• Sonuç bulunamadı

1.1. Kavramsal Çerçeve

1.1.4. Ahlaki Karakter

Akıl ve irade sahibi bir insanın, hayır gayesiyle, hür olarak yaptığı Ģuurlu davranıĢa ahlaki davranıĢ diyoruz (Erdem, 2006: 66). Ahlaki davranıĢın bireyin iradesiyle gerçekleĢmiĢ olması beklenir. Bu nedenle bireyin gerçekleĢtirdiği ahlak kurallarına uygun her davranıĢ ahlaki davranıĢ olarak kabul edilmez. Bir davranıĢı; benimseyerek,

27

inanarak, isteyerek yapmak ahlaklı davranmaktır. ÇeĢitli saiklarla toplumsal ilkelere, kurallara, yasalara, uymak amacı ile benimsemeden, istemeden iyi davranmak, ahlaka uygun olsa da ahlaki davranıĢ değildir (Köknel, 2006: 142). Nitekim Kohlberg (akt. Hökelekli, 2009: 21) ahlaki karakteri değiĢen Ģartlar altında, gözetilme ve cezalandırılma ihtimalinin düĢük olduğu zamanlarda ayartılmaya karĢı direnç gösterebilme yeteneğini kazanmıĢ olma Ģeklinde açıklamaktadır.

Erdem (2006: 54)‟e göre ahlaki davranıĢta iki nokta ön plana çıkmaktadır: ruha yerleĢmiĢ, düĢünme ve zorlama olmaksızın kolaylıkla meydana gelen ve ihtiyar ile iradeye dayanan bir davranıĢ olması. Aslında ahlaki davranıĢta ruhta yerleĢik olma ve oradan düĢünme olmaksızın kolaylıkla çıkma özelliği ile iradeye ve seçime dayalı olma özelliğini birlikte aramak davranıĢı değerlendirme açısından ikilem oluĢturmaktadır. Zira ruha yerleĢik, otomatikleĢen davranıĢın muhakeme, irade ve ihtiyar ile iliĢkisinin zayıflaması beklenir. Öte yandan her hangi bir dıĢ baskıya uğramadan muhakeme ve iradeyle kendini zorlayarak ahlaka uygun davranan birisi için ahlaki davranmamıĢtır diyebilir miyiz? Bu nedenle ahlaki davranıĢın her birisi için otomatikleĢmiĢ olma özelliğinin aranması beklenmemelidir. Bu özellik ancak karakter haline dönüĢmüĢ, ahlaki karakter özelliği kazanmıĢ davranıĢlar için geçerli olabilir. Ahlaki davranıĢta irade ve muhakeme yoğun biçimde yer bulurken; ahlaki karakter ahlaki davranıĢın kolaylık kazanmıĢ, melekeye dönüĢmüĢ halidir. Böyle bir davranıĢın öğrenilip özümsenmesi sürecinde muhakeme, ihtiyar ve irade aktifken; sonrasında ruha yerleĢen hal ve alıĢkanlık daha baskın olur. Bu nedenle karaktere sahip olmak insanın tercih ve davranıĢ özgürlüğünü kısıtlayan bir durum olarak değerlendirilemez (Yazıcı ve Yazıcı 2011: 54).

KiĢinin zamanla ruhuna yerleĢen değerler ve bu değerlerden çıkan davranıĢ biçimleri onun karakterini teĢkil eder. Ancak karakter insanın çevresine karĢı değiĢmeyen bir vaziyet almasıdır. Bu tavır menfi ya da müspet olabilir. Eğer insanın çevreye karĢı aldığı bu vaziyet yaĢadığı toplumun değerleriyle uyumlu olursa ahlaki karakterden söz edilir. Ahlaki karakter kavramında çevreye karĢı hususi bir vaziyet alma vardır. Ahlaki karakter, kiĢinin içinde yaĢadığı toplumun ahlaki değer yargıları ve davranıĢ tarzlarını kendine mal etme, benimseme sonucu ortaya çıkan yerleĢik eğilim ve davranıĢ özelliklerine iĢaret eder (Hökelekli, 2009: 11). Bazen de insan toplumun değerlerine muhalif davranır, bu durumda ya ahlaki olmayan karakterle suçlanır ya da kendi

28

değerlerini topluma benimsetecek kadar yaratıcı davranarak toplumun değer sisteminde değiĢiklik oluĢturur (Kerschenstainer, 1977: 31).

Ahlaki karakter aynı zamanda insan onuruna ve ilahi vahye dayanan bir yöne sahiptir. Toplumsal kabule mazhar olmuĢ, insan onurundan ve kutsal değerlerden referans alan; erdeme dönüĢmüĢ değerler ahlaki karaktere çerçeve oluĢturur. Bu nedenle ahlaki karakterde yalnız olabileceği, ulaĢabileceği Ģeyi isteme duygusu ve iradesi vardır; Ģahsiyet kendi mahiyetini daha mükemmel göstermek, harice karĢı daha iyi tesir yapmak için kendine ait olmayan, kendi ilgi sahasına girmeyen iĢleri kabul etmez yahut kendi kudretini aĢacak iĢlere giriĢmez. Ahlaki Ģahsiyet kendini tanır ve kendini sınırlandırmasını bilir (Kerschenstainer, 1977: 31). Ayrıca ahlaki karakter ruha yerleĢen prensiplerin ahlaki hürriyet içinde ortaya koyduğu davranıĢları ifade eder. Ġçten teĢekkül etmeyen iç ve dıĢ zaruretlerin, baskı ve alelade alıĢkanlıkların eseri olan davranıĢlar için “karakter” terimini kullanmak mümkün değildir (Çamdibi 1983; 39).

Etikte dıĢsal/dıĢ – denetimli ahlak olarak ifade edilen ve daha çok toplumsal iĢlev ve faydaya yönelik anlayıĢları ön plana alan ahlak anlayıĢı yerine bireyin kendi niyet ve hedefini kendi koymasını ifade eden içsel/iç – denetimli anlayıĢ gerçek ahlaki anlayıĢ sayılmakta ve daha muteber kabul edilmektedir (Mehmedoğlu, 2006: 161). Birey içsel ahlaka ulaĢıp kendi ahlakını buluncaya kadar dıĢsal ahlak ile ilerler. Ġç ahlak, kiĢileĢmiĢ bireyin ahlakıdır. Bireyi kuĢatan toplumsal ahlak dıĢ ahlaktır. DıĢ ahlak tek tek bireylerin iç ahlakının ortak noktasıdır ve gelenek olarak yaĢar (Poyraz, 2006: 187). DıĢ ahlak bireyi korku, sevgi ve otorite hissi ile terbiye etmeye, kendi değerlerini kabullenmeye zorlar. Ondan itaat bekler. Ġç itaatte ise sevgi ve otorite esastır. Korku tamamıyla aradan çıkar bunun yerine anlayıĢ kaim olur (Kerschenstainer, 1977: 120). Çocuğun toplumsallaĢmanın asıl amacı dıĢ etkenler tarafından yönetilmek yerine kendi kendine yönetimi sağlamak, dıĢ ahlaktan iç ahlaka ulaĢmaktır. Ahlaki karakter eğitimi bireyin bu içsel itaate ulaĢabilmesi için onun erdeme dönüĢmüĢ değerlerden oluĢan ahlaki karakter özelliklerini kazanmasına destek olma sürecidir.

Ahlaki karakter eğitimini erdeme dönüĢmüĢ değerleri veya ahlaki karakter özelliklerini bireye kazandırma faaliyeti olarak kabul edince akla ilk gelen “Ahlaki olan/ahlaksal olan/ahlaklılık nedir?” sorusu olacaktır. Farklı din, düĢünce ve kültürlerde ahlak üzerindeki görüĢler çeĢitli olsa da “ahlaklılık” diye bir Ģeyin varlığını hepsi kabul eder. Ama bu “ahlaklılık”, “ahlaksal olan” nedir? Ahlak üzerine düĢünmeye çalıĢan herkesin

29

kaçınılmaz olarak muhatap olacağı bir sorudur bu… Ġnsan eylemlerini ahlak bakımından değerli ya da değersiz kılan nedir? Bu noktada filozofların iki ana eğilimi ile karĢılaĢıyoruz. (i) Eylemler, eyleme temel olan, eylemi ortaya koyan düĢünüĢün niteliğine göre değerlidir ya da değildir. (ii) Sonucuna ya da baĢarısına göre bir eylem ahlak bakımından değerlidir ya da değildir (Akarsu, 1982: 10).

Akıllı bir varlık olarak insanın yerine getirmekle sorumlu olduğu ödevleri bulunduğu noktasından hareket eden birinci görüĢ ahlaki eylemde sonuçtan ziyade onun temelindeki niyet ve ilkenin önemli olduğunu belirtir. Etikte deontolojik teoriler olarak adlandırılan bu görüĢte sonuçtan ziyade “doğru eylem” problemi üzerine yoğunlaĢır. Buna göre eylemin doğruluk ya da yanlıĢlığı eylemin sonuçlarından bağımsız olarak onun birtakım ahlaki ödev ya da ilkelere uygun olup olmamasına bağlıdır (Cevizci, 2002: 16). KiĢi bir davranıĢı toplumun, ahlak ya da inanç sisteminin belirlediği ahlak ilkelerine uygun davranma niyeti ile gerçekleĢtirmiĢse o davranıĢ ahlaki davranıĢtır. Ahlaki davranıĢın salt ödev olduğu için yapılması gerektiğini belirttiği gibi, insanın pratik aklının evrensel olarak geçerli ahlaki ilkeleri zorunlu olarak ortaya koyduğunu da belirterek rasyonalist bir ahlak anlayıĢı ortaya koyan Kant bu görüĢün en güçlü temsilcisidir. Ödev etiği, ahlaki yükümlülük etiği de denen bu görüĢe göre insan aklı evrensel olarak geçerli ilkeleri ortaya koyar ve insan buna göre davranırsa ahlaki davranmıĢ, ahlaki yükümlülüklerini yerine getirmiĢ olur (Cevizci, 2002: 176-179). Ġnsanın eylemlerinin ahlaki bakımdan değerinin nasıl belirleneceğine dair ikinci görüĢ etikte teleolojik teoriler olarak adlandırılan görüĢtür. Bu görüĢe göre ahlaki eylemin değerini belirleyen eylemin ürettiği sonuçtur. Bir kimsenin son derece iyi niyetli olarak, ahlaki ilkelere uyarak ya da ödevin sesini dinleyerek yaptığı bir eylemin sonucu insana/insanlara zarar veriyorsa eylemin ahlaki bakımdan yanlıĢ olacağını savunur. Bu teorilere sonuççu etik teorileri de denir. Bu teoriler “En yüksek iyi nedir?” Sorusuna cevap ararlar ve bu soruya verdikleri cevap davranıĢların değerini belirleme de ölçü olarak kullanılır. Teleolojik teorinin farklı temsilcileri bu soruya bireysel mutluluk,

kendini gerçekleştirme ve en yüksek sayıda insana en büyük mutluluğu sağlamak en yüksek iyidir gibi cevaplar vermiĢtir. Mutluluğu nihai iyi olarak gören mutçu görüĢler,

çeĢitli türleriyle hazzı ahlaki hayatın merkezine yerleĢtiren hazcılık, modern dönemin yararcılık ve ahlaki egoizmi bu teorilerdendir (Cevizci, 2002: 15).

30

Hangi davranıĢ ahlakidir sorusuna verilen deontolojik ve teleolojik cevapların yanında bir de aksiyolojist görüĢten bahsedilebilir. Deontolojik görüĢün sonucu, teleolojik görüĢün eyleme ilk hareketi veren düĢünceyi ihmal eden yapısının tersine aksiyolojist etik görüĢleri, temelde iyi ve değer kavramına odaklanır ancak teleolojik teorinin aracı ihmal ederek sadece amaca yönelen yaklaĢımını benimsemez. Karakter özellikleri ve eylemlerin sadece sonuca götürmesi bakımından ârizî bir iyiliğe sahip olmadığını kendilerinin de bizatihi iyiliğe sahip olduklarını öne sürer. Aristoteles‟in kendini gerçekleĢtirme etiği buna örnek olabilir (Cevizci, 2002: 16).

Felsefe tarihinde erdem ahlakı olarak da isimlendirilen Aristoteles‟in ahlak görüĢü karakter ve erdemleri ahlakın temeli yapar. Aristoteles‟e göre, erdemli davranıĢ iki aĢırı uç arasındaki orta yoldur. Bu orta yolu belirleyecek olan da akıldır. Karakter haline gelmiĢ, erdeme dönüĢmüĢ değerler bir kiĢiyi iyi yapan temel elemanlarıdır. DavranıĢlarımıza ve hayatımıza yön veren değerlerin, diğer fiziksel varlıklar gibi somut bir mevcudiyeti yoktur. Değerler ancak eylemle birlikte ortaya çıkar ve sonuçta bizler adalet ve dostluk değerlerini somut olarak, adil ve dost insanlarda görebiliriz (Aydın ve Akyol Gürler 2012: 3). Bu yaklaĢımın ortaya koyduğu ahlak anlayıĢı günümüz değerler ve karakter eğitimi yaklaĢımlarının da mihenk taĢıdır.

Erdem ahlakı, ahlak felsefesinin temel iki kuramı olarak görülen yararcı ahlak ve ödev ahlakı teorileri kadar eski ve köklü bir kuramdır. Bu kuram değerler ve karakter eğitimi alanındaki yeni geliĢmelerle birlikte yeniden önem kazanmıĢtır. Erdem ahlakı ödev etiği gibi eylemin öncesindeki niyete ya da yararcı ahlak gibi eylemin sonrasında ortaya çıkan sonuca değil eyleyene bakar. Karaktere odaklanarak onu veya ona sahip olan bireyi iyi ya da yetkin olarak tanımlar. Eylem temelli değil eyleyen temellidir. Nasıl eylemde bulunduğumuzdan ziyade nasıl bir insan olduğumuz üzerinde durulur. Ġyilik, adalet, yardımseverlik, dayanıĢma gibi ahlaki değerler üzerine kuruludur (Yazıcı ve Yazıcı, 2011: 15).

Üç farklı görüĢ açısından ahlaki karakterin ne olduğu sorusuna cevap aramak gerekirse deontolojik görüĢe göre doğruyu bilen ve ona göre davranan, teleolojik görüĢe göre iyi

sonucu arayan ve ona ulaĢan, erdem ahlakına göre ise iyi sonuca götüren doğruyu bilen ve içselleştirerek uygulayan karakter ahlaki karakterdir diyebiliriz. Erdem ahlakı, ödev

ahlakı ile yararcı ahlakta eksik olan bireyi temele almayı gerçekleĢtirerek bireyin ahlaklılığında akıl boyutu kadar duygu boyutunun da etkin olduğunu söyler. Erdem

31

ahlakı ahlak eğitimi açısından en uygun ve en etkili ahlaki yaklaĢım olarak görülmektedir (Yazıcı ve Yazıcı, 2011: 20).

Değerlerin kökeni noktasından bu üç felsefi anlayıĢa baktığımızda değerler ile deontolojik/yararcı görüĢler arasında köken olarak yakın bir iliĢki bulunduğu da öne sürülebilir. Yararcılık neyin yükümlülük olduğuna değil, neyin daha değerli olduğuna odaklanır. Bu nedenle değerlerin köken olarak ahlak felsefesindeki yararcı görüĢlere daha yakın durması doğaldır. Nitekim Cevizci (2002:176)‟nin belirttiği gibi ahlaki değer teorilerinde, iyi ve kötü kavramları ilk ve temel kavramlar olup, ahlaken doğru ve yanlıĢ kavramları onlardan türetilir, ödev ve yükümlülükten pek söz edilmez. Ahlaki yükümlülük teorilerinde ise birincil kavramlar ödev ve yükümlülüktür.

Yararcılık ile değerler arasındaki iliĢkiyi Sokrates‟e kadar götürmek mümkündür. Sokrates ahlaki erdemleri insanın yazgı ve doğasıyla uyum içinde olması Ģeklinde özetlenebilecek mutluluk amacına götürecek birer araç olarak tanımlayarak yararcılık ile erdem arasındaki iliĢkiyi açıklamıĢtır (Cevizci, 2002: 37-38). Modern dönemde ise yararcılık T. Hobbes gibi düĢünürler öncülüğünde Anglosakson kültürde geliĢmiĢtir. Ahlaki hayattaki yansıması hangi davranıĢın daha değerli olduğunu ne kadar fazla sayıdaki bireye yüksek oranda fayda sağlayacağı ile belirlemek olarak görülen bu görüĢ söz konusu toplumlarda kapitalizminde temelini oluĢturan kâr-zarar dengesini gözetme anlayıĢı ile de paralellik arz etmektedir (Cevizci, 2002: 190-191). Son dönemlerdeki değerler eğitimi çalıĢmalarının da büyük oranda aynı kültür çevresinde ortaya çıkıp geliĢmesi bu kültürdeki etik anlayıĢla bağlantılı değerlendirilebilir.

Karakter eğitiminin gayesini teĢkil eden ahlaki karakterin teorik temellendirmesine dair görüĢleri ortaya koyduktan sonra pratikte ahlaki karakterden beklenenin ne olduğuna değinmek gerekir. “Ahlaki karakteri oluĢturan erdemler nelerdir, hangi özellikler ahlaki karakter olarak kabul edilir?” sorusuna literatürde cevap aramaya çalıĢtığımızda pek çok cevapla karĢılaĢmak mümkündür. Zira her ahlak disiplini, her kültür çevresi kendisinin esas kabul ettiği ölçülere uyan davranıĢlara ahlaki, uymayanlara da ahlakdıĢı davranıĢlar yahut da kötü ahlak demiĢtir. Ġslam dünyasında, ahlakiliği ve gayr-ı ahlakiliği tayin eden; yani iyi veya kötü olan, Ġslam inancı ile belirlenirken, bir baĢka coğrafyada farklı bir din veya gelenek belirleyici olmaktadır (Erdem, 2006: 67).

Eski Yunan‟ın güçlü düĢünürleri için erdem özellikle de ölçülülük erdemi önemli olmuĢtur. Aristoteles ahlaki erdemi bir varlığın ifrat ve tefrite düĢmeden ölçülülüğü

32

muhafaza ederek fonksiyonunu en iyi Ģekilde yerine getirme hali olarak belirtmiĢtir (Cevizci, 2002: 70-72). Ploton‟da ise bu görüĢ kendinden sonraki dönemleri de etkileyecek ölçüde güçlü biçimde yer bulmuĢtur. O‟na göre ruhun iĢtiha adını verdiği parçasının erdemi ölçülülük, iradenin erdemi cesaret, aklın erdemi ise bilgeliktir (Cevizci, 2002: 65). Bu görüĢün daha sonraki dönenlerde Ġbn. Miskeveyh, Gazali gibi Ġslam ahlakçılarında geliĢerek dört hikmet (temel erdemler/fezaili asliye): hikmet, Ģecaat, iffet ve adalet erdemleri olarak kendine yer bulduğu görülür (Gazali, 2000: 119-123; Bertrand, 2001: 40-41; Yaran, 2011: 55-57).

Gazali (2000: 120-122) ye göre ahlak güzelliğinin tamamlanması için, bütün rükünlerde güzellik lazımdır. Bu rükünler ilim, gazap ve Ģehvet kuvvetleri ve bu üç kuvvetlerin dengede bulunması yani adaletle tam olur. Bu dört erkân eĢit bulunup mutedil ve birbirine uygun oldukları zaman, güzel ahlak tamamlanmıĢ olur. Ġlimde adalet hikmeti, gazapta adalet Ģecaati, Ģehvette adalet iffeti oluĢturur ki sonuçta ahlakın esası:

Hikmet: Nefsin bütün ihtiyari fiillerde doğruyu ve yanlıĢı ayırması…

Adalet: Nefsin, hikmetin gösterdiği istikamette gazap ve Ģehveti yönlendirme kabiliyeti. ġecaat: Nefsin gazap kuvvetini idarede hikmete muti olmasıdır.

Ġffet: ġehvetin ilahi nizamın edebiyle edeplenmesidir.

Diğer bütün ahlaki faziletler / erdemler bunların farklı Ģekillerde görünüĢlerinden, dallarından ibarettir. Gence bu erdemleri kazandırmak onda ahlaki karakteri teĢkil etmektir. Yaran (2011: 57)‟a göre Ġslam ahlakçılarının Ploton‟a bağlı kalarak oluĢturdukları bu ahlaki karakter erdemleri esas olarak Ġslam ahlak anlayıĢını yansıtmamaktadır. Ġslam düĢüncesinde ahlaka daha çok felsefi açıdan yaklaĢanlarda bu görüĢ yaygınken geleneksel Ġslam ahlakında Kur‟an-ı Kerim ile hadise dayalı bir bakıĢ açısı daha ön plandadır. Buna göre Kuran‟da sıklıkla tekrarlanan ya da vurgulanan erdemleri Ġslam ahlakının temel erdemleri olarak belirlemek daha doğru olacaktır. Örneğin “ġüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düĢünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” (Kuran, Nahl Suresi, Ayet 90) perspektifinden temel Ġslami erdemlere bakıldığında; adalet, ihsan, iffet ve merhamete ulaĢılacaktır. Benzer biçimde daha çok zühde dayalı bir anlayıĢ geliĢtiren tasavvuf ahlakının çeĢitli temsilcilerinde temel ahlaki erdemler farklılık gösterebilmektedir. Mevlana‟nın yedi öğüdünde yer bulan cömertlik,

33

merhamet, affedicilik, öfkeye hâkim olma, tevazu, hoĢgörü ve dürüstlük ile BektaĢilikte yer bulan eline, beline ve diline hâkim olma anlayıĢı bu bağlamda değerlendirilebilir. Ahlaki karakteri oluĢturan erdemlerin neler olduğu mevzusu geçmiĢte olduğu gibi bu gün de ahlak eğitimcilerinin önemli sorgulama alanlarından birisidir. Özellikle de son yıllarda küreselleĢme, demokratikleĢme ve yoğun göçlerle birlikte her toplumda geleneksel erdemler ile birlikte küresel birtakım değerlerden bahsedilmekte ve bunlar arasında bir dengenin nasıl sağlanacağı üzerine kafa yorulmaktadır (Doğan, 2007: 622-624; Arslan, 2007: 637-643 Keskin, 2008: 44; Kaymakcan ve Meydan 2012: 1574-1576). Günümüzde karakter eğitimi konusunda öncü çalıĢmalara sahip Lickona (1991: 43-45)‟ya göre okulların öğrencilere kazandırması beklenen erdemler kültürlere göre farklılık gösterse de bazı ortak erdemlere ulaĢılabilir. Saygı ve sorumluluk bu erdemlerdendir. Bu iki erdem ahlaki karakteri oluĢturacak en önemli, miğfer değerlerdir. Dürüstlük, adalet, hoĢgörü, öz denetim, yardımseverlik, merhamet, iĢbirliği, cesaret ve demokratik değerler de esas olarak bu iki değerin farklı formları olarak görülebilecek ve aynı zamanda bu değerleri destekleyecek değerlerdir.

Güncel karakter eğitiminin önemli teorisyenlerinden olan Berkowitz ve Grych, (2000: 56-58) ise “Ahlaki karakter hangi erdemlerden oluĢur?” sorusuna ahlaki karakterin birbirini tamamlayan iki tür karakterin bütünlüğünden oluĢtuğunu belirtmektedir. Buna göre karakterin esas bileĢenleri: kendini kontrol, toplumsal uyum, uysallık, kendine güvendir. Bu esas bileĢenler karakterin ahlaki düĢünüĢü harekete geçiren, çalıĢmasını kolaylaĢtıran fakat kendi halinde ahlaki bir değer ifade etmeyen unsurlarıdır. Karaktere ahlakilik özelliği katan esas diğer özelliklerdir. Bunlar: empati, diğerkamlık, ahlaki düĢünce yeteneği ve vicdandır. Karakterin moral bileĢenleri ahlaki düĢünüĢü çalıĢtıran veya kolaylaĢtıran ancak kendi halinde ahlaki değer ifade etmeyen esas bileĢenlerin fonksiyonu ya da uygulamasıdır denebilir. Karakterin birçok yönü bu sekiz boyut altında gruplanabilir. Bir yönüyle bunlar karakteri oluĢturan çatı özelliklerdir. Buna göre çatı özelikleri de göz önünde bulundurarak erken geliĢim döneminde ahlaki karakter geliĢimi için bireyde bulunması gereken ahlaki karakter özellikleri Ģunlardır: (Barkowitz ve Grych, 2000: 58)

a) Kendi Kendini Kontrol: Bu özelliğe sahip bir çocuk kendi davranıĢlarını kontrol edebilir. Toplumsal olarak uygun olmadığında kendi dürtülerine zapt edebilir.

34

b) Empati: Diğer insanların duygu ve ihtiyaçlarına karĢı duyarlı olur. Onların sıkıntılarına sevecen duygusal yanıtlar verebilir.

c) Toplumsal Uyum: Diğer insanlarla olumlu iliĢkiler kurmaya değer verir ve bunun yollarını arayıp bulur. Özellikle yetiĢkinler ile olumlu iliĢkilere değer verir.

d) Uysallık: Kendisi dıĢından telkin edilen standartlara ve kuralarla uymaya eğilimli olur. Toplumsal ve ahlaki normlara bağlıdır.

e) Özgüven: Genel olarak kendisi ile ilgili olumlu bir anlayıĢa sahiptir ve kendi yetenekleri hakkında iyimserdir.

f) Vicdan: Haddi aĢan bir davranıĢta bulunduğunda kötü hisseder, telafi etmeye çalıĢır. Genel olarak yapılması uygun olan ve olmayanları anlar ve ona uygun davranmaya çalıĢma ihtiyacı hisseder.

g) Ahlaki DüĢünüĢ: Doğru ve yanlıĢ hakkında fikir yürütebilir ve doğruyu yapmak için onu yanlıĢtan ayırabilir. Sosyal ve ahlaki kuralları bilip onları doğru bir Ģekilde uygulayabilir.

h) Diğerkâmlık: Diğer insanlar için endiĢelenir, onlara yardım eder, onlarla paylaĢır ve iĢbirliği yapar. Diğerlerinin meĢru ihtiyaçları için kendisinin zevklerini/menfaatlerini feda etmeye istekli olur.

i) Dürüstlük: Menfaatleri tehlikede olduğunda bile daima doğruyu söyler.

j) Sosyal Yetenekler: Diğer insanların bakıĢ açısını alabilir. Etkili biçimde toplumsal krizleri çözmeye yeteneklidir.

Barkowitz ve Grych (2000: 58)‟ e göre iyi bir karakter bu özelliklere sahiptir ancak karakter bir değerler listesi değil, birçok değerin birleĢiminden oluĢan çok yönlü bir melekedir. Ahlaki yargı ve davranıĢları geliĢtirmek için bunların dayanacağı uzun değerler listesi oluĢturmaya ihtiyaç yoktur. Adalet ve insanlığın selameti gibi birkaç miğfer değerin iyice özümsenmesine destek olunması yeterlidir (Berkowitz 1996, akt. Veugelers ve Vedder, 2003: 379). Bu nedenle karakter eğitiminde hangi karakter özelliğinin öğretileceğinden daha çok öğretilecek olan değerlerin bir bütün olarak iyice özümsenmesi için ahlaki karakterin yapısını çözümlemek gerekecektir. Zira erdemlerin tanımlamalarını yapmak veya erdemli davranıĢa örnekler vermek belki de birçok eğitim sisteminin baĢarabildiği fakat ahlaki karakterin ilk adımından öteye geçmeyen bir davranıĢken esas problem söz konusu erdemlere tutkuyla bağlanmıĢ bireyleri

35

yetiĢtirebilmek noktasında odaklanmaktadır. Bu nedenle karakterin tüm bileĢen ve katmanlarını inceleyerek derğerlerin karakter özelliklerine dönüĢme süreci hakkında yol haritası belirlemek doğru bir yaklaĢım olacaktır.