• Sonuç bulunamadı

 

Dünyada siyasal, sosyal, ekonomik vs. alanda görülen değişim ve dönüşümler etkisini yönetim anlayışında da göstermiştir. Küresel rekabet ortamında etkin olmak isteyen devletler artık küresel boyutta düşünmek ve hareket etmek, etkinliklerini artırmak durumunda kalmıştır. Reformlar bu çerçevede, devletin etkin yapıya kavuşturulmasına yönelik politika değişiklikleri ve kurumsal düzenlemeleri içermeye başlamıştır. Bu bağlamda da kamu yönetimi alanında yeniden yapılanma kavramı yaygınlık kazanmaya başlamıştır.

Osborne ve Gaebler’in ABD kamu yönetimi sistemini inceleyen ve aslında sadece ABD’ye ilişkin olmayıp tüm kamu yönetimlerinin tamamı açısından tespit ve önerilerin yer aldığı “Reinventing Government” isimli çalışmasında kamu yönetimindeki değişim 10 ilke ile açıklanmıştır. Bu ilkeler; “1- Katalitik Devlet:” Kürek çeken değil dümeni tutan, “2-Halkın Söz Sahibi Olduğu Kamu Yönetimi:” Hizmet yerine yetkinin verilmesi “3- Hizmet Sunumunda Rekabet Eden Devlet”, “4- Misyon Çerçevesinde Hareket Eden Kamu Yönetimi,”

“5- Sonuçları Esas Alan Kamu Yönetimi,” “6- Müşteriyi Esas Alan Kamu Yönetimi,” “7-Girişimci Devlet,” “8- Geleceği Dikkate Alan Kamu Yönetimi,” “9- Merkeziyetçi Anlayıştan Uzaklaşan Kamu Yönetimi,” “10- Piyasayı Esas Alan Kamu Yönetimi.” (Osborne ve Gabler, 1993, 25-28) Söz konusu ilkeler zamanla bir çok ülkenin kamu yönetimi sisteminde etkili olmaya başlamış ve reformların temelini oluşturmuştur.

Kamu yönetiminde yeniden yapılanma doğrultusunda, yönetim anlayışı ve yapılanmasında; girdilerden ziyade hedeflerin temel alındığı, kamu idarelerinin kendilerini esas almasından ziyade vatandaşın esas alındığı, halkı "hedef kitle" ve "müşteri" biçiminde algılamayı, hizmetlerin yalnızca sunumundan ziyade kolaylaştıran ve katalizör rol oynayan anlayışın esas alınmasını, temel fonksiyonlar üzerinde yoğunlaşma doğrultusunda easaslı değişim ve dönüşümlerin başladığı görülmüştür. (Dinçer ve Yılmaz, 2003, 29) Kamu yönetimine ilişkin yeni yaklaşım, üst seviyede, özel sektör anlayış, teknik ve uygulamalarının kamu sektöründe uygulanmasına yönelik aktarım; daha alt düzeyde ise çıktılar üzerinden performansa vurgu yapılması, düz, daha küçük uzmanlaşmış örgütsel yapılar, piyasa tipi mekanizmaların yaygın kullanımı (rekabetçilik, performansa dayalı ücret vb), hizmet kullanıcılarının müşteri olarak görülmesi gibi spesifik konsept ve uygulamalardan oluşan iki düzeyli bir olgusal durumu ifade etmekte olup devletin rolünün yeniden tanımlandığı bir süreçtir diyebiliriz. (Pollitt, 2007, 110; Hood, 1991, 4-5; Walle, 2011, 2-5) Bu süreç yönetimde dört ana trendin yükselişinin bir sonu olarak da görülebilir. Bunlar, kamu ve personel harcamaları temelinde büyümenin yavaşlatılmasını önleme veya tersine çevirme;

özelleştirme, yarı özelleştirme ve merkezi kamu kurumlarınca hizmet sunulmasından hizmet sunumunda yerelliğe vurgu yapılması; kamu hizmetlerinin sunulmasında bilgi ve iletişim teknolojilerinden yararlanılması, daha genel bir kamu gündeminin geliştirilmesi, giderek daha fazla politika tasarımı, politika analizi ve hükümetler arası işbirliği konularına odaklanılmasıdır. (Hood, 1991, 3) Bu anlayış ve uygulamalar bir çok ülke kamu yönetimine yön vermiş ve yeniden yapılanma çalışmalarına hız kazandırmıştır.

Kamu yönetiminde yeniden yapılandırma yönünde atılan atımlar ülkelerin gelişmişlik düzeyleri hangi düzeyde olursa olsun önemli bir gündem maddesi olarak ön plana çıkmıştır.

Bu doğrultuda kamusal kaynakların tahsis edilmesi ve kullanılmasında etkinliğin artırılması, kamu tarafından sunulan hizmetlerde kalitenin artırılması, kullanılan kamu kaynakları üzerinde siyasi denetim ve sorumluluk mekanizmalarının güçlendirilmesi, saydamlık ve hesap verebilirlik gibi ilkelerin güçlendirilmesi giderek daha fazla kabul görmeye başlamıştır.

(DPT, 2000a, 4) Dünyada bu yaklaşımların ön plana çıkması, bir çok ülkede yaşanan ekonomik sorunlar, bütçe açıkları, mali dengesizlikler devletlerin kamu mali yönetim sistemlerini sorgulamalarına ve bunun sonucunda ise reform çabalarının ortaya çıkmasına neden olmuştur.

Kamu yönetimi alanında yürütülen reform çabalarının temelinde sorumlulukların net bir şekilde ortaya konulduğu saydam ve hesap verebilir yönetim; kaynaklarının kullanımında etkinlik ve verimliliği esas alan bir mali sistem yer almaktadır diyebiliriz.

Bütçe açıkları ile kamu borçlarında ortaya çıkan artış, kamu harcamalarının disipline edilmesini, bütçeye ilişkin reform gerçekleştirilmesini, insan kaynağının bütünsellik içerisinde yeniden ele alınması, hükümetin belirlemiş olduğu program bileşenleri doğrultusunda kamusal kaynakların tahsisi ve dolayısıyla bir bütün olarak mali yönetim sisteminde yeniden yapılandırılmaya gidilmesini zorunlu kılmıştır. (DPT, 2000b, 4) Ülkelerin birbirleriyle olan rekabetinde görülen artış ve küreselleşme ülkelerin bir çoğunda yapısal alanda düzenlemelerin gerçekleştirilmesini gerektirmiştir. Bu durum ise hükümetlerin politikalarını gözden geçirmeye ve ortaya çıkan bütçe açıklarının nasıl telafi edileceğine yönelik arayışlar içinde olmalarına sebep olmuştur. (DPT, 2000b, 11) 1990’lı yılarda küreselleşme ve piyasalar arası entegrasyon süreci hızlanmıştır. Devletler kaynak tahsisi ve kullanımında etkinliği sağlayacak mekanizmalar geliştirmek durumunda kalmıştır. Bu durum diğer olgularla birlikte düşünüldüğünde, kamu mali yönetimlerinde reform, Devletler için artık bir zorunluluk haline gelmeye başlamıştır.

Özellikle ekonomik yapının bozulması, kamu açıklarının artması, gelir dağılımındaki bozulmalar, istikrarsız büyüme vb. sorunlar yaşanan ekonomik krizlerle birlikte daha fazla sorgulanır hale gelmiştir. Dolayısıyla kamu mali yönetimi alanında küresel çapta ortaya çıkan bu ve benzeri sorunlar ile kamusal kaynaklarının tahsis ve kullanımına ilişkin etkinlik ve verimlilik düzeylerinin artırılması yaklaşımı reformların hızlanmasını da beraberinde getirmiştir.

Ülkelerin sahip olduğu ekonomik, siyasi ya da kültürel yapıları kamu yönetimlerinde ya da mali yönetim sistemlerinde farklılaşmaya neden olabilmektedir. Fakat her ne kadar bu açılardan farklılıklar söz konusu olsa da kamu mali yönetim sistemlerinde gerçekleştirilen reformların üç temel amaç çerçevesinde toplandığı görülmüştür. Bunlar, bütçede disiplini sağlamak için önlemlerin alınması ve sistemin bu çerçevede dizaynı, kamu kaynaklarının tahsisinde stratejik önceliklerin esas alınmasını ve kamuda performansın (kamu hizmetleri sunumunda etkinlik ve verimlilik) artırılmasıdır. Bu amaçların gerçekleştirilebilmesine yönelik yapılan bütçe reformları kamusal kaynakların kontrol edilmesi, kaynakların gelecek

dönemdeki tahsisinin planlanması ve bu kaynakların idare edilmesidir. (The World Bank, 1999, 17, Zevenbergen, 2004, 1)

Bu çerçevede bir çok ülkede kamu harcamalarındaki artış sonrası mali disiplinin bozulması ve ekonomik sorunların ortaya çıkması sonrasında bütçe disiplinine yönelik önlemler, mali reformların önemli bir ayağını oluşturmuştur. (Pretorius, 2010: 4-10) İkinci olarak, kaynak tahsisinde etkinlik sağlanması doğrultusunda idarenin stratejik öncelikleri ve program etkinliği ön plana çıkmıştır. Üçüncü olarak kamunun daha verimli çalışması doğrultusunda performansının artırılması önem kazanmıştır. Bir çok ülkede hizmetlerin mümkün olan en düşük maliyetle sunulması mali yönetim reformlarının temel ayaklarından birini oluşturmuştur.

Bunların yanında bütçenin çok yıllı olması, kamusal kaynakların tahsis ve kullanımında etkinliğin esas alınması, şeffaf ve hesap verebilir bir yönetim anlayışının hakim kılınması, kamusal kaynaklar sonrasında hizmetlere iş ve işlemlere ilişkin performansın değerlendirilmesi, denetim alanında iç kontrol ve denetim mekanizmalarının hakim kılınması gibi bazı ilke ve uygulamalar ülkelerin kamu yönetimi ve mali sistemlerinde ön plana çıkmaya başlamış, ülkeler bu yönde adımlar atmaya başlamıştır.

Ülkeler mali alandaki reformlarda yukarıda sayılanlar çerçevesinde hareket etse de sağlam bir bütçeleme ve mali yönetim için bazı temel unsurların mali sistemde yer alması gerekmektedir. Bunlar, mali disiplin ve kapsamlı bütçe, esneklik, mali politikalarda öngörülebilirlik, doğru ve zamanında bilgi sağlama, saydamlık ve hesap verebilirliktir. (The World Bank, 1999, 1-2, Zevenbergen, 2004, 1)

Ülkelerin reform konusunda düzenleme yapması ve uygulamaya başlaması yeterli değildir. Aynı zamanda gerçekleştirilen bütün yapısal dönüşümlerin mali ve siyasi alanda önemli riskleri de beraberinde getirdiği unutulmamalıdır. Reformların başarılı bir şekilde yürütülmesine ilişkin engellerden birisi de bu tür risklerin var olması ve bunun uygulama aşamasında uygulayıcıların önüne gelmesidir. (Yılmaz, 1999, 69) Bu nedenle reform çalışmalarında olumsuzluklarla karşılaşıldığında kararlılık gösterilerek uygulanması, sorun alanlarının zamanında tespit edilerek gerekli önlemlerin alınması, siyasi destek ve sahiplenmenin sağlanması, reform sürecinin bir bütün olarak düşünülmesi değişim ve dönüşümün gerçekleştirilebilmesi açısından son derece önemlidir.

Dolayısıyla herhangi bir reform uygulaması için gerekli olan politik taahhüt ve kararlılık, politik istikrarın olmadığı, siyasilerin ve gelen hükümetlerin kısa süreli amaçlar üzerine yoğunlaştığı bir ortamda mümkün görülmemektedir. Çünkü sonuç itibariyle kamusal reformlar ciddi bir siyasi irade gerektirmekte ve reform sonrası oluşturulan kurumların ve kuralların kalıcı olması, yani sonraki iktidarlar tarafından da bağlayıcı olması gerekmektedir.

(Yılmaz, 1999, 53)