• Sonuç bulunamadı

Bikâî’nin İsrâîliyyâtı Nakletme Sınırı

1. ARAŞTIRMANIN KONUSU, ÖNEMİ, YÖNTEM VE SINIRLARI

1.4. Araştırmanın Sınırları

2.1.3. Bikâî’nin İsrâîliyyâtı Nakletme Sınırı

2.1.3.1. İslâm’ın Tasdîk Ettiği Konularda Nakilde Bulunması

Kur’ân ve Kitâb-ı Mukaddes’in aynı kaynaktan yansıyan birer hidâyet nuru olmalarının sonucu olarak yer yer birbirlerine gönderi yaptıkları ve muhteva itibariyle ciddi benzerlikler taşıdıkları muhakkaktır. Bu da Kitâb-ı Mukaddes’in iddia edildiği gibi abartılı bir metinsel tahrîfe maruz kalmadığının kanıtı sayılabilir.200

İslâm’ın koruyucu sıfatıyla diğer dinlerle alakası, bu dinlerden kalan aslî unsurların tasdîki ve onlara yapılan ilavelerin ve tahrîflerin düzeltilmesi şeklindedir. Bu, her Müslümanın bir şeyi gelişi güzel kabul etmemesi veya inkâr etmemesini, bir şeyi kabulde ve rette daima delille ve düşünce ile hareket etmesini sağlayan insaf ve basiret karakteridir.201 Semavi dine mensup olanların beşeri zaaf ve taassuba

yönelmeleri, zamanla hakikatleri anlaşılmaz kıldığı gibi ilahi kitaplara kendi görüşlerini, zaaf ve temayüllerini sokarak onları aslından uzaklaştırmıştır.202

Tahrîfe uğradığı gerek Kur’ân-ı Kerîm’de gerekse de Hz. Peygamber’in sözlerinde dile getirilen bir kitabın, mensupları tarafından aktarılan rivâyetlerin, haberlerin ve kıssaların da aktarılma durumunda tahrîfe uğramaları kaçınılmazdır. Yahudiler Tevrât’ı tahrîf etmiş, kendi yazdıkları şeylere Allah’ın kitabı demişlerdir.203 Tevrât’ı tahrîf etmiş olmaları kendilerinden nakledilecek bilginin

Kur’ân ve sünnete uygunluk yönünden analizini zorunlu hale getirmiştir. Nakil yaparken bu analizi yapan müfessirler olduğu gibi, yapmayanların da sayısı çoktur.204

Bikâî, bu nakilleri Kur’ân ve sünnet süzgecinden geçirmeye büyük bir gayret göstermiştir.

Kur’ân ve sünnete aykırı nakilde bulunmaktan kaçınan Bikâî, nakiller ile ilgili olarak; “Kitâb-ı Mukaddes’ten nakilde bulunarak bunu delil olarak kullanmak,

İslâm’ın teyidi için bir yol, hasımların iddialarını red etmek için kuvvetli bir

200 Necdet Çağıl, Kitâb-ı Mukaddes’in Neyi Tahrîf Edildi, Beyân Yayınları, Ankara 2016, s.229. 201 Muhammed Abdullah Drâz, “İslâm’ın Diğer Dinlerle Mevkiî ve Onlarla Alâkası”, Çev. Mehmet

Aydın, Diyanet Dergisi, c. XVI, sy.6, 1977, s.339.

202 Celâl Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’ân Tefsiri, Anadolu Yayınları, İzmir 1986, c.II, s.810. 203 Bakara, 2/79.

204 İsrâîliyyât ile ilgili nakillerde tasnife gitmeyen müfessirlerden bâzıları şunlardır: Mukâtil b.

Süleyman, Ebû İshâk es-Sa’lebî, el-Beğâvî ve el-Hazîn’dir. Bkz. Zehebî, Tefsîr ve Hadîste İsrâîliyyât, s.229.

52

yöntemdir. Nitekim bu yöntem Allah’ın sözü ve sahih hadîslere dayanarak oluşur.”205

demektedir. Sahih haber ve metinlerle muteber hadîs kitaplarımızda yer almış olan haberler İslâm’a uygun haberlerdir.206 Kitâb-ı Mukaddes’te anlatılan önemli

miktardaki birçok konu, Kur’ân’da da bulunur. Peygamberlere ait kıssalar, sadece isimleri geçenleri bir tarafa bırakarak belli başlı müşterek kıssaları sayacak olursak bu konuların başında gelir. Nûh, İbrâhim, Yûsuf, Elie, Yûnus, Eyyüb, Mûsâ’yı (Aleyhimüsselâm);İsrail Kralları; Tâlût (Saul), Dâvûd, Süleyman gibi şahsiyetleri zikredebiliriz. Bundan sonra tabiatüstü kudretin müdahalesiyle gerçekleşen büyük olayların anlatımı gelir. Meselâ göklerin ve yerin yaratılışı, tufan, Hz. Mûsâ’nın çıkışı gibi. Nihâyet Hz. İsâ ve onun annesi Meryem’le ilgili her şey, yani Yeni Ahid’le ilgili hususlar yer alır.207

Bikâî, rivâyet yönünden sahih kabul edilen haberleri nakletmekle beraber İslâm inancına ters düşmeyecek şekilde Tevrât, İncîl ve Zebûr’dan nakilde bulunmayı da uygun görmüştür. Bikâî, “Kur’ân’da diğer Peygamberlerin kıssaları

var. Bu Allah’ın kelamı ile ifade edildi. Bilinmeli ki kitabımızın reddettiğini bizim de reddetmemiz gerekir. Kabul ettiğini de bizim kabul etmemiz zarurîdir,”208der. Bikâî,

konu ile ilgili olarak Hz. Mûsâ’nın başta Firavun olmak üzere İsrailoğullarını, Allah’a îmân etmeleri için davet etmesi ve bu konuda onların bundan yüz çevirmeleri sonucunda Yüce Allah’ın “su baskınını, çekirgeyi, haşeratı, kurbağaları ve kanı

birbirinden ayrı mucizeler olarak onlara musallat etmesi”209 ile ilgili âyetin tefsîrinde

Kitâb-ı Mukaddes’ten nakilde bulunurken Kur’ân’a muarız olmayacak şekliyle “…نيعبسلا ةخسن يفو ..” diye başladığı nakilde “… ضرلْا ىرث برضيل هاصع عفريف نوراه رم

يف لمقلا نوكيف

رصم ضرأ عيمج …” “Hârûn’a Emret! Asasını yere vursun. Mısır

diyarının tümü bitle dolsun.”210 bölümünü Tevrât’tan nakleder.

Bikâî, Mısır halkının îmân etmemesinden dolayı başlarına musallat olan belaları Tevrât’ın farklı nüshalarından naklederek hem konunun açıklığa kavuşmasına katkı sağlar hem de nakilde bulunduğu konuyu Kur’ân’ın tasdîk ettiğini

205 Bikâî el-Akvâlü’l-Kavîme, s.99

206 Abdullah Aydemir, Tefsîrde İsrâîliyyât, Beyan Yayınları, İstanbul 2012, s.34.

207 Maurıce Bucaılle, Kitâb-ı Mukaddes, Kur’ân ve Bilim, Türkiye Öğretmenler Vakfı Yayınları,

İzmir tsz. S.313.

208 Bikâî, el-Akvâlü’l-Kavîme, s.113. 209 Arâf, 7/133.

53

vurgular. Şüphesiz ki buna örnek olabilecek birçok nakil bulunmaktadır. Bunlar arasında Tevrât’ın beşinci sifirinden naklettiği pasajda “kişinin yoksul kardeşine

sadakada bulunmada elinin sıkı olmaması gerektiğini, herkesin birbirine tasaddukta bulunup yardım etmesini” söyler. Devamında “kişinin kardeşine yardımda bulunduğu vakit bu davranışın kendisini üzmemesi gerektiğini, bunu yapmakla kardeşine bir ferahlık sağladığını böyle davranan kimsenin ise Allah tarafından amellerinin mübarek kılanacağını”211 nakleder. Bikâî’nin naklettiği bu tarz konular

İslâm’ın da teyit ettiği, bu konuda Müslümanları teşvik ettiği konulardır. Bu konuları Kur’ân’da serpiştirilmiş olarak birçok yerde görmek mümkündür. 212 Bikâî, bu tarz

rivâyetleri nakletmenin faydalı olduğunu, bunların naklinin her seferinde İslâm’ı, Müslümanları, Hz. Peygamber’in risâletini görmezden gelen, onu inkâr eden Ehl-i Kitâb’a yönelik fevkalade bir cevap olduğunu söyler.213

Bikâî, Kitâb-ı Mukaddes’ten nakilde bulunmanın Hz. Peygambere kadar dayandığını söyler. Bununla birlikte konuyu farklı açılardan ele alır, verdiği misâllerle konuyu destekler. Bu yöntemi konuyu orijinal bir konuma getirir. Bikâî, Kitâb-ı Mukaddes’ten naklin toptan bir kabul manasına gelmeyeceğini, aksine tahrîf olmamış yerlerden istifade edilebileceğini savunur.214

Bikâî, uydurma ve zayıf rivâyetlerden uzak durarak yaptığı işin haklılığını savunmak için âlimlerin görüşlerine kitabında yer vermeyi de ihmal etmemiştir. Naklin cevazı ile ilgili olarak Muhyiddin Muhammed b. Süleyman el-Kafiyeci’nin (ö. 788/1386) şu görüşünü nakleder: “Kadim kitaplardan ibret ve vaaz niyetiyle nakil

yapılması caizdir. Bunların haber olarak doğru olup olmaması önemli değildir. Kalıcı eser bırakmak Allah katında makbul bir davranıştır. Baki kalacak yararlı işler, sevap olarak da, amel olarak da, Rabbinin katında daha hayırlıdır. Bikâi,

211 Bikâî, Nazmü’d-Dürer, c.V, s.255.

212 Konu ile ilgili birçok ayet mevcuttur. Örnek için bkz: Bakara, 2/271; Hadîd, 57/18. 213 Bikâî, el-Akvâlü’l-Kavîme, s.91-99.

214 Bikâî’nin görüşü, Montgomery Watt gibi bir takım müsteşriklerin iddia ettikleri “ Temelde Kur’ân,

İslâm’ı Musevilik ve Hristiyanlığa paralel ve onların kitaplarını teyit eden bir din olarak takdim etmişti”. Bkz. Montgomery Watt, Günümüzde İslâm ve Hrıstiyanlık, İz Yayıncılık, İstanbul 2012, s.18. sözünden çok farklı bir bakış açısıdır. Nitekim ileride değineceğimiz gibi Bikâî, tahrîf olan yerlere itiraz etmiş, uyarmış, hatta bazen kutsal metinlerden tasarrufta bulunmaktan geri durmamıştır.

54

ümmete hizmet noktasında hayırlı bir işe yönelmiştir,”215 diyerek bu konuda

Bîkâî’nin bu tarz bir nakilde bulunmasının caiz olduğunu savunmuştur.

Bikâî’nin, Kitâb-ı Mukaddes’ten nakil ile ilgili görüşüne bakıldığında görülecektir ki; onun, bâzı konuları ve haberleri nakletme gereği duymazken, özellikle Tevrât, İncîl ve Zebûr’da tahrîf olmamış haberlerin nakli üzerinde durduğu görülecektir.216 Dolayısıyla Bikâî, bu yönüyle ele alınmayı öncelikli olarak hak

etmektedir. Bikâî’nin yaptığı nakillerden anlaşılan, İslâm dininin ilkelerine aykırılık arz etmeyen kıssa, mev’ize türü bilgilerin tefsîr ilminde isrâîliyyât olarak aktarılmasının İslâma uygun olduğunu göstermektedir.

Sahâbenin gelişigüzel her türlü isrâîliyyâtı kabul etmediklerini gösteren bir hadîs dikkate değerdir. Ebû Hureyre’nin naklettiği bu hadîste Cuma gününde gizli bir vaktin olduğu ve bu vakitte yapılan duaların kabul edildiği ifade edilmektedir:217 Bu

vaktin her Cuma gününde mi yoksa yılda bir defa mı olduğuna dair Ka’b ve Ebû Hureyre arasında ihtilaf çıkmış; Ka’b, o vaktin yılda bir defa olduğunu iddia ederken, Ebû Hureyre’nin ise o anın her Cuma gününde bulunduğu konusunda ısrar ettiği ve Ka’b’ın görüşünü kabul etmediği belirtilmektedir.218 Bikâî, konu ile ilgili

olarak Ebû Hureyre’nin Ebu Davûd’tan naklettiği hadîsin şu şeklini de eserinde zikreder: Ebû Hureyre Abdullah b. Selam ile karşılaşır. Cuma gününde gizli bir vaktin olduğu ve bu vakitte yapılan duaların kabul edildiği ile ilgili konuda Ka’b’ın bunun senede bir gerçekleştiğini iddia ettiğini söyler. Abdullah b. Selam, ise Kab’ın yalan söylediğini ifade eder. Bunun üzerine Ka’b, tekrar Tevrât’ı alıp okur. Bunun her Cuma gerçekleştiğini itiraf eder.219

İsrailoğulları ile ilgili rivâyetlerin ihtiva ettiği konular, oldukça kapsamlıdır. Bunlar peygamberler ve onların uyarıları ile ilgili kıssalar, israiloğullarının irtikâp ettiği günahlar ve onlara verilen cezalar, dürüst kişilerin ve dindarların çektiği ızdıraplar ve Allah tarafından onlara verilen mükâfatlar, akıllı ve zeki insanların söylediği söz ve ifadeler, peygamber ve dindar insanların duaları, büyüklerin ve

215 Bikâî, el-Akvâlü’l-Kavîme, s.80.

216 Bkz. Bikâî, el-Akvâlü’l-Kavîme, s.89-113. 217 Buhârî, “Cuma”, 37.

218 Ebû’l Fadl Şihâbüddîn Ahmed el- Askalânî İbn Hacer, Fethu’l-Bârî Şerhu Sahîhı’l-Buhârî, nşr.

Muhibbudîn el-Hatîb, Dâru’l- Marife, Beyrut 1379, c. III, s.83.

55

şehitlerin konuşma ve vasiyetleri gibi konuları içermektedir.220 Bütün bunlar Bikâî’yi

İslâm inanç ve itikâdına aykırı olmadığı sürece isrâilî bilgileri nakletmeye sevk etmiştir. Bununla beraber yaptığı naklin caiz olduğu, bu tarz bir nakilde bulunmanın her hangi bir sakıncasının olmadığı görüşünü savunmasına sebep olmuştur.

2.1.3.2. İslâm’ın Reddettiği Konularda Nakilden Kaçınması

Kur’ân-ı Kerîm, Ehl-i Kitâb’ın, özellikle Yahudilerin kitaplarını tahrîf ettiklerini bildirir. Bu tahrîf, lafızları değiştirmek veya yanlış yorumlamak şeklinde tahakkuk etmiş olabilir. Ayrıca tahrîp, savaş, yangın, semavî ve arzî afetler gibi çeşitli fizikî ve beşerî sebeplerle de metinlerin zayi olması söz konusudur. Hz. Peygamber’in, “Kur’ân’dan bir âyet bile olsa benden naklediniz. Beni İsrailden de

naklediniz, sakıncası yoktur. Kim benim adıma yalan söylerse cehennemdeki yerine hazırlansın.”221 hadîsi naklin cevazına kapı aralasa da tarih boyunca neyin, ne kadar,

ne şekilde nakledileceği konusu tartışılagelmiştir. Bu hadîsten yola çıkılarak Beni İsrailden yalan yanlış ne varsa naklinin cevazını savunanlar olduğu kadar, nakilde İslâm inanç ve itikâdına aykırı olan kıssa, mev’ize ve haber türü mevzu rivâyetlerden uzak durmanın gerekliliğini savunanlar da olmuştur. Ancak Kur’ân’ın yalanladığı bilgi ve nakiller mevzu hükmünde değerlendirilmiştir. Âlimler arasında mevzu rivâyetlerin durumunu belirtmeden nakletmenin caiz olmadığı kanaati ortaya çıkmıştır.222 İsrâîliyyâtta akla, mantığa, ilmî ve tarihî hakikatlere ters düşen gerçek

olmayan bilgilerin, garip rivâyetlerin ve abartıların olduğu açıkça müşahede edildiğinden,223 isrâîliyyât nakillerinin Kur’ân ve Sünnetin ruhuna uyan şekliyle

sınırlandırılması zorunlu hale gelmiştir. Tefsîrini halkın istifadesine sunmak gayesiyle yazan Bikâî, halkın, Kur’ân’ın kapalı veya özet bıraktığı geçmiş olaylarla ilgili merakını gidermek ve tefsîrini cazip hale getirmek için Kitab-ı Mukades

220 M.J. Kıster, “İsrailoğullarından Nakilde Bulunma Meselesi”, Çev. Cemal Ağırman, Cumhuriyet

Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Dergisi, c.V, sy, 1, 2011, s.132.

221 Buhârî, “Kitâbü’l-Enbiyâ”, 50. 222 Bikâî, el-Akvâlü’l-Kavîme, s.179.

223 Bahattin Dartma konu ile ilgili olarak yazdığı makalede “Tefsirde geçen Kur’ân kıssaları ile ilgili

boşlukların doldurulması için israilî rivayetler yerine arkeolojik kalıntı ve eserlerdeki bilgi ve verilerin kullanılması halinde doğruluğu hakkında büyük şüpheler bulunan isrâîliyyât nakillerinden daha faydalı olur.” görüşüyle bu konuda bir çözüm önerisinde bulunmuştur. Bkz.

Bahattin Dartma, “Tefsîr İlminin Kadîm Problemine Yeni Bir Çözüm Önerisi”, Din Bilimleri Akademik Araştırma Dergisi, c.VIII, sy. 4, 2008, s.13.

56

nakillerine tefsîrinde yer vermiştir.224 Bikâî, bunu yaparken, tahrîf ve tebdîl olmuş,

İslâm inancına aykırı225 nakillerden sakınmıştır.

Bikâî, isrâîliyyât ile ilgili nakillerini ağırlıklı olarak Kitâb-ı Mukaddes nakillerinden yapmakla beraber, bâzı yerlerde Vehb b. Münebbih (ö. 113/731),226

Ka’bu’l-Ahbâr, (ö. 35/655),227 Abdulmelik b. Cüreyc (ö. 150/757)228 gibi şahıslardan

da nakilde bulunmuştur. Ancak burada da İslâm inancına aykırı nakillerden sakınmıştır. Bikâî, bir konunun doğruluğunun hem Kur’ân hem de Tevrât’ta yer almasının inkârcıları susturmada önemli bir etken olduğunu söyler. Dolayısıyla nakilde bulunurken Kur’ân bilgilerinin esas alınması gerektiğini, bunun Kitâb-ı Mukaddes’te yer alan Kur’ân’a muhalif bilgilerin tahrîf edilip edilmediğinin ortaya çıkmasına vesile olduğunu söyler. Nitekim onların tahrîf ve tebdîlini Kur’ân’ın haber vermesinin, onların yalanlarının ortaya konması açısından önemli bir etken olduğunu savunur.229

Outline

Benzer Belgeler