• Sonuç bulunamadı

Kentleşme daha çok ekonomik, siyasal, sanayi ve teknolojik alanlardaki değişimin üzerinde dururken, kentlileşme ise kentleşmenin yaratmış olduğu toplumsal değişimin, değerler sisteminin, yaşam biçimlerinin, kentteki algı, davranış ve tutumlardaki değişimin üzerinde durmaktadır. Kentleşme toplum içerisinde yapısal bir dönüşümü, evrimleştirmeyi meydana getirirken, kentlileşme ise değer, davranış ve yaşam biçimlerindeki değişmeyi içermektedir. Bu süreçte göçmenler kentin yabancı dünyası ile karşılaşmakta ve kent yaşamında tutunabilmek için sosyalleşmektedir (Özer, 2004: 97). Kentlileşme kentleşmeye nazaran daha zor gerçekleşen bir süreçtir. Çünkü kişinin kırsaldan kente gelerek mekânsal değişiklik yapması onu kentli yapmaya yetmez. Zira yapmış olduğu yalnızca köyden kente göç etmek değildir. “Kente bir bütün olarak yaklaşıldığında kentin, toplumsal ve kültürel anlam haritasının hayli derin, kışkırtıcı ve etkileyici olduğu söylenebilir” (Alver, 2010: 36). Dolayısıyla kendine özgü kültürü, yaşam tarzı, bir duruşu olan kentin belli bir duruşu vardır. Ve bu kent orada yaşayan insanların yaşamlarından izler taşır. Kentlileşmeyi geniş bir perspektif ile tanımlamak gerekirse; fiziksel bir yer değiştirme süreci olarak başlayan ve toplumun temel yapısında değişimlere neden olarak bireyin bu değişim sürecine gösterdiğim uyum ilişkisidir. Kentlileşme bireyin göç sonrasında kente yerleşmesi ile anlamlaşır. Kentlileşme sürecinde yaşanan evreler, kente tutunma, adaptasyon sürecinde farklı gelişme durumlarını simgelemektedir (Sencer, 1979: 292). Kırsal mekânlarda toprağa bağlı, bağımlı çalışan ve kendi geleneksel kültürel kodlarını yaşayan köylüler, zincirleme bir şekilde kentlere doğru göç ederken kendi emekleri ile geçinmek zorunda kalmışlardır. Kırın sakin, durağan hayatının aksine modern kentin canlı, hareketli durmak bilmeyen dünyasından içeri girmişlerdir (Özcan, 2012: 107). Böylelikle kentlerde kır ve kent kültürünün birbiri ile harmanlandığı bir karışım ortaya çıkmaktadır. Göç olgusu sonucunda, göç edilen yerde, göçle gidilen yerde artık

eskisi gibi kalmamakta, farklılaşmaktadır. Sonuçta tamamen farklı biçimlerde, farklı hayatları olan yeni bir kent kültürü formu doğmaktadır (Taşçı, 2012:173).

Kente gelmek ile başlayan kentlileşme süreci, kentsel değerlerin egemen olduğu yaşam biçimi kazanılıncaya dek sürecektir. Bu süreçte kente göç eden birey kentsel tutum ve davranışları özümsediğinde kentlileşecek ve 'kentli' olacaktır (Özer, 1988: 165). Kentlileşme bir sosyalizasyon sürecidir ve bu süreçte bireyin kente gelmeden önceki yaşam biçiminin, geleneksel davranış kalıplarının değişimi kaçınılmazdır. Kentleşme olgusu çok yönlü bir olgu olması nedeni ile kentlileşme sürecinde ise bu boyutların en önemlisi olan sosyal ve kültürel boyut ile değerlendirerek ele almak gerekir. Kentlileşme kent hayatına uyum içerisinde adaptasyon süreci olarak ifade edilmektedir (Niray, 2002: 4). Kent insanın ürettiği bir yapıdır. Dolayısıyla insanın elinin değdiği, ürettiği her şey kültürün parçasıdır. Kent kültürünü oluşturan bireyler evlerden, arabalara, ideolojiden, yaşam biçimine, demokrasi anlayışına kadar her şey kentin doğasını, kültürünü anlatır. Kentlileşme de bu kültürün benimsenip, o kente aitmiş gibi yaşanmasını tanımlar (Güçlü Özen, 2002: 15).

Kentlileşme, yaşanan toplumsal değişimin belli bir uyum içerisinde atlatılmasını anlatır. Kısaca, kente göç eden bireyin yeni hayata, yaşam alanına uygun ilişkiler kurarak kentli olabilme sürecidir (Erkan, 2002: 20). Kentlileşme sürecinde bireyin tutum ve davranışlarındaki değişim iki aşamada gerçekleşmektedir; bireyin geleneksel tutum ve davranışları kaybolur, daha sonra değişik bir kültür ortamı içerisinde kentsel davranış kalıpları benimsenmektedir (Özer, 1988: 166). Bu süreçte kır kültürünün etkisi altında kalan bireyler zamanla kentlileşmekte, kente özgü davranış kalıplarına uymaya çalışmakta bazen de kentlileşmenin temeli olan değişim konusunda çatışmalar yaşamaktadır. Temelde iki aşama olarak belirtilen uyum süreci şüphesiz ki hemen gerçekleşmemekte uzun bir süre sonra kentle bütünleşebilmektedir. Bu durum belki birkaç kuşağın kent içerisinde yoğrulup, tecrübe kazanması ile gerçekleşebilmektedir. Bu süreç dâhilinde sivil bir örgütlenme olan hemşehri dernekleri oluşturmak, aynı memleketten olanların kurduğu bu örgütlenmelere dâhil olmak kent yaşamına hazırlanma ve uyum sürecini bir nebze kolaylaştırmaktadır. Çünkü hemşehrisi ile kurmuş olduğu yakınlaşmalar, gruplaşmalar kentle tam olarak bütünleşememe gibi günümüz kentlerinin özellikle

Türkiye'nin yaşamış olduğu sorunlara da neden olmaktadır. Dolayısıyla kentlileşme, köyünden geldiği mekâna yani kente kendini ait ve sorumlu hissedebilmesidir.

Kent insanı; kentte olduğunun farkında olarak nasıl davranması gerektiğinin bilincinde; kent yaşamını içselleştirerek, kent içerisinde belli görevlerde bulunan, okuyan, çalışan insandır (Güçlü Özen, 2002: 32, Keskin vd. , 2015: 28). İlginçtir ki; yetmişli yıllarda göçmenlerin kentlilerle yakın ilişki kurmak istemesi kentlinin bilgisinden yararlanmak ve medeni olma isteği olarak vurgulanırken, hayatı güzel yaşama fikri etkisini göstermiştir (Erman, 1996: 293). Kent hayatı deyince farklılığın egemen olduğu, heterojen bir yapı, kentsel fırsat ve kır toplumunda bulunmayan olanakları içinde barındıran kendine has bir kültür birikimi olan mozaik bir yapı akla gelmektedir. Kırdan kente göç eden birey kendini köylü olarak değil kentli olarak hissedebildiği ölçüde kentlileşebilmektedir. Bu da kentlilik bilinci denilen kentte yaşarken edinilen bilgi, tutum, değer, tavır, davranış, sosyal ve dinsel değerlerin benimsenmesi ile mümkün olabilmektedir. Kentlilik kent yaşamında yer alanlara çoğu zaman belli ayrıcalıklar sağlar. Bu ayrıcalıklar; kent yaşamının, bireye köyün "kaba doğa ve iş koşullarından ve geleneksel yapılardan" "özgürleşme" ve "uygarlaşma" fırsatı sunar (Kaygalak, 2009: 39).

Wirth göçmenlerin kentle olan ilişkilerini yani kentlileşmeyi farklı köken ve altyapıdan gelen üyeleri barındıran bu yığın içinde akrabalık bağları, komşuluk ilişkileri ve geleneksel bağlılık ve dayanışma duygularını muhtemelen yok olacağı ya da en iyi olasılıkla zayıflayacağı dönüştürücü bir süreç olarak tanımlamaktadır (Wirth, 2002: 83). Yapılan tanımlarda da görüldüğü gibi kentlileşme birçok faktörü içerisinde barındırmaktadır. Kentli olmanın bünyesinde bilinç, sorumluluk, aidiyet, kentte yaşama, kent kültürü gibi kavramları barındırmaktadır. Fiziksel olarak kentte yaşayan herkes kentlidir diyemeyiz. Kente aidiyet duygusu ile bağlı olmak kent kültürünün ana damarını oluştururken; kentsel birlik ve beraberlikten, ulusal bilince kadar kent kültürünü oluşturan ana dinamiklerin şekillenmesine katkı sağlamaktadır (Kurt, 2012: 87). Kentlileşmenin oluşması bir süreçtir. İnsanın hemhal olduğu herşey aslında içerisinde uzun süreçleri barındırmakta çünkü insanın kenti yaşaması, yaşamak istemesi, kente birşeyler katmaya çalışması hemen olabilecek bir durum değildir. Şüphesiz kentlilik bilinci dediğimiz kendini kente ait hissetme, kentle

bütünleşme hemen kente gelmiş olmak ile başlamamakta uzun soluklu, durağan olmayan devingen bir süreci kapsamaktadır.