• Sonuç bulunamadı

2. YÖNETİM PARADİGMASINDAKİ DEĞİŞİM

2.5. Değişen Yönetim Paradigmasının Kamu Yönetimine Etkileri

Kamu yönetimindeki değişimden söz etmeden önce paradigmanın ne olduğuna açıklık getirmek gerekmektedir. Kuhn’a göre, bilim adamları tarafından kabul görmüş olan inançlar bütününe veya problemlerin nasıl anlaşılması gerektiğine dair, üzerinde hemfikir olunan gelenekler, paradigma olarak adlandırılır. Paradigma, bilimsel sorgulamanın temelidir ve bilim adamlarının, bu konuda birlikte ortaya koydukları modelin içinde

“paradigma” kavramı yer alır. Kuhn’a göre bir konuda zihinsel veya kavramsal bir modele sahip olmak demek; o konuda bir paradigmaya sahip olmak demektir (Güneş, 2003:4). Bu açıdan bakıldığında, kamu yönetimindeki paradigma değişiminin; yönetimdeki alışılagelmiş değerler, inançlar, yöntem veya tekniklerin değişime uğramasına işaret ettiğini söylemek mümkündür.

Dünyada yaşanan teknolojik gelişmeler ve özel sektörün canlandırıcı etkisi kamu yönetimi sistemlerinin çevreye uyum sağlamasını gerektirmiştir. Küreselleşme ile birlikte yaşanan teknolojik ilerlemeler, toplumun beklentilerini farklılaştırmıştır. Bu farklılaşmanın ardından gelen zorunlu değişim devleti de etkilemiş ve devletin klasik örgütlenmesi, modern ihtiyaçları git gide karşılayamaz hale gelmiştir. Bu sebeple klasik kamu yönetim (geleneksel

kamu yönetimi –GST) yapısına alternatif olarak yeni örgütlenme ilkeleri geliştirilmiştir (Talat, 2010).

Kurumsallaşmanın gereği olarak tüm örgütler gibi kamu örgütünün de yaşama şansı, değişim ve yenilenme konusundaki tutum ve etkinlikleriyle doğrudan bağlantılıdır. Kamu örgütlerinin yapısal ve niteliksel olarak geliştirilmesi noktasında, bilinçli ve sistemli ilerlemelerini ifade edebilmek için ancak “değişme” kavramı kullanılabilir (Aktan, 2011).

Değişim ihtiyacı başlı başına yönetimsel bir meydan okuma olarak değerlendirilebilir.

Yalnızca “durumu kurtarmak” adına sıradan bir değişim öngörülüyorsa; bu değişim hareketi rekabetin her alanda kendini hissettirdiği bir dönemde yeterlilikten uzak kalmaya mahkûmdur. Değişim için yalnızca değişime açık olmak yeterli değildir. Bu bağlamda örgütün/yönetimin; değişimin alt yapısını hazırlaması ve değişim programını titizlikle uygulaması gerekmektedir (N.K. Öztürk, 2002:1).

Dünyada hemen hemen her alanda varlığını hissettiren değişim rüzgârları ve çok yönlü dönüşüm süreci, beraberinde pek çok olguyu ve olayı da değişime sürüklemektedir.

Hussey’e göre, birinci sanayi devrimi öncesinden bugüne dek, değişimin yaşanmadığı hiçbir dönem olmadığı gibi, değişimden etkilenmemiş hiçbir örgüt de olmamıştır (Hussey,1997:12). Bu anlamda kamu yönetimi de dünyayı saran değişim rüzgârından nasibini alarak çağın gereklerine uyum sağlama sürecine girmiştir. Sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçişle birlikte, üretim tarzındaki değişiklikler, ulus devlet anlayışından küreselleşmiş dünyaya doğru bir çizelge oluşturmuştur. Bu çok yönlü değişim; yönetimin meşruiyet sınırlarını aşındırmış ve yönetimde yeni arayışların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Yeni arayışların sonucunda 1970’lerde “Kamu Yönetimi” ismi hâkimken, 1980’lerde “Kamu Politikası” anlayışı ağır basmış, 1990’larda ise “Yönetişim” anlayışı hâkimiyet kazanmıştır (Aykaç ve diğerleri, 2016).

Kamu yönetimindeki söz konusu değişim 3 temel eksende kendini göstermektedir.

İlki, devlete bakış açısındaki değişme, ikincisi, yönetimde yerelleşme ve sivilleşme, üçüncüsü ise özel sektördeki yönetim mantığının ve tekniklerinin kamu yönetimine uyarlanmasıdır (Parlak, 2005:2). 20. yüzyıl boyunca hâkim olan, hiyerarşik, katı, bürokratik kamu yönetimi yerini giderek daha esnek ve pazar ekonomisine dayalı kamu yönetimine bırakmaya başlamış, siyaset ve yönetim noktasında yeni bir bakış açısı geliştirilmiştir. Bunu basit bir reform olduğunu iddia etmek doğru olmayacaktır çünkü bu yeni bakış açısı; devletin

toplumdaki rolünde ve devlet-yurttaş ilişkisinde önemli bir anlayış değişikliğini ifade etmektedir. Weberyen kamu yönetimi anlayışı gözden düştükçe, yeni kamu yönetimi, kamu sektöründe yeni bir paradigma olarak yer edinmeye başlamıştır. Bu yeni paradigma, bürokrasinin temel ve vazgeçilmez özelliklerini derinden sarsmıştır. Artık mal ve hizmet üretiminin bürokrasi tarafından sağlanması, tek yol olarak görülmemektedir. Özel sektörün öncülük ettiği esnek işletme sistemleri artık kamu kesimince de benimsenmektedir (Bilgiç, 2013:29).

Devletin rolü azaltılmaya çalışılırken, özel sektör hem taklit edilmesi gereken bir model, hem de hizmet sunumunda etkin ve verimli bir araç olarak görülmektedir. Bu gelişmeler kamuya ait etik değerlerin aşınması ve yozlaşması tehlikesini de gündeme getirmektedir. Adalet, hakkaniyet, sorumluluk, şeffaflık, duyarlılık gibi etik değerlerin kaybedilmesi tehlikesi bulunmaktadır. Devlet kamusal nitelikli hizmetler üzerindeki kontrol yetkisini kaybederse toplumu etkili yönetme becerisini de kaybedebilir. Bu sebeple, devletin faaliyet alanları sınırlandırılmak istenirken tersine bir gelişme olarak, eğitim, çevre, tehlikeli atıkların kullanımı, uyuşturucu kullanımı gibi alanlarda devlet müdahalesinin şart olduğu belirtilmektedir (Tortop ve diğerleri, 2016:307). Kamu sektörünün ulusal ekonomi içindeki payının küçültülmesi önünde siyasal ve teknik pek çok engel bulunmaktadır. Bu sebeple en azından eldeki kıt kaynakların etkin kullanılmasına dair baskılar artmaya başlamıştır.

Böylece ilgi odağı kamu sektörünün “boyutu”ndan kamu sektörünün “nasıl yönetildiği” ne kaymıştır. Kamu hizmetlerinin etkin olarak sunulması arayışı zamanla yeni yönetim (işletmecilik) ilke ve tekniklerinin kullanılması yoluyla kamu sektörünün yeniden düzenlenmesine yönelik genel bir seferberlik halini almıştır. Bu seferberlik hali büyük bir dönüşümü beraberinde getirmiş ve YKİ (Yeni Kamu İşletmeciliği) büyük bir hızla geleneksel kamu yönetimi yaklaşımının önüne geçmiştir (Ömürgönülşen, 2003:20-21). YKİ felsefesinin özünde, her şeyi yapan, üstlenen devlet anlayışı yerine; her şeyi düzenleyen, denetleyen ve uyunun kurallarını belirleyen devlet anlayışını benimseyen, kamu sektöründe rekabetçi ve özel sektör tarzı yönetim anlayışlarına yer veren, kamusal hizmetlerin halka en yakın birimler tarafından sunulması düşüncesi bağlamında güç ve yetki devrini öngören, fırsat ve tehditleri öngörmeyi hedefleyen bir yönetim anlayışı yer almaktadır (Parlak, 2013:267).

Değişimin ikinci ekseninde, kamu yönetimi sistemlerinde merkeziyetçilikten dem-i merkeziyetçi yapılara doğru geçiş yer almaktadır. Yerelleşme olarak adlandırılan bu süreç

iki yapı taşından oluşmaktadır: “Yerelleşmiş” ve “sivilleşmiş” bir kamu yönetimi yapısı.

Hem ulus devletlerin kendi bünyelerinde hem de uluslararası ve uluslar üstü (supra-national) oluşumlarda yerelleşme; yönetim ve siyaset noktasındaki yeniden yapılanma hareketlerinin ortak yönelimi olmuştur. Yerelleşme ve sivilleşme birlikte ele alınmakta, biri diğerinin ön koşulu olarak kabul edilmektedir. Geçtiğimiz yüzyılın sonlarına doğru yeniden şekillenen yönetim teorisindeki yeni tekniklerin ve uygulamaların etkilerinin, işletme yönetiminden kamu yönetimine uzanan bir eksene yayılması değişimin üçüncü noktasını oluşturmaktadır (Parlak, 2005:3).

Bu noktada fordist işletme yönetiminin terk edildiği, yalın organizasyon mantığının hakim olduğu, yatay ve esnek dinamik örgüt modellerinin yaygınlaştığı bu dönemde kamusal politika ve uygulamalarda yeni tekniklerin (TKY, stratejik yönetim, değişim mühendisliği vb.) yerini sağlamlaştırdığı söylenebilir (Parlak, 2005:3). Yeni yönetim tekniklerinden Toplam Kalite Yönetimi (TKY) ve Stratejik Yönetim en çok karşımıza çıkan tekniklerden biri olduğu için kısaca değinmek gerekmektedir. TKY; toplumsal mal veya hizmet üreten tüm kuruluşları; gerek mal veya hizmet sundukları kişi ve kuruluşlara (müşteriler) ihtiyaçlarına uygun standartlarda (kalite, maliyetler, fiyat, teslim zamanı gibi bakımlardan) hizmet götürerek onları tatmin etme; gerekse bunun için gerekli ilişkileri en uygun düzeyde tutarak, örgüt içinde çalışanlar ve tedarikçiler ile işletme arasındaki ilişkileri müşteri anlayışı ilkesi ile en tatmin edici düzeyde tutacak bir yönetim becerisi olarak ifade edilmektedir. TKY felsefesinin temelinde ve bu yaklaşımın kültüründe, üst kademe yöneticileri ile orta kademe yöneticileri, çalışanları desteklemek görüş ve önerilerini almak, üretim sürecindeki sorunları öğrenmek için alt kademe çalışanlarını desteklemek ve güçlendirmek yer almaktadır. TKY’nin temel ilkeleri; herkesin katılımı, yönetimin kararlılığı, iç ve dış müşteri tatmini, sürekli iyileştirme, verilere dayanma, önleme dönük yaklaşım, ölçüm - istatistik ve takım çalışması olarak sıralanabilir (Yeşil, 2013:113-115).

Yeni yönetim tekniklerinden bir diğeri olan stratejik yönetim ise, örgütün iç ve dış çevresini değerlendirmeye yönelik bir uygulamadır. Stratejik yönetim, örgütün içyapısındaki güçlü ve zayıf yönlerin analiz edilmesine imkân sağlar. Ayrıca bu teknikle örgütün diğer örgütler karşısındaki durumu tespit edilebilir. Örgütün dışındaki tehditler/fırsatlar belirlenerek, örgütün başarısını arttırıcı stratejiler oluşturmaya çalışılır. Strateji yönetim örgütteki, problemlerin en etkin biçimde belirlenmesine ve çözüme kavuşturulmasına yardımcı olur.

Bu anlamda TKY tekniklerinden de büyük ölçüde yararlanılmaktadır (www.canaktan.com).

3. KÜRESELLEŞME VE YENİ KAMU YÖNETİMİ ANLAYIŞI