• Sonuç bulunamadı

4. BÖLÜM: DOĞUŞ DERGİSİNİN GENEL BİR DEĞERLENDİRMESİ

4.5. Spor, Sağlık ve Kişiler ile İlgili Yazılar

4.5.3. Kişilerle ilgili Yazılar

Dergide, Erzurum için hizmeti geçmiş, şehirde tanınan kişilerin vefatları üzerine, önemli Türk sanatçılarla, yabancı ülkelerdeki liderlerle ilgili yazılar bulunmaktadır. Ülke liderlerinden bahsedilen yazılarda verilen dostluk mesajların, Türkiye’nin diğer devletlerle barış içinde yaşama amacında olduğunu göstermektedir. Yazılarda Mimar Sinan ve eserleri hakkında bilgi verildiği, Abdülhak Hamit’in ölümünün birinci yılı nedeniyle onu ve edebi kişiliğini anlatan bir yazıya da yer verildiği görülmektedir.

“Büyük İnkılapçı-Değerli Misafirimiz Rıza Şah Pehlevi Hz.” Başlıklı yazıda, Türk milletine ezeli kardeşliğini ve sıcak sevgisini sunan İran Şahının Kars’ı ziyaret ettiği belirtilmiş, kendisine candan sevgi dilekleri belirtilip Türk yurduna hoş geldiği ifade edilmiştir. Yazının devamında iki dost devletin iki parlak güne olduğu ve birlikte yükselerek geleceğe yürüyeceği belirtilmiştir (İmzasız, 1934: 1). Doğuş Dergisinin 12. sayısında 7 Temmuz 1934 tarihinde “The Bombay Chronicle”de çıkan “Efganistanın Genç Kralı” başlığıyla yayınlanan yazıda, Simla Başkonsolosu Serdar Salâhattin Han’ın “United Press” muhabirine verdiği röportajın içeriği hakkında bilgiler verilmiştir. Konsolos, Zahir Şahı şehzadelik zamanlarından beri tanıdığını belirtmiş ve ona karşı derin bir hürmetle bağlı olduğunu ifade etmiştir. Zahir Şahın metafizik ve felsefe ile ilgilendiğini, Fransızcayı çok iyi bildiğini belirten konsolos, Şahın devleti nasıl yönettiği konusunda yorumlar yapmış, Afganistan’ın çeşitli konuları hakkında bilgiler vermiştir (İmzasız, 1934: 3).

“Tağı (Taki) Öldü” başlıklı yazısında Fuat Aras, yalnız çalgıcı ve artist değil, sosyal hayatta gördüğü eksikleri zarif nüktelerle tiyatroda ve şarkılarında halka duyuran bir sanatçı olarak ifade ettiği Tağı’nın ölümünü duyurmuştur. Birçok sanatçı gibi onun da ilgisizlikten öldüğünü belirten Aras, Tağı’nın ölümünün açasının birkaç satırdan ibaret kalmamasının gerektiğini ve Kars halkının çocuklarına sahip çıkması gerektiğini belirtmiştir (Aras, 1935: 6).

“Koca Sinan” başlıklı yazısında Saim Eroğluer, Sinan’ın asker aynı zamanda mimar olduğunu söylemiş, eserlerinin Budin, Viyana, İran, Mısır yollarında sıralandığını; onun, Türk askerinin haşmetini Süleymaniye’ye yansıttığını

belirtmiştir. Yazar, Mimar Sinan’ın Türk kültürünün bütün kudretini eserlerinde gösterdiğini, abidelerinin Türk sanatının plastik bir sanatı onduğunu ifade etmiştir (Eroğluer, 1936: 15).

“Abdülhâk Hamit” başlıklı yazısında Nesib Yağmurdereli, Türk edebiyatının önemli ismi Abdülhak Hamit Tarhan’ın ölümünün 1. yılı nedeniyle kaleme aldığı yazısında, onun boşluğunu ancak eserlerini yaşatarak doldurabileceğimizi belirtmiştir. Avrupa’nın sanatçıya verdiği öneme değinen Yağmurdereli, yüzyıllar geçse de Batı’nın sanatçılarını tanıtmaya devam ettiğini, onlar için özel kürsüler açtıklarını söylemiştir. Bizde “unutmak” hastalığı olduğunu sözlerine ekleyen yazar, bu olumsuz davranışımızı eleştirmiştir (Yağmurdereli, 1938: 1-2). Derginin aynı sayısının ilerleyen sayfalarında “Tezer” başlığı ile yayınlanan yazıyı Yağmurdereli yine Abdülhak Hamit için kaleme almıştır. Yazarın “Tezer” adlı eserini tanıtan Yağmurdereli, Tarhan’ın eserlerinde işlediği konular hakkında bilgiler vermiştir (Yağmurdereli, 1938: 9-12).

“Rif’at Efendi Hayatı-Eserleri” başlıklı yazısında Talât Aksoy, Kars ili şairlerinden Rif’at Efendi’nin mahlasının Rif’at - Rif’ati olduğunu, babasının müderris Hacı Reşit Efendi, annesinin ise Kars’ın ileri gelen ailelerinden Azatlı Zadelerden Saime Hanım olduğu belirtilmiştir. Daha sona şairin hayatı ile ilgili genel bilgiler verildiği görülmektedir. Şairin kişiliği ve eserleri hakkında, önceki yüzyılda Kars’ın en büyük âlimi ve şairi olarak belirtilmiş Hâmid’in beyitlerinden örnekler verilmiştir. Rif’at Efendinin eserlerine ulaşılamadığı, elde olan eserin 93 Harbi sonrası Kars’ın elden çıkmasıyla ilgili bir mersiye gazelinden ibaret olduğu ifade edilmiştir. Haksızlıklara tahammül edemediği söylenen şairin yazıda verilen bir beyiti şöyledir:

“Ne doğdu şemsi Huda ne bulundu felâha yol

RİFAT umdukların hep olmada fânusi hayal” (Aksoy, 1940: 7-10).

“Nasreddin Hoca’da Beşerîlik” başlıklı yazısında Hikmet Özdemir, halk ruhuna nüfuz etmiş insanların gerçek kişiliklerinin yanında efsanevi kişiliklerinin de olduğunu, halk tarafından asıl belirtilen ikinci karakterlerinin tanındığını belirtmiştir.

Buna “Battal Gazi” ve Danışmentnamedeki “Ahmet Gazi”yi örnek gösteren yazar bu durumun en tipik örneğinin Nasreddin Hoca olduğunu ifade etmiştir.

“Niyazi Sabri Ergül” başlıklı yazısında M. Fahrettin Çelik, o gün Muş Husisî Muhasebe Vâridat Müdürü olarak görev yapan ve Kars ‘taki genç şairlerden olduğunu belirtilen Niyazi Ergül’ün hayatı ile ilgili bilgiler sunmuştur. Yazının bu bölümünün sonunda şaire ait şiirlerden örnekler verilmiştir. (Çelik, 1940: 6-8).

“Mehmet Şevki Özdemir” başlıklı yazıda, Karabulak ve Ilıca Nahiye Müdürlüğü yapmış, daha sonra öğretmenlik yapmaya başlamış, Mehmet Şevki Özdemir’in hayatı ile ilgili genel bilgiler verilmiş; şiire, edebiyata ilgisinin nasıl başladığı anlatılmıştır. Yazının sonunda Özdemir’in şiirlerinden örnekler verilmiştir. Şairin bir koşması şöyledir:

Ah çekemem derinden şu dağlar erir, Bakın talih bize neler gösterir: Gâh sürur, gâh keder bizle eğlenir,

Yaptığı dalgalı iş bizim için.

ŞEVKİ yad ellere yad oldu gitti, Mihnet-ü gam bize ad oldu gitti, Bu dehre gelenler şad oldu gitti,

Geçer gamlı günler iş(şu) bizim için…”(İmzasız, 1940: 13-19).

“Gönül Öğretmen” başlıklı yazısında Adil Araslı, varlıklı bir ailenin kızı olan, eğitim için Avrupa’ya gitmek yerine Öğretmen Okulunu tercih edip, imkânsızlıklar içinde olan Karabaht Köyüne öğretmen olan Gönül öğretmen hakkında bilgiler vermektedir. Herkesi şaşırtan bir tercih yapıp, ücra bir köyde göreve başlayan Gönül öğretmen, okulda her işi yapmış, zaman içinde köyü suya, yola kavuşturmuş; köyün yaşam şartlarını düzeltmiştir. Zaman içinde insanlar köy için “Gönül Öğretmen Köyü” demeye başlamış, ancak onun erken ölümü ile üzüntüye bürünmüşlerdir. Dönül öğretmen için mezar yaptıran köylülerin her bayram ve millî günde onun

mezarını ziyaret ettikleri ve onun için gözyaşı döktükleri belirtilmiştir (Araslı, 1941: 14-16).

“Bir İkaz” başlıklı yazısında A. Şevket Bohça, Abdülhak Hamit’in ölüm gününü farklı farklı gösteren İsmail Habib, Sabri Esad ve Hıfzı Tevfik’i eleştirmiş, böyle olayların insanı, bu alanda çalışma yapılmamasının daha hayırlı olabileceğini düşündürdüğünü ifade etmiştir. Bohça, belirtilen üç kişiye düşen görevin gerçeği bulup hatalarını düzetmek olduğunu söylemiştir (Bohça, 1947: 5-6).