• Sonuç bulunamadı

İsrâîliyyâtı Eserlerinde Doğrudan Nakledenler İle İlgili Görüşü

1. ARAŞTIRMANIN KONUSU, ÖNEMİ, YÖNTEM VE SINIRLARI

1.4. Araştırmanın Sınırları

2.1.4. Bikâî’ye Göre İsrâîliyyâtın Kaynak Oluşu

2.1.4.3. İsrâîliyyâtı Eserlerinde Doğrudan Nakledenler İle İlgili Görüşü

Tefsîrde Kitâb-ı Mukaddes nakillerinin kullanılabileceğini ispat etmek için birçok yola başvuran Bikâî, bu alanda yalnız olmadığını ispatlamak için kendisinden önce bu konuda nakilde bulunan âlimlerin yaptığı nakilleri ve bu konudaki görüşlerini istişhâd olarak kullanmayı büyük bir ustalıkla başarır. Söz konusu delillere Buharî’den başlar, yaşadığı döneme kadar Kitâb-ı Mukaddes’ten nakilde bulunan âlimleri zikretmeye gayret eder. Bikâî, İslâm kültüründe olmayan bir sahaya

263 Bikâî, el-Akvâlü’l-Kavîme, s.116. 264 Çıkış, 20/2-16.

67

atılmak gibi bir niyetinin olmadığını, aksine Kitâb-ı Mukaddes nakillerinin kendisinden önce meşhur muhaddisler başta olmak üzere birçok âlim tarafından yapıldığını ortaya koymaya çalışır. Araştırmamızda Bikâî’yi haklı çıkaracak, bu alanda yalnız olmadığını ispatlayacak yüzlerce nakle rastladığımızı ifade etmek isteriz.

Bikâî, konuyla ilgili olarak Buhârî’den rivâyet edilen haberi nakleder: Abdullah b. Selam’a Hz. Peygamber’in sıfatları sorulur: “O’da Vallahi onun

Kur’ân’da geçen bâzı vasıfları Tevrât’ta da vardır, der ve Tevrât’ta geçen ibareyi gösterir.266 Abdullah b. Amr, rüyada bir parmağında bal diğerinde yağ görür.

Sabahlayınca bu rüyasını Hz. Peygamber’e anlatır. O’da ona eğer yaşarsan iki kitabı okursun. Nitekim öyle oldu iki kitabı okudu. Bu hadîs ile ilgili olarak Zeynüddîn b. Recep “el-İstiğna bi’l-Kur’ân” adlı eserinde bu hadîsin Tevrât’ın okunabileceğine cevaz verdiğini söyler.267

Ebû Davûd ve Tirmizî’nin Selman-ı Farisî’dan rivâyet ettikleri hadîs ise şu şekildedir: “Selman, Tevrât okuduğunu, Tevrât’ta yemeğin bereketinin yemekten

sonra alınan abdest ile olduğunu, Hz. Peygamber’e söylediğini, Hz. Peygamber’in de bereketin yemeğin öncesi ve sonrasında alınan abdestte olduğunu söylediğini, aktarır.” 268

Ebû Hureyre, Ehl-i Kitâb’ın Tevrât’ı İbranice okuduklarını, Müslümanlara Arapça tefsîr ettiklerini söyler. Hz. Peygamber’in “onları yalanlamayın da

doğrulamayın da” dediğini nakleder. Bu hadîs ile ilgili olarak Bikâî, Hz.

Peygamber’in onlardan nakilde bulunmayın veya onları dinlemeyin demediğini söyler. Yine Bikâî’ye göre; bu hadîs haricinde Ehl-i Kitâb’tan nakil hakkında başka delil bulunmasa bile, bu hadîs yeterlidir.269

Bikâî, yaptığı naklin sadece kendisine has bir uslup olmadığını kanıtlamaya çalışır. Ona göre Zemahşerî (ö. 538/1144) de “el-Keşşaf” adlı tefsirinde aynı üslubu kullanır. Zemahşerî’ye göre; Bakara sûresi 27. ve 40. âyetlerin konusu İncîl’de de

266 Bikâî, el-Akvâlü’l-Kavîme, s.125. 267 Ahmed b. Hanbel, Musned, c. XI, s.638.

268 Ebû Davûd, “Et’ima”, 12; Tirmizî, “Et’ima”, 39. 269 Bikâî, el-Akvâlü’l-Kavîme, s.126.

68

geçer. Nitekim aynı konunun hem Kur’ân’da hem de İncîl’de geçtiğini ispatlamak için İncîl’den alıntı yapar.270 Bikâî, hiçbir âlimin İncîl’den alıntı yaptığı için

Zemahşerî’yi tenkît etmediğini buna karşılık kendisine haksız bir şekilde tenkîtler yapıldığını söyler.271

Bikâî, ‘beşairü’n-nübevve’ ile ilgili birçok eserden nakilde bulunarak yaptığı işin doğruluğunu kanıtlamak istemektedir. Nitekim Hz. Peygamber’in geleceğine dair haberler Kur’ân merkezlidir. Bu gerçek Kur’ân’da şu şekilde ifade edilmektedir: “Allah peygamberlerden ahid almıştı: And olsun ki size Kitap, hikmet verdim; sizde

olanı tasdîk eden bir peygamber gelecek, ona mutlaka inanacaksınız ve ona mutlaka yardım edeceksiniz, ikrar edip bu ahdi kabul ettiniz mi?” demişti. İkrar ettik. demişlerdi de: Şahid olun, Ben de sizinle beraber şahidlerdenim, demişti.”272 Bu

âyetle peygamberlere, Allah’ın gönderdiği her peygambere inanıp onları desteklemeleri, aynı zamanda bu inancı ve desteği ümmetleri arasında pekiştirmeleri yönünde mesaj verilmektedir.273 Bu ve buna benzer âyetler, Müslümanların Hz.

Peygamberi müjdeleyen kutsal kitaplara merak salmalarına neden olmuş, bu bilgilere ulaşmak için yoğun bir şekilde bu konuların araştırılmasına sebep olmuştur. Bikâî de bu alanda yapılan çalışmaları, Kitâb-ı Mukaddes metinlerinin kullanılabileceğine dair görüşüne delil göstermiştir. Söz konusu haberlerin bir kısmı şu şekildedir:

Takiyuddin Ebû Bekr el-Husnî, “Seyru’s-Sâlik” adlı kitabında Kadı İyaz’ın (ö. 544) Hz. Peygamber’in kendi isimleri için şöyle dediğini nakleder: “Benim beş adım derken bunlar Kütübü Mukaddes’lerde kayıtlıdır. Bir de geçmiş ümmetlerden ilim sahiplerinin yanında vardır. Kadı İyaz ayrıca şunu da der: Peygamberlere indirilen kitaplarda bu vardır: Hz. Dâvûd’un “Allah’ım bu fetret döneminden sonra

bize Muhammed’i gönder” dediği yazılıdır. Konuyla ilgili olarak Şeyh Nuruddin el-

Mahalli şöyle der: Bu sözden anlaşılan, Ehl-i Kitâb bir sözü enbiyaya isnad ederse o söze itibar edilir. Zira enbiya boşuna konuşmuş değildir. Kadı İyaz, Hz.

270 Cârullah Ebi’l-Kâsım Mahmûd b. Ömer ez-Zemahşerî, el-Keşşâf an Hakâiki Ğevâmidi’t-Tenzîl

ve Uyûni’l-Akâvîl fi Vücûhi’t-Te’vîl, Dâru’l-Kitâb el-Arabî, Beyrut 1407, c. I, s. 120.

271 Bikâî, el-Akvâlü’l-Kavîme, s. 128. 272 A’li İmrân, 3/81.

69

Peygamber’in Kitâb-ı Mukaddes’te geçen isimleri ile ilgili şunları sayar: “Mütevekkil, Muhtar, Mukimu’s-Sünne, Mukaddes Faraklit, Ruhu’l-Hak”274

Önceki kitaplarda Hz. Peygamber’in Kitâb-ı Mukaddes’te geçen isimleri ile ilgili bir başka rivâyet ise şu şekildedir: ‘Ma’ze, Ma’z’ yani ‘Tayyib’, ‘Himtâyâ’, ‘Hâtem’, Süryanicede ‘Müşaffeh’, ‘Münhamınne’, yine Tevrât’taki isimleri için ‘Uhayd’, ‘Sahibu’l-Kadîb’, yani ‘Sahibu’s-Seyf, gibi isimler geçmektedir.275 Hz.

Peygamber’in sıfatları, isimleri önceki kitaplarda geçtiği için Ehl-i Kitâb Hz. Peygamberi gâyet iyi tanımaktadır. “Kendilerine Kitap verdiklerimiz, onu

(peygamberi) oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar.”276 Âyet Ehl-i Kitâb âlimlerinin

şüphe bırakmayacak şekilde Hz. Peygamberi vasıflarından tanıdıklarını haber verir. Nitekim Hz. Ömer, Abdullah b.Selam’a bu konuyu sorduğunda o şu cevabı vermiştir: “Ben Onu oğlumu bildiğimden daha iyi bilirim.”demiştir.277 Kadı İyaz:

“Hz. Peygamber’in vasıfları kitaplarda çoktur. Ancak burada zikrettiklerimiz

yeterlidir.” Daha sonra yine şöyle der: “Muhammed, Mahmud manasındadır. Zebûrda ise Davut’tur.”278

Bikâî, bu konuda yalnız olmadığını ispatlamak için birçok âlimin bu yola başvurduğunu söyler. Ancak sadece kendisinin eleştiri aldığını diğerlerinin ise hiç eleştirilmediğini ifade eder. Ona göre Beyhaki’nin kitapları yeri göğü aydınlatmıştır. Âlimler bu eserleri okumayı farz gibi telakki ettiler. Âlimlere göre İmam Şafîî’ye tabi olan herkese Şafîî’nin minnet borcu vardır. Fakat Beyhaki’nin Şafîî üzerinde minnet borcu var. Sebebi ise kitaplarını ihya edip nurlarını dağıtmasıdır. Beyhakî,

Delâilu’n-Nubüvve’de kitap ehlinden en çok nakilde bulunandır. Bunları bablara

ayırmış biridir. Örneğin Beyhakî, İbn Abbâs’ın isnadıyla Abdullah b. Abdulmuttalib’in evlendirilmesi hususunda şunları söyler: İbn Abbâs’a göre, Abdullah b. Abdulmuttalib şöyle der: Kış döneminde Yemen’e gittim. Bir Yahudi âlimine misâfir oldum. Bana Zebûr’a tabi olan biri dedi ki “ Özel bir ayıbın yoksa

bedenine bakabilir miyim?” Ehl-i Zebûr orda bir şeyler zikretti. Anlattığı şeyler

274 Bikâî, el-Akvâlü’l-Kavîme, s.130. 275 Bikâî, el-Akvâlü’l-Kavîme, s.130. 276 Bakara, 2/146.

277 Nasıruddin Ebû Said Beyzâvî, Envâru’t-Tenzîl ve Esrâru’t-Te’vîl, thk. M.Abdurrahman el-

Maraşlî, Dâru Ihyâü’t-Türâsi’l-Arabî, Beyrut 1418, c.I, s. 116.

70

arasında şu vardı. “Abdullah’ın bir tarafında melek bir tarafında nübüvvet vardır” dedi.279

Outline

Benzer Belgeler