• Sonuç bulunamadı

YAZI SAHİBİ YAZININ ADI YAZININ KONUSU

IV.I.III Eğitimle İlgili Olarak Ortaya Konulan Görüşler I Eğitimin Milliliğ

IV.I.III.VII. Derslerin Öğretimi A Tarih Öğretim

Cumhuriyetin ilanının ardından tarih öğretimine büyük önem verilmiştir. “Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendisinde kuvvet bulacaktır” sözü ile kendilerine yön çizen maarif yetkilileri bu konu üzerindeki fikirlerini Atatürk’ten almışlardır. Atatürk’ün bu konuya verdiği önem Türk Yurdu Dergisinde yazıları yayınlanan Tevfik Nureddin’den farklı değildir; yazar diğer milletlerin çocuklarına olan veya olmadığı halde uydurulan ve varmış gibi gösterilen kahraman ve efsaneler öğrettiklerini fakat Türk Milletinin bu konuda yetersiz kaldığını ifade eder “…Fakat Türk böyle değildir: O ecdadını ne kitabından okur, ne hocasından dinler, Milliyeti hakkında edindiği malûmat papağan gibi ezberlediği, Osmanlıların ecdadı Kayı Han kabilesi reisi Süleyman Şah bin Kaya Alp’tir, cümlesinden ibaret kalır.” (Türk İbtidâî Mektep Kitapları, Türk Yurdu, c.1 s.362).

Yine ilk hükümet programında derslerin genel karakteristiğinden yola çıkarak nesillere tarih şuuru ve millet sevgisi verilmesi planlanmıştır; “…Daha sonra da, ulusun mizacına, coğrafya ve tarih şartlarımıza uygun ders kitapları hazırlamak gereği üzerinde durulmuştur.” (Binbaşıoğlu, 1995, s.173) dergimiz yazarlarından Ahmed Edip ise okullarda yer alan derslerden faydalanarak vatan ve millet sevgisi verilebilecekleri tespit etmiştir “mektepte vatan terbiyesinin telkinine müsait olan dersler şunlardır; 1- Coğrafya 2- Tarih 3- Malumat-ı Medeniye 4- Musiki, resim, jimnastik gibi bedii dersler.” (İptidaiye mektepleri-Yurt Terbiyesi , Türk Yurdu, c.2 s.124).

Bu denli sıkıntılar içerisindeki tarih anlayışı karşısında yeni cumhuriyet kadrolarının kayıtsız kalması düşünülemezdi. Bu alan karşı Atatürk’ün ilgisinin kayması 1928 yılında olmuştur; “1928 yılında Afet (İnan) Hanım’ın, Fransızca bir coğrafya kitabında Türklerin sarı ırktan ve ikinci derece insan olduklarının yazıldığını, bunun doğru olup olmadığını sorması üzerine Gazi, Türk tarihinin gerçeğinin ortaya konması için , artık devamlı tarih üzerinde durmaya başlamıştır.”(Ergün, 1982, s.126). “1930’da Türkocakları Altıncı Kurultayında, M.Kemal’in isteği üzerine bir “Türk Tarih Heyeti” kuruldu ve bu komisyon üyeleriyle Türk tarih ve uygarlığının bilimsel bir şekilde

incelenmesi çalışmaları yapıldı. Bu çalışmalardan “Türk Tarihinin Anahatları” ve okullar için dört ciltlik bir “Tarih” kitabı ortaya çıkmıştır.”(Ergün, 1982, s.126)

1931 yılında kurulan T.T.K. başlı başına tarihe verilen önemi göstermektedir. Bu oluşumun ilk ismi “Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti”dir. “Bu dernek, Türk milletinin kökleri, Türklerin uygarlığa yararlılıkları gibi konular üzerinde çalışmaya başladı. Elde edilen sonuçların bir kurultayda görülmesi için 2-11 Temmuz 1932 tarihinde Birinci Türk Tarih Kongresi toplanmıştır. Bu kongreye yalnızca Türk bilim adamları katılmıştır. Zaten toplantının amacı, yeni Türk tarih görüşünü öğretmenlere anlatmaktı.”(Ergün, 1982, s.126) Bu çalışma sonucunda öğretmenlere verilmek istenen mesajın yeni nesle yeni ve bilimsel dayanaklara bağlı bir Türk tarihini kavratmak ve Tarihimizin sadece Osmanlı Devleti’nden ibaret olmadığını anlatmaktı. Bu bilgilerle donatılmış öğretmenlerin “ecdadını tanıyan ve daha büyük işleri başarmak için kendisinde kuvvet bulan vatandaşlar yetiştirmeleri” beklenmekteydi.

Birinci kongrede Türk Tarihini Tetkik Cemiyeti Umumi Katibi Dr. Reşit Galip Bey’in uzun bir tebliği de kamuoyunu ve bilim çevrelerine sunulmuştu. Bu tebliğin dikkat çekici bölümlerinden bir şu şekildedir; “Darülfünunumuzun, muallim mekteplerimizin, liselerimizin, orta mekteplerimizin muhterem, güzide okuyucuları:Hakikat, sizce ve bizce sabittir. Her asil manada cevheri tükenmez Türklük kanı taşıyanlar, bundan şüphe edemezler. Davamız, bizim hakikatimizi bütün beşeriyetin itikatları sırasına koymaktır. Sizlerin ve bizlerin elinizden yetişecek beynelmilel Türk tarih otoritelerinin bilgi ve irşat şimşekleri Türk tarihine asırlardır katran yağdıran yerli ve yabancı taassup bulutlarını paralaya paralaya dağıtacak, Türk tarihi Ergenekon'dan çıkacaktır. Bu yalnız tarihimizin değil, ezeli ve ebedi hakikatin zaferi olacaktır.” (Yıldız, 2004, s.187) Adı geçen bu tebliğ öğretmen ağırlıklı ilk kongreden sonra daha da geliştirildi. 20-25 Eylül 1937 tarihli ikinci kongrede uluslar arası bir tebliğe dönüştürüldü. Irki tarih söylemleri devletin de desteği ile arttı. Türk tarihinin İslamiyet’ten önceki dönemine olan ilgi artırılmaya çalışıldı. Bu çalışmaların tamamı ile Atatürk yakından ilgilendi. Her cümleyi, her tutanağı dikkatle inceledi. Bu kongrelerde ortaya konan görüşlerin esasında Atatürk’ün” tarih anlayışı ile doğrudan örtüştüğünü söylemek mümkündür. Zira “kongredeki tüm tebliğler Atatürk tarafından önceden okunmuş ve takdir edilmişlerdir.”(Yıldız, 2004, s.190)

Yine mevcut ve gelecek nesillerin gerçeklerle ve kahramanlıklarla dolu bir geçmişin mirasıyla doldurmak ve ezikliklerini üzerlerinden atmaları bu cemiyetin en büyük hedeflerindendi. “Osmanlı tarih anlayışına karşı çıkılarak, Türklerin binlerce yıllık bir tarihi ve uygarlığı bulunduğu savunulmuş, özellikle İslamiyet’e geçişlerinden önceki dönemler üzerinde çok daha fazla durulmaya başlanmıştır. Tüm bu çabalardan amaç, hem Batılıların tarih, ırk, uygarlık…bakımından haksız saldırılarda bulunduğu Türk insanına köklü bir güven duygusu aşılamak, hem de bilim adamlarını yeni araştırmalara teşvik etmek için olmuştur.” (Akyüz, 1999, s.299).

Atatürk’ün cumhuriyeti ayakta tutacak ve güçlendirecek kurumların başında gördüğü T.T.K.’nun başkanlığına Yusuf Akçura’yı getirmesi onun tarih ve tarih öğretimi hususunda Türk yurdu ile olan görüş benzerliğini de ortaya koymaktadır.

Ancak Atatürk’ün tarih öğrenme ve öğretme konusundaki tek faaliyeti bu olmamıştır. “Atatürk önce bir Tarih ve Coğrafya Fakültesi kurulması fikrini geliştirdi. Bu kuruluş Türk tarihini incelerken coğrafya araştırmalarını da paralel olarak götürecekti. Bu nedenle coğrafya önemli idi, hatta bir “Coğrafya Kurumu” kurulması bile düşünülüyordu. (Ergün, 1982, s.127)