• Sonuç bulunamadı

A CONTENT ANALYSIS OF HUSEYIN SUAT YALCIN’S GÂVE EPIC ÖZ: Tanzimat edebiyatında politik, sosyal, kültürel vb. gibi konuların işlen- mesinde en etkili araçlardan biri hâlini alan mizah, Servet-i Fünun dönemin- de II. Abdülhamit’in baskıcı rejimi sonucu arka planda kalmıştır. 1908’de II. Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte sona eren sansür baskısının hemen ardından mizahî türde gazete ve dergilerin yanı sıra mizahî eserler de kaleme alınmaya başlamıştır. Servet-i Fünun dönemi şairlerinden Hüseyin Suat Yalçın da 1908’den sonra siyasî, sosyal ve şahıslara yönelik konularda yazmaya başladığı mizahî şiirlerini Gâve

Destanı adlı eserinde toplamıştır.

Bu çalışmadaki amaç, Hüseyin Suat Yalçın’ın eserini içerik bağlamında inceleye- rek, dönemin mizah kültürüne hangi yönleriyle katkı sağladığını tespit etmektir.

Anahtar Kelimeler: Hüseyin Suat Yalçın, mizah, şiir, içerik.

ABSTRACT: Humor, one of the most effective tools for treating political, social, cultural subjects in Tanzimat literature, fell into obscurity under the oppressive regime of Abdülhamit II in Servet-i Fünun period. Right after the end of the period of autocracy, with the proclamation of constitutional monarchy, Servet-i Fünûn period poet Hüseyin Suat Yalçın also began to write humorous poems in political, social and individual matters after 1908 in his work titled Gâve Destanı. The purpose of this study is to examine the work of Hüseyin Suat Yalçın content-wise and to determine what aspects contributed to the period humor culture.

Keywords: Hüseyin Suat Yalçın, humor, poem, content.

Yeni Türk Edebiyatı, Sayı 16, Ekim 2017, s. 127-148.

* Araştırmacı, yazar, (asumangurman@hotmail.com). Yazı geliş tarihi: 31.03.2018. Kabul tarihi:

...

Giriş

1867’de İstanbul’da doğan Hüseyin Suat, Hüseyin Cahit Yalçın’ın ağabeyidir. Asıl mesleği doktorluk olan şair, yurt içi ve yurt dışında çeşitli şehirlerde mesleğini sürdürmüştür. Mütâreke’den sonra Milli Mücadele’ye katılmak için Ankara’ya git- miş ve doktor vazifesiyle Anadolu’nun birçok yerini dolaşmıştır. 21 Mart 1942’de İstanbul’da vefat etmiştir.

Kendisini tanıyanların ifadesine göre hassas, ince ruhlu, neşeli, mütevazı, temiz kalpli, güçlü dostluklar kuran, eli, gönlü açık, zeki ve nüktedan bir kişiliktir.1 Belkıs

Altuniş Gürsoy’un Hüseyin Suat Yalçın Hayatı ve Eserleri adlı çalışmasında şairin eşinden yaptığı alıntı onun nüktedan şahsiyetine ciddi bir ışık tutmaktadır:

Suat, öteden beri alayı, şakayı sever, dostlarına takılmaktan, ahbaplarına lâtife yapmak- tan hoşlanırdı. Dudakları daima tebessümler saçar, gözleri daima neşe ile taşardı. Onun yalnız şiirleri değil, bütün hayatı mizahla dolu idi. Sözlerinde, hareketlerinde, ciddiyeti mizahtan ayırmak o kadar güçtü ki, en son deminde bile, insanın acı ile karışık çarpıntılı bir ümitle, acaba bu da mı şaka, diyeceği geliyordu... Hayatında âşık-ı şeydâ olmayan Suat’ın kimseye karşı kini, garezi de yoktu. Bundan dolayı şakası hiçbir zaman mizahın

çerçevesinden dışarı çıkmamış, hicve dökülmemiştir.2

Lise yıllarında kaleme aldığı ilk şiirleri eski edebiyat tarzında olsa da fazla devam etmez.3 Özellikle 1893’te Paris’e gitmesi onun edebî yönünü belirlemesine

neden olur. Fransa’dan döndükten sonra Mekteb, Malûmat, Âşiyân, Mütâlaa gibi dergilerde yeni tarzda şiirler kaleme alır. Servet-i Fünun topluluğuna ise 1897’de dergiye gönderdiği şiirleriyle dâhil olur. Aşk, kadın, ölüm, tabiat gibi temalardaki şiirlerinin elli yedi tanesini 1910’da Lâne-i Melâl adıyla yayımlar. Bu şiirlerinde çok yakın dostu olan Cenap’ın tesiri açıkça görülmektedir.4 Ancak 1910 yılından sonra

Hüseyin Suat’ın sanatında değişmeler görülür. Bunun nedenleri arasında sansürün kalkması ve Türkçülük akımının etkisi vardır. Bilindiği üzere 1896-1901 yılları arasındaki dönemde yer alan Servet-i Fünun edebiyat topluluğu tarafından mizah hemen hemen hiç kullanılmamıştır. Bunun nedeni, 1876’dan 1908’e dek saltanatta kalan II. Abdülhamit’in yazarlar ve şairler üzerinde kurduğu psikolojik baskıdır. 4 Ağustos 1876 tarihinde yayımlanan bir kararla “bundan böyle hezeliyat ve mizaha

1 Ercilasun, “Hüseyin Suat Yalçın”, Büyük Türk Klasikleri, s. 39. 2 Gürsoy, Hüseyin Suat Yalçın Hayatı ve Eserleri, s. 5.

3 Enginün, Yeni Türk Edebiyatı Tanzimat’tan Cumhuriyet’e (1839-1923), s. 571. 4 Ercilasun, age., s. 39.

dair varakpare neşrine mesağ gösterilmeyeceği ilanı” ile yasak gelir.5 Büyük bir siyasî

baskı ve psikolojik bunalım yaşayan yazarların mizahî eserleri meydana getirmeyi akıllarından geçirmemiş olmalarını, psikolojik durumlarının doğal bir neticesi olarak karşılamak mümkündür.6 Aslında Tanzimat yıllarında özellikle gazete ve dergiler

aracılığıyla büyük bir ivme kazanan mizahî yazılar –Ziya Paşa’nın Zafernâme’si bu türün en önemli örneğidir– basında da II. Abdülhamit’in başa geçmesiyle dur- ma noktasına gelmiştir. Bir süre sonra sadece güncel politikalara dokunmamak ve devletin resmî tezlerini sorgulamamak kaydıyla mizaha izin verilir.7 Ancak sansür

nedeniyle pek fazla girişimde bulunulmaz.

1908 yılı, Türk siyasî tarihi kadar mizahın tarihinde de önemli bir dönüm nokta- sıdır. II. Abdülhamit’in düşürülmesi ve II. Meşrutiyet’in ilanı bir bakıma mizah için güçlenerek geri dönmek anlamına da gelmektedir.8 Bu bakımdan, mizahî ürünler,

ancak 1908’den sonra Servet-i Fünuncular arasında gereken ilgiyi görebilmiştir. Bu yıllarda Cenap Şahabettin ve karakteristik mizacını üslûbuna yansıtmasıyla, orijinal söyleyişleriyle dönemindekilerden farklı ve üstün bir yerde duran Şair Eşref9 gibi

Hüseyin Suat Yalçın da mizahî türe yönelmiştir. Bundan evvel hâdiseleri lüzumundan fazla ciddiye alıp, onların tazyiki altında ezilmekten usanan şair, hayatı kayıtsızlığa uygun bir görüşle ele almayı tercih eder ve bu tercih onu mizahla uğraşmaya sevk eder.10 Millî Mücadele yıllarında Anadolu’ya geçen şair, Türkçülük cereyanının da

tesiriyle, hece vezniyle ve sade bir Türkçeyle yazdığı şiirlerini Gâve Destanı’nda toplar.11

Kalem dergisinde adilikten uzak, nükteli ve zarif mensur mizahî yazılar da yazan

Hüseyin Suat, aslında Servet-i Fünuncular içinde en çok tiyatro eseri kaleme alan ve tiyatronun problemleri ile de yakından ilgilenen biri olarak edebiyat tarihine geçmiş- tir.12 Meşrutiyetten sonra yazdığı telif ve adapte olmak üzere yirmiyi aşkın piyesinden

bazıları Dârülbedâyi’de oynanmıştır.13

5 Çağın, Bir Hiciv Ustası Şair Eşref, s. 22.

6 Akyüz, Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri, s. 123-124. 7 Tiken, “Cenevre’de Bir Jön Türk Mizah Gazetesi: Tokmak”, s. 3. 8 Öngören, Cumhuriyet Dönemi Türk Mizahı ve Hicvi, s. 75. 9 Çağın, age., s. 27.

10 Karaalioğlu, Resimli Motifli Türk Edebiyatı Tarihi, s. 687. 11 Gürsoy, age., s. 16.

12 Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, s. 1048. 13 Ercilasun, age., s. 40.