• Sonuç bulunamadı

Kakuzo, Çayname, s 93.

Zıt Tiplerin Çatışması ve İkili Karşıtlıklar

27 Kakuzo, Çayname, s 93.

Haşim’in hayvanlara olan özel dikkati kendisiyle veya diğer insanlarla ilgili benzetmelerde de karşımıza çıkmaktadır. Marsilya’dan Paris’e trenle giderken birden değişen iklim ve düşen sıcaklık derecesi karşısında arkadaşlarıyla birlikte çeneleri titreyerek “hasta horozlar” gibi birer köşeye büzülürler. Sabah sisler içinde, müthiş bir baş ağrısı, keskin bir nezle ve âdeta “kapana tutulmuş bir hayvanın gizli hiddetiyle mahmur” Paris’e girerler.28 Haşim’in son günlerinde kaleme aldığı iki mısra şöyledir:

Bir kuş düşünür bu bahçelerde Altın tüyü sonbahara uygun

Mütareke yıllarında Fransız ordusunda görevli bir Afrikalı zenci askerin sıla hasretinden düştüğü durumu anlatırken Haşim bizi tekrar hayvanat bahçelerindeki gurbetzede canlılara ve dolayısıyla kendi geçmişine götürür. Galata’da Tophane tarafla- rında dolaşan bu meczub, uzun boyuyla “gurbete düşmüş bir zürafa, bir deve kuşunu” andırır. “Kasvetli bir sonbahar semasının paçavraları andıran siyah bulutlarından şehir üstüne akan sinirli bir yağmur altında, tunç bir heykel gibi hareketsiz, kırmızı gözleriyle sanki ceylanların koştuğu güneşli bir Afrika ufkuna dalmış” beklemektedir. Uzatılan sigara paketinden sadece bir sigara alarak paketi uzatan, ihtiyacını aşan sadakaları kabul etmeyen bu tok gözlü zencinin karşısında insanlar, tıpkı diğer canlılara zulmet- mekten, onları özgürlüğünü kısıtlamaktan zevk alan merhametsiz, açgözlü yaratıklar olarak anlatılır:

Pahalı kürkleri içinde bir türlü ısınamayan, zengin sofralarında bir türlü doyamayan, altın içinde boğulurken ‘altın!’ diye ağlayanların sefaleti karşısında bu tok gözlü siyahînim çehresi, makul bir faziletin ışıklı bir timsali değil miydi?29

Haşim’in, tabiat konusunun gerek dünya gerekse Türk şiirinde ele alınışıyla ilgili yazıları da vardır. “Şiir-i Kadîm” başlıklı yazısında30 Türk edebiyatında eski şairleri-

mizin mevsim ve zaman değişikliklerinden hasıl olan inceliklere aşina olmadıklarını, bazı çiçek ve ağaçların ise sadece benzetme unsuru olarak veya kafiye gereği kulla- nıldığını; fil, kurbağa veya horoz gibi hayvanların da “tayyare ve otomobil nev’inden zamanımıza mahsus bir sınaî icat”mış gibi görüldüğünü söyleyerek gerçek anlamda tabiat algısının yokluğunu eleştirir. Tabiata karşı kuvvetli bir hissin ifadesini içeren Hindistan’ın dışında iklimi sert olmayan memleketlerde tabiata lakayt kalınmıştır. Tabiat duygusunun kuzey iklimine has olduğunu iddia eden Haşim’in iklim ve coğrafya ile edebiyat arasında kurduğu ilişki de dikkat çekicidir:

28 “Paris Sabahı”, Bize Göre İkdam’daki Diğer Yazıları, s. 52. 29 “Aç Olmayan Adam”, age., s. 276-277.

Tabiat duygusu, bilhassa şimal akvamına hastır. Nadiren sükûn bulan tehlikeli deniz, nadiren maviliğini gösteren fırtınalı sema, o iklimin insanları için tes’ide değer bir hadi- sedir. Umman ortasında demir renginde korkunç bir su çemberiyle muhat haşin dağlardan vücuda gelen bir adada yaşamaya mahkûm olmaktan bunalıp diğer bir tabiata mütehassir kalan İngiliz, zevk için seyahat usulünü ilk icat eden insandır. Bütün asap hastalıklarının, yeisin, cinnetin, intiharın mucidi olan “medenî şehir hayatı”, insanların ruhunu her zaman- dan ziyade tabiatın tesellisine muhtaç kılmak suretiyle evvelce şimal akvamına mahsus olan bu hissin son asırda bütün Avrupalılara ve Avrupa edebiyatına sirayetine bâdi oldu. Avrupalıların taklit gayreti bu sirayetin sahasını tevsi etmiştir.

Haşim’in nesirlerinde karşımıza çıkan çevreci tavrı, farklı bir şekilde şiirlerinde de görülmektedir. Dinde, Tanrı ya da tanrılara insana özgü niteliklerin yakıştırılması anlamına gelen “antropomorfizm” terimini Haşim bir yazısında şöyle açıklar:

Antropomorfizm, yani etrafında canlı, cansız ne varsa hepsini insan gibi zekâ, irade, nutuk sahibi addeden zihniyet, iptidaî akvamın hususiyetlerinden birini teşkil eder. Şair için ay, güneş, dağ, yıldızlar icabına göre dost veya düşmandır.31

Böyle bir algılama tarzı Haşim’de çevre duyarlılığını geliştirmiş olabileceği gibi bunun tersi, yani çevreci duyarlılık şiirlerindeki antropomorfik algıyı da beslemiş olabilir. Turan Alptekin, Haşim’in şiirlerini değerlendirirken kişileştirmelerin, sanat yapma amacına bağlı olmayan bir algılama tarzı gibi göründüğünü belirterek bu algı- lama tarzıyla ilkel insan kavrayışı arasında ilişki kurar:

Bu mecazlı algılayışın, ilkel insan kavrayışı gibi bir büyülenişe dönüştüğü; korkan, hayran olan, bağıran, iç dünyadaki bir ilk insan yalnızlığının sezgisel anlayışına büründüğü; kanlı bir ruhun “mythique” (masalsı) antropomorfism’i biçimine girdiği “Aks-i Sadâ” şiirinde ise, doğrudan doğruya, masallar yaratan “insan”ın kendisi vardır.32

Yoğun kişileştirmelerin olduğu “Aks-ı Sadâ” şiirinde güneş vahşi, deniz öfkeli, rüzgâr zehirli, suların yüreği yırtık, kayalar uyanıktır. Diğer şiirlerinde en çok antropomorfik özel- liklerin görüldüğü “ay” ise şairin sürekli konuştuğu, hatıraları barındıran önemli bir varlıktır:

Bir göl gibi durgun uyuyan rûhuma nurun Aktıkça, o sâkin suda her lem’a-ı dûrun Bir çîn-i felâket gibi ra’şeyle genişler... Ey eski kamer, ey ezelî rûh-ı münevver, Sen şimdi bu tüllerle muhitâtı sararken Nûrunda teselli bütün âlâma koşarken (Rûhum)

31 “İki Geri Kalmış İnsan”. Bize Göre İkdam’daki Diğer Yazıları, s. 198-199. 32 Alptekin, Ahmet Haşim Hayatı Sanatı ve Eserleri, s. 24.

Çehrenden akan hüzn-i ziyâ, hüzn-i müebbed Her ruha döker giryeli bir hasret ü gurbet

Bir hasret ü gurbet ki bütün geçmişe aid (Çıktığın Geceler) Bir vurulmuş ilâhı andırıyor

Suda teskin-i zahm eden bu kamer, Nısf-ı leylin miyâh-ı durunda

Yıkanır, dinlenir, durur ve güler... (Batan Ayın Kenarına Satırlar)

Haşim’in pek çok şiirinde “ay” ve diğer kozmik unsurlarla birlikte hayvan ve bit- kiler de duyguları olan, hislerini dile getiren, hayallere dalan varlıklar olarak anlatılır:

Gümüş böcekler okur âba bir neşîde-i hâb (Öğle) O rûh içinde muzî bir garib nilüfer (Gece Yarısı) Kenar-ı âba dizilmiş, sükûn ile bekler

Füsûn-ı mâha dalan pür-hayâl leylekler (Mehtapta Leylekler) Meftûr

Ve muhteriz yine bir nefha-i hayâl esiyor; Bu nefha dalları bî-tâb u bî-mecâl uyutur. Sonra eyler giyâhı nâlende,

Sonra âgûş-ı ufk için ölür. (Yollar)

Sonuç

Mehmet Kaplan, Tanpınar’ın şiir dünyasını incelediği çalışmasında, Tanpınar’ın kelimelerinin çoğunlukla objektif varlıklarla ilgili olduğunu söyleyerek varlık katego- rileri bakımından ilk üç sırada kozmik unsurlar, nebatlar ve hayvanların bulunduğuna dikkat çeker.33 Yalnız Haşim’den farklı olarak, verilen örnekler şunu gösteriyor ki bu

varlıklar daha çok insanı estetize etmeye, kavramaya yöneliktir. İnsanla birlikte cemiyet ve sanat bağlamında da Tanpınar pek çok tabiat unsurunu ebediliğin, yenilenmenin, güzelliğin sembolü olarak kullanmıştır. Tanpınar’ın roman ve hikâyeleri de bu anlamda şiirleriyle paralellik göstermektedir. Haşim’de ise dikkatimiz insandan ziyade bizzat tabiatın –hayvan, bitki ve kozmik unsurların– kendisine yönelir. Haşim hem tabiatle kendi ruhu arasında yakınlık kurduğu eserlerinde hem de çevre bilinciyle kendini evrenin merkezinde gören insanoğlunun hamakatini, acımasızlığını eleştirdiği eserle- rinde sürekli tabiatın nefes aldığını, acı çektiğini, öfkelendiğini hissettirmeye çalışır.