• Sonuç bulunamadı

2. YÖNETİM PARADİGMASINDAKİ DEĞİŞİM

2.3. Yönetim Teorileri

2.3.1. Klasik Yönetim Teorisi

Yönetim teorilerinden ilki ve temeli Klasik Yönetim Teorisidir. Diğer yönetim yaklaşımlarının temel taşı niteliğinde olan klasik teori; belirlenmiş örgüt yapısı ve otorite

ilişkisi temelinde, etkinlik ve verimliliğin nasıl artırılabileceği konusuna yoğunlaşmıştır (Parlak,2013:63). Klasik yönetim teorisinin benimsendiği dönemde iş bölümü, hiyerarşi, rasyonel yaklaşım gibi özellikler ön planda tutulurken, verimliliği sağlamak adına; zaman ve uyum etütleri, iş basitleştirme, personel yönetimi, kayıt tutma ve mali yönetim gibi tekniklere başvurulmuştur (Heper ve Berkman, 1980:4).

Klasik dönemde kamu kurumlarının ve sanayi kuruluşlarının örgütsel yapıları ve işleyişleriyle ilgili kayda değer çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmalar kamu yönetimi disiplininin gelişimi ve ilerlemesi noktasında önem arz etmektedir. Taylor’un (1911)

“Bilimsel Yönetimin İlkeleri”, Fayol’un (1916) “Genel ve Sanayi Yönetimi”, Weber’in (1920) “Bürokrasi Teorisi”, Gulick ve Urwick’in 1937 yılında derledikleri “Yönetim Bilimi Üzerine Makaleler” adlı eserleri klasik yönetim teorisinin mihenk taşı niteliğindedir (Çevik, 2010:15).

Özetle klasik teori üç öncü yazar ve görüşleri etrafında toplanmıştır. Bunlar aşağıdaki gibidir (Parlak, 2013:63):

- Bilimsel Yönetim Teorisi ve F. Taylor - Yönetim Süreci Teorisi ve H. Fayol - Bürokrasi Teorisi ve M. Weber

Bu teorilere adı geçen yazarlar haricinde pek çok yazar ve düşünür de önemli eklemekler yapmış ve teorilerin gelişimine ve ilerlemesine katkıda bulunmuşlardır.

2.3.1.1. Bilimsel yönetim teorisi ve F. Taylor

Bilimsel yönetim kuramsal anlamda Frederick W. Taylor’un (1911) “Bilimsel Yönetimin İlkeleri” isimli eseriyle tartışılmaya başlanmıştır. Taylor ve ardından onun düşüncesini savunanlar; işçi performanslarının standardizasyonunun yapılmasına olanak verecek yöntemler sayesinde, en az girdi ile en fazla çıktının alınabileceğini öne sürmüşlerdir. Ayrıca Taylor çalışmada, bireysel tutkunun güdüleyici etkisiyle bireysel verimliliği artıracağını ifade ederken, ekip çalışmasının ise bireyin performansını olumsuz yönde etkileyeceğini belirtmiştir (Leblebici, 2008:105).

Taylor; bir fabrika ustabaşısının görev tanımında mevcut olan maliyet, üretim miktarı, denetim, bakım-onarım ve disiplin gibi sorumlulukların birbirinden ayrılıp, her bir sorumluluğu farklı bir ustabaşının üstlenmesinin, işçi verimliliğini arttıracağını iddia etmiş ve bu savını “fonksiyonel yönetim” olarak adlandırmıştır (Saruhan ve Yıldız, 2013).

Taylor’a göre bireysel refahın en üst düzeye ulaşabilmesinin ön koşulu maksimum bireysel verimlilikle elde edilen maksimum günlük üretim düzeyidir (Taylor, 2005:6).

Taylor’un yönetim anlayışında üzerinde durulması gereken üç temel nokta söz konusudur (Eren, 1988:14-15).

 Bir iş en verimli şekilde yapılmak isteniyorsa, bilindik yöntemleri bir kenara bırakıp, yeni yöntemler geliştirilmeye çalışılmalıdır. Zaman ve hareket etütleri bu noktada devreye girer. İşte yapılan gereksiz hareketler önlenmelidir bunun için de 3 ila 5 yıllık bir zaman dilimine ihtiyaç vardır.

 İşin etkin ve hızlı bir biçimde yapılabilmesini sağlamak çalışanı özendirmeye bağlıdır.

Üretimde standart hedefe ulaşmış çalışana, normal ücretler dışında prim ve ikramiye ödenerek, çalışan motive edilebilir.

 Deneyimli ustabaşılar, işyerindeki kurallar ve çalışma koşullarının düzenlenmesi açısından kilit unsurdur. Ayrıca bilimsel yöntemlere aykırı hareket edenlerin cezalandırılması gerektiğini savunan Taylor, yeni geliştirilen yöntem ve sistemlerin üst kademe yöneticilerinin ikna edilerek yürürlüğe konulması gerektiğini savunur.

Bilimsel yönetim “insan mühendisliği” olarak adlandırılan bir mühendislik dalının kamu kesiminde yer bulmasını sağlamıştır. Yetki-sorumluluk dengesinin kurulması, işbölümü, denetim alanının sınırlılığı, örgütün yatay ve dikey büyümesi gibi ilkeler bu sayede kamu yönetiminde de benimsenmiştir.

Bilimsel yönetimin ilkesel bağlamda özeti şu şekildedir (Parlak, 2013:64):

 Bilim ve sistem

 Koordinasyon ve uyum

 Yardımlaşma ve işbirliği

 Maksimum çıktı

 Verimlilik düzeyini maksimuma ulaştıracak eğitim.

Taylor’un bilimsel yönetim anlayışı; antidemokratik olması ve insanı makinenin bir parçasıymış gibi kabul etmesi, motivasyon aracı olarak yalnızca paraya değer vermesi ve bütün insanları tek tip varlık olarak görmesi gibi nedenlerden dolayı eleştirilmiştir (Yüksel ve Aykaç,1994:83-84).

2.3.1.2. Yönetim süreci teorisi ve H. Fayol

Klasik yönetim teorilerinden Yönetim Süreci Teorisi Henri Fayol tarafından ortaya atılmıştır. Fayol örgütü bir bütün olarak ele almış, iyi bir örgüt dizaynı ve yönetim ilkelerini araştırmıştır (Koçel, 1993:54). Fayol yönetim üzerine yaptığı araştırmalarında yol gösterici, sorunların çözümünde ilham verebilecek ve örgütlerin geleceğe hazırlanması noktasında rehberlik edebilecek, genel bir yönetsel doktrinin olmadığına işaret etmektedir. Fayol, yönetim eğitiminin; ilköğretim okullarından başlayan ve yüksekokullara kadar uygun bir şekilde devam etmesi gereken bir süreç olduğunu belirtmektedir (Fayol, 1917:24).

Fayol yönetim eylemini; planlama, örgütleme, yöneltme, koordinasyon, ve denetim olmak üzere beş fonksiyona ayırmıştır. Bu ayrıştırmadan sonra yönetim süreci;

fonksiyonlarına ayrılmış yönetim eylemini ifade etmek için kullanılmaya başlanmıştır.

Yönetim faaliyetleri içinde ağırlığı planlamaya veren Fayol’a göre, geleceğe ilişkin tahminde bulunma ve plan yapma örgütlerin vazgeçemeyeceği ve kesinlikle yerine getirilmesi gereken faaliyetlerdir. İkinci sırayı örgütleme fonksiyonu alır. Yönetim; emir-komuta zinciri içerisinde, tanımlanmış sorumluluklar içeren ve eğitilmiş yöneticilerin liderliğinde, örgüt faaliyetlerini en iyi biçimde gerçekleştirebilecek bir örgüt yapısı oluşturmakla yükümlüdür. Yine bu sıralamada personelin faaliyetlerini örgütsel amaçlara yönlendirmek büyük önem taşımaktadır. Dördüncü sırada yer alan, yönetsel faaliyetlerde eşgüdüm sağlanması; çalışma hızı ve faaliyetlerin gereksiz yere birden fazla birim tarafından gerçekleştirilmemesi açısından dikkate değerdir. Fayol için yönetsel faaliyetlerde son sırayı denetleme almaktadır. Denetleme gerçekleşen diğer faaliyetlerin uygunluğunu ölçerken aynı zamanda süreçleri geliştirmenin de bir yoludur (Leblebici, 2008:110-111). Fayol, ayrıca basit ya da karmaşık, küçük ya da büyük bütün işletmelerin faaliyetlerini altı grupta toplamıştır. Bunlar: teknik, mali, ticari, güvenlik, muhasebe ve yönetimsel faaliyetler olarak sıralanabilir (Saruhan ve Yıldız, 2013:141).

Fayol’un ortaya attığı yönetim fonksiyonları veya ilkeleri daha sonrasında Gulick ve Urwick tarafından geliştirilmiştir. Gulick örgütü açıklarken yönetim faaliyetinin kamu yönetiminde veya özel sektörde çok farklılık göstermeyeceğini belirterek Fayol’a ait beş yönetim fonksiyonunu yediye çıkarmış ve bu ilkelerin evrenselliğine dikkat çekmiştir.

POSDCORB şeklinde kısaltılan bu ilkeler; planing-planlama, organizing-örgütleme, staffing-personel yönetimi, directing-yöneltme, coordinating-eşgüdüm, reporting-haberleşme ve budgeting-mali planlamadan oluşmaktadır (Çevik, 2010:15).

Fayol’un kafasındaki insan modeli tembeldir, iş yapmaktan kaçmanın yollarını arar.

Bu sebeple Fayol’a göre onları disipline edecek katı bir kurallar sisteminin oluşturulması gereklidir. Yöneticiler astlarına güvenmemeli ve yapılan her işi kontrol etmelidirler. Ayrıca yönetici olabilecek kişilerin sorumluluk yüklenebilme cesaretini haiz olması gereklidir ve bu kişilerin sayısı da oldukça azdır (Eren, 1998:15).

Henry Fayol’un gözlem ve deneyimlerinden oluşan fikirleri, süreç yaklaşımını yönetime kazandırmıştır. Sonrasında kuramcı ve uygulamacılar da süreç yaklaşımını zamanla geliştirmiş ve bu yaklaşıma çeşitli eklemeler yapmışlardır. Yönetim sürecini gruplara ayıran Fayol için, örgütlerde yönetici yönetilenden daha ön plandadır. Örgütlerin veriminin maksimizasyonu amaçlandığı için örgütlerin formel yanı ağırlık kazanmıştır.

Sonuçta Fayol yönetim süreci yaklaşımında, insan öğesine ilişkin sorunlara ve örgütün enformel yanına önem vermediği için eleştiri almıştır (Parlak, 2008:70).

2.3.1.3. Bürokrasi teorisi ve Max Weber

Klasik dönemin bir diğer öncü ismi Max Weber’in örgütler ile ilgili çalışmalara katkısı bürokrasi yaklaşımı ile gerçekleşmiştir. Bürokrasi yaklaşımında örgütler; geleneksel, karizmatik, akılcı-yasal olmak üzere üçlü bir ayrıma tabi tutulmuştur. Bu sınıflandırma içerisinde yer alan akılcı-yasal örgüt bürokrasi olarak adlandırılmıştır (Saruhan ve Yıldız, 2013:148).

Bürokrasi kelimesi bugün kullandığımız anlamda ilk defa 18. yüzyılda Fransız Ticaret Bakanı Vincent de Gournay tarafından kullanılmış ve daha sonrasında pek çok dile çevrilmiştir (Özer ve diğerleri 2015:244). Weber için bürokrasi; geniş bir alana yayılmış toplumsal eylemlerin, akılcı ve nesnel esaslara uygun düzenlenmesidir (Aykaç, 1997:38).

Max Weber’in yazdıkları her ne kadar teori veya model olarak anılıyor olsa da Weber teori kelimesini tercih etmemiştir. Öyle ki bir örgüt teorisi önermemiş, hatta bürokrasinin tanımını bile yapmamıştır. Bunun yerine örgütlenmelerde verimliliği ve etkinliği sağlayacak özellikleri “ideal tip” bürokraside toplamayı tercih etmiştir (Öztaş,2013:133). “İdeal tip”le kastedilen bir ütopya değildir. İdeal tip, aslında gerçek tipin üstün hali anlamında değil, gerçekte örneği bulunmayan “saf” anlamında kullanılmıştır. (Eryılmaz, 2013:60).

Weber tarafından ideal bürokrasi olarak adlandırılan etkili örgüt yapısı ve yönetiminin ayırt edici özellikleri şu şekilde sıralanabilir (Parlak, 2013:71):

 Açık şekilde belirlenmiş hiyerarşik yapı

 İşlevsel uzmanlaşmaya bağlı iş bölümü

 Resmiyete ve biçime bağlılık

 İlke ve yöntemler dizisinin varlığı.

Bu özelliklerden hareketle bürokrasi modeli; yönetim açısından akılcı ve güçlü amaçlar üzerine kurulmuş bir örgüt yapısını, hiyerarşik piramidi net bir şekilde belli olan kendi alanında uzmanlaşmış personeli ve demokratik yöntemlerle seçilmiş yetenekli ve bilgili yöneticiyi içinde barındırmalıdır. (Eren, 1993:17).

Weber’e göre bürokrasi modelinin uygulamada önemli getirileri bulunmaktadır.

Bunları aşağıdaki gibi özetlemek mümkündür (Saruhan ve Yıldız, 2013:150):

 Bürokrasi, fazla kırtasiyecilik içeren işlerde verimli ve etkili bir yöntemdir.

 Bürokraside, hesaplanabilirlik yani kurumsal performansın önceden belirlenmesi, yöneticinin başarısını objektif değerlendirme olanağı tanır.

 Bürokraside, açıklayıcı kurallar ve yönetmelikler sayesinde uygulamalar ön görülebilir bir biçimde gerçekleştirilebilir.

 Bürokrasi; makineler, yönergeler ve prosedürler gibi insansız teknolojiler yardımıyla çalışanları denetlemektedir.

Weber’e göre bürokrasi ve otorite kavramları birbiriyle yakından ilgilidir. Weber, otoriteyi; geleneksel, karizmatik ve bürokratik-rasyonel olmak üzere üç başlık altında toplar.

“Geleneksel otorite” anlayışında; Weber’in düşünüş biçimine göre bir kral ya da genel

anlamıyla bir lider geleneklerin emri ile kral veya lider olmuştur ve bu sebeple toplum, otoritenin yetki kullanmasını meşru görmektedir (Mozelis, 1979:16-18). Geleneksel otorite kavramı açısından Weber, geleneksel örgütsel yapıyı feodal örgüt modeli ile açıklamaktadır.

Buna göre iki tane feodal örgüt modeli bulunmaktadır. İlk modelde feodal örgüt üyelerinin kendi gelir kaynakları ve ekonomik bağımsızlıkları yoktur. Örgüt üyeleri ile lider arasında pederşahi bir ilişki mevcuttur. İkinci modelde ise feodal örgüt üyelerinin kendi gelir kaynakları ve ekonomik bağımsızlıkları mevcuttur. Üyeler liderlerine gelenekleri sebebi ile bağlılık gösterir ve bir anlamda özerkliğe sahiptirler (Saruhan ve Yıldız, 2013:143). Bir diğer otorite anlayışı ise “karizmatik otorite”dir. Weber karizmayı; bir kişideki ayırt edici doğaüstü, insanüstü veya olağan dışı bireysel güç ve nitelikler olarak tanımlamaktadır (Weber,1968:329). Weber için karizmatik liderin veliahdı aynı aileden gelmekteyse örgüt biçimsel açıdan geleneksel olur. Karizmatik liderin veliahdı kurallar yoluyla belirleniyorsa örgüt bürokratik örgüt olma yönünde ilerleme kaydeder (Saruhan ve Yıldız, 2013:149).

Üçüncü ve son otorite anlayışı ise “bürokratik veya rasyonel otorite” olarak adlandırılır.

Geleneksel ve karizmatik otorite tipinden farklı olarak bürokratik yetki kişisel değildir. Bu otorite tipinde emirler herkesi bağlayıcı kurallar ve normlara dayanır ve rasyoneldir.

Weber’e göre bürokratik örgüt için en uygun otorite türü rasyonel otoritedir (Parlak, 2013:74).