• Sonuç bulunamadı

YAZI SAHİBİ YAZININ ADI YAZININ KONUSU

IV.I.III Eğitimle İlgili Olarak Ortaya Konulan Görüşler I Eğitimin Milliliğ

IV.I.III.V. B Ders Kitapları

Tevfik Nureddin’in okutulan ders kitaplarına ilişkin eleştirileri de vardır; “Eski devirdeki meslek kitaplarının işe yaramadığından bahsetmek istemem; çünkü o devirde her şey fena idi. Fakat şu beşinci yaşını dolduran yeni devrin mektep kitapları da, eskilerin mesleğini, eskilerin idealsizliğini takip etti….O fena ve maksadsız yoldan ayrılamadı.” (Türk İbtidâî Mektep Kitapları, Türk Yurdu, c.1 s.362).

Tevfik Nureddin, milli şuuru ve benlik hissinin eğitim kurumlarında verileceğini ancak burada temel aracın ders kitapları olduğunu savunduğu bu makalede ders kitaplarının taşıdığı ve taşıması gerektiği özelliklerden de bahseder “Bir Türk İbtidai mektep kitabı nasıl olmalıdır, veyahut nasıl olmalıydı? Bunu bir muharrire sorarsanız, Haşet, Armankolen gibi meşhur Fransız tabileri tarafından neşredilmiş Fransız mekatib-i İbtidaiye kitaplarını göstererek “ İşte bu tarzda olmalıdır!” cevabını alırsınız. Tâbiler ise o “Haşet” elifbasının sakat, soğuk ve bozuk bir taslağını yapabilmekle iftihar ederler.” (Türk İbtidâî Mektep Kitapları, Türk Yurdu, c.1 s.362). Yazar ayrıca makale boyunca verdiği örneklerin çoğunluğunu Fransızlardan verir. Bu örnekleri verirken kurduğu cümleler, kendisinde aşırıya kaçan bir Fransız hayranlığı bulunduğunu da hissettirir.

Tevfik Nureddin, mekteplerde okutulan kitaplarda en önemli unsur olan ideal aşılama ve gelişme gösterme durumu olmadığından yakınır; “…hiçbir eser-iş tekamül göstermeyen, bir hedef-i muayyenden, bir gayeden, daha doğrusu bir idealden gittikçe

uzaklaşan mektep kitapları, bilhassa ibtidai mektep kitapları oldu.”( Türk İbtidâî Mektep Kitapları, Türk Yurdu, c.1 s.362)

Tevfik Nureddin, okullarda okutulan kitapları okuyana yakın olmamakla eleştirir. Ve nasıl olması gerektiğini bir Rus eserinden örnekle açıklar; “İşte karşımda Rusların terbiye-i etfal mütehassıslarından Ouchhinsky’nin Rodniye Saluev : Öz Sözümüz nam elifbası duruyor. 1906 senesi Petersburg’da 133’üncü defa basılmış. Bugün, zannederim, 150. defa tab edilmiştir. Bu elifba 30-50 sene önce tertib olunduğu halde koca Rusya’da bir misli daha vücuda getirilememiş ve kıymet ehemmiyetini elan bütün kuvvetiyle muhafaza etmekte bulunmuştur…Bir Rus çocuğu bu elifbadan hoşlandığı kadar hiçbir şeyi sevmez. Çünkü bu kitap anası kadar samimi, ninesi kadar aşina bir lisanla öğretiyor. Bugün darülfünunu bitirmiş bir Rus, mezkur elifbadaki milli parçaları tamamıyla ezbere bilir.” ( Türk İbtidâî Mektep Kitapları, Türk Yurdu, c.1 s.363)

Tevfik Nureddin, makalesinde son olarak okutulan kitapların içeriğinden dertlenir. Bunların öğrenciye herhangi bir mesaj vermediğinden, duygularını etkilemediğinden dolayı eleştirir; “Elifbada millet ruhundan bir damla bulmak gayr-i kabildir. Hangi sahifesini açarsanız açın, “kaz var deve yok, dede yazıyı yazdırdı, biz büyük bir evde oturuyoruz” gibi çocuklara hiçbir istifade-i fikriye temin edemeyen cümlelere tesadüf edersiniz. Kitabın sonunda birkaç sahifelik bir kıraat kısmı var; buradaki mevzular da pek ehemmiyetsiz…Onun için Türklük için çalışan cemiyetlere, zatlara gayet mühim bir vazife terettüb ediyor: İdeallerinin esaslı bir surette neşv ü nemasını, teammüm ve takarrurunu arzu ederlerse, el ele verip bir Türk elifbası, Türk kıraat kitapları vücuda getirilmesine, Türk çocuk edebiyatı teessüsüne hizmet etsinler…Milli elifbası bile olmayan bir milletin, şu milliyet asrındaki vaziyeti bir parça buhran-engiz (critique) olur. Bulgarları, Sırpları, Grekleri kurtaran ve yaşatan amillerden en birincisi milli elifbaları, milli kitapları olduğu bence muhakkaktır. ” (Türk İbtidâî Mektep Kitapları, Türk Yurdu, c.1 s.364). Yazar alfabe ve okuma kitapları konusunda gerçekten çok dertlidir.çocuk kitaplarının çocukların ilgi ve seviyelerine göre ve bize uygun olması gereğinden bahseder. Okuma yazma kitaplarının çocukları bıktırmaması, aksine kitap okuma istek ve heyecanı uyandırması gerektiğini söyler. Okuma isteği yaratılmış çocukların kendilerini yetiştirebileceklerinden de ümitlidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin maarif yetkilileri gerçekten

bu konu üzerinde samimiyetle durmuş, gayretli çalışmalar içerisine girmişlerdir. Eskiden kalma bir alışkanlık üzerine yazılmış ve görüşleri alınmak üzere bakanlığa gönderilen alfabe kitaplarına yapılan eleştiriler, konu üzerindeki hassasiyeti göstermesi açısından önemlidir; “1-) Kullanılan sözcük ve cümlelerin bir kısmını, yazı diline geçmeyen sözcük ve cümleler oluşturmaktadır. 2-) Ses yöntemine yer veren alfabelerde harflerin seçimi uygun değildir. 3-) Her derste, önceki derslerde kullanılan harfleri tekrar ettirecek cümle, paragraf ve kısım bulunmamıştır. 4-) Bir kısım yazarlar, kendi tasarımlarındaki harf şekillerini genelleştirmek için alfabe yazmışlar. 5-) Alfabe kitaplarının her sayfasında, öğrenci için çok miktarda okuma parçaları bulundurmak gerekirken, bir çok alfabenin sayfaları büyük puntolu harf ve anlamsız tek sözcüklerle doldurulmuştur. 6-)Kitaplarda kullanılan yazılar, 24 puntodan aşağı olmamalıdır. 7-) Kitaptaki resimler cansız eşya resimleridir. “İçindekiler” ile ilgili, hareket halinde ve renkli resimler konmalıdır. 8-) Alfabe kitabı, çocuğa ilk kitap zevkini verecek en önemli araçtır. Basımın, kağıdın, resimlerin ve şekillerin güzelliğine, cildinin sağlamlığına ne kadar özen gösterilse azdır. 9-) Sözcüklerin seçimi, çok kez rastlantıya bırakılıyor. Oysa cümle yönteminin başarısı, seçilecek sözcüklerde olağanüstü tedrice uymak hususunda gösterilecek beceriye bağlıdır. 10-) Alfabe kitaplarında, noktalama işaretlerine yer verilmemesi uygun değildir.”(Binbaşıoğlu, 1995, s.187) Yazar bu konudaki eleştirileri o dönemin okuma yazma öğretimindeki temel kitabı olan elifbalar hakkındadır. Bu elifbaların yerini harf inkılabından sonra alfabe kitapları ve okumaya başlıyorum kitapları almıştır. Bugün de adı geçen kitaplarda “Ömer mısır sever. Emel bal al. Ali ata bak. …” gibi 30’dan fazla ilgi çekmeyen ifade bulunması, baskı ve kağıt kalitesine gereği kadar önem gösterilememesi bu açıdan bunların da tartışmaya açık olduğunun göstergesidir.

Ancak çocuk edebiyatı konusunda eskisi kadar fakir olmadığımız, cumhuriyetten sonra bu yolda mesafe kat ettiğimiz de kabul edilmesi gereken bir gerçektir.

Türk Yurdu dergisinde değişik özelliklerinden dolayı kitapları eleştiren yazarların bu düşüncelerinin de payı ile ihtiyaçlar doğrultusunda, “ders kitapları, sözlükler,tüm basılı resmi yayınlar, inkılapların ana fikri doğrultusunda yeniden hazırlanmıştır.” (Akyüz, 1999, s.299)