• Sonuç bulunamadı

GİRİŞİMCİ DEDİĞİN ERKEKSİ ÖZELLIKLERE Mİ SAHİPTİR, YOKSA…?

2. Kavramsal Çerçeve

2.1 Girişimcilik Nedir? Girişimci Kimdir?

Tarihsel süreçte en eski uğraşlardan birisi olan girişimciliğin ekonomideki rolü 1800’lü yıllara kadar çok dikkat çekmemiş olmakla birlikte bundan sonra feodalizm ortadan kaybolmuş, yasal ve kurumsal durum giderek girişimciliğin ve inovasyonun lehine değişmiş (Landström, 2005, s27-28) özellikle sanayi devriminden sonra üretim daha örgütlü bir yapıya kavuşmuştur. Bundan sonra zamanla üreten ve bunları mübadele eden insanın düşünceleri ve hayallerinin, önce somut gerçeğe sonrasında ekonomik bir değere dönüşmesiyle ortaya çıkan girişimcilik, böylece üretim faktörleri arasındaki yerini almıştır (Mohan Bursalı & Aksel, 2016, s.183). Sonrasında bu alanda faaliyet gösterenlerin yani girişimcilerin sayısı gitgide artmıştır. O günden bu zamana değin toplumların refahı, dinamizmi ve gelişmesinde ekonomik güçleri öncü bir role sahip olduğundan ve ekonominin bu güce erişmesinde de girişimcilik sürükleyici bir rol üstlendiği için girişimciliğin ve girişimcilerin önemi giderek daha da anlam kazanmıştır. Bunun da ötesinde bugün girişimciliğin ekonomik gelişmedeki rolü, yalnızca kişi başı gelir ve giderin artırılması yönünde olmamış, aynı zamanda hem işe hem de topluma yönelik değişimi başlatma ve sürdürme noktasında da olmuştur (Timmons, 2004, s.15).

Toplumun ihtiyaçlarını karşılamaya ilişkin süreci başlatma ve bunu devam ettirme olarak süreci olarak nitelendirilebilecek girişimciliğin birçok bileşeninin olduğu ve bu bileşenlerin de çevresel ortamlara göre değişiklik göstereceği söylenebilir. Bu yüzden girişimci kavramını tanımlama problemi ve girişimciliğin sınırlarını belirlemeye ilişkin problem hala çözülememiş (Bruyat ve Julien, 2013, s.166) olup girişimciliğin eksik tanımlanmış ve iyimser bir bakış açısıyla çok boyutlu bir kavram olduğu (Wennekers & Thurik, 1999, p.29) belirtilebilir. Bununla birlikte girişimciliğin, ikilemlerin çözülmesi, eski durağan, hiyerarşik kuralların ve kurumların değişmesi, yaratıcı ve yenilikçi davranışların oluşmasında toplumlar tarafından genel bir yaklaşım olarak kullanıldığı ifade edilebilir (Morrison, 2000, s.63). Günlük yaşamda, girişim, bir işi yapmak için harekete geçme, başlama, kalkışma durumunu ifade etmekte; girişimci, böyle bir durum içinde yer alan girişken kişiyi belirtmekte ve girişimcilik ise, daha çok kaynakları ekonomik olarak seferber etme, harekete geçirme faaliyeti olarak görülmektedir (Aytaç & İlhan, 2007, s.102-103).

Modern girişimcilik teorisinin gelişmesinde ilk betimlemeleri Cantillon (Essay on the Nature of Commerce in General, 1755) yapmış (Brown & Thornton, 2013, s.402; Formaini, 2001, s.3; Aytaç & İlhan, 2007 s.103) sonrasında Turgot ve Say ile Schumpeter girişimciye dair bugünün egemen anlayışının oluşmasına öncülük etmişlerdir (Bruyat & Julien, 2000, s.166). Bu noktada Say girişimci terimini ilk kullanan kişi olup (Brown & Thornton, 2013, s.402), risk üstlenme ile yöneticilik yeteneğinin ikisine birden sahip olma temeline dayandırdığı girişimciyi bütün üretim faktörlerini bir araya getirerek değerli olduğu düşünülen bir ürünü üreten ve kar elde etmek için riski üstlenen kişi olarak tanımlamıştır (Binks & Vale, l990, s.119). Schumpeter (1934)’e göre ise girişimci yeni kombinasyonlar geliştirerek pazarda değişimler yaratan ve bu doğrultuda ekonomiyi inovasyonla tanıştıran bir inovatör ve bir liderdir (Ahmad & Seymour, 2008, s.7; Aidis, 2003, s.4). Schumpeter bu kombinasyonları şu şekillerde ortaya koymuştur: yeni bir ürün geliştirme veya onun kalitesini artırma, yeni bir üretim yöntemi geliştirme, yeni bir pazar oluşturma, yeni tedarik kaynakları bulma ve herhangi bir endüstride yeni bir örgüt oluşturma şeklinde ortaya çıkabilir (Ahmad & Seymour, 2008, s.7). Sonrasında farklı araştırmacılar tarafından girişimciliğin ve girişimcinin ne olduğu tartışılmaya devam edilmiş ve bu yönde girişimcinin birçok farklı yüze

GİRİŞİMCİ DeDİĞİn eRKeKsİ ÖZeLLIKLeRe Mİ sAHİPtİR, YoKsA…? Yeliz Mohan Bursalı (Pamukkale University)

sahip olup farklı roller üstlendiği ifade edilmiştir. Bu konuda Hébert ve Link (1989)’in çalışmasında ekonomi yazınında girişimciye dair en azından on iki ayrı tema olduğu belirtilmiştir (detaylı bilgi için bkz. Hébert & Link, 1989). Ahmad ve Seymour (2008)’un şekil 1’de girişimsel faaliyete ilişkin ortaya koydukları girişimci portresi bu farklı temaları da bir araya getiren bir çerçeve oluşturması ve ne olursa olsun girişimcinin baktığı yönlere işaret etmesi açısından anlam taşımaktadır.

Şekil 1. Ticari ve Genel Çevrede Girişimsel Faaliyet

Yaratıcı Kaynaklar İnovatif Yetenekler Fırsatları Sezme Buluş/yaratıcılık Algılama ve bir uyum fark etme Karşılanmamış pazar ihtiyacı teknoloji değişiklikleri güvenli kaynaklar ve pazarlar yaygın olmayan kaynaklar mülkiyet değişimi yetenekleri kullanmak ve geliştirmek

yeni sermaye benzersiz çalışanlar

Ticari Çevre

Rekabet, Çevre, (Ulusal) Ekonomik Yapılar Doğal, Sosyal ve Kültürel Çevre

Kaynak: Ahmad & Seymour, 2008, s.8

Şekilde Romalılar’ın tek kafalı ama iki yüzlü tanrısı Janus görülmektedir. Yüzlerinden biri geçmişe diğeri ise geleceğe bakmaktadır. Bu durum girişimcinin tıpkı Janus gibi eşzamanlı olarak hem geçmişe yani kaynaklara baktığını (ve bunları yeni/yaratıcı yollarla birleştirdiğini) hem de geleceğe yani piyasalara baktığını (ve yeni/karşılanmamış fırsatları sezdiğini) göstermektedir. Girişimci, inovasyon olarak adlandırılabilecek bir yetenek ve süreçle bu iki yön arasında bir uyum olup olmadığını algılar ve fark eder. Girişimcinin faaliyetleri, endüstri yapıları, rekabet ve ulusal ekonomik yapılardan oluşan işletme bağlamında gerçekleşir. Bu bağlam ise daha geniş bir çevreden etkilenir. Bu tür girişimsel faaliyetleri yürütürken girişimci değer yaratır. Buradan yola çıkarak girişimciye dair üç tema belirlemek gerekirse bunlar, (a) insani bir etkinliğe girişmek (b) benzersiz kaynak gruplarını toplamak, pazar fırsatlarını belirlemek ve/ veya yenilikçi yetenekleri kullanmak ve (c) değer yaratmaktır (Ahmad & Seymour, 2008, s.8).

Toplumlar için birer katalizör olan, yeni şeyleri tasarlarken yaratıcılığını ortaya koyan, bunları uygulamaya dönüştürmek için ise istek ve şevkini kullanan girişimcilerin (Durak, İrmiş & Özdemir, 2017, s.8) sahip olduğu/ olması gereken özelliklere ilişkin bugüne kadar birçok çalışma yapılmış (Bozkurt & Alparslan, 2013; Bozkurt & Erdurur, 2013; Uluköy, Demireli & Kahya, 2013), bu konuda birçok şey söylenmiştir. Neden herkes girişimci olmuyor/olamıyor sorusu farklı yaklaşımlar ile açıklanmaya çalışılmıştır. Bu yaklaşımların bir kısmı girişimciliği sahip olunan kişilik özellikleri çerçevesinde açıklarken diğer bir kısmı da davranışlar ve bunların şekillendirdiği sosyo-kültürel koşullar çerçevesinde açıklamaya çalışmıştır (Aytaç & İlhan, 2007, s.103). Buna göre kimileri girişimciliğin bazı örgütlerde ya da insanlarda olan, bazılarında ise olmayan bir özellik olduğunu (Stevenson & Gumbert, 1985, p.85-94) ifade etmiştir. Bu kapsamda kişilik kuramları içerisinde, psikodinamik ve sosyal psikolojik

CURRENT DEBATES IN MANAGEMENT & ORGANIZATION Senem Nart, Yavuz Tansoy Yıldırım VOLUME 29

yaklaşımlarda, girişimci sahip olduğu tutum ve tavır kombinasyonu içinde, bakışı, yenilikçi/değişimci performansı ile farklı/ayırıcı bir karaktere sahip bir kişi olarak resmedilmekte ve bu perspektiften girişimcilik ileri düzeyde kişiselleşmiş bir faaliyet olarak kabul edilmektedir (Aytaç & İlhan, 2007, s.104). Ancak burada belirtilmesi gereken şey, bu kişisel özellikler üzerinde, genel olarak bireylerin tecrübelerinin, örgüt ikliminin ve toplumsal kültürün rol oynayabileceğidir (Littunen, 2000: 295). Buradan da hareketle kimisi ise karar vermeyi göze alan herkesin girişimci olmayı ya da girişimci bir biçimde davranmayı öğrenebileceğini ve bu sebeple de girişimciliğin bir kişilik özelliği olmaktan ziyade bir davranış olduğunu (Drucker, 2007, p.23) belirtmişler ve girişimci davranışı bilgi, yetenek, performans ve psikolojik değişkenler çerçevesinde belirlemişlerdir (Bridge vd., l998, ss.50-53). Buradan hareketle kişisel özelliklerin girişimciliği etkileyen önemli bir unsur olduğu ama tek başına yeterli olmadığı, girişimciliğe yönelten davranışta farklı faktörlerin etkisi olduğu ifade edilebilir. Bu faktörler aile, eğitim, kişisel değerler, yaş, iş tecrübesi ve rol modelleri biçiminde belirtilebilir (Hisrich, 1995, s.55-58).

2.2 Toplumsal Cinsiyet ve Girişimcilik

Dünya üzerindeki bütün insanları, kadın ve erkek olarak gruplandırmak ve farklılaştırmak için kullanılan ölçütlerden ilki cinsiyet (sex) olup, cinsiyet kişinin kadın ya da erkek olarak gösterdiği genetik, biyolojik ve fizyolojik özellikleri ile farklılıklarıdır (Seçgin & Tural, 2011, s.2447). Bu anlamda cinsiyet doğuştan gelen ve müdahale edemediğimiz bir özelliğimizi oluşturmaktadır. Buna karşılık toplumsal cinsiyet (gender) kadın ve erkeğin toplum içindeki statüsünü, bunlara uygun rollerini, görev ve sorumluluklarını, konumunu, toplumun onları nasıl görüp algıladığını ve onlardan beklentilerini kapsamaktadır (Sancar vd., 2006, s.4). Cinsiyet farklılıklarından söz edildiğinde evrensel bir nitelik taşıyan ve içeriği genetik olarak belirlenen kadın ve erkek arasındaki biyolojik ve fiziksel farklılıklar anlaşılırken, toplumsal cinsiyetten söz edildiğinde ise içeriği kültürel açıdan belirlenen, zamana ve topluma göre değişkenlik gösteren kadınlığa ve erkekliğe ilişkin rol farklılıkları anlaşılmaktadır (Busse vd., 2003, s.231). Zira kadın ya da erkek olarak dünyaya gelen birey, bu andan itibaren biyolojik cinsiyetine bağlı olarak toplum tarafından farklı değerler ve yargılarla bezenmeye ve nitelendirilmeye başlamaktadır. Sosyalleşme olarak adlandırılan bu süreç içerisinde bireyin biyolojik cinsiyeti toplumun geneli tarafından kabul gören değer ve anlayışlar etrafında şekillenmeye ve böylece toplumsal cinsiyete dönüşmeye başlar. Bu noktada toplumun her iki cinsiyet için de ayrı ayrı tanımladığı ve onlardan yerine getirmelerini beklediği çeşitli rollerden söz edilebilirken bunlar toplumsal cinsiyet rollerini oluşturur (İsen & Batmaz, 2002, ss.220-222) ve bu roller zaman içinde yeni üyelerce de benimsenerek bir kuşaktan diğerine aktarılır. Nitekim kız ve erkek çocuklar içinde yetiştikleri ailenin ve toplumsal çevrenin ve aldıkları eğitimin de etkisiyle zamanla cinsiyetlerine uygun roller kazanmakta ve kendilerine biçilen toplumsal cinsiyet kimliğini edinmektedirler. Böylece kadınlar için eve ve evle ilgili işleri yürütmeye ve çocuk bakımına ilişkin işler ön plana çıkarken, erkekler için çalışma hayatına, işe ilişkin roller öne çıkmakta ve aile rollerinden daha önemli hale gelmektedir (Powell & Greenhause, 2010:1012). Üreme yeteneğine (doğurgan kadın) bağlı olarak, insanoğlunun topluluk olarak yaşamaya başladığı ilk zamanlardan itibaren erkekler dış çevreyle mücadeleden sorumluyken (başat davranış örüntüsü), kadınlar evle ilgili işlerden sorumlu olmuşlardır (edilgen davranış örüntüsü). Rol dağılımındaki bu ayrışmanın günümüzün değişen toplumsal yapısı itibariyle keskin sınırları yumuşamaya başlamış olsa da geleneksel cinsiyet rolleri yine de varlığını korumaya ve her iki cinsiyet üzerinde de baskı yaratmaya devam etmektedir. Bu yüzden denilebilir ki cinsiyet rolleri kadın ve erkek davranışlarını ve tutumlarını şekillendirmektedir (Güldü & Ersoy Kart, 2009, s.101). Bu noktada ‘erkek gibi kadın’ olmak bir övgüyken, ‘kadın gibi erkek’ olmak ancak hakaret olarak görülmektedir. Zira erkek akıl, bilim, yüksek sanat, yüksek felsefe gibi insanın üstün yönlerinin taşıyıcısı olarak görülürken, kadın ise annelik, duygusallık, gündeliklik gibi hayvanlara yakın olan yönün taşıyıcısı olmaktadır (Bora, 2012, ss.176-177).

GİRİŞİMCİ DeDİĞİn eRKeKsİ ÖZeLLIKLeRe Mİ sAHİPtİR, YoKsA…? Yeliz Mohan Bursalı (Pamukkale University)

Toplumsal cinsiyet analizine dayalı bir bakış, erkek ve kadın olmanın çok katmanlı anlamlarının sosyal olarak nasıl oluşturulduğunu ve kadın ya da erkek olmanın ev içinde ve ev dışında oluşan her türlü günlük faaliyette gömülü olduğunu göstermektedir (Hart, 1995: 41). Buradan yola çıkarak hemen her düzlemde ve her seviyede kadının ve erkeğin cinsiyetlerine bağlı olarak onlardan beklenen toplumsal cinsiyet rolleri ve zaman içinde kalıp haline gelen stereotipler (kalıp yargılar), bu bireylerin çalışma yaşamına ilişkin düşüncelerini, onların çalışmasına ilişkin toplumun düşüncelerini ve çalışma yaşamındaki konumlarını da etkilemektedir. Bu yönde kalıp yargılara göre, erkeklerden güçlü olmaları, ailelerini geçindirmeleri, çevre üzerinde belirli bir etkinlik ve kontrol sağlamaları; kadınlardan ise sabırlı, anlayışlı olmaları, evi çekip çevirmeleri, insan ilişkilerini düzenlemeleri beklenmektedir (İmamoğlu, 1991:832). Bu beklentiler aynı şekilde iş yaşamına da yansıtılmakta, bu doğrultuda erkekten hem iş seçiminde hem de işyerinde yapacağı işlerde bağımsız, güçlü, atılgan, gözüpek, korkusuz, saldırgan, aktif, mantıklı, risk alan vb. bir pozisyonda olması beklenmekte, kadından ise narin, pasif, anlayışlı, bağımlı, duygusal vb. özelliklere uygun pozisyonlarda olması beklenmektedir.

Yukarıdaki bilgilerden yola çıkarak denilebilir ki bu anlamda girişimcilik bir erkek işi olarak değerlendirilmeye son derece uygun bir alanda yer almaktadır. Zira kültürel sistem (değer, norm, aile, sosyal çevre vs.), bu noktada, girişimci benlik oluşturacak şekilde fonksiyon görmektedir. Yani, toplumsal kültür, bireyi atılganlığa, gözüpekliğe, üretkenliğe, mücadele etmeye ve sonuçta başarmaya yönlendirici bir işlev görmektedir. Girişimci benlik, girişimciliğe odaklı kültürel ortamlara aidiyet taşır. Başka tür ortamlarda, girişimci benlik imkânsız değilse de, çok güç ortaya çıkar. (Aytaç & İlhan, 2007, s.117). Hannu (2000)’nun çalışmasında da bir girişimci olmanın ve bir girişimci gibi davranmanın, girişimcinin kişilik özellikleri üzerinde etkili olan öğrenme sürecinden etkilendiği ve girişimcinin diğer kişilerle kurduğu ilişkilerde oluşan değişikliklerin girişimcilerin kişilik özelliklerinde de bir etkiye sahip olduğu ifade edilmektedir (s.295). Yine girişimciler için belirtilen özelliklerden biri olan dış kontrol odaklı olmama ya da bu özellikteki bir azalış, Rotter (1966)’e göre girişimcilerin öğrenme ve daha bağımsız olmalarının bir sonucu olarak yorumlanabilmektedir (Hannu, 2000, s.304). Burada dikkat çeken yine öğrenme süreci ve toplumsallaşma içinde edinilen roller ve kalıp yargıların girişimciliğe ilişkin düşünceleri nasıl değiştirebileceğidir. Bir başka çalışmada (Gaddefors & Anderson, 2017) şartların girişimciliği nasıl belirlediğine ilişkin bilgi verilmekte olup, girişimciliğin, eş zamanlı olarak her iki durumla (bireysel ve toplumsal) da ilgili olmakla beraber, bu ikisinden daha çok mevcut şartlarla şekillendiği (s.267) yani bireysel veya toplumsal olmanın ötesinde her ikisini de eş zamanlı kapsayacak şekilde ortaya çıktığı belirtilmektedir (s.274). Simone de Beauvoir’ın “Kadın doğulmaz, kadın olunur” şeklindeki ünlü sözünde olduğu gibi o halde erkek doğulmaz erkek olunur gibi bir betimleme de yapılabilir. Böylece cinsiyetin bu dünyada ‘başımıza gelen’lerle ilişkili bir şey olduğunu söylemiş oluruz, yani, kız bebeklerin içlerinde annelik, yumuşaklık, sevecenlik, hamaratlık, oğlan bebeklerin ise savaşçılık, sertlik, alet edevat tamirine yatkınlık vb. tohumları taşıyarak dünyaya gelmediklerini (Bora, 2012, s.177). Böylelikle ne olduğumuz ve ne olacağımız yalnızca bireysel özelliklerde değil eşzamanlı olarak toplumsal düşüncelerde de şekillenir yani şartlar bu noktada belirleyici olmaktadır. Bu doğrultuda yapılan çalışmalar dikkate alındığında, bazı araştırma sonuçları geleceğin yetişkinleri ve kültürel değer taşıyıcıları olacak gençlerin bir takım kültürel ve geleneksel değerlere ilişkin rolleri önemsedikleri ve benimsediklerini ve toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin maddelere daha çok kendi cinsiyet grupları lehinde tutumlar sergilediklerini ortaya çıkarmıştır (Seçgin & Tural, 2011). Bir başka çalışmada gençlerin cinsiyet rolleri konusunda geleneksel rolleri benimsedikleri, bununla birlikte kız öğrencilerin erkek öğrencilerden daha az geleneksel rollere sahip oldukları saptanmıştır (Vefikuluçay, Zeyneloğlu, Eroğlu & Taşkın, 2007). Farklı çalışmalarda da buna benzer sonuçlar elde edilmiş ve kızların erkeklere nazaran daha eşitlikçi tutum ve rollere sahip oldukları, erkeklerin ise daha geleneksel cinsiyet rollerine sahip oldukları anlaşılmıştır (Aşılı, 2001; Demirel, Kısa, Kocaöz, Vefikuluçay, Taşkın, Eroğlu & Akın, 2004; Öngen & Aytaç, 2013).

CURRENT DEBATES IN MANAGEMENT & ORGANIZATION Senem Nart, Yavuz Tansoy Yıldırım VOLUME 29

Girişimcilik toplumsal cinsiyet bağlamında değerlendirildiğinde ise, girişimciliğin toplumsal cinsiyete dayalı bir süreç olduğu belirtilebilir (Eddleston & Powell, 2008). Bir başka çalışmada (Kavak & Kaygın, 2017) elde edilen toplumsal cinsiyet algısı ve girişimcilik eğilimi arasındaki pozitif yönlü anlamlı ilişki bunu doğrular niteliktedir. Bu şekilde algılamanın da ötesinde toplumsal cinsiyete ilişkin roller ve stereotipler ile girişimcilik çalışmalarını ele alan araştırmalarda girişimciliğin/girişimcilik niyetlerinin genel olarak “eril” ya da “erkeksi” olarak algılandığı belirtilmektedir (Gupta vd., 2009). Bununla birlikte bu konuda toplumlara ve zamana bağlı olarak değişikler olduğu/ olacağı belirtilebilir. Örneğin Amerikan işletme öğrencileri ile yürütülen bir araştırmada “girişimci erkektir” şeklindeki geleneksel görüşün zayıfladığı ve gelecek neslin girişimciye dair yeni bir kalıp bulduğu ve bunun da stereotipik kadınsı ve erkeksi özellikleri dengeleme yönünde gerçekleştiği ifade edilmektedir. Bununla birlikte İspanya’daki işletme öğrencilerine yönelik sonuçlar bu bulguyu desteklememekte ve hala geleneksel görüşün geçerli olduğu belirtilmektedir (Mueller & Conway Dato-on, 2013). Bir diğer çalışmada (Antalyalı & Özkul, 2017) öğrencilere göre başarılı girişimciler erkeksi ve kadınsı özelliklere benzer düzeylerde sahip olup, erkeklerin başarılı girişimci prototiplerinin erkek stereotipleri ile ilişkisi (r=0,86, p<0,01) kadın stereotipleri ile ilişkisinden (r=0,69, p<0,01) daha yüksektir (z=2,97, p<0,01). Yani erkekler başarılı girişimcileri daha erkeksi algılamaktadır. Kadınların başarılı girişimci prototiplerinin erkek stereotipleri ile ilişkisi (r=0,91, p<0,01) kadın stereotipleri ile ilişkisinden (r=0,85, p<0,01) anlamlı fark göstermemiştir (z=1,81, p>0,05). Yani kadınlar başarılı girişimcilerin yoğun ve benzer bir biçimde eril ve dişil özelliklere sahip olduğunu düşünmektedirler (Antalyalı & Özkul, 2017). Bir başka çalışmada ise, toplumsal cinsiyet algısı ve girişimcilik eğilimi faktörlerinin cinsiyete göre istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık göstermediği ortaya çıkmış, ancak girişimcilik algısının alt boyutlarından olan riske girme eğiliminin cinsiyete göre anlamlı bir farklılık gösterdiği, bu farklılığın nedeninin, kadınların erkeklere oranla riske girme eğilimi algılarının yüksek olmasından kaynaklandığı ifade edilmiştir (Kavak & Kaygın, 2017).

Yukarıdaki bilgilerden yola çıkarak toplumsal cinsiyet ile girişimcilik arasında bir ilişki olduğu farklı toplumlarda ve farklı çalışma gruplarında yer alan bireylerin girişimciyi erkeksi, kadınsı ya da daha dengeli bir karma özellikler grubu doğrultusunda tanımladıkları görülmektedir. Bu durum da konunun hala tartışmaya açık olduğunu ve girişimciliğin erkeksi mi kadınsı mı yoksa daha farklı bir bileşimde mi değerlendirildiği noktasında belirsizlikler olduğunu göstermektedir. Toplumun kültürel yapısının, yetiştirme ve eğitim kalıpşarının da etkili olduğu bu durum farklı örneklemlerde bu durumun test edilmesini gerekli kılmaktadır. Bu noktadan hareketle mevcut çalışmada bugünün y kuşağını ve dolayısıyla geçmişe nazaran daha esnek düşünen ve değer yargıları farklılaşan genç neslini, yarının ise potansiyel girişimcilerini temsil edebilecek bir örnekleminbu konudaki düşüncelerini öğrenmek anlam taşımaktadır.