• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: AHLAKĠ KARAKTERĠN GELĠġĠMĠ

2.1. Karakter GeliĢimine Etki Eden Faktörler

2.1.3. Diğer Faktörler

Eğitim farklı kaynaklardan beslenir. Aile, okullar, akran grupları, kitle iletiĢim araçları ve sivil toplum örgütleri bu faktörlerden bir kısmıdır. Bu faktörler içinde aile ve okul en önemli etken olmaları nedeniyle karakter eğitimi alanında her zaman özel bir yere sahip olmuĢtur. Ancak günümüzde toplumsal yapıdaki değiĢimler diğer birçok faktörü önemli hale getirmiĢtir. Bireyin ergenlik dönemine kadar genelde aile ve okul esas faktörler olarak kalsa da bireyin geliĢimi ve sosyalleĢmesine bağlı olarak zamanla pek çok faktör karakter geliĢiminde devreye girer. Aile çocuğun sosyalizasyon sürecinde karsılaĢtığı birincil gruptur. Ailenin ardından okul, akran grupları, iĢ ortamı, bireyin etkileĢimde bulunduğu kulüp, dernek gibi diğer ikincil gruplar gelir. Ġkincil gruplar, “birincil gruplara göre daha az olmak üzere, bireyin toplumsallaĢmasında yaygın bir etkisi bulunan grup” olarak tanımlanır. Çocuk büyüdükçe ikincil gruplar önem kazanmaya baĢlar (Gürler, 2005: 71-72).

“Ġnsanın beni bu dünyada kurulur” (Tozlu ve Topsakal, 2007: 199 ). Benliğinin bir bütün olarak Ģekillendiği dünyanın koĢullarının elveriĢliliği onun ahlaki karaktere ulaĢımını etkiler. Bizler insan olarak eylemlerimizi yöneten ve onlara rehberlik eden değerlerle örülmüĢ bir atmosferde nefes alıp vermekteyiz. Hava kirliliği biyolojik sağlığımızı nasıl tehdit ediyorsa ahlaki hayattaki kirlilik de değerler dünyasını öylece

73

tehdit eder (Poyraz, 2006: 173). Etrafımızı kuĢatan atmosferin temiz olması o havayı soluyanlar için ne kadar önemli ise değerleri soluduğumuz temiz çevre de karakterin sağlıklı geliĢimi için o kadar önemlidir.

Hangi çağda ve hangi kültür çevresinde yaĢarsa yaĢasın, insan kendini değerler dünyası içinde inĢa eder. Ne var ki havayı kirletenler insanoğlundan baĢkası olmadığı gibi; negatif değerleri de biz üretiyoruz. (Poyraz, 2006: 173) Ġnsanın içinde yaĢadığı değerler dünyası ile kendisi arasındaki iliĢki bazen ipek böceği ile kozası arasındaki iliĢki gibidir. Ġnsan bir yandan olumsuz değerleri üretip onlara dayalı bir dünya inĢa ederken fark etmeden kendisinin ve gelecek nesillerin hayatını ipotek altına alır. Bu süreç çoğu zaman kitle iletiĢim araçları, eğlenme ve boĢ zaman alıĢkanlıkları ya da çeĢitli kurum ve kuruluĢlar aracılığıyla yavaĢ ve hissedilmeden gerçekleĢir. Sonuçta ailenin, okulun ahlaki karakter geliĢimindeki rolünü aĢındırıcı, eğer bilinçli ve planlı olunmuĢsa nadiren destekleyici alternatif bir sürü faktör ortaya çıkar.

Bireyin karakter geliĢimini etkileyen diğer faktörlere iki farklı açıdan bakmak mümkün görünmektedir. Bireyin çoğunlukla yakın çevresinde bulunan, fiziksel temas içinde olduğu yakın faktörleri birincil faktörler; bireyin gerçekte birebir fiziksel temasta bulunmadığı ancak dolaylı yollarla onun karakter geliĢimini etkileyen ikincil faktörler. Birincil faktörleri akran grupları ve kiĢinin iletiĢim içinde olduğu çeĢitli kurum ve kuruluĢlarla iletiĢim kanalları; ikincil faktörleri ise bireyin içinde yaĢadığı dikey anlamda çağın, yatay anlamda ise toplum veya toplumların genel durumu olarak değerlendirebiliriz. Bunu bireyin içinde yetiĢtiği ve yaĢadığı zamanın ruhu olarak da tanımlayabiliriz.

Yeni yetiĢen nesillerin karakterini içinde yetiĢtikleri bölge ve toplumun kültürel, ekonomik, fiziki Ģartlarından; devrin düĢünsel, ekonomik ve siyasi paradigmasından ayırmak mümkün değildir. Yapılan araĢtırmalar atmıĢlı yıllardan sonra tüm dünya genelinde esen bireysellik ve özgürlük rüzgârlarının ve seksenlerden sonraki tüketim odaklı düĢüncelerin gençlerin değerlerine yansıdığını, gençlerin yetiĢtikleri mahalle çevresi ya da okul ortamına göre farklı değerlere sahip olduklarını göstermektedir (Hökelekli, 2011: 164-173; Gürler, 2005: 72). Platon‟dan itibaren insanların içinde yaĢadıkları kültürel, toplumsal ve idari yapının karakteriyle bireyin karakteri arasında doğrudan nedensel bir iliĢki olduğu kanaati sıklıkla paylaĢılmıĢtır (Yazıcı ve Yazıcı 2011: 15).

74

Ġbn Haldun çeĢitli ırk ve milletlerde görülen farklı mizaç ve karakter tiplerinin oluĢmasında iklimler, besinler, geçinme ve beslenme biçimlerinin etkisinin bulunduğunu belirtmiĢtir. Ona göre kiĢilerin uğraĢtıkları iĢ ve meslek kollarının, toplumsal konumlarının da kiĢilik ve karakterlerinin Ģekillenmesinde önemli etkileri bulunmaktadır. Dahası toplumdaki yönetim tarzının insanların kiĢilik ve karakter yapıları üzerine önemli etkileri vardır. Bireyin yaĢadığı toplumda adil ve yumuĢak bir yönetim varsa bu bireyde kendine güven duygusu geliĢir. Buna karĢılık zulme, zor ve baskıya dayanan, aĢırı otoriteye ve cezaya baĢvuran bir yönetimde yaĢayan kimselerde korku hâkim olur; direnme ve metanet gücü ortadan kalkar, aĢağılık duygusu, kendine güvensizlik ve bağımlılık eğilimi geliĢir. Böyle bir Ģahsiyet yapısıyla yetiĢen bireylerin oluĢturduğu toplulukta yenileĢme ve geliĢme olmaz; tutuculuk, katılık ve gerilik hâkim olur (Ġbn Haldun 1982 akt: Hökelekli, 2010: 298).

Doğumdan ilkokul çağına kadar geçen dönemde çocuk ana-babasının, kendisine çeĢitli konularda bilgi verecek, kendisini ödüllendirecek veya cezalandıracak tek otorite kaynağı olarak görmektedir. Dolayısıyla, bu dönemde ana-baba çocuğun ne tür tutumlar geliĢtireceğini tayin eden en önemli faktördür. Ġlerleyen yaĢla birlikte çocuğun sosyal çevresi de geliĢmekte ve yavaĢ yavaĢ ana-baba dıĢındaki etkenler de tutumların oluĢmasında rol oynamaya baĢlamaktadır. Bu etkenlerden en önemlisi hiç kuskusuz arkadaĢlardır (Yılmaz, 2009: 21). Özellikle ergenlik dönemlerinde sıkı arkadaĢlık iliĢkileri toplumsal iliĢkilere öncülük eder. Sosyal geliĢimin en kritik dönemlerine denk gelen bu dönemlerde gencin doğru arkadaĢlık iliĢkilerine girmesi doğru alıĢkanlıklar kazanması açısından önemlidir. ArkadaĢlık ortamı çocuk ve genç için en önemli onaylanma ortamıdır. Genç arkadaĢlarının onayını almak için çoğu zaman onların değerlerini içselleĢtirir. Ergen ve çocuklarda suçluluk üzerine yapılan araĢtırmalar bu dönemlerde suça bulaĢmada arkadaĢlık ortamlarının etkisinin büyük olduğunu göstermiĢtir (Gürler, 2005: 72).

Okul binalarının ve çevrelerinin estetik durumunun; okulların bulunduğu çevredeki bilardo, internet kafe gibi eğlence ortamları ve sanatsal, bilimsel etkinlik mekânlarının öğrencilerin eğitsel davranıĢları kazanmalarını etkilediği; çevredeki toplum kültüründen kopuk çeĢitli mekanlara sık giden öğrencilerde yabancılaĢma duygusunun daha yoğun geliĢtiği belirlenmiĢtir (Çiloğlu, 2006). Zira bu tür mekânlar sundukları imkânlarla boĢ zamanları değerlendirme yoluyla öğrencinin toplumsallaĢma istikametini belirler.

75

Çevrede sağlıklı ortamlara ulaĢamayan genç; çoğu zaman toplumun değer yargılarından kopuk, dar bir grubun onayına bağlı yaĢam Ģeklini benimseyerek yabancılaĢma yaĢar. Özellikle de ergenlik döneminde birey, kendi dürtü ve ilgilerini grubun değer ve standartlarına göre belirler ve kendi baĢarı/baĢarısızlığını, davranıĢının doğruluğu/yanlıĢlığını buna göre yargılar.

Anne-baba ve eğitimcilerin çocuğun eğitiminde göz önde bulundurması gereken dıĢ etkenler medya ya da arkadaĢ çevresi gibi sıkça söz edilenlerden ibaret değildir. Çocuğun ruhuna daha küçük yaĢlardan itibaren dalga dalga akan birçok dıĢ etkenden söz etmek mümkündür. Örneğin çocuğun içinde doğduğu ekonomik ortam böyledir. KuĢaklar boyu ekonomik sıkıntılar içinde öfkeli bir yaĢam kavgası veren ailede yetiĢmiĢ çocuklardan paylaĢımcı iĢbirliğine dayalı sağlıklı bir tutum beklemek zordur. Bu çocuklarda toplumsallaĢabilmeye dönük bir cesaret ve zorluklar karĢısında umutlu bir azim duygusu güçlendirilmedikçe söz konusu duyguların dengelenmesi zordur. Yine çocuğun doğduğunda kendisini içinde bulduğu aileye, uyruğa, dine dair çevreden yapılan olumlu ya da olumsuz yönlendirmeler ve önyargılar da bu tür çevresel etkilerdendir. Bu yönlendirmeler sonucunda çocuk ya kasıntılı, kendini beğenmiĢ bir karaktere ya da tam tersi bir yapıya bürünebilir (Adler 2005: 151-152).

Wolff (1999: 35) normal kiĢilik geliĢiminin en kritik dönemi olan çocuklukta

yoksunluğun kiĢilik geliĢimini duraklatan ya da faklı yönlendiren en önemli etken

olduğunu belirtir. Özellikle erken bebeklikte yetersiz beslenme kalıcı geliĢim bozukluğu ve zihinsel geliĢimde duraklamaya neden olur. Altı ay ve üç yaĢ arasında sevgi ve güven duygularıyla bağlanabileceği anne baba ve çocuğun zeka ve dil uyarılımını sağlayacak destekleyici ortamların yokluğu kiĢilik geliĢiminde dengesizliklere yol açar. Bu dönemin kiĢilik geliĢiminde çocuğun özdeĢim kurabileceği öncelikle anne baba ve ilerleyen dönemlerle birlikte rol modeli Ģahsiyetlerin yokluğu bu çocuğun kiĢilik geliĢimini olumsuz yönlendirecek yoksunlukların en etkili olanlarıdır.

Ġlk gençlik yıllarında birey hayattaki yerini, amaç ve hedeflerini belirlemek için bir anlam arayıĢı içine girer. Bu anlam arayıĢını baĢarılı bir kimlik ile sonlandıramayan gençler inanç ve değerlerini kaybetme, kuralsızlık, ahlakı hor görme ve duyarsızlıkla sonuçlanan bir yabancılaĢma sürecine girerler. Bu özellikler zamanla bireyin karakterinde bencillik, hazcılık, özdenetim yoksunluğu, moda ve reklamlara bağımlılık, gösteriĢ merakı ve boĢluk gibi niteliklerin yerleĢmesine neden olur. Gençlerde bu

76

sonucu doğuracak yabancılaĢmamın önlenebilmesi için çevrelerinde özdeĢim kurabilecekleri olumlu rol modelleri ve hayatı anlamlandırmalarına ıĢık tutacak pozitif bir değerler sistemine ihtiyaç vardır. Bu model ve değerler sistemi gençlerin kimliğini Ģekillendirmesindeki itici güç olan istek ve arzuları yönlendiren ve dengeleyen kılavuzlar olarak iĢlev görür (Hökelekli, 2011: 157-163).

Günümüz toplumlarındaki kurumsal yapılanmaların ve iliĢkilerin gençlere anlam arayıĢında gerekli güvenilir dayanakları sunduğunu söylemek zordur (Hökelekli, 2011: 157). Günümüzde aile ve planlı eğitim kurumlarının çocuklarının tutumları üzerine etkileri eskiye göre oldukça azalmıĢtır. Artık herkes televizyon ve internet gibi kitle iletiĢim araçlarından çeĢitli olaylar hakkında kolayca bilgi edinebilmekte ve dünyanın her tarafındaki olumlu olumsuz davranıĢlara ve rol modellerine kolayca ulaĢabilmektedirler. YetiĢen nesillere ev ile eğitim kurumlarında öğretilen değerler ile dıĢ dünyada kendilerine sunulan değerler arasında uçurumlar oluĢmakta bunun sonucu olarak da yabancılaĢma, kimlik karmaĢası ve toplumsal değerlerin erozyona uğraması gibi birçok olumsuzluk yaygınlaĢmaktadır. Oysa okul ve evdeki hayat ve bunlar dıĢındaki hayat için ayrı ayrı iki ahlak ilkeleri dizisi olamaz. DavranıĢ bir olduğuna göre davranıĢ ilkelerinin de bir (aynı) olması gerekir (Dewey, 1976: 118). Ortaya çıkan bu yeni duruma göre geleneksel toplumda temel sosyalleĢme kanalları olan aile ve okul artık kendi fonksiyonunu sorgulamak ve yeniden yapılandırmak zorundadır. Zira açık toplumda kitle iletiĢim araçlarının ve farklı sosyalleĢme ajanlarının etkileri göz önünde bulundurulmadan toplumsal değerlerin dengeli bir tarzda genç kuĢaklara sevdirilmesi zor görünmektedir (Çiloğlu, 2006: 30).

Erich Fromm (t.y.: 90-97) çağdaĢ dönemin kapitalist pazar anlayıĢının belirgin bir özelliği olarak bireylerde pazarlama yöneliĢinin ortaya çıktığını savunur. Nesnelerin pazarında nasıl her Ģey albeniye donanıp en üst fiyattan satılmaya çalıĢılıyorsa aynı Ģekilde bir de “kiĢilik pazarı” oluĢmuĢtur. Bu kiĢilik pazarında sunulan modellerin ahlaki değerine bakılmaksızın maddi ederi her Ģeyin üstünde tutulur ve kendisine daha albenili hayat sunacak roller gencin özdeĢim modeli haline gelir. GeliĢen teknoloji iletiĢim ve ulaĢım imkânlarını geliĢtirerek zamanı ve mekânı küçültmüĢ ve kitle kültürü denilen bir kültürün oluĢmasını sağlamıĢtır. Kitle kültüründe insanlara ulaĢtırılan Ģeyin kiĢiye ve topluma maddi veya manevi yararına bakılmaksızın pazarlanması esas alınmaktadır. Televizyon, bilgisayar ve internet aracılığıyla yeni nesillere sunulan rol

77

modelleri ve yaĢam tarzları toplumsallık kaygılarından uzak, gerçeklikten yoksun ve sanaldır. Doğru kullanıldığında gençlerin karakter geliĢimlerinde çok olumlu katkılar sağlayabilecek spor ve müzik bile çoğu zaman körü körüne tarafgirlik ya da alkol, uyuĢturucu gibi çeĢitli sanal mutluluklara giden yollar olarak kullanılmaktadır (Hökelekli, 2011: 164-173).

Genellikle arzu edilen karakter ancak kiĢi kendi kiĢiliğinden memnun olup kendini kabullendiği ve diğer insanlarla memnuniyet verici iliĢkiler kurabildiği zaman geliĢir. Bireyin ne sadece kendini kabullenmesi ne de kendisini onaylayan ve tatmin olduğu bir ortamda bulunması tek baĢına karakteri belirleyebilir. Her ikisi de gereklidir (Francis 1962: 347). Çoğu zaman bireyin benlik algısı kendini ait hissettiği, beraberken mutlu olduğu grubun değerleri ile paraleldir. Grupta kendini rahatlıkla ifade edebilen, grubun onaylanan yararlı bir ferdi olduğunu hisseden çocuk/genç kendini tatmin eden bir benlik algısı geliĢtirir. Bu benlik algısı da onun içinde bulunduğu grubun ideal ve değerleri ile özdeĢleĢmesini destekler. Bu nedenle gencin ahlaki karakter geliĢiminde sorumluluk sahibi olan aile, eğitim kurumları ve gönüllülerin onların kendilerini bulabilecekleri, mutlulukla kendilerini bağlı hissedebilecekleri ortamları hazırlamalıdır.

2.2. Temel GeliĢim ve Öğrenme Kuramları Açısından Karakter GeliĢim ve Eğitimi

Ġnsanoğlu anne karnında baĢladığı geliĢim serüvenini biyolojik, biliĢsel, sosyal, moral, dil ve kiĢilik gibi farklı alanlarda sürdürerek olgunlaĢır. Bu geliĢim alanlarından her biri, birbiri ile iliĢkilidir ve kiĢinin karakterinin Ģekillenme istikametine etki eder. Literatürde karakter geliĢimine en yakın geliĢim alanı olarak ifade edilen moral geliĢim çocuğun kendi özgünlüğü ve özgürlüğü içerisinde topluma mal olmuĢ ahlak kuralları dizgesini öğrenmesi ve bunlarla ilgili muhakeme ve yargılama yeteneğini artırması olarak tanımlanır (Özbay, 2003). Ahlaki geliĢim, hem benlik ve kiĢilik geliĢimi hem de biliĢsel geliĢimle iliĢkilidir. Bu nedenle ahlak geliĢimi üzerine yapılan çalıĢmalarda biliĢsel, sosyal ve kiĢilik geliĢimlerine temas edilmesi kaçınılmazdır (KağıtçıbaĢı, 2010). Burada ahlaki karakter ve geliĢimini temel geliĢim ve öğrenme kuramlarından psikanalitik ve psikososyal kuramlar ile biliĢsel ahlaki geliĢim ve genel öğrenme kuramları ile yapılandırmacı öğrenme yaklaĢımı açısından ele alacağız. Bunu yaparken temel amacımız söz konusu kuramların ahlaki geliĢim, özellikle de kiĢiliğin ahlaki boyutunu ifade eden karakter ve ahlaki karakterle iliĢkisini ortaya koymaya çalıĢmaktır. Bu doğrultuda örneğin psikanalitik yaklaĢımın kiĢilik geliĢimini modern anlamda ilk

78

defa ele almasının yanında çocuğun duygu ve güdülerinin ahlak eğitiminde önemsenmesi düĢüncesini vurgulamasıyla karakter eğitiminde önem arz ettiği görülmektedir. Psikososyal geliĢim kuramı çocuğa geliĢim odağına göre davranıĢta bulunulması, eğitimcinin bu odağa odaklanması gerektiğini öğretirken biliĢsel ahlaki geliĢim kuramı eğitimciye çocuğa çok Ģey söylemek yerine onu ahlaki muhakeme imkanı sunacak ortamlara ya da kurgusal ikilemlere muhatap kılmasını öğütlemektedir. Genel öğretim kuramlarından davranıĢçı kuram eğitimciye çocuğun ahlaki karakteri iĢaret eden davranıĢlarını bolca teĢvik etmesini öğütlerken, sosyal öğrenme kuramı ona iyi model olmasını ve onu iyi modellerle birlikte yaĢatmasını istemektedir. Yapılandırmacı öğrenme yaklaĢımı ise bir yandan özümseme, adaptasyon ve biliĢsel denge gibi kavramlar yoluyla ahlaki karakterin içselleĢtirilmesinde zihinsel süreçleri açıklamaya ıĢık tutarken diğer yandan da her çocuğun özgünlüğüne vurgu yaparak değer eğitiminde her öğrencinin kendi değerini keĢfetmesini öngören yaklaĢımlara iĢaret etmektedir.