• Sonuç bulunamadı

Ahkâm Âyetlerinin Tefsîrinde Tevrât’tan Referansta Bulunması

1. ARAŞTIRMANIN KONUSU, ÖNEMİ, YÖNTEM VE SINIRLARI

1.4. Araştırmanın Sınırları

3.1.2. Tevrât’tan Yaptığı Nakiller

3.1.2.5. Ahkâm Âyetlerinin Tefsîrinde Tevrât’tan Referansta Bulunması

Ahkâm âyetlerinin sayısı ve tasnifi konusunda âlimler farklı görüşler ortaya koymuşlardır. Ahkâm âyetleri ihtiva ettikleri hükümler bakımından ibâdat, muâmelat ve ukubât gibi gruplara ayrılırlar. Tefsîr ilminin tedvininden itibaren günümüze kadar

421 Bikâî, Nazmüd-Dürer, c.I, s. 272. 422 Bikâî, Nazmüd-Dürer, c. I, s.423. 423 Bikâî, Nazmüd-Dürer, c. I, s.438. 424 Bikâî, Nazmüd-Dürer, c. I, s.451.

105

telif edilmiş olan eserlerde ahkâm âyetlerinin tefsîrine yer verilmiştir.425 Kur’ân’ın

amel yönünü ele alarak bu husus ile ilgili âyetleri açıklayan ve ondan bu konularla ilgili hükümler çıkarmaya çalışan tefsîr ekolüne ahkâm tefsîri denir.426 Ahkâm ile

ilgili âyetlerin tefsîrini yapan müellifler, hem âyetleri açıklarken hem de âyetlerden hüküm çıkarırken çeşitli kaynaklardan faydalanmışlardır. Müfessirlerin kullandıkları kaynaklar “tefsîr, hadîs, fıkıh, dil, tarih ve diğer kaynaklar” olarak sayılabilir.427

Diğer kaynaklar olarak tanımlanan yüce Allah’ın önceki ümmetlere meşrû kıldığı, bu ümmetlere tebliğ etmek üzere Hz. İbrâhîm, Hz. Mûsâ, Hz. İsâ gibi peygamberler vasıtasıyla indirdiği hükümlerdir.428 Bu hükümleri içeren kaynaklar şer’u men

kablenâ olarak tanımlanabileceği gibi Kitâb-ı Mukaddes kaynakları olarak da tanımlanabilir. Nitekim İslâm şerîatının, önceki şerîatlerin bir kısmını nesh etmediği tartışmasız kabul edilen bir husustur. İslâm şeriatı, îmân etmenin gerekliliğini, zinâ, hırsızlık, adam öldürme ve küfrün haramlığını nesh etmemiştir. Yüce Allah bu haramları sonradan gelen peygamberler vasıtasıyla da haram kılmıştır.429

Geçmiş ümmetlerin yaşamları, kıssaları, peygamberleri ile ilgili birçok konuda Kitâb-ı Mukaddes’ten doğrudan nakilde bulunan Bikâî, ahkâm âyetlerin tefsîrinde de Kitâb-ı Mukaddes nakillerinden istifade eder. Bilindiği gibi Bikâî, âyet ile ilgili hususları önce başka bir âyet ile sonrasında ise Hz. Peygamber’in hadîsi ve müfessirlerin görüşü ile açıklamaya çalışır. Ancak bununla yetinmeyip âyet ile ilgili tefsîri Kitâb-ı Mukaddes nakilleri ile güçlendirir. Tefsîrinde takip ettiği bu sistematik gereği onun, diğer konular yanında ahkâm âyetlerinde de Kitâb-ı Mukaddes nakillerine yer verdiğini görüyoruz. Nitekim Nisâ sûresinin 11. âyetinde bunu görmekteyiz. Bu âyette şöyle buyurulmuştur:

“Allah size şöyle emreder: Evlâtlarınız hakkında erkeğe, (mirastan) iki

dişinin payı kadar vardır. Fakat onlar ikiden fazla kadınlar ise terikenin üçte ikisi onlarındir. Bir tek ise o zaman yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa ana babadan her birine altıda birdir. Çocuğu olmayıp da ana-babası ona mirasçı olmuşsa üçte

425 Bedrettin Çetiner, “Ahkâmu’l-Kur’ân” DİA, İstanbul 1998, c.I, s.552.

426 Mevlüt Göngör, Kur’ân Tefsîrinde Fıkhî Tefsir Hareketi ve İlk Fıkhî Tefsir, Kur’ân Kitaplığı,

İstanbul 1996, s.51.

427 Mustafa Hocaoğlu, Ahkâm Ayetlerinin Usûl Açısından Mukayesesi: Cessâs, Herrâsî ve İbn

Arabî Örnekleri, -Basılmamış Doktora Tezi-, İzmir 2010, s.55

428 Zekiyuddîn Şaban, Usûlu’l-Fıkh, çev. İbrâhim Kâfî Dönmez, TDV Yayınları, Ankara 1990, s.180. 429 Nurullah Aktaş, Nüzûl Sürecinde Önceki Hukuk Sistemlerinin Değeri, s.70-71.

106

biri anasınındır. Ölenin kardeşleri varsa o vakit altıda bir anasınındır.”430 Bikâî bu

âyette geçen miras konusu ile ilgili olarak “ءاسنلا انتعيرش يف ثاريملا ضئارف لازنإ ببس نأ” “Şeriatımızda miras âyetinin nüzul sebebi kadınlardır.” diyerek konuya açıklık getirir. Âyetin nüzul sebebi ile ilgili birden çok rivâyeti aktarırken şöyle bir rivâyeti de nakleder: “Câhiliye halkı kızlara, küçük erkek çocuklara mirastan pay vermezler, ölen kişiye ancak savaşabilecek durumdaki erkek çocukları mirasçı olurdu. Şair Hasan’ın kardeşi Abdurrahman İbn Sâbit vefat etti ve arkasında Ummü Kücce adındaki eşi ile beş kız bıraktı. Varisler Abdurrahman'ın malını almaya gelince Ümmü Kücce Hz. Peygamber (s.a.v)'e şikâyete geldi de Allah Teâlâ “Eğer kadınlar

ikinin üstünde iseler bırakılan malların üçte ikisi onlarındır...” âyet-i kerîmesi,

Ümmü Kücce hakkında da “Çocuğunuz yoksa sizin bıraktıklarınızın dörtte biri

eşlerinizindir. Şâyet çocuğunuz varsa bıraktıklarınızın sekizde biri onlarındır.”431

âyet-i kerîmesini indirdi. Bikâî, miras ile ilgili âyetin tefsîrinde sadece nüzûl sebebi ile yetinmez. Tevrât’ta miras ile ilgili hükmün sebebi nüzulune inerek Ehl-i Kitab’ın miras konusunu araştırır ve şeriatımızla olan ortak hükümleri bulmaya çalışır. Netice itibariyle miras konusu ile ilgili Tevrât’ta bulduğu bölümü tefsîrinde nakleder ve “ نأ ًاضيأ ءاسنلا ناك ةاروتلا يف ضئارفلا لازنإ ببس” “Tevrât’ta da feraizin inzâlinin sebebi

kadınlardır” diyerek Tevrât’tan şu hâdiseyi nakleder: “Yûsuf oğlu Manaşşe'nin boylarından Manaşşe oğlu Makir oğlu Gilat oğlu Hefer oğlu Selofhat'ın Mahla, Noa, Hogla, Milka, Tirsa adındaki kızları, buluşma Çadırı'nın girişinde Mûsâ'nın, Kâhin Elazar'ın, önderlerin ve bütün topluluğun önüne gelip şöyle dediler:

Babamız çölde öldü. Rab’be başkaldıran Korah’ın yandaşları arasında değildi. İşlemiş olduğu günahtan ötürü öldü. Oğulları olmadı. Erkek çocuğu olmadı diye babamızın adı kendi boyu arasından neden yok olsun? Babamızın kardeşleri arasında bize de mülk verin."Mûsâ onların davasını Rab’be götürdü. Rab Mûsâ'ya şöyle dedi: “Selofhat'ın kızları doğru söylüyor. Onlara amcalarıyla birlikte miras olarak mülk verecek, babalarının mirasını onlara aktaracaksın.” İsraillilere de ki:

“Bir adam erkek çocuğu olmadan ölürse, mirasını kızına vereceksiniz. Kızı yoksa

mirasını kardeşlerine, kardeşleri yoksa amcalarına vereceksiniz. Amcaları da yoksa mirasını bağlı olduğu boyda kendisine en yakın akrabasına vereceksiniz. Yakını

430 Bkz. Bedrettin Çetiner, Esbâb-ı Nüzûl, Çağrı Yayınları, İstanbul tsz. I/260-61. 431 Bikâî, Nazmüd-Dürer, c.V, s.246.

107

mirası mülk edinsin. Mûsâ'ya verdiğim buyruk uyarınca, İsrailliler için kesin bir kural olacak bu.”432

Bikâî, Kitâb-ı Mukaddes’ten getirdiği bu nakille ahkâm âyetlerinin Tevrât’taki sebebi nüzulüne iner, Sebebi nüzul ile ilgili yukarıda zikrettiğimiz hâdiseyi delil gösterir.

Bikâî’nin ahkâm âyetlerinin tefsîrinde Tevrât’tan referansta bulunduğu bir diğer konu ise kısas konusudur. Kısası doğru anlayıp bu konuda yerinde karar vermek için onunla ilgili Kur’ân’daki ilahi vahyin tarihi içeriğini göz önünde bulundurmak gerekir. Kur’ân, kısas kuralını Yahudi-Hristiyan geleneğine uygun devam ettirmektedir. Daha önce Yahudi- Hristiyan geleneğinde var olan kısas prensibi İslâm şeriatında da devam ettirilmiş kurallardan biridir. Konu ile ilgili söz konusu âyet Mâide sûresinde:

“Eğer hüküm verirsen, aralarında adaletle hükmet. Allah âdil olanları sever.

Tevrât'ta onlara şöyle yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş (karşılık ve cezadır). Yaralar da kısastır (Her yaralama misli ile cezalandırılır). Kim bunu (kısası) bağışlarsa kendisi için o keffâret olur. Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar zalimlerdir.”433

Bikâî, ayetin tefsirine başlarken önce Yahudilerin kısas ile ilgili hükmü Tevrât’ın emrettiği şekliyle uygulamadıklarını bu hüküm uygulanırken sadece zayıf olan tarafa uygulandığını İbn Abbâs’tan naklettiği şu hadîs ile delillendirir:

İbn Abbâs der ki: “Beni Kurayza ve Beni Nadir kabileleri vardı. Beni Nadir

Beni Kurayza’dan daha şerefli idi. Beni Kurayza’dan bir adam beni Nadir’den bir adamı öldürdüğünde ona kısas uygulanarak öldürülürdü. Ama Beni Nadirden bir adam Beni Kurayzadan bir adam öldürdüğünde kendisine kısas uygulanmazdı. Onun yerine yüz yük hurma ile cezalandırılırdı. Hz. Peygamber döneminde Beni Nadir kabilesinden bir adam Beni Kurayza kabilesinden bir adamı öldürdüğünde, Beni Kurayza katilin öldürülmesi için kendilerine teslim edilmesini istediklerinde, Beni Nadir aramızda hakemliği Hz. Peygamber yapsın” der. Ancak konu ile ilgili “Eğer

432 Bikâî, Nazmüd-Dürer, c.V, s.246-249. Ayrıca bkz. Sayım, 36/1-12. 433 Mâide, 5/42-45.

108

hüküm verirsen, aralarında adaletle hükmet. Allah âdil olanları sever.”434 âyeti nâzil

olur.

Konuya açıklık getirmek için Yahudilerin kısas konusunu şeriatlarına uygun bir şekilde uygulamaları halinde kısasın şu şekilde gerçekleşeceğini ikinci sifirden getirdiği صاصقلا يف ةاروتلا نم مهدنع ام صن اذهو “Bu onlarda Tevrât’ta geçen kısas ile

ilgilidir” diyerek delillendirir. Söz konusu nakil şu şekildedir: “Kim birini vurup öldürürse, kendisi de kesinlikle öldürülecektir. Ama olayda kasıt yoksa ona ben izin vermişsem, size adamın kaçacağı yeri bildireceğim. Eğer bir adam komşusuna düzen kurar, kasıtlı olarak saldırıp onu öldürürse, sunağıma bile kaçmış olsa, onu çıkarıp öldüreceksiniz. Kim annesini ya da babasını döverse, kesinlikle öldürülecektir. Kim adam kaçırırsa, onu ister satmış olsun, ister elinde tutsun, kesinlikle öldürülecektir. Annesine ya da babasına lanet eden kesinlikle öldürülecektir. Kavga çıkar, bir adam komşusuna taşla ya da yumrukla vurur, vurulan adam ölmeyip yatağa düşer, sonra kalkıp değnekle dışarıda gezebilirse, vuran adam suçsuz sayılacaktır. Yalnız yaralının kaybettiği zamanın karşılığını ödeyecek ve tamamen iyileşmesini sağlayacaktır. Bir adam erkek ya da kadın kölesini değnekle döverken öldürürse, kesinlikle cezalandırılacaktır. Ama köle hemen ölmez, bir iki gün sonra ölürse, köle sahibi ceza görmeyecektir. Çünkü köle onun malı sayılır. İki kişi kavga ederken gebe bir kadına çarpar, kadın erken doğum yapar ama başka bir zarar görmezse, saldırgan, kadının kocasının istediği ve yargıçların onayladığı miktarda para cezasına çarptırılacaktır. Ama başka bir zarar varsa, cana karşılık can, göze karşılık göz, dişe karşılık diş, ele karşılık el, ayağa karşılık ayak, yanığa karşılık yanık, yaraya karşılık yara, bere’ye karşılık bere ödenecektir. Bir adam erkek ya da kadın kölesini gözüne vurarak kör ederse, gözüne karşılık onu özgür bırakacaktır. Eğer erkek ya da kadın kölesinin dişini kırarsa, dişine karşılık onu özgür bırakacaktır.435

Onların Tevrât’ta uymaları gereken hükmü araştırıp nakleden Bikâî, hem onların gerek ahkâm ile ilgili birçok konuda tahrîfe gittiklerini hem de şeriatımızca uygulanan kısas hükmünün önceki ümmetlerde de var olduğunu göstermiş olur. Bunu yaparak ahkâm âyetlerin tefsîrinde Tevrât’tan yararlanmış olur.

434 Nesâî, Kasame, 7-9, Hadis no: 4729. 435 Bikâî, Nazmüd-Dürer, c.VI, s.156.

109

Bikâî’nin ahkâm âyetlerinin tefsîrinde Tevrât’tan referansta bulunduğu bir diğer konu ise recm konusudur. Maide sûresi 45. âyetin tefsîrinde recm ile ilgili Tevrât’tan referansta bulunan Bikâî, “beşinci sifirden naklen” diyerek, recm konusu ile ilgili şu nakli getirir: “Recm cezası ile öldürülecek olanların iki kişinin şahitliği ile

olması gerekir. Bunlar sadece bir kişinin şahitliği ile öldürülemez. Bir kişiyi recm edecekseniz o kişiyi önce şahitler recm etsin daha sonra bütün halk olarak, şer çıkaranları helak ediniz ve aranızdan def ediniz…”436 Bikâî’ye göre Yahudilerin

yüklendikleri günahlar, Allah kelamını tahrîf, yasakları çiğneme, Tevrât’ın hükmünden yüz çevirmek gibi davranışları kendilerine ceza olarak şeriatlarının nesh edilmesine sebep olmuştur.437

Bütün bunlar Kitâb-ı Mukaddes ile Kur’ân’ın birbirinden tamamen ayrı olmadığını, birçok yerde aynı ahkâmı içerdiğini göstermektedir. İslâm dini Hz.Âdem ile başlayıp, Hz. Peygamberde son şeklini alan ilahi bir dindir. Önceki şeriatlerin birçok konu ve yerde İslâm şeriatıyla uyumlu olması gâyet tabiidir.

Outline

Benzer Belgeler