgili olarak hem şimdi hem de gelecek zamanda, insanların huzursuzluklarının giderilmesi, endişeleri ya da kaygıları açısından ikna edilmesi, çevrenin en az ölçüde etkileneceği şekilde hareket edileceği

3 Dünya’da ve Türkiye’de Bilim, Etik ve Üniversite, TÜBA, Bilimsel toplantı Yayınları, Ankara, 2000, s:65.

(13)

konusunda inandırılması bir hak ve ödevdir.4 Bu sorumluluğun Dünyada bulunan bütün devletler tarafından bilimsel ölçütler kapsamında yerine getirilmesi bir gereksinim ve aynı zamanda zorunluluktur.

Đnsan var olduğu andan beri içinde bulunduğu doğayla ilişki içerisinde olmuş ve karşılıklı etkileşime girmiştir. Sahip olduğu bilgi birikimine paralel olarak doğanın sırlarını çözmüş ve ona hükmetmek istemiştir. Bu sürecin sonunda doğaya karşı komunu değiştiren insanlık, onu herhangi bir nesneden farksız biçimde algılamaya başlamış ve doğaya ilgisiz kalmıştır. Doğadan aldığının yerine ona sadece zarar vermiş, sonuçta doğal dengeyi ve canlı yaşamını yok edecek bir duruma düşmüştür. Küresel ısınma, su kaynaklarının tükenmesi, ozon tabakasının delinmesi, kimyasal ilâçların yaygın kullanımı, ormanların azalması, nüfus artışı, ekonomik sömürü ve dengesizlikler yaşanan çevre sorunlarından bazılarıdır. Özellikle 17.

yüzyıldan sonra bilim ve teknolojideki gelişmeler insanın doğaya egemen olması sevdasına hizmet etmekten başka bir işe yaramamıştır. Bir başka deyişle tarihsel süreç hep doğanın aleyhine işlemiştir.5 Son dönemlerde özellikle genetik, nano teknoloji, gıda mühendisliği, biyoteknoloji alanlarında yaşanan gelişmeler bütün beklentilere karşın henüz bu yargıyı çürütmemiştir.

Geniş anlamda bakıldığında insanın bizzat kendisi var olan bütün sorunların hem nedeni hem de çıkış noktasını oluşturmaktadır. Đnsanın dışında var olan canlı ve cansız varlıklar sistematik bir işleyiş içerisinde ve doğal bir denge kapsamında bulunmaktadırlar. Đnsanın doğaya yaklaşımı aslında ekonomik çıkarları doğrultusunda olmuştur. Bu bakımdan insan-doğa ilişkisi ekonomik temelli bir zeminde yürütülmüştür. Doğadan yararlanma derecesi bu ilişkinin temel dayanağını oluşturmaktadır.6 Bütün insan tutum ve davranışlarının odağında, insanların ekonomik çıkarlarının, daha doğrusu en temel fizyolojik ihtiyaçlarının karşılanması güdüsünün ilk sırada bulunduğu bilinen bir gerçektir.

4 Robert Elliot, Evironmental Ethics, Oxford University Press, Walton Street, Oxford, 1995, s:1-2.

5 Eray Yağanak, Đnsan-Doğa Đlişkisinin Etik Açıdan Đncelenmesi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Mersin Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mayıs, 2002, s:80-81.

6 Selim Kılıç, Çevre Etiği, Orion Yayınları, Ankara, 2008, s:77.

(14)

Bu yüzyılda çevre sorunlarının artık küresel bir boyuta taştığı konusunda fikir birliği vardır. Tüm ülkelerin zengin-yoksul ayrımı yapmadan iş birliği yapmaları gerekmektedir. Görülen o ki, daha çok “kuzey ülkeleri” denen sanayileşmiş ve gelişmiş ülkeler, “güney ülkeleri” denen gelişmekte olan veya azgelişmiş ülkelerden yakınmaktadırlar. Gelişmekte olan ülkeler, gelişmiş ülkeler gibi çevrenin korunması konusunda kurallara ve önlemelere yönelik politika üretememekte, akçalı ve insan kaynağı noktasında sorunlarla karşılaşmakta ve kamuoyu desteğine sahip değillerdir.

Az gelişmiş ülkeler için sanayileşme bir amaç ve idealdir. Kişi başına düşen milli gelir düzeyi yüksek olan ülkelerde çevre için kaynak ayırmak kolay iken, sadece asgarî geçimlerini sağlayabilecek seviyede gelir elde eden kişilerin çoğunlukta olduğu ülkelerde kaynak ayırmak son derece zordur. Sonuç olarak az gelişmiş ülkeler de gelişmiş ülkelerin geçtiği yollardan geçmek, sanayileşmiş ülkelerin çok uzun süre önce yapmış oldukları çevreye zarar veren hatalı eylemleri bile bile yinelemek istemektedirler.7 Bu noktada gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler arasında bir gerilim ve tartışma ortamı oluşmaktadır. Gelişmiş ülkelerin geçmişte çevreye verdikleri zararları ve hataları, gelişmekte olan ülkeler, gelişmiş ülkelerin benzeri gerekçelerle günümüzde ve gelecekte yinelemek konusunda kendilerince hak görebilmektedirler.

Çevre konusunda görülen problematik noktaları belirli başlıklarda toplamak mümkündür. Buna göre:8

1. Çevre konusundaki ilk problematik nokta, dünyada iktisâdi kaynakların kıt olmasına karşın, insanların sonsuz bir tüketim arzusu içinde bulunmaları ve egemen sistem olarak kapitalizmin bunu teşvik etmesidir.

2. Sınırlı ve kıt kaynaklarla donatılmış dünyada, insanların sınırsız bir ilerleme ve büyümeyi gerçekleştirmek için çok büyük çaba göstermeleri ve bunu yüce bir ideal olarak benimsemeleridir.

7 Ayşegül Kaplan, Çevre Sorunlarının Küreselleşmesi ve Uluslar arası Düzeyde Bütüncül Politika Arayışları, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, 1995, Ankara, s: 4-7.

8 Đbrahim Uslu, Çevre Sorunları, Tarihi ve Teorik Bir Arka –Plan Araştırması, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Đstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Đstanbul, 1991, s:21-35.

(15)

3. Üçüncü dünya ülkelerinde fakirlik ve geri kalmışlık çevre sorunlarına, çevre sorunları da birçok alanda çok çeşitli yeni sorunlara yol açmakta ve bir kısır döngü çemberine girilmektedir.

Hem hızlı kalkınma için doğa tahrip edilmekte, hem de çevre korumanın maliyeti göze alınmamaktadır.

4. Çevrenin korunması ile bu korumayı yapabilecek endüstri arasında ki ilişki bir problem olarak ortaya çıkmıştır. Bir başka deyişle;

çevreyi kirleten büyük sermaye ve endüstri, aynı zamanda çevrenin korunmasını sağlayacak teknoloji ve üretim tekniklerini de satarak bir kazanç elde etme peşindedir. Çevrenin korunması ile büyük endüstri arasında bir çıkar ilişkisi belirmiştir.

5. Çevre korumanın maliyetinin kimin tarafından karşılanacağı bir sorun olarak ortaya çıkmıştır. Çevrenin kimler tarafından ve ne ölçüde kirletildiği, hangi yöntemlerle bunun giderileceği gibi konularda belirsizlikler bulunmaktadır.

6. Çevrenin korunması ve kirliliğin önlenmesi amacıyla olsa bile doğaya yapılan müdahalelerde nasıl bir tepkiyle karşılaşılacağı ve sonuçların neler olacağının önceden tam olarak bilinememesi bir başka sorun kaynağıdır.

7. Çevre ile ilgili olarak gerek sorunların nedenleri, sonuçları ve çözümleri, gerekse bu süreçler arasındaki ilişkiler konusunda bir görüş birliği sağlanamamıştır.

Günümüzde görülen ekolojik krizin nedenlerini veya kaynağını doğrudan ve öncelikli olarak dinsel, tinsel, politik ve ideolojik olmaktan daha çok toplumsal kökenli olduğunu ileri süren Murray Bookchin, insanlığın ekolojik problemlerin kaynağının anlaşılmasının temel koşulunun toplumsal yapının yeniden değerlendirilmesinde olduğunu ve toplumun daha derinlerine inilmesi gerektiğini belirtmektedir. Toplumsal ekoloji kuramına göre, ekolojik bunalımın yalnızca teknik, demografik, ekonomik, verimlilik gibi nedenlerden kaynaklanmadığı ve böyle söylenmesinin de toplumsal bozuklukları gizlediği ileri sürülmektedir. Bu kuram, insan ile doğa, toplum ile insan, toplum ile doğa karşıtlığını ve bu karşıtlıklardan ortaya çıkan ekolojik krizleri çözmeye yönelik öneriler sunmaktadır. Diğer taraftan

(16)

ekolojik bunalımın kaynağını bulmak için hiyerarşi ve tahakkümü doğuran ve insan toplumunun derinliklerinde yatan kurumsal, ahlaki ve tinsel değişimlere bakmak gerektiği söylenmektedir.9 Toplum bilim ve siyaset bilimi kuramlarında da insanlar açısından iktidar, baskı, itaat, direniş, özerklik, özgürlük v.b kavramların anlamı ve aralarındaki ilişki ele alınmakta, bu kavramlara dayalı olarak sosyal olgular açıklanmaya çalışılmaktadır.

Çevrecilik akımları ile liberalizm birkaç başlık altında uzlaşabilmektedir.

Bunlardan ilki; çevrecilik akımlarının insan hakları ile gelecek kuşakların hakları kapsamında ele alınması ve tartışılması, insan haklarının korunmasına yönelik politikalar üretmesidir. Đkinci nokta, çevrecilik akımlarının liberal politikaları dolaylı olarak savunmakta olmalarıdır. Bireylerin özerkliği, dokunulmazlığı, bağımsızlığı, doğal haklara sahip olması gibi kavramlar, çevrecilik akımında canlı ve cansız varlıklar için gündeme getirilmektedir. Böylelikle doğal çevre ve doğal yaşam olumlu bir şekilde ve yapısal olarak savunulmuş olmaktadır. Diğer bir nokta da liberalizmin insan dışındaki canlı ve cansız varlıklara kıymet vermesi ve önemsemesi olarak belirtilmektedir.10 Günümüzde liberal ülkelerin çevre kirliliğinde en büyük kirletici konumunda bulunmaları ile birlikte, çevrecilik tartışmalarında öncülük ve liderlik yapmaları dikkat çekici bir olgudur. Bu çerçevede kimilerine göre gelişmiş ülkelerin rol ve imajları bakımından sadece görüntüde bu tür düşünceleri öne sürdükleri, yaptıklarının savundukları ile çelişmesi nedeniyle içtenlikli davranmadıkları kabul edilmektedir.

Çevre sorunları küresel boyutta yaşanmakla birlikte, bu sorunların çözümü daha çok sorunların kaynağında yer alanların, yerelde sorumluluk ve kararlılık göstermesi ile mümkündür. Ulusal ve uluslar arası hukukî düzenlemeler ve yaptırımlar çevre sorunlarının çözümünde yeterli değildir. Çevre sorunlarının temelinde insanların sınırsız ilerleme ve büyüme istekleri, sonsuz tüketim alışkanlıkları, hızlı nüfus artışı ile eğitimsizlik ve duyarsızlık gibi birçok sosyal, ekonomik, ideolojik ve siyasal faktör bulunmaktadır.11 Bu yönüyle çevrecilik

9 Yağanak, a.g.k. s:66-67.

10 Robert Eliot, a.g.k. s: 7-8.

11 Hüseyin Demirekin, Isparta Đlinde Çevre Sorunlarına Duyarlılık Analizi, Süleyman Demirel Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Isparta, 2001, s:107.

(17)

düşüncesi birçok bilim ve disiplinle ilişkili bir konuma gelmiştir. Gerek sosyal bilimler gerekse fen bilimleri çevreci düşünceye çeşitli katkılarda bulunmaktadır.

Günümüzde insanlar arası ilişkilerin ve eylemlerin küresel boyutta ve evrensel ölçekte geçerli ilkelerini ve temellerini oluşturmak için bir uzlaşma zemini ve asgarî düzeyde bu uzlaşmanın sağlanacağı bir normatif alan kurulması gerekmektedir. Bu görev etiğin başlıca görevleri arasında sayılmaktadır. Đktisadın ve teknolojinin hemen her şeyi belirlediği bir zaman diliminde etik, yaşamın tek yönlü kaygılarla rasyonalize edilmesinin ve yarar hesapçılığının yıkıcı etki ve sonuçlarını eleştirel bir bakış açısıyla ele almakta ve bir uyarıcı görevi üstlenmektedir. Doğanın dengesini kaybettiği bir aşamada her şeyin niceliksel bir düşünce ile görüldüğü bir dönemde, niteliksel değerlerin olduğunun hatırlatılması işlevini yerine getirmektedir.

Bu yönüyle etik, bölgeler üstü geçerlilik gücü taşıyan uluslar arası ve uluslar üstü kural ve normların anlatılması, anlaşılması ve kavranması için önemli bir platform sayılmaktadır.12 Yaşadığımız zaman dilimine kadar geçen süreç, etik ilkelerin belirlenmesinde, benimsenmesinde ve geçerliliğinde görülen gecikmenin insanlığa büyük bir bedel ödettiğini göstermektedir. Bilimdeki bunca ilerlemelere karşın etik ilkelerin insanlıkla tanışmasının son çeyrek yüzyıla sıkışması nedeniyle kaybedilen değerlerin acısı yeryüzünde bütün canlılar varrlıklar tarafından hissedilmektedir.

Günümüzde çevre sorunlarında özel mülkiyet düşüncesinden kaynaklanan olumsuzlukların da etkili olduğu görülmektedir. Gerçekten de günümüz insanının kentte ve kırsal alanda bulunan dağ, deniz, ırmak ve göl alanlarında ve kıyılarında yer kapma arzusu, toprağın kullanımında kamu mülkiyetinin önemini ortaya çıkarmaktadır. Özel mülkiyete konu olan topraklar da kamunun çevre açısından müdahalesi azalmaktadır. Oysa kamusal mülkiyete konu olan topraklarda yönetim her zaman ve her durumda çevresel açıdan denetim yapabilmekte ve müdahale edebilmektedir. Özel mülkiyette bulunan alanlarda çevre sorunlarının kontrolü zorlaşmakta ve etkin bir metot kullanılamamaktadır.13 Özel mülkiyetin korunması ile birlikte çok etkin bir hukuk ve kamuoyu denetimi olmadan çevrenin korunmasının

12 Annemarie Pieper, Etik, Ayrıntı Yayınları, Ankara, 1999, s:10-12.

13 Atilla Ayvalı, Genel Olarak Metropoliten Yönetimler ve Yerel Yönetimlerini Çevre Konusuna Sosyo-Ekonomik Yaklaşımları, Đstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış, Yüksek Lisans Tezi, Đstanbul, 1989, s:39-40.

(18)

oldukça zor hatta olanaksız olduğuna birçok ülkeden çok sayıda örnek göstermek olasıdır.

Diğer taraftan hem kapitalist hem de sosyalist sistemlerde hedef ekonomik büyüme olduğu için çevreye benzer yükler ve sorunlar getirmişlerdir. Ekonomik ilerleme karşısında liberalizm gibi Marksizm de doğanın bir araç olarak kullanılabileceği düşüncesine sahiptir. Çünkü sosyalizmin liberalizme yönelik eleştirisi üretimden daha çok paylaşıma dönüktür.14 Temel siyasal sistemlerin de bu iki kurama dayalı olması yaşadığımız çevre sorunlarının açıklanması bakımından önem taşımaktadır.

Ekonomi alanında özel işletmelerin ilke plânında kar güdüsü ve amacıyla hareket etmeleri, çevre kirliliğinde önleyici tedbirlerin alınmasına yönelik yatırımları da maliyet-zarar boyutunda değerlendirmeleri neticesinde ve bütün hesapların karı en çoklaştırmaya dönük olması gibi tutum ve davranışların sonucunda çevre kirliliğin arttığı gözlenmektedir.

Çevre sorunlarının idarî ve hukukî boyutlarına bakıldığında, felsefî olarak dünyaya bakış açıları ile ekonomideki düşünce yapısına bağlı olarak, sorunların engellenemediği, koruma ve geliştirme çalışmalarının ancak çevre sorunları küresel bir tehdit oluşturmaya başladıktan sonra hukukî ve idarî düzenlemelere konu edildiği, bunun da ancak 1970’lerden sonra gündeme geldiği görülmektedir.15 Đnsanlığın bu alanda topyekûn bir ihmal gösterdiği, çevre konusunun ideolojik bir konumlanma göstergesi olarak araçsallaştırıldığı, devletlerin ortak bir akıl geliştiremedikleri ortaya çıkmıştır.

Yeryüzünde çevre sorunları genellikle sanayileşmeye bağlı olarak bu üretimin yapıldığı alanlarda yoğunlaşmakla birlikte giderek kırsal alana ve tarım topraklarına doğru yayılmakta olduğu anlaşılmaktadır.16 Kentleşme sürecinin yanında kırsal yerleşim yerlerinin terk edilmesi ve boşaltılması hem sosyal ve

14 Kılıç, a.g.k. s:77-80.

15 Đsmail Ceritli, Çevre Sorunları- Çevre Đçin Eğitim Đlişkisi ve Bir Araştırma Örneği,

Cumhuriyet Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Sivas, 1996, s:23.

16 Şevket Özdemir, Türkiye’de Toplumsal Değişme ve Çevre Sorunlarına Duyarlılık, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara, 1987, s:2.

(19)

toplumsal, hem de çevresel açıdan birçok soruna neden olmaktadır. Kentleşme sorunları daha çok yaşayan nüfusun dağılımına dayalı olarak gündeme gelmekte, buna bağlı olarak kentsel sorunlar çözüm konusunda daha avantajlı bir konuma sahip olmakta iken, kırsal alanda ortaya çıkan sorunlar ikinci plânda kalabilmektedir.

Kırsal alan tanımları henüz bire indirilememiştir. Đl ve ilçe merkezleri dışındaki alanlar nüfus sayımlarında kırsal alan olarak tanımlanırken, hane halkı anketlerinde 20 binden az nüfuslu yerler, tarım istatistiklerinde ise tüm köyler ve 5 binden az nüfusu olan ilçe merkezleri kırsal alan olarak değerlendirilmektedir. Đl ve ilçe merkezleri dışında kırsal alanda toplam nüfusun % 35’i yaşamaktadır. Bununla birlikte kent sayılan yerlerden bazıları kırsal alan niteliğinde olabilirken, kırsal alan olarak kabul edilen kimi yerler de kentsel alan niteliği sergileyebilmektedir.17

Kırsal alanda yaşanan toplumsal değişmenin ortaya çıkardığı çevre sorunları arasında; tarımda makineleşme ve modernleşmenin nüfus göçüne yol açması, bu göçlerin sonucunda çarpık kentleşmenin yaşanması, kentlerdeki işsizliğin artması, küçük toprak sahiplerinin mülksüzleşmesi, tarım toprağına yapılan baskının artması, gelişen tarım teknolojisinin gübre ve ilâç kullanımını arttırması sonucu toprak ve sudaki doğal dengelerin bozulması gibi birçok sorun sayılmaktadır. Bunların yanında verimsiz kalan küçük işletmelerin varlıklarını sürdürmeye çalışmaları da çok çeşitli ve başka sorunları beraberinde getirmektedir.18 Son çeyrek yüzyılda Türkiye’de yaşanan çevre sorunlarının kaynağında kentleşme süreci ve göç olgusu önemli bir yer tutmaktadır. 1990 ile 2000 yılları arasında kentsel nüfus artış hızı binde 32,6 olmuştur. 2007–2008 yılları verilerine göre ülke içinde iki buçuk milyona yakın sayıda insan göç etmiştir. 19

21. Yüzyılın; önceki yüzyılda var olan ve daha çok sanayileşme ile ekonomik gelişmişlik farklarından kaynaklanan uçurumun daha da artacağı, buna ek olarak bilgi, teknoloji ve yaşam kalitesini belirleyen ölçütler bakımından da bu uçurumun

17 Bülent Gülçubuk, Türkiye’de Tarım, (Ed: Fahri Yavuz), Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Aralık 2005, s:68-69.

18 Şevket Özdemir, a.k., s:14-15.

19 Türkiye Đstatistik Kurumu, www.tuik.gov.tr/VeriBilgi/31.05.2009.

(20)

giderek derinleşeceği bir zaman dilimi olacağı tahmin edilmektedir.20 Gelişmiş ülkeler genetik, nano teknoloji, uzay teknolojisi gibi alanlarda bilimin sınırlarını zorlamakta iken, gelişmekte olan ülkeler sanayileşme ve endüstrileşme çağını henüz tam yakalayamamış bir durumdadırlar. Bu durum ülkeler arasındaki farkın bir uçuruma dönüştüğünü göstermektedir.

Çevre sorunlarının önlenmesi veya giderilmesi ya da çevrenin iyileştirilerek geliştirilmesi sosyal ve ekonomik maliyetler açısından son derece zor bir iştir.

Yoksulluk ve yolsuzluk kıskacı altındaki azgelişmiş ülkeler bakımından bu durum bir çıkmaz anlamına gelmektedir. Yoksulluk çevre sorunlarının temelindeki esas nedendir. Bu ülkelerin çevre sorunlarından daha öncelikli birçok sorunu çözmeleri gerekmektedir. Gelişmekte olan ülkelerin refah düzeylerinden özveride bulunmalarını istemek ve beklemek hem etik açıdan hem sosyal ve ekonomik açıdan sorgulanabilir ve tartışılabilir bir arayıştır. Öte yandan gelişmişlik ile çevre sorunları arasında bir paradoks veya bir çelişki bulunmaktadır. Çevrenin korunması için azgelişmişliğin ortadan kaldırılması gerekmekte iken, gelişme sürecinin kendisi de çevre sorunlarına yol açmaktadır. Gelişmişliğin çevre sorunlarına yol açmaması için önlenmesi ve durdurulması mı gerekmektedir sorusu ile azgelişmiş ülkelerin de, bir dönem sanayileşmiş ülkelerinde yaptığı gibi, gelişme yolunda çevreyi ihmal edebilme hakkına sahip olup olmadıkları sorusu çelişkinin bir diğer boyutunu ortaya koymaktadır.21 Günümüzde bu çelişkinin net ve herkes tarafından kabul edilen bir çözümü henüz ortaya konamamıştır.

Son zamanlarda etik ya da ahlâkla ilgili çalışmalar yeni kavramların ortaya çıkmasını sağlamıştır. Kamu yönetimi etiği22, tıp etiği23, bilişim etiği24, iş etiği25, meslek etiği, hukuk etiği, çevre etiği kavramları bu süreçteki gelişime örnek olarak

20 Kaplan, a.g.k. s:7.

21 Mehmet Işıksoy, Gelişme Sorunu ve Çevre Sorunları, Gelişme Ekonomisine Alternatif Olarak Sürdürülebilir Gelişme Paradigmasının Küreselleşme ve Azgelişmişlik Koşullarında

Değerlendirilmesi, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 1997, s:10-11.

22 Raci Kılavuz, Kamu Yönetiminde Etik ve Bir Sorun Alanı Olarak Yozlaşma, Cumhuriyet Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Sivas, 2002,

23 Nesrin Çobanoğlu, Tıp Etiği, Đlke Yayınevi, Ankara, 2007.

24 S.Gözde Dedeoğlu, Bilişim Toplumunda Ortaya Çıkan Etik Sorunlar, Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Đzmir, 2004.

25 Nafiye Öztuğ, Etik ve Đş Etiğine Đlişkin Yaklaşımlar (Bir Uygulama), Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Đstanbul, 2004.

(21)

verilebilmektedir. Diğer taraftan “çevresel erdem etiği” kavramı da kullanılmaktadır.

Bu kavram diğer etik kavramlara göre daha az kullanılmaktadır. Etik kavramlar birbirleriyle ilişki ve etkileşim içerisindedirler. “Erdem etiği” diğer kavramlarla karşılaştırıldığında gelecekte daha yaygın kullanılacağı yolunda bir umut vermemektedir.26 Bununla birlikte etiğin erdem ile çok özel ve yakın bir ilişkisi olduğu unutulmamalıdır.

Kamu yönetimi çerçevesinde etik bir silsile bağlamında sıralama yaklaşımı benimsendiğinde ilk sırada kişisel etik, ikinci sırada meslek etiği, üçüncü sırada kurumsal etik ve son olarak da toplumsal etik kavramlarından söz etmek olanaklıdır.27 Bir başka ifadeyle ne kadar uzmanlık gerektiren meslek varsa o kadar da meslekî etikten söz etmek olanaklıdır.28 Đnsanlığın etik kavramını derinlemesine ve bütün boyutlarıyla algılaması neticesinde, bu kavramın yokluğunun maliyetini, varlığının katkısını daha iyi anlayacağı düşünülmektedir.

Etik sadece kuramsal bir bilim değil, uygulamalı bir bilim olarak da karşımıza çıkmaktadır. Genel etik ilkelerinin belirli yaşam ve eylem alanlarına uygulanmasıyla birlikte o alanı ahlâkîlik ilkesi ve ahlâk bağlamında yorumlayan özel ve somut bir etik ortaya çıkmaktadır. Tıp etiği, biyoetik, sosyal etik, bilim etiği, iktisat etiği, ekoloji veya çevre etiği, barış etiği gibi alanlar buna örnek olarak verilebilir.29 Bu durum etiğin yaşamın ayrılmaz bir parçası haline geldiğinin işaretleri olarak algılanmalıdır.

Toplumsal, meslekî ve kurumsal yaşamda ortaya çıkan etik sorunları çözümlemek için kuramsal yapılara gereksinim duyulmuştur. Etik sorun kümelerinde

“iyi-kötü” eylemlerin değerini kimin, nerde, nasıl ve hangi süre içerisinde tanımlayacağı temel bir sorundur. Bu nedenle etikle ilgili kurallar konmuş ve bunları uygulamak üzere kurullar oluşturulmuştur. Bu noktada neyin iyi neyin doğru olduğunu kimin söyleyeceği tartışması yaşanmaktadır. Böylelikle etik kurulların

26 Jennifer Welchman, Book Reviews, Environmental Virtue Ethics, Ronald Sandler-Philip Cafaro (Eds), Lanham, MD: Rowman-Littlefield,2005, ” Society for Applied Philosophy 2008. s:77-80.

27 Adalet Bayramoğlu Alada, Yerel Yönetim ve Ahlak, Toplu Konut Đdaresi Başkanlığı- IULA_EMME yayını, Kent Basımevi, Đstanbul,1993, s:65–70.

28 Çobanoğlu, a.g.k. s:11.

29 Pieper, a.g.k. s:86-98.

(22)

yapısı ve üye profilinin kimliği öne çıkmaktadır. Bu süreç içerisinde etik uygulamaların; zor bir iş olan akıl yürütme ve etik tartışmalar yoluyla yapılması gerekmektedir. Bu tartışmalar sonucunda ilgili topluluğun ikna edilmesi, sorunun anlaşılması ve çözümün benimsenmesi suretiyle kurallar ortaya çıkmaktadır. Etik kurullar işte bu yöntemle kural oluşturma işlevlerini yerine getirmektedirler.

Toplumsal düzenin sürdürülmesi bakımından, kültürel etkileşim biçimlerinin davranış kalıplarına dökülmesi ile normatif kurallar oluşturulmaktadır.30 Zaman içerisinde etik kurulların ve etik kuralların sayısının artması ile insanlık bu alanda gerekli birikime sahip olacaktır.

1960’lı yılların sonlarında çevrecilerin “ekolojik kriz” ve “ortak trajedimiz”

gibi yayınlar yaparak ekolojik sorunlara felsefi açıdan yaklaşım göstermeleri sonucunda çevre etiği kavramı tartışılmaya ve giderek artan ölçüde ekolojik kuram içerisinde yer tutmaya başlamıştır. Ardından 1970’li yıllardan itibaren felsefeciler çevre etiğinin sınırlarını belirlemek ve felsefenin ilgi duyduğu bir alan haline getirmek için çalışmalarda bulunmuşlardır.31 Çevre etiği kavramının geleneksel Çin Felsefesinden de etkilendiği ve esinlendiği ifade edilmektedir.32

20. Yüzyılın ilk yarısında siyasal ve ekonomik sorunlar ön planda iken, son çeyrekte etik sorunlar öne çıkmış, 21. yüzyılın ilk on yılında ise etik gündemin ilk sıralarında yer almıştır. Postmodern toplumlarda etik söylem ve buna bağlı olarak etik kodlarda yeniden dönüşmekte ve yapısal bir değişim geçirmektedir.33 Gelişmişlik ve modernleşme düzeyine göre her ülkede etik yargılar oluşmakta ve toplumsal kültür içerisinde kendine bir yer edinmektedir.

20. Yüzyıl birçok açıdan bir ilerleme ve dönüşüm çağı olarak nitelendirilirken, etik ilkeler açısından orta çağın yaşandığı belirtilmekte ve etik değer sorunlarıyla hesaplaşma yapılmadığı vurgulanarak çağa damgasını vuran

30 Nesrin Çobanoğlu, Etik Kurullar (Ed: Nesrin Çobanoğlu), Etik Kurullar, 2. Ankara Etik Günleri Sempozyumu, Ankara, 2009, s: 2-3.

31 Özlem Şeniz Gündoğdu, Kentsel Çevre Estetiğinin Etik Açıdan Đrdelenmesi, A.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 1999, s:29.

32 Lauren F. Pfister, “Envıronmental Ethıcs And Some Probıng Questıons For Tradıtıonal Chınese Phılosophy” Journal of Chinese Philosophy, Professor, Department of Religion and Philosophy Humanities, Hong Kong Baptist University; currently Visiting Professor, Institut für Religionswissenschaft, Universität Bern, 2007, s: 101 -123.

33 Öztuğ, a.g.k. s:11-13.

(23)

olgulardan birinin de “değerler adına değer harcanması” olduğu ifade edilmektedir.

Bunun tarihsel sebepleri olduğu gibi bilgi sorunu ve bilimsellikle uğraşılmasından ötürü etik değerlere ve ilişkilere gereken önemin verilmemesinden kaynaklandığı da anlaşılmaktadır.34 Bununla birlikte 21. yüzyılın “çevre yüzyılı” olacağına ilişkin ön görüler geliştirilmekte, yaşanan güncel ve önemli tartışmaların bu savı doğrulayacağı beklenmektedir.35 Bu süreç bilinçli olmaktan daha çok, bir zorunluluk olarak ülkelerin ve toplumların yaşamında var olacaktır.

Toplumsal gelişim veya değişimin büyük bir hızla yaşanması, beraberinde birçok ahlâkî ve hukukî ya da normatif zor sorunların çığ gibi büyümesine ve birikmesine neden olmuştur. Bu sorunların yol açtığı çelişkilere yanıt arama etkinliği bir tür etik çalışmadır. Bu etkinlik yalnızca açık uçlu ve yanıtsız soruları ele almakla yetinmez, eski kuralları ve yanıtlanmış sorunları da yeniden irdeler, eleştirir, inceler ve bunlar için gerekirse farklı çözümler üretir.36 Tarihsel süreç çizgisel ve düz bir ilerlemeci nitelik taşıdığından, geçmişten geleceğe uzanan bir birikimin ifadesidir.

Bauman, modern toplumların geçirdikleri süreçlerin sonunda ortaya çıkan gereksinimlerinden dolayı her şeyi kapsayan bir etik anlayış ve insanların uymak sorunda olacakları ahlâkî kurallar bütünü oluşturulduğunu ifade etmektedir. Ona göre Ahlâk, insanların toplumla ve birbirleriyle ilişkilerini düzenleyen kurallar dizgesi olup, değişik koşullara göre farklılık göstermektedir. Etik felsefenin bir dalı olarak insan ilişkilerine temel teşkil eden değerlerin ahlâkî bakımdan iyi ya da kötü, doğru ya da yanlış olarak nitelendirilmesi ile ilgilenmektedir. Modern etik anlayışının bilgi- iktidar ilişkisine dayandığı ve bu iki kanadın birbirini tamamladığı ileri sürülmektedir.37 Modernleşme süreci bilgi-iktidar ilişkisini çok açık bir tablo olarak ortaya koymuştur. Bu dönemde bilginin iktidarın kaynağı ve meşrulaştırma aracı olarak rol üstlendiği dile getirilmiştir.

34 Đoanna Kuçuradi, Etik, Türkiye Felsefe Kurumu, Türk Felsefesi Ya da Simurg Dizisi, Yayın No: 5, Ankara, 2006, s:III-V

35 Kaplan, a.g.k. s:15.

36 Çobanoğlu, a.g.k. s:3.

37 Numan Kodal, Zygmunt Bauman’da Politika ve Etik, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2003, s:36-37.

(24)

Bilgi, bilişim ve iletişim teknolojilerinde yaşanan son gelişmeler bazı etik sorunların ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bilgiye ilişkin sorunlar, fikri mülkiyetle ilgili sorunlar, teknoloji-toplum ilişkisinden kaynaklanan sorunlar, insanın bilişim ve iletişim teknolojileri kullanımından doğan diğer sorunlar v.b sayılabilmektedir.38 Bilişim toplumunda özellikle sanayide çok yoğun teknoloji kullanımı yaşam kalitesinin niteliğini yükseltmekle birlikte çevre sorunlarına ve çevreyle ilgili etik sorunlara neden olmaktadır. Kalkınma sürecinde kullanılan bilgi ve teknoloji ekonomik, sosyal ve çevresel boyutta çeşitli sorunları ortaya çıkarmaktadır.

Đnsanlığın tarihsel süreç içerisinde yaşadığı aydınlanma dönemi, ortaya koyduğu ilerleme fikri ile bugünkü ekolojik krizin temelini attığı, bilim ve teknolojideki her gelişmeye pozitif anlam yüklenmesi dolayısıyla doğal tahribatların önlenemediği ileri sürülmektedir. Buna göre, bilim ve teknolojideki gelişmeler insanlığın yaşam kalitesini yükseltmiş, buna karşılık nüfus artışı, tüketim artışı, doğal kaynakların hızla tükenmesi, doğal türlerin ortadan kalkması tehlikesi, ekolojik dengenin bozulması, biyolojik çeşitliliğin azalması, kimyasal ilâç kullanımının yaygınlaşması gibi etkenler çevre kirlenmesine neden olmuştur.39 Diğer bir anlatımla, bilim ve teknolojide yaşanan gelişmeler, insanlığa sağladığı yararların yanında geleceğe ilişkin birçok kaygı yaratan duruma da yol açmıştır. Bu kaygılar etiğe olan ilgiyi arttırmış ve etik kodlar ya da normlar oluşturulmasına çalışılması gerektiğini ortaya koymuştur.40 Bilimsel çalışmaların en uç noktalarına doğru gidilmesi, bilimin bilinen sınırlarının zorlanması ve devrim niteliğinde ilerlemeler kaydedilmesi ile doğru orantılı olarak etik; bir gereksinim olarak daha çok değer kazanmaktadır.

Etik, insanın eylemlerini ele almakla birlikte, her türlü insan faaliyeti ve eylemini değil, öncelikle ahlâkîliği vurgulamakta ya da ahlâkî eylemlerin kendisini konu etmektedir. Bir eylemin ahlâkî açıdan iyi bir eylem olmasını sağlayan niteliksel durumlar sorulmakta, ahlâk, iyi, doğru, ödev, yükümlülük, gereklilik gibi kavramlar ile birlikte ele alınmaktadır.41 Diğer bir ifade ile etik ve ahlak, kullandığı çeşitli

38 Dedeoğlu, a.g.k. s:71.

39 Yağanak, a.g.k. s:76-77.

40 Çobanoğlu, a.g.k. s:12.

41 Pieper, a.g.k. s:16-17.

(25)

araçlar ile insanların tutum ve davranışlarını tartmakta ve onlara bir değer biçmektedir.

Etik, ahlâkîleştirme, ideolojileştirme, dünya görüşü ortaya koyma gibi amaçlara sahip değildir. Etik, temellendirilmiş sonuçlara varılmasını amaçlamakta ve bunun için konusuna, yani ahlâkî eylemlere belirli bir yöntem kullanarak yaklaşmakta ve bu yönüyle salt öznel değil nesnel bir geçerlilik kazanmakta ve kanıtlanabilen önermelere önem vermektedir. Başlıca iki etik yöntem kullanılmaktadır; betimleyici ve normatif yöntem. Etik; normatif yöntemi kullanmakta olduğundan bir saptamaya gitmeden önce eylemleri ahlâk çerçevesinde değerlendirme olanağı sunan ölçütler geliştirmek zorundadır. Bu ölçütler sürekli olarak sorgulanabilir, gözden geçirilebilir ve eleştirel bir karakter taşımalıdır.42 Bu yönüyle etik, sürekli yenilenen ve diri olarak varlığını sürdüren bir yapı görünümündedir.

Etik kavramını felsefe kavramından ayırmadan ele almak ve bu kavramları bir bütünün parçaları olarak değerlendirmek daha doğru bir yoldur. Felsefe kavramı düşün yaşamında daha uzun bir geçmişe sahiptir. Sokrates felsefeyi neyi bilmediğini bilme olarak tanımlamışken Yunancada bilgi sevgisi anlamında kullanılmıştır.

Felsefe; insanın evrenle arasındaki ilişkiyi sistematik ve kavramsal olarak açıklayan bilimsel bilgi, etik ise felsefenin alt dalı olarak adlandırılmakta ve ahlaki değerler felsefesi olarak nitelendirilmektedir. Etik, insanın diğer insanlarla kurduğu ilişkilerde sorulabilecek her türlü sorunun “iyi- kötü” değerlendirmelerine göre yanıtlarını vermeye çalışan değerler felsefesi olarak ortaya çıkmıştır.43 Felsefe bilmeden etik hakkında fikir yürütmek olanaklı olmadığı gibi artık etik bilgi sahibi olunmadan felsefe bilimine katkıda bulunmak olası değildir.

Bu konuyu farklı bir açıdan ele alan Naess, eko felsefe kavramını geliştirmiş ve bu kavramla; insanın dışındaki doğayla olan ilişkisinin ortaya çıkardığı, çok boyutlu ve çok ciddî yaşamsal sorunlar karşısında doğaya çıkarcı olmayan ve onun varlığını amaç olarak benimseyen bir bakış açısıyla yaklaşarak, “doğa merkezli bir

42 Pieper, a.g.k. s:17-18.

43 Çobanoğlu, a.g.k. s:9.

(26)

etik görüş” belirlemeyi düşünmüştür. Eko felsefe, toplum için sosyal, politik ve etik değerlerin geliştirilmesi ile toplumun yeniden bu çerçevede örgütlenebilmesi amacıyla yön gösterici bir işlev görmektedir.44 Bütün bilim dallarında olduğu gibi ekolojinin de felsefeyle yakın bir ilişkisi bulunmakta ve böylece felsefe bilimlerin kesiştiği bir kavşakta ve disiplinler arası bir konumda bulunmaktadır.

Etik genel inançlarla, tavırlarla ya da alışılmış davranışları yönlendiren kurallarla ilgili olup, toplumsal yaşam biçimini şekillendirmektedir. Felsefenin bir dalı olarak etik; bize nasıl yaşamamız gerektiğini gösteren geleneğin akıl süzgecinden geçirilmesini amaçlamaktadır. Bu anlamda her toplumun kendine özgü bir etiği vardır. Çevre etiği insanlar ile doğal çevreleri arasındaki ahlâkî ilişkilerin sistemli olarak incelenmesi, bir başka anlatımla ahlâk kurallarının insanların doğal dünya karşısındaki davranışlarını yönettiğini ya da yönetmesi gerekliliğini öngören, insanların kimlere, nelere karşı sorumlu olduğunu ve bu sorumlulukların haklılığını açıklayan bir kuram olarak tanımlanabilmektedir.45 Etik, kısaca ifade edilirse;

felsefenin bir dalı olarak ahlâkî sorunlar ve ahlâkî yargılar hakkında felsefî düşünme anlamındadır.46 Etik felsefenin bulunduğu konumdan da güç alarak yaşamın hemen her alanı ile ilgili düşünmekte ve bunlara ilişkin ortaya bir yargı koyabilme potansiyelini taşımaktadır.

Đnsanların kendi eylemlerini değerlendirmesi ve kendine hesap vermesi, sorumluluk denen insansal bilinçle ya da kişi değeriyle hareket etmesi anlamına gelmektedir. Her insanın kendine, diğer kişilere, çağdaşlarına ve gelecek kuşaklara karşı sorumlulukları bulunmaktadır. Bu noktada sorumluluk; her türlü koşulda insanın değerinin korunması ve böylece insan olma bilincinin yüklediği bir sorumluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Kişinin kendi eylemlerine değer biçmesini izleyen bir yaşantı durumu olarak adlandırılan “vicdan”, bir bilinç duygusu olarak sorumlulukla ilgili bir olgudur. Bu sorumluluk olan bir sorumluluk değil, duyulan belirli bir sorumluluktur. Vicdan, kişinin kendi eylemlerine karşı yaptığı değerlilik- değersizlik bilinci ve kendi eylemlerine değer yargılarıyla değer biçmesi sonucu

44 Gündoğdu, a.g.k. s:30.

45 Des Jardins, a.g.k. s:46-58,

46 William Frankena, Etik, (Çev: Azmi Aydın), Đmge Kitabevi, Ankara, 2007, s:20.

(27)

oluşan bir duygu ya da yaşantı olarak tanımlanabilmektedir.47 Bu yönüyle vicdan bilinci ve sorumluluk kavramı etik ilişkilerde ve değerlendirmelerde temel ve belirleyici olguların başında yer almaktadır. Vicdanın onayı veya onaylamaması sorumluluk durumunu da etkilemektedir.

19. yüzyıldan bugüne gelene kadar ortaya konan düşünce akımlarının en iyi analizinin yakın dönemlerde felsefeciler tarafından yapıldığı belirtilmektedir. Bu çerçevede çevreci düşünce kapsamında yapılan analizlerden biri de değer kavramının yeniden sorgulanması olmuştur. Böylece felsefenin alt disiplini olarak etik, insanın diğer insanlarla ilişkilerini sorgulamanın yanında, insanın doğal çevresiyle olan ilişkilerini de irdelemeye başlamıştır. Çevre felsefecilerinin ortaya koyduğu bu anlayış çevre etiği olarak adlandırılmaktadır. Bu bakış açısında insan merkezli tutumlar ve insan merkezci etik yeniden yorumlanabilmektedir.48 Etik ve çevre etiği ile uğraşan insanlar, doğaları gereği başlangıçta insan odaklı veya insanı merkez alan görüşler ile işe başlamışlardır. Düşün yaşamının olgunlaşması ve ilerlemesi sonrasında ise doğa ve diğer varlıklar ağırlık kazanmaya başlamışlardır.

Zaman içerisinde etik çalışma kapsamında yapılan çabalar sonucunda alanın hayvan hakları, canlı türleri v.b. yönleri oluşmuş ve birer alt dal olarak gelişmiştir.

Daha sonra etik kavramı ile eko felsefe kavramı farklı yönlerde gelişme göstermişlerdir. Etik; “iyi” ve “kötü”’nün ne olduğu, “yanlış” ve “doğru”nun nasıl anlaşılması gerektiği gibi açılardan çevresel değerleri ele almaktadır.49 Eko felsefe ise etik değerler üzerinden toplum doğa ilişkisini ele alarak, toplumun politik, ekonomik ve sosyal yaşamını değiştirmek ve bu şekilde doğayı merkeze almak amacı yönünde çaba göstermektedir.

Etik değerler, önceden metafizik kavramlarla nitelendirilirken, günümüzde insanlığın daha iyi yaşamasını amaçlayan bir anlayışla ele alınmaktadır. Bilişim ve iletişim teknolojisindeki hızlı gelişmeler gelecek kuşaklar ve evren kavramları da irdelenmektedir. Etik genel anlamda bilimin ve hukukun yolunu açan bir anlayış

47 Kuçuradi, a.g.k. s:152-154.

48 Kumru Arapgirlioğlu, Sınıraşan Suların Kullanımında Ulusal Çıkarlar ve Çevre Etiği, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara, 2003, s:95.

49 Gündoğdu, a.g.k. s:30.

(28)

çerçevesinde, her konuyla ilgili ortaya konan normları yapısal olarak değerlendirir, düşünceler oluşturur ve çözüm önerileri getirir. Bu yönüyle bir tartışma ortamı hazırlayarak yeni sorunsalları irdeleme olanağı verir.50 Bilişim ve iletişim alanlarındaki yüksek hızlı değişim ve dönüşüm insanlığın düşünce ufkunu oldukça etkilemekte, diğer alanlarda olduğu gibi çevre konusunda da farklı yaklaşımların ortaya çıkmasına olanak tanınmış olmaktadır.

Etik ilişkilerde bir eylemin değeri, o eylemin yapıldığı belirli koşullarda başka eylem olanakları bakımından değerlendirilmesi özelliğini anlatmaktadır. Bir eylemin onunla aynı türden eylemler arasında tuttuğu özel yer o eylemin değerini ifade etmektedir.51 Son derece karmaşık olan insan ve toplumun tutum ve davranışlarının değerlendirilmesi ve anlaşılması süreci, hem çok boyutlu hem de çok zorlu aşamalardan oluşmaktadır.

Çevre etiğinin tartışma alanında dünya genelinde çevreye ilişkin sorunlar yer almaktadır. Bu kapsam ve çerçevede günümüz toplumlarında doğal çevreye ilişkin olarak dünya çapında yaşanan ve aşağıda özetlenen sorunlarla karşı karşıya kalındığı söylenebilmekte52 ve bu sorunlara her geçen gün yenilerinin eklendiği ifade edilmektedir:53

- Đklim değişikliği, ozon tabakasının delinmesi, küresel ısınma, - Asit yağmurları, katı atıklar, toksin atıklar,

- Ormanların ve tarımsal alanların azalması sonucu çok sayıda hayvan ve bitki türünün yok olma tehlikesi,

- Büyük çapta nükleer kirlenme ve buna bağlı olarak çevre kirliliğinde artış, radyoaktif kirlenme,

- Çölleşme, DDT kirlenmesi, civa kirlenmesi, denizlerdeki petrol kirlenmesi, su, deniz, kıyı ve toprak kirlenmesi, içilebilir su kaynaklarının azalması,

50 Çobanoğlu, a.g.k. s:10.

51 Kuçuradi, a.g.k. s:169.

52 Hasan Ertürk, Çevre Bilimlerine Giriş, Uludağ Üniversitesi Güçlendirme Vakfı Yayınları, yayın No:10, Bursa, 1996, S:48-85

53 Kışlalıoğlu ve Berkes, a.g.k. s:63-79.

(29)

- Gürültü, düzensiz ve çarpık kentleşme, hızlı nüfus artışı, sanayileşmeden ve doğal çevreyi kirleten teknoloji kullanımından kaynaklanan sorunlar v.b. birçok sorun ortaya çıkmıştır.

Bu sorunlar kırsal-kentsel ayrımı yapılmaksızın bütün çevreyi olumsuz olarak etkilemektedir. Bütün bu sorunlara karşın bugün bile çevreye ilişkin koruma çalışmalarının birçok kesim tarafından gereksiz ve anlamsız bir etkinlik olarak görülmesinden dolayı insan ve toplum sağlığı ile birlikte çevre sağlığına yönelik tehditler giderek büyümekte ve kaygı verici boyutlara ulaşmaktadır. Bu endişe duygusu sivil toplumda ve kamu yönetiminde gereken örgütlenme, tepki verme ve önlem alma gibi sonuçlara beklendiği oranda dönüşememiştir.54 Đnsanlığın, belki de uzun tarihsel süreç boyunca tarifi olanaksız sayısız tehdit ve tehlikelerle karşılaşması ve bunları aşarak bugünlere gelmesinin verdiği öz güvenle günümüzde bir felâkete dönüşen çevre sorunlarına gereken önem ve titizliği henüz göstermediği görülmektedir.

Çevre merkezli yaklaşımların çevreci düşünceye, çevre etiği olmaksızın katkı yapabilmesinin olanaksızlığı ortaya çıkmıştır. Bir çevre düşünürüne göre, çevreye yönelik insan tutum ve davranışları ile toplum yaşamında görülen eylemleri ve sosyal yaşamı irdelemeden ve eleştirel olarak değerlendirmeden bir anlayış geliştirilmesi olanaklı görülmemektedir. Bir başka ifadeyle var olan kurulu düzene bir karşı çıkma ya da tez-antitez anlayışı bir bakış açısı olarak benimsenmektedir.55 Bilimsel ilerlemelere, eleştirel bakış açısına dayalı mantık sorgulamalarının çok önemli katkıları olmaktadır. Gerek sosyal bilimler gerekse fen bilimleri bu anlayış çerçevesinde ve temelinde varlık göstermektedir.

Çevre ve etik kavramlarının bir arada kullanılmasının bir başka gerekçesi;

aşırı nüfus artışı, üretim ve tüketim kalıplarının neden olduğu çevre kirliliği ve bozulması sonucunda ortaya çıkan yaşamsal yoksunluklar ile gelecekle ilgili yaşamsal kaygılardır. Bu sürecin sonunda insanlar ve toplumlar çevreye karşı tutum ve davranışlarını sorgulamış ve yeni eylem ve yaklaşım geliştirmek düşüncesi

54 Özgener, a.g.k. s:195.

55 Kumru Arapgirlioğlu, Sınıraşan Suların Kullanımında Ulusal Çıkarlar ve Çevre Etiği, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara, 2003, s:97-98.

(30)

içerisinde olmuşlardır. Yaşamın sürekliliğini ve doğal dengeleri alt üst eden, insan ve diğer canlıların yaşamlarını tehlikeye sokan çevre kirliliği nedeniyle insanlar kendi tutum ve davranışlarını belirli ilke ve kurallar çerçevesinde denetlemek zorunda kalmışlardır.56 Doğa insanlığı bu sorumluluk ve denetim sürecine zorlamış, ekolojik sistemin bozulduğu alanlarda bütün canlı yaşamının tehlike altına girdiğinin örneklerini bütün insanlığa göstermiştir.

Bugün gelinen ekolojik tehlike düzeyinin insanlığı tehdit etme ve var olma ile yok olma meselesi haline geldiğini bildiren Bahro, ekolojik bunalımın doğayla ilgili olmadığını, insanın doğayla yürüttüğü ilişkinin bir sonucu olarak ortaya çıkan bir sorun olduğunu ve bu durumdan tek başına “kapitalizmin” tek neden olarak görülemeyeceğini ifade etmektedir. Ona göre sorumlu “sanayi uygarlığı” olmakta ve temel sorun sanayi toplumunun çevre sorunları değil, insanlığın ekolojik bunalımından söz etmek gerekmektedir. Ardından çözüm olarak sonlu bir dünyada yaşandığının bilinciyle sonsuz isteklerden vazgeçilmesini önerilmektedir. Đnsanın kendisini doğadan kopardığını ve varlığının temelini tüketime endekslediğini vurgulayarak, neticede insanın kendi kendisini sömürgeleştirmekte olduğunu, maddî konforun terk edilmesi değil, bilinç devriminin gerçekleştirilmesi gerektiğini söylemektedir. Ayrıca insan doğa ilişkisinin yeniden inşa edilerek, yeni ahlâkî kurumların oluşturulması ve doğayla ilişkiyi ifade eden ekonomi ve teknolojinin de yeniden yapılandırılmasının önemini belirtmektedir.57 Đnsanların binlerce yıldır kullandığı ve tükettiği yeryüzü, bugünkü çevre sorunlarının öznesi değil nesnesidir.

Dolayısıyla insanlık kendi tutum ve davranışlarının neticesinde ortaya çıkan bu kötü tablonun sorumluluğunu üstlenmek zorundadır.

Etik yargılar oluşturmak, doğru ve yanlışa ilişkin değerlendirmelerde bulunmak, neyin gerekli ya da zorunlu olduğunu öğütlemek normatif etikle uğraşmak anlamına gelmektedir. Normatif kararlar insan davranışlarına yön verebilmektedir.

Örneğin; fabrikalar çevreyi kirletmemeli, ormanlar ve tarım alanları yok edilmemelidir. DDT ve civa kirlenmesi önlenmelidir, nükleer enerji santralleri doğru

56 Kumru Arapkirlioğlu, “Biyoetik ve Çevre” Yaman Örs Armağanı, (Ed: Yönetim Kurulu), Türkiye Biyoetik Derneği Yayınları, Adana, 2005, s:500.

57 Eray Yağanak, Đnsan-Doğa Đlişkisinin Etik Açıdan Đncelenmesi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Mersin Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mayıs, 2002, s:74-75.

(31)

mekânlara yerleştirilmelidir. Örneğin yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olan türler korunmalıdır gibi normatif kararlar açık ya da kapalı bir şekilde belirli bir etik davranış ölçütü ya da kuralına bağlanabilmektedir. Bu anlamda çevre etiği;

felsefenin, çevreciliğin büyük bir bölümünü oluşturan bu normatif yargıları sistemli bir biçimde inceleyen ve değerlendiren bir dalı olarak nitelendirilebilmektedir.58 Etik, çevre etiği ve felsefe birbirini tamamlayan ve yakından izleyen teorik kapsamlara sahip kavramlardır.

Bir genelleme yapılacak olursa etiğin işlevinin bir eylemi doğrudan buyurmak ve yasaklamak değil, eylemin ahlâk açısından nasıl değerlendirilebileceğine ilişkin bilgi vermek olduğu, eylem ve davranışların belirlenmesinden çok insan pratiği açısından önem taşıdığı ifade edilebilmektedir.59 Etik insan eylemlerinin bilinç düzeyi ile ilgilenmekte, bir tutum ve davranışı ortaya çıkaran iradeyi irdelemektedir.

Etiğin başlıca görevi insanlar arası ilişki ve eylemlerin, uzlaşmanın sağlanabileceği normatif bir ortam üzerinde kurulmasını sağlamak, bu amaçla insanların tutum ve davranışları açısından evrensel ölçekte geçerli olan ilke ve kuralları ortaya koymaktır. Bunun için kültürlerde var olan normların çok iyi bilinmesi, bu normların tutum ve davranışlar ile eylemleri yönlendirici ve düzenleyici işlevlerinin eleştirel bir bakış açısıyla sorunlaştırılıp, bunların ne ölçüde evrensel nitelik taşıdığı ve geçerliliğinin ne düzeyde olduğunun bilinmesi gerekmektedir.60 Bu yönüyle etik; yerel ile evrensel noktalar arasında daha çok ikinci noktaya ulaşma ve yakınlaşma çabasını göstermelidir.

Etiğin bir başka özelliği ne yapılması gerektiği değil, nasıl yapılması gerektiği, neyi yapma ya da yapmamanın yanlış olduğu, doğru yola nasıl ulaşılacağı gibi yol gösterici bir kılavuz niteliği taşımasıdır.61 Etik bir pusula özelliği taşımakta olup, yolun ya da rotanın yönlerini belirtmekte ancak hangi yoldan veya rotadan gidilmesi gerektiği konusunu insanların ilgi ve takdirlerine bırakmaktadır.

58 Des Jardins, a.g.k. s:60.

59 Nurten Ergüç, Đlköğretim Müfredat Laboratuar Okulu Müdürlerinin Mesleki Etik Đlkelere Đlişkin Davranışları (Ankara ili Örneği), Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ekim, Ankara, 2002, s:8.

60 Đrfan Yıldırım, Toplumsal Birlikteliğin Temel Etik Gereksinimleri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Van, 2003, s:16.

61 Arapkirlioğlu, 2005, a.g.k. s:504.

Referanslar

Benzer Belgeler

 Mosher (1969) ise, kırsal yapı kavramı içinde kalkınmaya etkili tüm faktörleri sayarak, kırsal yolların bunlar içerisinde öncelikli bir yere sahip

 Kırsal alan veya tarımsal bölgeyi kapsayan kalkınma planları, ülkesel planlama hedeflerine uygun olarak dikkate alınan bölgenin veya kırsal alanın sosyal,

 Genel olarak, bir iskan alanının büyüklüğünün belirlenmesinde üç ana etmen dikkate alınır ( Sayın, 1962). Altyapı hizmetleri için gerekli alan 3.. Parsel

• Doğal güçlerin dışındaki etkenler; hükümet politikaları, tarım teknolojileri gibi birçok faktör işletme düzeyinde üretim seçimi ve buna bağlı olarak da tarımsal

Bu düşünce ailesi için yeterince üretim yapabilene, ekonomik bir pazar mümkün olana ve kendi teknik, tarımsal ve ekonomik becerisine güven duyana kadar devam

• Tüm planlar (işletme avlusu planı, fonksiyonel plan ve yapısal plan) düzeltilir, koordinatlandırılır ve çiftçi tarafından onaylandıktan sonra

2) İkinci aşamada, avlu giriş yolu, konut ve servis avlusu ana hatları ile harita üzerine yerleştirilir. Konut için düşünülen yer işletmenin en yüksek ve

Özellikle endüstriyel sular, sulamadan gelen drenaj sular, kırsal alanlardan gelen atık sular gibi noktasal kirletici kaynaklar ile yer altı sularına sızan