• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM: KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ

2.2. Kişiliğin Oluşmasında Etkili Olan Faktörler

Devamlı olarak içten ve dıştan gelen uyarıcıların etkisi altında olan kişilik, bireyin biyolojik ve psikolojik, kalıtsal ve edinilmiş bütün yeteneklerini, güdülerini, duygularını, isteklerini, alışkanlıklarını ve bütün davranışlarını içine alır (Yelboğa, 2006). Kişiliğin oluşumunu etkileyen faktörleri belirlemek oldukça zordur. Genel olarak kişiliğin kalıtım ve çevre arasındaki etkileşim sonucu oluştuğu söylenebilir. Murray ve Kluckhohn her bireyin genelde (Özkalp, 2004: 47);

 Diğer insanlara benzediğini ve benzer şekilde davrandığını,  Bazı insanlara benzediğini ve onlar gibi davrandığını,

 Hiç kimseye benzemeyen, özgün bir davranış biçimi olduğunu ileri sürerler.

Her ne kadar kişiliği oluşturan birçok değişken var ve değişik kuramcıların görüşlerine göre bu değişkenlerin sayısı ve önemi değişmekte ise de, kişilik kuramı ile ilgilenen bilim adamlarının benimsedikleri bazı ortak noktalar vardır. Bunların başında bireyin biyolojik-fizyolojik yapısı, grup üyeliği, rol davranışları ve bulunduğu sosyal-statü gelmektedir (Isır, 2006: 39-40). Aşağıda kişiliğin oluşmasında etkili olan bu faktörler biyolojik (genetik) ve çevresel faktörler olmak üzere iki başlık altında incelenecektir.

2.2.1. Biyolojik (Genetik) Faktörler

Son yıllarda genetik alanında yapılan çalışmalar, bireysel farklılıkların nedenlerinin anlaşılmasına önemli katkılar sağlamıştır. Yapılan çalışmalar değerlendirildiğinde, bireyleri birbirinden ayıran kişilik özelliklerinin önemli bir kısmının kökeninin genetik olduğu görülmektedir (Plomin ve Nesselroade, 1990). Kişiliğin belirlenmesinde, genetik (kalıtımsal) özellikler, önemli bir rol oynamaktadır. Diğer bütün türler gibi insanlar da kendi türlerinin özellikleriyle donatılmış ortak bir kalıtımı paylaşmaktadırlar. Türün içinde yer alan kalıtımsal değişiklikler kişilerarası değişikliklere yol açmaktadır. Böylece, her birey, insan türüne özgü kalıtımın yanı sıra, kendi soyuna ve ailesine ait bazı kalıtım özelliklerini de taşımaktadır (Eroğlu, 1996: 140).

Kalıtım, çevre etkisiyle köklü olarak değişmeyen özelliklerin anne ve babanın kromozomlarıyla bir kuşaktan diğerine geçmesi olup, kişinin bütün yaşamına biçim veren önemli bir etkendir. Kalıtım kişilerin geleceğini, iyi veya kötü şansını, onların doğumundan yıllar, hatta kuşaklar önce belirler. Kalıtımla kuşaktan kuşağa aktarılan, kişilik yapısı ve davranışın kendisi olmayıp, üst yapıların gelişip oluşacağı merkezi sinir sistemidir. Bu sistem, kişinin içinde yaşadığı çevreyle sürüp giden etkileşimleri

sonucunda ortaya çıkan davranışın niteliğini ve niceliğini saptar. Bu davranışların yinelenmesi, pekişmesi, birikimi kişilik yapısını oluşturur. Bir başka deyişle, üstünde kişiliğin oluştuğu, kişinin doğuştan getirdiği temel yapı kalıtımla geçer. Kişilik bu temel yapıyla çevrenin etkileşimi sonucu oluşur (Köknel, 1989: 22-23).

Kalıtım yaklaşımı bireyin kişiliğinin nihai açıklamasının kromozomlarda bulunan genlerin moleküler yapısı olduğunu savunmaktadır (Robbins, 1986: 53). Yapılan araştırmalar, psikolojik özelliklerin temelinde yer alan en önemli faktörün kalıtım olduğunu göstermiştir. Bireyin fiziki yapısıyla ilgili iskelet, boy, ağırlık, saç-göz-ten rengi, zeka durumu, heyecanlılık, duygusallık, karşı koyma, direnme ve dayanıklılık gibi çoğu fiziksel, kısmen de zihinsel ve duygusal özelliklerde kalıtımın payı oldukça yüksektir. Ancak, bireylerin belirli bir sosyal yapı ve fiziki çevre içinde yaşamalarından ötürü sonradan öğrendikleri davranış kalıplarında (örf, adet, inanç, ahlak, fikir, düşünceler vb.) kalıtımın payı nispeten azdır (Zel, 2011: 12).

Genetik faktörlerin kişiliğin oluşumu ve gelişimi üzerindeki etkisine yönelik kesin sonuçlar olmamasına rağmen bazı kişilik özelliklerinde genetik faktörlerin diğerlerinden daha önemli olduğu bilinmektedir. Genetik faktörlerin zeka ve kişilik üzerindeki etkisi değerler, inançlar ve idealler üzerindeki etkisinden daha yüksektir (Baysal ve Tekarslan, 2004: 102). Farklı büyüklükte örnekler kullanılarak yapılan çalışmalar incelendiğinde, genetiğin kişilik özellileri üzerindeki etkisinin % 40-55 aralığında olduğu görülmektedir (Bouchard ve McGue, 2003). Yine, Jang, Livesley ve Vemon (1996) yaptıkları çalışmada kalıtımın kişilik özelliklerinin tüm boyutlarında önemli etkisi olduğunu belirlemişlerdir.

2.2.2. Çevresel Faktörler

Kişilik; bireylerin doğuştan getirdiği özellikler ile sonradan toplum içerisinde yaşamanın kazandırdığı özelliklerin toplamıdır. Doğuştan getirilen özellikler biyolojik temellidir ve değiştirilmesi güçtür. Ancak, çevreden kazanılan özellikler,

içinde yaşanılan toplumun, grubun, işletmenin veya işin niteliğine göre farklılıklar arzedecektir (Özdevecioğlu, 2002). Kişilerin maruz kaldıkları çevre kişiliklerinin şekillenmesinde önemli bir rol oynar. Kalıtımın veya çevrenin hangisinin kişiliğin temel belirleyicisi olduğu konusundaki dikkatli bir değerlendirme sonucunda her ikisinin de önemli olduğu sonucuna ulaşılır. Kalıtım parametreleri veya dış sınırları belirler, ancak bireyin tüm potansiyeli çevrenin talep ve ihtiyaçlarına ne kadar iyi uyum sağladığına göre belirlenecektir (Robbins, 1986: 53-54). Kişiliğin oluşmasında etkili olan çevresel faktörler arasında kültür, sosyal sınıf üyeliği, aile ve arkadaşlar ve coğrafi çevre sayılabilir. Aşağıda bu faktörler üzerinde durulacaktır.

Kültür: Kültür, öğrenilmiş davranışları, gelenekleri, inanç ve değerleri nesilden nesile taşımaktadır. Güdüler, otorite, kabul gören davranışlar, doğru, yanlış kavramları kültürden kültüre farklılık göstermektedir (Özkalp, 2004: 47). Her birey, kendi kültüründen yoğun bir şekilde etkilenir. Çoğu zaman bireylerin bazı kişilik özellikleri, bir seçme ihtimali olmadan, itirazsız bir şekilde kendi kültürünün çeşitli unsurları tarafından şekillendirilmektedir (Eroğlu, 1996: 142).

Kültür ve kişilik karşılıklı etkileşim içinde bulunan kavramlardır. Kültürün kişilik oluşumunda etkileri olduğu gibi, kişilik özelliklerinin de kültür üzerinde etkileri vardır. Kültür ve kişilik etkileşiminin incelenmesinde bireysel davranış ön plana çıkar ve bireysel davranış, onun kültürel durum ve öğelerini göz önünde bulundurmadan anlaşılamaz (Zel, 2011: 54). Kültüre bağlı olarak kişinin komik ve acıklı anlayışı, yaşam ve ölüm hakkındaki düşünceleri, sağlık ve hastalık hakkındaki fikirleri şekillenmektedir. Kişi, başka kültürlerden kişilerle etkileşimde bulunmadan yetiştiği kültürün kendisi üzerindeki etkisini anlayamaz (Baysal ve Tekarslan, 2004: 102).

Sosyal Sınıf Üyeliği: Kişinin ait olduğu sosyal sınıf, eğitim imkanlarını, yaşam

tarzını, düşünce ve eğilimlerini, tüketim kalıplarını ve çeşitli kişisel özelliklerini etkileyebilir. Örneğin, üst sınıf içinde doğan çocuk büyük olasılıkla geliri, yaşam tarzı, sosyal statüsü yüksek bir meslek sahibi olacak ve bu konumuna uygun

davranışlar içerisinde bulunacak; buna karşılık, bir alt sınıfa mensup kişi ise kendi sınıfına uygun bir konum içerisinde hayatını sürdürecektir. Dar gelirli bir ailenin çocuğu çeşitli imkansızlıklar içerisinde bulunurken, varlıklı bir ailede yetişen çocuk beslenme ve özel eğitim imkanlarıyla yeteneklerini daha fazla geliştirme imkanını bulabilir. Bu durum ise, bu imkanları olmayanlara göre, kişiye farklı kişisel özellikler kazandırır (Eroğlu, 1996: 146-147).

Referans grubu kişinin özelliklerini geliştirir ve değiştirir. Kişinin toplum içerisindeki rolü ve statüsü referans grubuna bağlı olarak şekillenmektedir. Toplum içerisindeki rolü ve statüsüne göre kişinin kendisini ve başkalarını değerleme şekli değişecektir. Ayrıca çevreyi değiştirme ve çevreden etkilenme derecesi de sosyal sınıf üyeliğine göre farklılık gösterecektir (Baysal ve Tekarslan, 2004: 102).

Aile ve Arkadaşlar: Aile, genel olarak insanların karşılaştığı ilk sosyal gruptur.

Bu nedenle, bireylerin sosyal değerleri ilk öğrenmeye başladıkları yer aile ortamıdır. Anne-baba da, toplumsallaşmanın ilk kaynağı ve ilk modelleridir (Zel, 2011: 14; Eroğlu, 1996: 144). Çocuklar, hem sosyo-kültürel değerleri ve tutumları hem de bazı davranış biçimlerini, anne-babayı örnek alarak öğrenirler. Bunun yanında, cinsiyete göre rol benimseme de aileden öğrenilir. Örneğin, bir erkek çocuğu babasını gözleyerek erkek gibi davranmayı; kız çocuğu da annesini gözleyerek kadın gib davranmayı öğrenir (Eroğlu, 1996: 144-145). Çocuğun özgürlük ve özerklik ihtiyacına karşı aileler sıcak ve sevecen bir şekilde davranabilecekleri gibi kuralcı, sınırlayan veya korumacı bir şekilde de davranabilirler. Aileler, kişiliğin ilk gelişim aşamalarında etkili olmaktadır. Bu etki üç durumdan kaynaklanmaktadır (Baysal ve Tekarslan, 2004: 103):

 Ebeveynlerin çeşitli durumlar veya olaylar karşısındaki davranışları davranış kalıpları oluşturur. Çocuklar doğru davranış konusunda ebeveynlerinin davranışlarını izleyeceklerdir.

 Ebeveynler çocukları için birer rol modelidir. Çocuklar ebeveynlerinin davranışlarını taklit ederler.

 Ebeveynler çocukları üzerinde ödüllendirme ve cezalandırma gücüne sahiptir. Ödül ve cezanın çeşitli koşullara bağlanması çocuğun davranışlarını sınırlayacak dolayısıyla kişilik gelişimini etkileyecektir.

Kişiliğin oluşumunda, birçok özellik aile çevresinden kazanılır. Kişilerin diğer insanlardan beklediği şeylerin niteliği, tatmin olma yolları, duygularını ifade etme şekli ve duygusal çatışmaları çözümleme yöntemleri, ideallerin ve çeşitli eğilimlerin nitelik ve coşkunluğu, yasaklama ve suçluluk duygularının yoğunluğu gibi özellikler genellikle aile içi ilişkilerin şekillendirdiği kişilik unsurlarıdır (Eroğlu, 1996: 146). Aile kişilik gelişiminin ilk yıllarında etkili olmakta iken arkadaşlıklar daha sonraki yıllarda etkisini göstermektedir (Baysal ve Tekarslan, 2004: 103).

Coğrafi Çevre: Kişiliğin oluşmasında bireyin içinde doğup büyüdüğü coğrafi

çevrenin de etkisi söz konusudur. Coğrafi çevre içerisinde iklim, tabiat ve yaşanan bölgenin fiziki şartlarının bireylerin kişilik özellikleri üzerinde daha çok dolaylı etkileri mevcuttur. Örneğin, kıyı kesiminde yaşayan insanlarla, kara bölgelerinde veya dağlık bölgelerde, sıcak ya da soğuk iklimlerde yaşayanların birbirlerinden farklı oldukları gözlenmektedir (Zel, 2011: 16).