• Sonuç bulunamadı

3. ALİ EL-KÂRÎ’NİN KİTÂBU’L-HUDÛD BÖLÜMÜNDEKİ ŞERH METODU . 32

3.4. Kendi Görüşlerine Yer Vermesi

41

evden çıkartan kimseye had uygulanması olduğunu belirtmiştir. Bununla beraber, hırsızlık haddinin sadece malı çıkartan kişiye uygulanması halinde hırsızlıkla ilgili verilen hükümlerin geçerliliği kalmayacaktır. Zira Ali el-Kârî’nin ifade ettiği üzere, hırsızların âdeti eşyayı toplu halde yardımlaşmak suretiyle çalmaktır.222

Ali el-Kârî’nin hadler bölümünde kullandığı başka bir delil de İstihsan delilidir.

Ali el-Kârî Şerhu muhtasari’l-Menâr’da istihsanı; akla ilk gelen kıyasın karşısında bulunmakla beraber nass, icmâ ve gizli kıyas yoluyla ittifak edilen delil olarak tanımlamıştır.223 Ali el-Kârî hadler bölümünde ismini vermemekle beraber istihsan ile istidlâlde bulunmuştur. Yukarıda geçtiği üzere, toplu halde işlenen hırsızlıkta bazılarının çalınan malı taşıyıp bir adama yüklemeleri ve yüklenen adamın malı çıkarması hususunda kıyas, sadece malı çıkaran kimseye ceza uygulanmasıyken mezhebin görüşü suça iştirak eden herkesin elinin kesilmesidir. Zira hırsızlar genellikle, toplu suç işlediklerinden kıyasa göre hüküm verilmesi hırsızlık cezasını tamamen işlevsiz bırakacaktır.224 Anlaşıldığı üzere burada bahsi geçen istihsanın zaruret sebebiyle istihsan olduğu anlaşılmaktadır. Her ne kadar burada Ali el-Kârî, istihsan kelimesini kullanmasa da söz konusu istidlâl kıyas mukabilinde olduğu için aksini düşünmeye meydan vermemektedir.

Ali el-Kârî hadler bölümünde sahabe kavli ile de istidlâlde bulunmuştur. Şerhu muhtasari’l-Menâr’da bu kavram “taklîdu’s-sahâbî” şeklinde geçmektedir. Buna göre;

taklîdu’s-sahâbî, sahabenin sözüne ve fiiline hak olduğuna inanarak delil üzerinde teemmülde bulunmadan uymaktır. 225 Örnek vermek gerekirse Ali el-Kârî, muhsan olmayan zânîye yüz sopa ve bir yıl sürgün verilmesi hakkında Hz. Ali’nin sürgünün fitne bu kimseler için fitne olacağını ifade eden sözünü nakletmiş ve Hanefîlerin Hz.

Ali’nin kavlini esas aldıklarını belirtmiştir.226

42

Şemmü’l-avârız’da Şeyheyn’e hakaret eden kimselerin kâfir olacağına dair görüşün bazı avamlar arasında meşhur olduğunu ifade etmiştir. Daha sonra bu görüşün bazı fetâvâ kitaplarında bulunmasına rağmen nasıl bu kimselerin avâma nispet edildiklerinin sorulması farz edildiği takdirde; bu kimselerin meçhul ve tahkik alanında makbul olmayan kimseler olmasından ötürü itikad konusunda kendilerine itimad edilemeyeceğini belirtmiştir. Akabinde bu görüşün Ebû Hanîfe ve ashâbından nakledilmemesi, diğer nakledenlerin ise kendisi gibi insan olduğu için kat‘î ve zannî tarikle gelen aklî ve naklî delil olmadan bu kimselerin taklîd edilemeyeceği bir yana söz konusu görüşün Kur’ân ve Sünnete muhalif olduğunu ifade etmiştir. Bunun yanında Ali el-Kârî bahsi geçen görüşün Fıkhu’l-Ekber’de ehl-i kıblenin tekfir edilemeyeceğine dair Ebû Hanîfe’nin kavline aykırı olduğunu belirtmiştir.227

Ali el-Kârî’nin avama nispet ettiği alimlerin kimler olduğunu araştırdığımızda bunun cevabını Muhtasaru’l-Kudûrî şerhi el-Cevheretü’n-Neyyire’de buluyoruz.

Buna göre şeyheyne hakaret eden kimse kâfir olur ve katli vacip olur. Ebû Bekir el-Haddâd (ö. 800/1398) bu kimsenin daha sonra tövbe edip yeniden Müslüman olması halinde tövbesinin kabul edilip edilmeyeceği ile ilgili Sadruşşehîd’in olumsuz yanıt verdiğini belirtmiştir. Ebû Bekir el-Haddâd ayrıca Ebu’l-Leys Semerkandî ile Ebû’n-Nasr ed-Debbûsî’nin de bu görüşü kabul ettiğini belirterek bahsi geçen görüşün “el-Muhtâr li’l-fetvâ” olduğunu ifade etmiştir.228

Bu hususta başka bir örnek vermek gerekirse Ali el-Kârî Tezyînu’l-ibâre li-tahsîni’l-işâre isimli risalesinde, teşehhüdde işaret parmağının kaldırılmasının haram olduğuna dair Keydânî’nin görüş beyan ettiğini belirtip bu konuda Hanefî mezhebinde ve hadis kitaplarında bulunan rivayetleri sıralamıştır.229 Daha sonra Ali el-Kârî Ebû Hanîfe’nin görüşünün bu fiilin sünnet olduğu yönünde olduğunu belirttikten sonra Ebû Hanîfe’nin “Bizim söylediğimiz sözün Kitâb, sünnet, icmâ ve kıyas-celî’den kaynağını bilmeyen kimselerin bizim sözümüzü almaları helal değildir.” sözünü aktarmıştır.230 Bunun üzerine Ali el-Kârî bu hususta Ebû Hanîfe’den nakil olmasa; hatta farz-ı muhal

227 Ali el-Kârî, Mecmûu resâili’l-allâme el-Molla Ali el-Kârî, c. 6, s. 352.

228 Radıyyüddîn Ebû Bekr b. Alî b. Muhammed Ebû Bekr Haddâd, Cevheretü’n-Neyyire, el-Matbaatü’l-Hayriyye, 1322, c. 2, s. 276.

229 Ali el-Kârî, Mecmûu resâili’l-allâme el-Molla Ali el-Kârî, c. 6, ss. 268-83.

230 Bk. a.g.e., c. 6, ss. 283-84.

43

teşehhüdde işaret parmağını kaldırmanın sünnet olduğunu aksine bir görüş dahi bulunsa Hz. Peygamber’den geldiği sabit olan haberin tercih edilmesi gerektiğini ifade etmiştir.231

Yukarıda aktarılanlara araştırma konumuzu teşkil eden Fethu bâbi’l-inâye’nin hadler bölümünden bir örnek vermek gerekirse Ali el-Kârî, livâta suçunu işleyen kimselere ta‘zîr uygulanması ile ilgili görüş hakkında; konuyla ilgili rivayetleri aktarmış ve burada ta‘zîr’den hadden daha aşağı bir ceza kastediliyorsa, sahabeden kimsenin bunu söylememesi ve bu görüşün sahabe kavlinin dışına çıkmak olduğundan caiz olmadığını ifade etmiştir.232

Ali el-Kârî’nin daha önce üzerinde durulan Mısır Hanefîliğine mensubiyeti dolayısıyla hadis merkezli fıkıh anlayışına sahip olduğunu ve kendisine yöneltilen mezhep taassubu eleştirisinin haksız olduğunu onun bu tutumu açıkça göstermektedir.

Ali el-Kârî’nin bu gibi, kendi görüşlerini ifade ettiği yerlere hadler bölümünün muhtevasını incelememiz esnasında tekrar değineceğiz.

231 Bk. a.g.e., c. 6, s. 284.

232 Ali el-Karî, Fethu bâbi’l-inâye, c. 3, ss. 217-18.

44

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM:

FETHU BÂBİ’L-İNÂYE ADLI ESERİN KİTÂBÜ’L-HUDÛD BÖLÜMÜNÜN MUHTEVA AÇISINDAN İNCELENMESİ

Bu bölümde Ali el-Kârî’nin Fethu Bâbi’l-İnâye adlı eserinin Kitâbü’l-Hudûd bölümü muhteva açısından incelenecektir. Bu incelemenin yapılabilmesi için ilk önce eserin ilgili başlıklarındaki meseleler özetlenecek, daha sonra ele alınan konular bazı klasik eserlerle karşılaştırılıp modern kaynaklar ışığında yorumlanacaktır.

1. ZİNA HADDİ

Bu ana başlık altında ilk önce haddin tarifi ve zina haddi ele alınmıştır. Daha sonra sırasıyla zina haddinin sübutu için gerekli şartlar, zina haddinde ihsan şartı, recm ve zina haddinin tatbik keyfiyeti, zina haddinin şüphe ile düşmesi ve zina haddiyle ilgili diğer muhtelif konular ele alınmıştır. Bu konuların ilk önce Fethu Bâbi’l-İnâye’de nasıl geçtiğine değinilmiş daha sonra bazı klasik ve modern eserler ışığında bu meseleler yorumlanacak ve araştırmamıza konu olan Fethu Bâbi’l-İnâye ile mukayese edilecektir.