• Sonuç bulunamadı

3. ALİ EL-KÂRÎ’NİN KİTÂBU’L-HUDÛD BÖLÜMÜNDEKİ ŞERH METODU . 32

1.5. Zinâ Haddi ile İlgili Muhtelif Konular

100

101

mezheplerde ise halifenin işlediği her türlü suçtan sorumlu olduğunu ve fark gözetilmeksizin gerekli cezanın hakkında infaz edilmesi gerektiği ifade edilmesinin ötesinde halifenin görevden azledilmesi de söz konusu edilmiştir.487Ayrıca Ali el-Kârî’nin Şemmü’l-avârız’da recmedilmenin, muhsan olan zânîye has olduğunu belirtmesine488 rağmen, delilsiz olarak halifenin had suçu işlemesinden ötürü recmedilmesi gerektiğini ifade etmesi dikkat çekicidir. Muhtemelen Ali el-Kârî, mezhepte, halifenin cezalandırılamayacağına dair ifadelerden, ona engel olmanın tek yolunun recmedilmesi olduğunu belirterek siyaseten bir çözüm sunmak istemiştir ki halifenin bu suçları işlemesinin toplumda söz konusu suçların yaygınlaşmasına sebep olacak ve Müslümanların başına halife nasbedilmesi hususunda şeriatın maksadı geçersiz olacaktır. Sonuç olarak Ali el-Kârî’nin, had suçu işlemesi halinde halifenin recmedileceği yönündeki görüşünün delilinin ne olduğu, tarafımızdan tespit edilememiştir. Bunun yanında bahsi geçen mesele, Ali el-Kârî’nin, Hz. Peygamber’in ebeveyninin ahiretteki durumu hakkındaki görüşünden, ömrünün sonlarına doğru vazgeçmesinde olduğu gibi bazı görüşlerinden vazgeçtiğine örnek gösterilebilir.

Tezimizin istiap haddini aşması endişesiyle bu meseleyi geçmeyi uygun buluyoruz.

Hanefîlerde Dârulharp ve isyancıların yurdunda işlenen had suçları cezalandırılmaz. İmam Mâlik ve Şâfiî’ye göre zina, hırsızlık ve kazf suçuyla ilgili vârid olan ayetlerin mutlak olmasından dârulharpte had uygulanır. İmam Mâlik ve Şâfiî’nin başka bir delilli de Hz. Peygamber’in “Seferde ve mukimken Allah’ın hadlerini uzak ve yakın olana uygulayın, Allah’ın hadlerinde hiçbir kınayanın kınamasından çekinmeyin”489 mealindeki kavlidir. Hanefîlerin dâru’l-harpte işlenen suçlar için had uygulamamalarının delili İmam Muhammed’in Siyerü’l-kebîr isimli eserinde rivayet ettiği şu hadistir: “Kim dârulharpte zina veya hırsızlık yapıp bir had suçu işledikten sonra oradan çıkıp bize gelirse ona had uygulanmaz.”490 Bunun dışında Zeyd b. Sâbit’ten mevkûf olarak rivayet edilen hadiste “Dâru’l-Harpte, suçlunun

487 Ayrıntılı bilgi için bk. Ûdeh, et-Teşrîu’l-cinâî, c. 2, ss. 322-23.

488 el-Kârî, Şemmü’l-avârız, s. 91.

489 İbn Mâce, es-Sünen, “Hudûd”, 3 (No. 2540).

490 İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-Kadîr, c. 5, s. 254; Ebû Bekr Şemsü’l-eimme Muhammed b. Ebî Sehl Ahmed es-Serahsî, Şerhu’s-siyeri’l-kebîr, thk. Muhammed Hasan Muhammed Hasan İsmâîl eş-Şâfiî, haz. Kemâl Abdülazîm el-Anânî, 1. bs., Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l- İlmiyye, 1997, c. 5, s. 109.

102

düşmana katılması endişesiyle hadler uygulanmaz” denmektedir.491 Fethu Bâbi’l-İnâye’de Hanefî’lerin bu hususta kullandıkları diğer delilleri rivayet edilmiştir.492 Bu rivayetlerde özet olarak dâru’l-harpten musâlaha yurduna geçene kadar had uygulanmaması, seferde-gazvede el kesilmemesi gibi hükümler yer almaktadır. Ali el-Kârî bu rivayetleri başta Zeylaî’nin Nasbu’r-râye isimli eseri493 başta olmak üzere İbnü’l-Hümâm’ın Fethü’l-Kadîr adlı eserinden494 aldığını düşünmekteyiz.

Hanefîlerde mükellef olmayan erkeğin mükellef olan kadınla ilişkiye girmesinden dolayı mükellef olan kadına had gerekmez. İmam Mâlik, Şâfiî ve Züfer ve bir rivayette Ebû Yusuf’a göre mükellef olan kadına had gerekir. Bunun durumun tam tersi erkek mükellef olup kadının mükellef olmaması halinde ümmetin icmâ‘ı ile erkeğe had uygulanır.495 Ali el-Kârî’nin bu kısmı Şerhu Vikâyeti’r-rivâye adlı eserden istifade ederek buraya eklediği kanaatindeyiz.496

Ebû Hanîfe’ye göre bir kişi evlenmek haram olan bir kadınla haram olduğunu bilerek nikahlanırsa kendisine ta‘zîr uygulanır. İmam Mâlik ve Şâfiî ise bu kimseye had uygulanması gerektiğini söylemektedirler. Aynı şekilde ücret karşılığında girilen ilişki de Ebû Hanîfe’ye göre had gerektirmez. İmam Mâlik ve Şâfiî bu hususta da had gerekti görüşündedirler.497

Ebû Hanîfe’ye göre livâta yapan kimseye ta’zîr uygulanır ve ölünceye ya da tövbe edinceye kadar hapsedilir. Ona göre bu adamın durumu karısına yasak bölgeden yaklaşan, kölesiyle ve hayvanla ilişkiye giren veya yabancı bir kadına iki yolun dışında yaklaşan kimselere benzemektedir. Livâta yapan kimseye İmam Mâlik ve Şâfiî’ye göre had uygulanır. İmam Mâlik ve Şâfiî’nin bu kimseye livâta yapan kimseye had uygulanması hakkındaki delilleri delilleri özetle şunlardır: Hz. Osman’a Kureyş kabilesinden, nesebi bilinen bir adam kölesi ile livâta yaptığı suçlamasıyla getirilince bu adamın muhsan olup olmadığını sorduktan sonra muhsan olmadığı bilgisi kendisine verilince Hz. Ali, “Bu adam muhsan olsaydı recmedilmesi helal olurdu, muhsan

491 Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, 9/178 (No. 18825).

492 Ali el-Karî, Fethu bâbi’l-inâye, c. 3, ss. 216-17.

493 Zeylaî, Nasbu’r-râye, c. 3, ss. 343-44; İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-Kadîr, c. 5, ss. 254-55.

494 İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-Kadîr, c. 5, ss. 254-55.

495 Ali el-Karî, Fethu bâbi’l-inâye, c. 3, s. 217.

496 el-Leknevî, Umdetü’r-ri’âye, c. 4, ss. 199-200.

497 Ali el-Karî, Fethu bâbi’l-inâye, c. 3, s. 217.

103

değilse ona sopa vur.” demiştir.498 Bu hususta öne sürülen başka bir rivayette Abdullah b. Zübeyr’e dördü muhsan, üçü muhsan olmamak üzere yedi kişi livâta yaptıkları suçlamasıyla getirildiklerinde dördüne recm uygulanmış, diğer üç kişiye de celde uygulanmıştır.499 Livâta ile ilgili rivayet edilen başka bir hadiste bu fiili işleyenlerin mutlak olarak öldürülmeleri gerektiği söylenirken diğer rivayette recmedilmeleri emredilmiştir ki500 İmam Mâlik ve Şâfiî’ye göre recm cezasının, suçluların muhsan olup olmaları kaydıyla anlaşılması gerekir. İmam Mâlik ve Şâfiî’den gelen başka bir rivayette bahsi geçen kimselerin mutlak olarak recmedilmeleri gerekmektedir; zira livâta zina anlamında olmanın ötesinde zinadan daha çirkin bir fiildir.501

Ebû Hanîfe’nin bu husustaki delili sahâbenin livâta yapan kimsenin cezası hakkında ihtilaf etmeleridir. Kimine göre bu kimse yakılır, kimine göre üzerine duvar yıkılır, kimine göre ise baş üstü yüksek bir yerden atılıp daha sonra taşlanarak öldürülür. Eğer bu kimselerin işlediği suç zina haddi gerektirseydi sahâbe bu hususta ihtilaf etmezdi. Ali el-Kârî bu ifadenin muhakkiklerden birisine ait olduğunu belirtmiştir. Yukarıdaki ifadeleri Fethü’l-Kadîr ile karşılaştırdığımızda neredeyse bire bir aynı olduklarını görüyoruz.502

Sahabenin livâtanın hükmünde ihtilaf etmelerine özetle şu rivayetler örnek gösterilebilir: Hz. Halid b. Velid bazı Arap bölgelerinden birinde; bir erkekle, kadınla ilişkiye girer gibi ilişkiye girildiğini naklederek fetvâ istemiştir. Hz. Ebû Bekir sahabeyi toplayıp bu meseleyi sorduğunda Hz. Ali bu kimselerin yakılmasına hükmetmiş ve sahâbe bu görüşte icmâ etmiştir.503 Benzer bir rivâyette Hz. Ebû Bekir sahâbeyle bu hususu istişare ettiğinde Hz. Ömer ve Hz. Ali yakılmasına hükmederken bazıları had vurulması gerektiğini söylemişlerdir. Hz. Ali ve Hz. Ömer’in bu hususta öne sürdükleri gerekçe Arapların taassubu ölçüsünde hiçbir kavmin taassubu olmamasıdır.504 İbn Abbas’a livâta yapan kimsenin cezası sorulunca bu kimseye, ilk önce beldenin en yüksek binasının belirlenip daha sonra oradan baş aşağı atıldıktan

498 Zeylaî, Nasbu’r-râye, c. 3, s. 341.

499 a.yer.

500 İki rivayet için de bk. a.g.e., c. 3, ss. 340-41.

501 Ali el-Karî, Fethu bâbi’l-inâye, c. 3, s. 218.

502 Bk. İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-Kadîr, c. 5, s. 252.

503 Ebû Bekr Ahmed b el-Hüseyin b Ali Beyhakî, Şuabü’l-îman., 1. bs., Bombay: ed-Dârü’s-Selefiyye, 2003, 7/281 (No. 5005); Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, 8/405 (No. 17028).

504 Zeylaî, Nasbu’r-râye, c. 3, s. 342.

104

sonra arkasından taş atılması gerektiğini söylemiştir.505 Bu görüşte İbn Abbas’ın hareket noktası kavmini Allahu Te‘âla’nın Lût kavminin beldesini ilk önce havaya kaldırıp daha sonra baş aşağı yere düşmeleriyle helak etmesidir ki yere düşerken yükseltilen taşların başlarına indiğinde şüphe yoktur.506

Ali el-Kârî, zahir olan görüşün Lût kavminin azabının ilk önce baş aşağı edilip sonra üzerlerine taş yağdırılması olduğunu söylemiştir. Buradan Ali el-Kârî’nin İbn Abbas’ın görüşünü benimsediğini söylemek mümkün görünmektedir. Ayrıca Ali el-Kârî, burada bahsi geçen ta‘zîrin haddin daha az verilen ceza anlamında kullanılması halinde bunun hiçbir sahabenin görüşü olmadığını belirtmiş; hatta bu görüşün sahabe kavlinin dışında yeni bir görüş ihdâs etmek anlamına geleceğini belirterek Ebû Hanîfe’ye itiraz etmiştir.507 Ali el-Kârî, livâta suçunu işleyen kimseye ta‘zîr uygulanacağına dair Ebû Hanîfe’nin görüşünü, sahabenin kavli dışına çıkmak olarak nitelendirmesi kanaatimizce önem arz etmektedir. Zira Fethü’l-Kadîr’de, bu kimsenin ta‘zîr cezasına çarptırılmasından sonra ölünceye ya da tövbe edinceye kadar hapsedileceği zikredilmekle beraber bu suçun tekrarlanması halinde bahsi geçen suçlunu ölüm cezasına çarptırılacağı ifade edilmektedir.508Aynı zamanda Fethü’l-Kadîr’de Abdullah b. Zübeyr’în bu suçu işleyen kimselerin en kokuşmuş yerlerde ölünceye kadar hapsedilmelerin gerektiği görüşünde olduğunu meşâyihin rivayet ettiği belirtilmiştir.509 Ali el-Kârî’nin yukarıda İbn Zübeyr’den nakledilen görüşü görmeden Ebû Hanîfe’nin görüşünün sahabe kavlinin dışına çıkmak anlamına geldiğini ifade ettiğine ihtimal vermiyoruz. Zira en azından Ali el-Kârî yukarıda “Muhakkiklerden birisi” diyerek Fethü’l-Kadîr’e işaret etmesi dolayısıyla bu ifadeyi de görmüş olmalıdır. Buradan Ali el-Kârî’nin İbn Zübeyr’den gelen bu rivayeti senedsiz olarak meşâyihten rivayet edildiği için zayıf gördüğü sonucunu çıkartabiliriz. Ayrıca Ali el-Kârî’nin hadisçiliğinin fıkıhçılığının ilerisinde olmasıyla beraber, Hanefî mezhebindeki görüşleri değerlendirmede hadislerin kilit rol oynadığını söyleyebiliriz.

505 İbn Ebû Şeybe, el-Musannef, 5/496 (No. 28337).

506 Ali el-Karî, Fethu bâbi’l-inâye, c. 3, s. 218.

507 a.yer.

508 İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-Kadîr, c. 5, s. 249.

509 a.g.e., c. 5, s. 252.

105