• Sonuç bulunamadı

Ehl-i Kitâb’ın Aleyhine Delil Getirme

1. ARAŞTIRMANIN KONUSU, ÖNEMİ, YÖNTEM VE SINIRLARI

1.4. Araştırmanın Sınırları

2.1.1. Bikâî’nin İsrâîliyyâtı Nakletme Amacı

2.1.1.1. Ehl-i Kitâb’ın Aleyhine Delil Getirme

Farklı din ve kültürlere mensup insanların, giderek genişleyen alanlarda ilişkide bulunmaları, birbirlerinin inanç konuları hakkında belli miktarda da olsa bilgi sahibi olmalarını gerekli kılmaktadır. Diğer dinlere nispetle tarihi ve coğrafi şartlar açısından yakın ilişkiler içerisinde bulunduğumuz ve Kur’ân-ı Kerîm’de de müntesipleri “Ehl-i Kitâb” olarak isimlendirilen Yahudilik135 ve Hristiyanlık136

hakkında daha çok bilgilenmek durumunda olduğumuz aşikârdır.137 Bütün bunlar

Yahudiler ve Hristiyanlar başta olmak üzere Müslümanların birçok din mensubuyla münasebetinin olduğu; onların dinî, örfî yönlerinden haberdar olunduğu gerçeğini ortaya çıkarmaktadır.

Bu gerçeğin farkında olan biri olarak Bikâî, bu konuyu ele almaya başlarken şu sözlerle başlar: “Hz. Peygamber’in sünneti, sözleri, davranışları, takrirleri ve önemsediği konulardan oluşmaktadır. Ehl-i Kitâb’ın Tevrât’ta, İncîl’de İslâm dinine yönelik yanlışlıklarını çürütmek, bâtıl inançlarını ret etmek sünnetin temel hedefidir.”138 Öyleyse Ehl-i Kitab’ın iddialarını çürütebilmek için her iki kitaptan

haberdar olmak gerekir. Bikâî, uyguladığı bu yöntemle Müslümanların, Kur’ân’ın ve Kitâb-ı Mukaddes’in içeriğinden haberdar olduklarında bunları rahatlıkla Ehl-i Kitâb’ın aleyhinde delil olarak kullanabileceklerini göstermiş oluyor. Gerek inen

135 İslâm tarihinde önemli bir yere sahip olan Yahudiler, Kur’ân-ı Kerîm’in kendilerinden en çok

bahsettiği topluluktur. Hz. Mûsâ’nın dinine mensup olanlara verilen isimdir. Yahudi kelimesi yerel ve kültürel bir isimlendirmedir. Kur’ân’da Yahudilik Kur’ân ile ilişkilendirilmektedir. Yahudilik soy ve ırka bağlı olmayıp şeriat kitabına mensubiyet ile alakalıdır. Kur’ân’da ‘yehud’ kavramı genelde Yahudilerin kötü fiil ve davranışlara sahip topluluk olarak anlatıldığında kullanılırken; Yahudilerin tarihsel adı olan ‘Beni İsrail’ olumlu özelliklerinin anlatımında kullanılmaktadır. Necmettin Gökkır, “Kur’ân’da Medine Yahudilerinin Kimliği, -X.Tefsir Akademisyenleri Buluşması”,- Kahramanmaraş Belediyesi 2013, s. 206. Bununla beraber Kur’ân’ın onlara yönelik hitap şekli Mekkî ve Medenî sûrelerde farklılık arz etmektedir. ‘Yehûd’ kelimesi Medenî sûrelere has bir tanımlama olurken, Örnek için bkz. Bakara, 2/113, 120; Kur’ân, Mekkî sûrelerde ağırlıklı olarak ‘beni İsrail’ ‘hûd’ ‘hûden’ Örnek için bkz. Bakara 2/62; Nisâ, 6/46-160; Mâide 41- 44-69. gibi terimlerle kendilerine hitab etmektedir. Cevâd Ali, el-Mufassal fî Târîhı’l-Arab Kable’l-İslâm, Mektebetü’n-Nahda, Bağdat 1970, c.VI, s.511-512.

136 İslâmî literatürde Hıristiyanlar için nasrânî, mesîhî ve isevî, Hristiyanlık için de Nasrâniyye ve

Mesîhiyye adları kullanılmaktadır. Kur’ân’ı Kerîm’de Hıristiyanları ifade eden ve on dört yerde geçen nasârâ kelimesinin menşei ve anlamına dair çeşitli yorumlar vardır. Bkz. Kürşat Demirci, “Hristiyanlık” DİA, İstanbul 1998, c.XVII, s.328; Hıristiyanlara mukaddes kitapları sebebiyle “ehlü’l-İncîl”, kutsal gördükleri haç işaretinden dolayı “ehlü’s-Salîb” adı da verilir. Öte yandan ilahi din mensuplarının ortak adı olan “ehlü’l-Kitab” terimine onlar da dâhildir. Ayrıca bkz. Mustafa Sinanoğlu, “Hristiyanlık” DİA, İstanbul, 1998, c. XVII, s.364.

137 Mustafa Sinanoğlu, “Eski Ahid ve Kur’ân-ı Kerîm’de Sina Vahyi”, İslâm Araştırmaları Dergisi,

sy, 2, 1998, s.1.22.

36

âyetlerden gerekse Hz. Peygamber’in Ehl-i Kitâb ile münasebetlerini ihtiva eden hadîslerden anlaşılacağı üzere başta Yahudiler olmak üzere Ehl-i Kitâb’ın birçok konuda Tevrât’a muhalif davrandıkları görülmüştür. Yüce Allah indirdiği birçok âyetle onların doğruyu söylemediklerini, konuştuklarının gerçeği yansıtmadığını haber vermektedir. Konuyla ilgili örnek teşkil edecek âyetlerden biri şu şekildedir:

” َلَّزَنُت ْنَأ ِلْبَق ْنِم ِهِسْفَن ىَلَع ُليِئاَرْسِإ َمَّرَح اَم َّلَِّإ َليِئاَرْسِإ يِنَبِل اًلِّح َناَك ِماَعَّطلا ُّلُك اوُتْأَف ْلُق ُةاَر ْوَّتلا َر ْوَّتلاِب َنيِقِداَص ْمُتْنُك ْنِإ اَهوُلْتاَف ِةا “

“Tevrât'ın indirilmesinden önce İsrail'in kendisine haram ettiğinden başka

bütün yiyecekler İsrailoğullarına helal idi. De ki: Doğru sözlü iseniz Tevrât'ı getirip okuyun”.139 Bu âyette aslında iddia ettikleri gibi deve etinin Hz. İbrâhim’e haram

olmadığı vurgusu yapılmış, Tevrât üzerinden yalanları yüzlerine vurulmuştur.140

Bikâî verdiği bu örnek âyetle bu konuda naklin cevazına kapı aralamaktadır. Bikâî’nin Hz. Peygamber’in recm olayı gibi birçok hâdisede de Tevrât’ı Ehl-i Kitab’ın aleyhinde delil olarak kullandığını örnek olarak göstermiştir.141

Konuyla ilgili bir başka örnek olarak Bakara sûresi 60-63. âyetlerde geçen konuya değinmekte fayda görüyoruz.

” َكاَصَعِب ْبِرْضا اَنْلُقَف ِهِمْوَقِل ىَسوُم ىَقْسَتْسا ِذِإَو ٍساَنُأ ُّلُك َمِلَع ْدَق اانْيَع َةَرْشَع اَتَنْثا ُهْنِم ْتَرَجَفْناَف َرَجَحْلا ( َنيِدِسْفُم ِضْرَ ْلْا يِف اْوَثْعَت َلََّو ِ َّاللَّ ِقْزِر ْنِم اوُبَرْشاَو اوُلُك ْمُهَبَرْشَم 06 ٍماَعَط ىَلَع َرِبْصَن ْنَل ىَسوُم اَي ْمُتْلُق ْذِإَو ) َل ُعْداَف ٍدِحاَو َأ َلاَق اَهِلَصَبَو اَهِسَدَعَو اَهِموُفَو اَهِئاَّثِقَو اَهِلْقَب ْنِم ُضْرَ ْلْا ُتِبْنُت اَّمِم اَنَل ْجِرْخُي َكَّبَر اَن َوُه يِذَّلا َنوُلِدْبَتْسَت لا ُمِهْيَلَع ْتَبِرُضَو ْمُتْلَأَس اَم ْمُكَل َّنِإَف اارْصِم اوُطِبْها ٌرْيَخ َوُه يِذَّلاِب ىَنْدَأ َكِلَذ ِ َّاللَّ َنِم ٍبَضَغِب اوُءاَبَو ُةَنَكْسَمْلاَو ُةَّلِّذ اوُناَكَو اْوَصَع اَمِب َكِلَذ ِّقَحْلا ِرْيَغِب َنيِّيِبَّنلا َنوُلُتْقَيَو ِ َّاللَّ ِتاَيآِب َنوُرُفْكَي اوُناَك ْمُهَّنَأِب َنوُدَتْعَي

“Mûsâ, milleti için su aramıştı; ‘Asanla taşa vur.’ dedik; ondan on iki pınar fışkırdı, herkes içeceği yeri bildi. Allah'ın rızkından yiyin, için, yalnız yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın. ‘Ey Mûsâ! Bir çeşit yemeğe dayanamayacağız, bizim için Rabbine yalvar, bize, yerin bitirdiği sebze, hıyar, sarımsak, mercimek ve soğan yetiştirsin.’ demiştiniz de, ‘Hayırlı olanı daha düşük şeyle mi değiştirmek istiyorsunuz? Bir şehre inin, şüphesiz orada istediğiniz vardır.’

139 Al-i İmrân, 3/93.

140Bikâî, Nazmü’d-Dürer, c.I, s.272. 141 Bikâî, el-Akvâlü’l-Kavîme, s.10.

37

demişti. Onlara yoksulluk ve düşkünlük damgası vuruldu, Allah'ın gazabına uğradılar. Bu, Allah'ın âyetlerini inkâr etmeleri ve haksız yere peygamberleri öldürmelerindendi; bu, karşı gelmeleri ve taşkınlık yapmalarındandı.”142

Bikâî, Yahudilerin Allah’ın âyetlerini inkâr etmeleri, geçmişte haksız olduklarını, haksız yere bile bile isyankârlık yapmaları ve Allah’ın koyduğu sınırı aşıp aşırı isteklerde bulunmaları gibi sebeplere rağmen kendilerini üstün millet olarak görmelerinin hem Kur’ân’a hem de Tevrât’a muhalefet olduğunu dile getirir. Kendilerinin ırklarından olmayan kimselere haksızlık etmelerini meşrû gördüklerini dile getiren Yahudilerin,

“ ليِبَس َنيِّيِّمُ ْلْا يِف اَنْيَلَع َسْيَل” “Kitapsızlara karşı üzerimize bir sorumluluk

yoktur.”143 sözlerinin Kur’ân ve Tevrât tarafından yalanladığını şu nakille haber

vermektedir. Medyen kıssasında Yüce Allah kendisine isyan eden herkesi öldürmelerini emrettiği hâlde Yahudilerin sadece erkekleri öldürüp kadınları öldürmemeleri Allah’ın emrine karşı geldiklerinin ispatıdır. Nitekim Medyen halkı ile ilgili kıssada Hz. Mûsâ onların bu davranışlarını kınamaktadır. Onların bu konuda sorumlu olmadıklarını iddia etmeleri sonucu değiştirmemektedir. Gerek yukarıda zikrettiğimiz âyette gerekse Yüce Allah’ın Medyen kıssasında yüklemiş olduğu sorumluluk hatırlandığında onların yalanları net bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

“Onların iddia ettiklerinin aksine îmân ve istikamet ekseninde yer almanın yolu mal ve can güvenliğinin sağlanmasıyla mümkündür. Nitekim bu, Tevrât’ın birçok yerinde yer alan bir konudur. Bunlara muhalefet etmeleri halinde yüce Allah onları zillet ve yoksullukla cezalandırmakla tehdit etmiştir.”144 Kendi dinlerine muhalif olan biri olsa

dahi kendisine haksızlık yapmamaları, malını koruyup kendisine yardımcı olmaları gerektiği Tevrât tarafından haber verilmektedir. Tevrât’ın ikinci bölümünün ortalarında zikredilen bu konu net bir şekilde onların yalanlarını ortaya çıkarmaktadır:

“Eğer düşmanının kaybolan öküzüne yahut eşeğine rastlarsan mutlaka onu

kendisine geri vereceksin. Eğer senden nefret edenin eşeğini yükü altında çökmüş

142 Bakara, 2/60-61. 143 Al-i İmrân, 3/75.

38

görürsen onu kendi haline bırakmayacaksın, mutlaka onu kurtaracaksın.”145 Bikâî,

onlara Tevrât’ın emirlerini hatırlatmakla yalanlarını ortaya çıkarmakta, ayrıca Hz. Mûsâ’ya indirilen Tevrât’a da muhalefet ettiklerini ortaya koymaktadır.146

Bikâî’nin Ehl-i Kitâb’ın aleyhine delil olarak getirdiği bir başka âyet ise

ُهْنَع اوُهُن ْدَقَو اَبِّرلا ُمِهِذْخَأَو” “yasak edilmişken faiz almaları”147âyetidir. Yahudilerin faiz

alarak Tevrât’ın emrine muhalefet ettiklerini haber verirken, Tevrât’ta faizin yasak olduğu ile ilgili “…كب ناعتساو كوخأ رقتفا نإو : ِث ِلا َّثلا ي ِف َلا َق َو “Kardeşin fakirliğe düşüp

senden yardım isterse onu yabancı yerde yalnız başına bırakmayacaksın. Para faizi olsun zahire faizi olsun veya ödünç verilen şey olsun kardeşinden faiz almayacaksın”148 metni delil getirerek onların aleyhinde kullanır. Bikâî, kutsal

kitaplarında faizin yasak oluşu bariz bir şekilde açık iken, onların bu hükmü delilsiz ve keyfi olarak değiştirdiklerini ifade eder.149

Kur’an’ın tasdîk ettiği haberlerin Ehl-i Kitâb’ın aleyhinde kullanılabileceğini savunan Bikâî, aleyhlerinde delil olarak kullanılabilecek İsrâîliyyât naklinin bir başka örneğini de Beğâvî’nin tefsîrinde geçen En’am sûresi 91. âyetin tefsîrindeki şu olayla örneklendirir. Malik bin Sayf adlı bir Yahudi bilgini Peygamber’in yanına gelerek onunla kitaplar hakkında konuşmaya ve tartışmaya başlar, bunun üzerine Hz. Peygamber “Tevrât’ı Mûsâ’ya indiren Allah hakkı için bana haber ver: Kitabınızda “Allah şişman olan âlime buğzeder.” diye bir şey bulmadın mı? Sözü üzerine şişman bir adam olan Malik bin Sayf’ın canı sıkılır ve “Allah hiçbir beşere hiçbir kitap

indirmemiştir.” der. Bu sûretle bütün kitapları toptan inkâr etmiş olur. Olayı duyan

Yahudiler Malik bin Sayf’a, “Yazıklar olsun sana, Mûsâ’ya Tevrât indirilmedi mi?” diye çıkışırlar. O ise “Muhammed beni öfkelendirdiği için söyledim.” sözü üzerine, “Böyle öfke ile kitabını inkâr eden şahsı biz de istemeyiz” diyerek onu görevinden uzaklaştırırlar.150 Bu hadîsten açık bir şekilde anlaşılıyor ki Hz. Peygamber

gerektiğinde Tevrât’ı Yahudilerin yalanlarına karşı kullanmakta, tahrîf olmayan kısımlarını delil olarak kabul edip onlarla bu konuda tartışmaktadır.

145 Kutsal Kitap (Tevrât, Zebûr, İncîl ), Kitâb-ı Mukaddes Şirketi, İstanbul 2009, Çıkış, 23/4-5. 146 Bikâî, Nazmü’d-Dürer, c.I, s.459.

147 Nİsâ 3/160. 148 Tesniye, 23/19.

149 Bikâî, Nazmü’d-Dürer, c.V, s.501.

150 Bikâî, el-Akvâlü’l-Kavîme, s.99; Beğâvî, Meâlimü’t-Tenzîl fî Tefsîri’l-Kur’ân, Dâru İhyâü’t-

39

Kur’ân’ın Yahudilerin yalanlarını ortaya çıkarmak için Tevrât’ı işâret etmesi, Tevrât’ı doğrulayıcı olarak kabul etmesi sıradan bir yöntem değildir. Onların yalanları sadece Kur’ân ile ortaya çıkarılsaydı, bu durumdan sadece Müslümanlar haberdar olacaktı. Hâlbuki Kur’ân, “Doğru sözlü iseniz Tevrât'ı getirip okuyun.”151

demekle, onların birçok konuda doğru konuşmadıklarını, söylediklerinin Tevrât’a da muhalif olduğunu, Tevrât’ı getirip okumaları halinde yalanlarının ortaya çıkıp rezil olacaklarını haber vermektedir. Kur’ân’ın bu yöntemi Yahudilerin dalâlette olduğunu herkese bildirmiş oldu. Onların yalanları Müslümanlar dışındaki kimseler tarafından da anlaşılmış oldu. Nitekim bir insan neye inanıyorsa ona, onunla cevap vermek gerekir.152 Bikaî’nin, Yahudilerle ilgili konuları ihtiva eden âyetlerin tefsîrlerinde

Kitâb-ı Mukaddes’ten alıntı yapması, onların yalan ve iftiralarını ortaya çıkarmaktadır. Okuyucu, Bikâî’nin yöntemiyle Kur’ân ve Kitâb-ı Mukaddes metinlerini karşılaştırabilmektedir. Meselenin Ehl-i Kitâb’ın iddia ettiği gibi olmadığı sonucuna varmaktadır.

Bikâî’nin, Ehl-i Kitâb’ın aleyhine delil olarak kullandığı nakillerden biri de gerek Yahudi gerekse Hristayanların elinde bulunan İsrail kaynaklı peygamber kıssalarıdır. Hz. İsâ ile ilgili kıssalarda yer alan bilgiler onların itikâdına uygun olan bilgiler olmasına rağmen Hz. İsâ hakkında söyledikleri bu kıssaların tam tersidir. Bu kıssalarda yer alan bilgiler bizim itikâdımıza uygun bilgilerdir. Konu ile ilgili âyet-i kerîme şudur:

“ ُنوُكَيَف ْنُك ُهَل َلاَق َّمُث ٍباَرُت ْنِم ُهَقَلَخ َمَدآ ِلَثَمَك ِ َّاللَّ َدْنِع ىَسيِع َلَثَم َّنِإ ”

“Allah'ın katında İsâ'nın durumu kendisini topraktan yaratıp sonra ol demesiyle olmuş olan Âdem’in durumu gibidir.”153

Bikâî’nin, Ehl-i Kitab’ın aleyhine delil olarak getirdiği isrâîliyyât nakillerinden biri de Ehl-i Kitab’ın Hz. İsâ hakkında iddia ettikleri baba oğul ile ilgili haberlerin gerçeği yansıtmadığı ile ilgili olandır. Onların elinde bulunan İncîl metinleriyle delil getirmştir. Bikâî, konu ile ilgili, “Bugünkü Hrıstiyanların elinde bulunan her dört İncîl’den derleyip topladığım ve manalarını birbirine uygun hale

151 Al-i İmrân, 3/93.

152 Bikâî, el-Akvâlü’l-Kavîme, s.89. 153 Al’i İmrân, 3/59.

40

getirdiğim bu nakiller bir tek kaynağa ait bir görüş olarak ortaya çıkmıştır. Bu nakiler Hrıstiyanların iddia ettiklerini yalanlayan, onların aleyhinde delil olarak kullanılabilen nakillerdir. Hz.İsâ’ın kendi gösterdiği mucizeler, söylediği hikmetli sözler onun Allah’ın kulu ve resulü olduğuna işarettir.”154 diyerek konu ile ilgili

okuyucuya faydalı bilgiler aktarmaktadır.

Outline

Benzer Belgeler