• Sonuç bulunamadı

Bir Hülya Adamının Romanı, s 311.

Özlem Nemutlu *

6 Bir Hülya Adamının Romanı, s 311.

birlikte ele alınmasıdır. Burada da şiir anlayışlarının oluşması hayat hikâyelerindeki paralelliklerle birlikte ortaya konmuştur. Bundan başka Tanpınar’ın mektup, mülakat ve günlüklerindeki şiirle ilgili fikirleri titizlikle tespit edilmiş ve Tanpınar’ın şiirde “mükemmeliyete erişmek” için hangi usullere başvurduğu şiirlerinden örneklerle gösterilmiştir. “Kırk Yıllık Dostluğun Hikâyesi Tanpınar-Yahya Kemal”e baktığımızda ise Yahya Kemal, Tanpınar’ın hem şiire başlama hem de şiirden uzaklaşma sebebidir. Şair olarak anılmak isteyen Tanpınar için bu çok trajiktir. Okay’a göre Yahya Kemal, Tanpınar’ın çok sevdiği kelimeyle âdeta “kader”idir. Okay, önce kaderin bu kahra- manıyla Tanpınar’ın ne zaman buluştuğunu, onunla ayrılan ve birleşen yollarını, bu ayrılma ve birleşmede siyasî, sosyal ve edebiyat tarihimizdeki yaşananların da rolünü tespit ederek, bütün teferruatıyla ortaya koymaktadır. Ardından Tanpınar’ın Yahya Kemal’in şiirleri ilgili değerlendirmelerine geçmektedir. Tanpınar’a göre ustasındaki neoklasik unsurların varlığı sadece eski tarz şiirlerinde değil, yeni tarzda olanlarında da söz konusudur. Okay, bu bağlamda Tanpınar’ın Yahya Kemal’in şiirlerinin –eski ve yeniyi temsilen– iki ayrı kitap hâlinde basılmasını doğru bulmadığı şeklindeki tespitini orijinal bulur. Bundan başka bu şiirlerde Batı musıkîsi, resim ve heykeltı- raşlık gibi sanat dallarının yansımaları ve mitolojik unsurların varlığı ile ortaya çıkan Apollonyen ve Diyonizyak eğilimlerin örneklerle ortaya koyulması da önemlidir. Bu kısımlarda Okay’ın sanatkâr bir eleştiri yazarı portresi çizmek istediği alenidir. Bir

Hülya Adamının Romanı’nda “Ekler” kısmında yer alan “Şehir Hikâyeleri” ise, nüve-

sini, “Bursa’da Zaman ve Hülya Saatleri” yazısı ile bu yazıyla aynı dönemde kaleme alınan ve “Bursa’da Zaman”ın prototipi kabul edilen “Bursa’da Hülya Saatleri”nden alan Beş Şehir’in yazılma sürecini anlatmaktadır.

Okay’ın Tanpınar’la ilgili değerlendirmelerinden bir kısmı da edebiyat tarihçiliği ile alakalıdır. “Abdülhalim Memduh’tan Ahmet Hamdi Tanpınar’a Edebiyat Tarihlerinde Yenileşmenin Sınırları” ve “Şiirler, Romanlar ve Akademik Yorgunluklar Arasında On Dokuzuncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi” bu konuda gösterebileceğimiz iki yazıdır. Edebi eserleri, şahsiyetleri ve edebiyat topluluklarını kronolojik ve sistematik şekilde incelemesi, yorumlaması itibarıyla gerçek anlamda edebiyat tarihi yazımının bizde 19. yüzyılda gerçekleştiğini bildirmekle başlayan ilk yazıda Okay, ilk örnek sayılabi- lecek Abdülhalim Memduh’un Tarih-i Edebiyat-ı Osmaniye’sinden başlayarak türün örneklerini değerlendirir. Yazının sonunda sözü Tanpınar’ın 19. Asır Türk Edebiyatı

Tarihi’ne getirerek, bunun diğer edebiyat tarihlerinden farklı karakteristik hususiyet-

lerine dair çarpıcı tespitlerde bulunur. “Şiirler, Romanlar ve Akademik Yorgunluklar Arasında On Dokuzuncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi” ise, bir edebiyat tarihinin yazılış hikâyesinin verildiği ve bu edebiyat tarihini yine benzerlerinden ayrılan karakteristik hususiyetlerinin tespit edildiği bir yazıdır. Okay, bir taraftan Tanpınar’ın edebiyat tarihinin yazımında izlenecek usuller ve muhtevanın düzenlenmesindeki hareket noktaları hakkında ne kadar titiz davrandığını gözler önüne serer, bir taraftan da bir

edebiyat tarihine kaynaklık edecek biyografik, monografik çalışmaların yetersiz, matbu kaynaklara gitmenin imkânsız olduğu bir dönemde müellifinin ne gibi zorluklarla kar- şılaştığını anlatır. Buna, yazının başlığında da belirtildiği gibi akademik hayatın rutin ve teknik işleri, diğer meslektaşlarıyla “akademik cilveleşmeler”in yarattığı sıkıntılar da ilave edildiğinde Tanpınar’ın ne denli zor bir işe kalkıştığı ortadadır.

Orhan Okay’ın Tanpınar’la ilgili en çok zorlandığı veya yazmak istemediği yazıları belki de onun politik tercihleriyle alakalıdır. Öğrenciyken henüz kitap hâlinde olmayan şiirlerini, Aile’deki hikâyelerini, Huzur, Beş Şehir, edebiyat tarihini okumakla birlikte bazı eserlerini mesela “Abdullah Efendi’nin Rüyaları”nı sonradan okumuştur. Hiçbir dersini kaçırmadığı hocasının Cumhuriyet’teki yazılarını da takip etmektedir. Ancak 27 Mayıs’tan sonra yazdığı ve canını çok sıkan üç makaleden sonra, Tanpınar, onun için artık “herhangi bir edebiyatçı” olmuştur.7 Bu yüzden, kimi okurlarını hayal kırıklığına

uğratan Günlükler’i (2008) henüz yayımlanmadan, “Politika Batağında Bir Şair: Ah- met Hamdi Tanpınar”(2004) başlıklı bir yazı yazmış, bu yazıya, ilavelerle, Bir Hülya

Adamının Romanı’nda da yer vermiştir. Burada siyasetle ilk tanışması manasına gelen

Erzurum’da Mustafa Kemal’le karşılaşmasından başlayarak milletvekilliği görevine getirilişine kadar politik sahaya dair fikirleri, tavırları, tercihleri yine bu inişli-çıkışlı hayatın edebi eserler ve mektuplarındaki yansımalarını da ilave ederek, kimi zaman hak verme kimi zaman şaşkınlık, kimi zaman esef ve hayal kırıklığı ifade eden cümlelerle dile getirilmektedir. Günlükler’den sonra yazdığı “Tanpınar Tahayyülümüzde Kalsın Eski Hâliyle” ise kendi ifadesiyle önceki yazısına bir zeyldir bu yüzden. Bu konudaki benzer fikirlerini “Tanpınar’ın Tek Parti Anlayışı İnandığı Değerlerle Çelişkili” yazısın- da da dile getirir. Çok zor ve çetin bir iş olan Günlükler’in neşri, sanatkâr Tanpınar’ın dünyasını bize daha iyi tanıtması bakımından elbette önemlidir Okay’a göre. Ancak klasik Tanpınar okurlarını hayal kırıklığına uğratan bu günlükler, gerek ustası Yahya Kemal’le ilgili menfî ifadeleri, üstelik aynı tarihlerde Yahya Kemal’i yazmaktadır, etrafındaki insanlar için söyledikleri, gerekse siyasî hadiselerle ilgili “cezrî” kanaatleri âdeta bir şuuraltı anatomisi, âdeta bir Confession [İtiraf] yerine geçmiştir. Okay yazısını, başlık cümlesiyle bitirir: “... Tanpınar, ‘Tahayyülümüzde kalsın eski hâliyle’”. Ancak çeşitli vesilelerle Tanpınar’la ilgili hatıraları dile getirirken veya kendisiyle yapılan mülakatlardaki soruları cevaplandırırken de görüleceği üzere Orhan Okay, hocasının “tahayyülündeki eski hâli”ni bozmamak ve edebiyat tarihimizin mümtaz şahsiyetine hak ettiği yeri bütün objektifliğiyle teslim etmek için Tanpınar’a dair en dikkate değer çalışmalara imza atmıştır. Bir sempozyumun açılış konuşmasında, hocalıkları bakı- mından A. Hamdi Tanpınar ile Mehmet Kaplan’ı mukayese eder. Tanpınar’ın sürekli çağrışımlarla beslenen zengin bir okuma dünyasından beslenmiş sanatkârane metodu karşısında daha sistematik ve bu yüzden daha pedagojik olması açısından Kaplan’ın