• Sonuç bulunamadı

I. III Ġlmî Ortam

2.5. METODU

2.5.9. Kırâatlerden Yararlanma

Kırâat kelimesi semâî bir mastardır. Sözlükte okumak ve tilavet etmek anlamındadır. Terim anlamı ise; Kırâat imamlarından her birinin, rivayet ve edasında ittifak etmek suretiyle, diğerlerinden farklı olduğu okuyuĢudur. Araplar daha Kur‟ân inmeden de çeĢitli lehçelerle konuĢan bir millet idi. Onları, bu alıĢkanlıklarından

756 Rûm, 30/25.

757 Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, XVIII, 40. 758

Talak, 65/10-11.

759Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, XXI, 521.

760 Örnek için bkz. Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, VIII, 49-XV,127-XVI, 32-XVIII,502-XIX,140-XX, 73-XXI, 161.

141

vazgeçirmenin her millette olduğu gibi zor bir teklif teĢkil edeceği açıktı. ĠĢte, onlara Kur‟ân‟ı farklı kırâatlerle okuma ruhsatının verilmesinin sebebi, farklı lehçelerle konuĢan Arap kabilelerini günaha girmeden ve Kur‟ân‟ı tahrif etmeden okuyabilme imkânını vermektedir. Manayı etkileme açısından kırâatleri ele aldığımızda bir kısım kırâat vecihlerinin manayı etkilediğini bir kısmının ise bir lafzın muhtelif telaffuz ve fonetik Ģekillerinden ibaret değiĢimler olup manaya tesir etmediğini görüyoruz.761

Kırâatler, fasih Arapça açısından delil olarak kabul edilmektedir. Nitekim kırâatler anlam üzerinde oynadığı rolden dolayı tabiin düneminden itibaren yardımcı unsur olarak kullanılmıĢtır. Dolayısıyla dilci müfessirler de kırâatlerden geniĢ ölçüde yararlanmaya çalıĢmıĢlardır.762

Dilci müfessirlerden olan Vâhidî de kırâatlerin Kur‟ân tefsiri için vazgeçilmezliğini ifade etmiĢ, onlardan yararlanacağını dile getirmiĢ ve kırâat illetlerine iĢaret edeceğini özellikle vurgulamıĢtır.763

Ayrıca Vâhidî, kırâatler ile ilgili yöntemini söz konusu mukaddimesinde Ģu Ģekilde ifade etmiĢtir. kârîlerin isimlerini zikretmeksizin âlimlerin üzerinde ittifak ettikleri yedi kırâat veçhini dile getirdim ve çoğu kez Ebû Ali el-Fârisî‟nin el-Hucce adlı eserine dayandım.764

Vâhidî‟nin kırâatlerle ilgili yönteminde Ģu hususlar dikkatimizi çekmektedir: Vâhidî, kırâatlerin kendisini değil illetlerini dile getirmektedir. Yedi kırâat vechini dikkate almakta ve kârîlerin isimlerini zikretmemektedir. Bunun dıĢında o, genellikle Ebû Ali el-Fârisî‟nin el-Hucce adlı eserini referans olarak göstermektedir. Ayrıca Vâhidî‟nin kırâatlere bakıĢ açısı dilbilimsel açıdan olup bir kârinin bakıĢ açısından farklıdır. Örneğin o,

نيدلا ـوي كلام

ayetindeki

كلام

kelimesini kırâat açısından analiz ederken Ģöyle demektedir: Bu kelimenin

كلام

ve

كلم

olmak üzere iki farklı okuma biçimi vardır. Ancak ikincisi anlam açısından birincisinden daha kapsamlıdır. Zira hükümranlık olmadan da

كلام

kullanılabilir. Ancak

كلم

kullanılamaz. Buna ilaveten

كلم

tek baĢına kullanılabildiği halde

كلام

ikinci bir sözcük olmadan kullanılamaz.765

761 Ġmail Karaçam, Kırâat Ġlminin Kur‟ân Tefsirindeki Yeri ve Mütevatir Kırâatların Yorum

Farklılıklarına Etkisi, ĠFAV Yayınları, Ġstanbul, 1996, s. 73-117-122.

762

Aydın, Kur‟ân‟ın Fîlolojik Yorumu, s. 51-52. 763 Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît I. 293.

764 Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît I. 427. 765 Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît I. 499.

142

Görüldüğü gibi Vâhidî, burada dil ve anlam ile ilgilenmiĢ ve karilerin yaptığı gibi rivayerlerin sıhhatıyla alakadar olmamıĢtır.

Buraya kadar yapılan açıklamalardan anlaĢılıyor ki Vâhidî, lugat, gramer, belagat ve kırâat vecihlerini ayetleri açıklama hususunda bir yöntem olarak belirlemiĢ ve bu hususta söz konusu ilimlerden yararlanmıĢtır.

2.6. ĠSTĠġHADI

ĠstiĢhâd lugat, sarf, nahiv ve belâgat ilimlerinde bir kelimenin veya bir ifadenin lafız, anlam ve kullanım doğruluğunu kanıtlamak amacıyla doğruluğu kesin olan nazım ve nesirden örnek vermek anlamına gelmektedir.766

Bazı kaynaklarda istiĢhâd yerine, ihticâc ve istidlâl terimleri de kullanılmıĢtır.767

Ġbn Mâlik (ö. 672/1274), lugat, ve gramer ilimleri için sadece Arap kökenli Ģahısların sözlerinin istiĢhâdda kabul edileceğini, mana ile ilgili olup akla dayalı olan me„ânî, beyân ve bedî„ ilimleri için ise müvelled diye nitelendirilen Buhtûrî (ö. 284/897), Ebû Temmâm (ö. 231/846) ve Ebû Tayyib el-Mutenebbî (ö. 354/965) gibi Ģâirlerden de istiĢhâdın kabul edileceğini belirtmiĢtir.768

ĠstiĢhadın yoğunlukla kullanıldığı alanlardan biri de filolojik tefsirlerdir. ĠstiĢhad, bu tefsirlerde Kur‟ân ayetlerinin tahlilinde öne çıkan bir yöntem olarak dikkatleri çekmektedir. Nitekim Vâhidî de ayetleri tefsir ederken istiĢhad yöntemine sık sık baĢvurmuĢtur. Kendisi görüĢlerinin güvenirliliğini artırmak için tefsir, lugat, gramer ve belagat ile ilgili herhangi bir görüĢ ortaya koyduğunda ayet, az da olsa hadis, kırâatler ve Arap Ģiirinden örnekler getirmiĢtir.

2.6.1. Kur'ân-ı Kerîm

Kur‟ân‟ı, Kur‟ân ile tefsir etmek en sağlıklı tefsir yöntemi olarak kabul edilmektedir. Dolayısıyla Ģevahid denilen unsurların baĢında Kur‟ân-ı Kerim gelmektedir. Zira Kur‟ân, dönemin Arapları tarafından kullanılan edebî anlatımların

766

Dil bilgisi kurallarını, kelimelerin yapı ve anlamlarını kanıtlamak üzere doğruluğu kesin olan misaller getirmek anlamında olan ĠstiĢhâd (داهشتسلاا) kelimesi, sözlükte “Ģahit getirmek, Ģahit göstermek, hazır bulunmak, görmek, öğrenmek, Ģâhit olmak, haber vermek ve bildirmek” mânasına gelen ىدًهىش fîilinden türemiĢ bir masdardır. Bkz. Fîrûzâbâdî, el-Kâmûsu‟l-Muhît, s.378. ;Ġbn Manzûr, a.g.e., II, 229-233; Zebîdî, Ebû‟l-Fayd Muhammed Murtadâ, Tâcu'l-

„Arûs min Cevâhiri‟l-Kâmûs, Dâru‟l-Hidaye, Beyrût, 1980, VIII, 252-261; Ġdris Erdem, Ġbn „Atiyye‟nin “el-Muharraru‟l-Vecîz fî Tefsîri‟l-Kitâbi‟l-„Azîz” Adlı Eserinin Dil Özellikleri, Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (YayımlanmamıĢ Doktora Tezi),

Diyarbakır, 2014, s. 99.

767 Ġsmâ„il DurmuĢ, “ĠstiĢhâd” DĠA, Ġstanbul, 2001, XXIII, 396. 768 Bağdâdî, a.g.e., I, 5.

143

hepsini içerip en edebî Ģahsiyetleri dahi aciz bırakan bir i„caza sahiptır. Vâhidî de bu hususta gereken önemi göstermekte ve istiĢhad açısından Kur‟ân‟ı ilk sıraya yerleĢtirmektedir. Zira kendisi, lugat ve gramere dayalı tahlillerde bulunurken birden fazla ayetle istiĢhad ettiği görülmektedir. Örneğin o,

يويتىٔػيطىخ وًب ٍتىطاىحىاىك نةىئًٌيىس ىبىس ىك ٍنىم ىٰلىػب

ىف

ٰل۬كيا

ًراَّنلا يباىحٍصىا ىكًئ

ف ٍميى

ىخ اىهي

ىفكيدًلا

“Evet, kötülük iĢleyip suçu benliğini kaplamıĢ (ve

böylece Ģirke düĢmüĢ) olan kimseler var ya, iĢte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebedi kalacaklardır”769

ayetini tefsir ederken

ىٰلىػب

kelimesi özerinde durmakta ve dilcilerin bu kelimeyle ilgili görüĢlerini aktarmaktadır. Vâhidî, Ģöyle demektedir:

ىٰلىػب

kelimesi, olumsuz soruyu olumlu bir Ģekilde cevaplandırmak içindir. Örneğin biri

ىلأ

ٍس

ىت

ـوقت

“Kalkmıyor musun?” dediğinde, sen

ىٰلىػب

“Evet kalkıyorum” diyeceksin.

معن

kelimesi ise olumlu bir soruya cevap içindir. Örneğin adam sana

ـوقت لى

“Kalkıyor musun” dediğinde sen ona cevaben

معن

“Evet kalkıyorum” diyeceksin. Vâhidî, daha sonra söz konusu kelimelerle ilgili görüĢünü Mülk ve A„raf surelerinden getirdiği Ģu ayetlerle desteklemektedir:

هريذىن ٍميكًتٍىيَ ٍىلىا اىهيػتىػن ىزىخ ٍميىشىاىس هجٍوىػف اىهيف ىيًقٍليا آٰم َّليك

“Oraya her bir

topluluk atıldıkça oranın bekçileri onlara, "Size bir uyarıcı gelmemiĢ miydi?" diye sorarlar,

هريذىن ىناىءآٰىج ٍدىق ىٰلىػب اويلا ىق

“onlar da, "Evet, bize bir uyarıcı gelmiĢti derler.”770

يتٍسىلىا

ٍميكًٌبىرًب

ىٰلىػب اويلاىق

"Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" demiĢti. Onlar da, Rabbimizsin"

demiĢlerdi.”771

ىم ٍيتٍدىجىك ٍلىهىػف ًّاقىح اىن ػبىر ىناىدىعىك اىم ىناٍدىجىك ٍدىق ٍفىا ًراَّنلا ىباىحٍصىا ًةَّنىٍذا يباىحٍصىا لٰٰٓدىناىك

ٍميك بىر ىدىعىك ا

ًّاقىح

ٍمىعىػناويلاىق

“Cennetlikler cehennemliklere, "Rabbimizin bize va'dettiğini biz gerçek

bulduk. Siz de Rabbinizin va'd ettiğini gerçek buldunuz mu?" diye seslenirler. Onlar, "Evet" dediler.”772 769 Bakara, 2/81. 770 Mülk, 2/8-9. 771 A„raf, 7/171-172. 772 A„raf, 7/40.

144

Ayetlerde de görüldüğü gibi

ىٰلىػب

kelimesi, olumsuz sorudan sonra gelmektedir. Bunun gerekçesi ise tıpkı

ٍلىب

gibi olmasından kaynaklanmaktadır. Zira

لب ؾوخأ ـاق ام

ؾوبأ

“KardeĢin kalkmadı ancak baban kalktı” örneğinde olduğu gibi

ٍلىب

sözcüğü olumsuz bir ifadeden olumlu bir ifadeye geçiĢ için kullanılmaktadır. Nitekim

ىلب

kelimesi de inkâr içerikli ifadeden sonra gelmekte ve ifadeyi müsbet bir formata dönüĢtürmektedir. Biri diğerine

ـوقت لاأ

“Kalkmaz mısın?” dediğinde ikinci Ģahıs

ىٰلىػب

diye cevap verirse, “Evet kalkacağım”,

معن

diye cevap verirse “Hayır kalkmayacağım” demiĢ olur.

ىٰلىػب

kelimesinin yapısı ise

لىب

ve

ل

‟dan oluĢmaktadır.

ل

harfinin ilave edilmesiyle üzerinde vakfedilebilir bir durum almaktadır. Zira

ل

harfi olmasaydı, cevap harfi değil de atf harfi olarak kullanılan

لىب

zannedilecek ve muhatap ondan sonra bir kelamın daha geleceği beklentisine girecekti.773

2.6.2. Kırâatler

Kelimelerin açıklanmasında kırâatlerin ciddi bir katkısı vardır. Bundan ötürü kırâatler, tâbiîn döneminden itibaren, Kur‟ân tefsirinde yardımcı bir unsur olarak kullanılmıĢtır. Dolayısıyla Vâhidî gibi dilci müfessirler de kırâatlerden geniĢ ölçüde yararlanmıĢ ve onları Ģahit olarak kullanmıĢtır. Vâhidî‟nin el-Basît‟in mukaddimesinde Kur‟ân‟ı tefsir etmeye yardımcı olan kırâat illetlerine değineceğini ifade etmesi, kırâatlerin filolojik tefsir için önemli bir dayanak olduğunu göstermektedir.774 Nitekim kendisi de eserinin pek çok yerinde kırâatleri Ģahit getirerek kelime tahlillerinde bulunmakta ve bu sayede kelimeyi anlamlandırmaktadır.

Lugat ve gramer ağırlıklı tefsirlerde kırâatlerle istiĢhadda senede genellikle dikkat edilmediği görülmektedir. Vâhidî de kırâatlerle istiĢhad ederken bu metodu kullanmıĢtır. O, kırâat ile ilgili bilgilerin çoğunu Ebû Ali el-Fârisî‟den almıĢtır. Bununla birlikte Ferrâ, Zeccâc ve diğer bazı âlimlerden de istifade etmiĢtir.

773 Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, III, 95. 774 Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, I, 393.

145

Vâhidî, kırâatlerle istiĢhadda bulunurken onların illetlerine değinmiĢ ve bir çok filolojik meseleyi bu Ģekilde temellendirmiĢtir. Örneğin o,

َّلاًا ىميىٰرٍػبًا ًةَّلًم ٍنىع يبىغٍرىػي ٍنىمىك

يوىسٍفىػن ىوًفىس ٍنىم

“Kendini bilmeyenden baĢka Ġbrâhîm'in dininden kim yüz çevirir?”775 ayetini tefsir ederken Ģöyle demektedir: Gramerciler,

يوىسٍفىػن

kelimesinin mansub okunmasının sebebinde ihtilaf etmiĢlerdir; Ferrâ, bu kelimenin failden dönüĢmüĢ bir temyiz olduğunu ve aslının

يو يسٍفىػن

ٍتهًفىس ٍن ىم

olduğunu ifade etmiĢtir. Zeccâc ise temyizin nekire olması gerekğini

يوىسٍفىػن

kelimesinin ise marife olduğunu, dolayısıyla temyiz olamayacağını belirtmekte ve onun mansub okunmasının,

ىوًفىس

fiilinin tef'il babındanmıĢ gibi yorumlanmasına bağlı olduğunu ifade etmektedir. Bunun dıĢında bu kelimenin harf-i cerrin düĢmesi sonucu mansub olduğu da AhfeĢ tarafından nakledilmiĢtir.776

Vâhidî,

يويلٍػثًم هحٍرىػق ىـٍوىقٍلا َّسىم ٍدىقىػف هحٍرىػق ٍميكٍسىسٍىف ٍفًا

“Eğer siz (Uhud‟da) bir yara

aldıysanız bilin ki o topluluk da benzeri bir yara almıĢt”777

ayetinde geçen

هحٍرىػق

kelimesini farklı kırâatler açısından analiz etmektedir. O, söz konusu kelimenin kırâat vecihlerini

وًحٍتىػفك ًؼاىقلا ًٌمىضًب ئًريق :)يحٍرىقلا( ك

sözleriyle ifade ettikten sonra,

ةغللا لىأ ؿاق

يحىرٍىؾ اًَّظ ًهًوٍىغك حلًٌَسلا ًٌضىع في ًفاىتىغيل اىيؽ

“Bu iki okuyuĢ biçimi, silah ve benzeri yaralayıcı aletlerin yaralamasında kullanılan iki lugattır” sözleriyle de dilcilerden nakilde bulunmaktadır. Vâhidî, söz konusu kelimenin ilk harfinin meftûh okunması durumunda yaralardan kaynaklanan acıyı, dammeli okunması halindeyse yaranın kendisini ifade ettiğini belirtmektedir. Ayrıca Vâhidî, Zeccâc‟ın,

هحٍرىػق

kelimesinin her iki durumda da yara ve yaradan kaynaklanan acı manalarını verdiği yönündeki görüĢüne de yer vermektedir.778

775

Bakara, 2/130.

776 Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, III, 330. 777 Âl-i Ġmrân, 3/140.

146

Vâhidî,

يوىنويميتٍكىت

ىلاىك

ًساَّنلًل

يوَّنيػنًٌيىػبيػتىل

ىباىتًكٍلا

اويت۫كيا

ىنيذَّلا

ىؽاىثيم

يٌٰلِا

ىذىخىا

ٍذًاىك

“Hani Allâh,

kendilerine kitap verilenlerden, "Onu insanlara mutlaka açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz" diye sağlam söz almıĢtı”779 ayetinde yer alan

يوَّنيػنًٌيىػبيػتىل

fiilinin ayrıca

يوَّنيػنًٌيىػبيػيىل

Ģeklinde de okunduğunu belirtmektedir. Vâhidî, birinci kırâatin, onların sözleĢme anındaki muhataplık durumunu ifade ettiğini, ikincinin ise olayın geçmiĢte olduğunu ve onların hazırda bulunmadığına delalet ettiğini söylemektedir.780

Vâhidî‟nin kırâatlere baĢvurması sadece kelimelerin manasını tespit etmek için değildir. O, kelimelerin gramatik çözümlemesinde de kırâatlere baĢvurmaktadır. Örneğin o,

ٰيٍحىيًب

ىؾيرًٌشىبيػي

ىٌٰلِا

َّفىا

ًباىرٍحًمٍلا

ًفي

يٌلىصيي

همًئا ىق ىويىىك

يةىكًئ ٰلىمٍلا

يوٍتىداىنىػف

“O mâbette durmuĢ

namaz kılarken melekler ona Ģöyle seslendiler: "Allâh sana Yahyâ‟yı müjdeliyor”781

ayetindeki

َّفىا

kelimesinin hemzesinin hem meftûh hem de meksûr okunduğunu söylemektedir. Vâhidî,

َّفىا

‟nin meftûh okunması durumunda ifadenin

ىالله َّفىًبِ وتدانف

takdirinde olacağını belirtmektedir. BaĢtaki cerr edatı düĢtükten sonra söz konusu ifade fiilin mef‟ûlü olmuĢtur. O, söz konusu edatın meksûr okunması halindeyse ifadenin

الله َّفإ :ؿاقف هادنا

Ģeklinde yorumlanacığını ve burada mukadder bir

ؿاق

fiilinin olacağını ifade etmektedir.782

2.6.3. Hadis

Hadislerlerle istiĢhad meselesine temkinli yaklaĢılmıĢtır. Özellikle Basra dilcilerinin kahir ekseriyetinin bundan kaçındıkları gözlemlenmiĢtir. Söz konusu dilcilerin gerekçesi ise “hadislerin büyük çoğunluğunun mana ile rivayet edilmesi ve bu rivayetlerin çoğunda dillerinde lahn bulunan Arap kökenli olmayanların rol alması” iddialardan oluĢmaktadır.783

Ebû‟l-Esved ed-Duelî (ö. 69/688)‟den Ġbn Mâlik‟e kadar devam eden sekiz asırlık bir sürede, dilcilerin ancak mütevatir hadislerle istiĢhadda bulunduğu, bu tür hadislerin de üç, beĢ veya en fazla onaltı gibi bir sayıya tekabül ettiği

779 Âl-i Ġmrân, 3/187. 780

Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, VI, 240. 781 Âl-i Ġmrân, 3/39.

782 Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, V, 219-221.

147

belirtilmektedir. Ancak mevcut lugat eserleri, bunun tam tersini göstermektedir. Zira bu eserlerin hemen hemen hepsinde tevatür olgusu dikkate alınmadan hadisler Ģahid olarak kullanılmıĢtır. Örneğin Ebû „Amr b. „Alâ, Halîl b. Ahmed, Sîbeveyh, Kisâî, Ferrâ, Asma„î, Ebû „Ubeyde, Ġbnu‟l-A„râbî, Ġbn Sikkît, Ebû Hâtim, Ġbn Kuteybe, Muberred, Ġbn Dureyd, Ebû Ca„fer en-Nahhâs, Ġbn Haleveyh (ö. 370/980), Ezherî, Farabî (ö.339/950), Sâhib b. „Abbad (ö. 385/995), Ġbn Fâris, Cevherî (ö. 400/1009), Ġbn Sîde (ö. 458/1066), Ġbn Manzûr (ö. 711/1311) ve Fîruzâbâdî (ö.817/1415) gibi dilcilerin hepsi mütevatir olup olmamalarına bakmaksızın hadislerle istiĢhad etmiĢlerdir.784

Bağdâdî ise önceki âlimlerin hadislerle istiĢhâd etmemiĢ olmasının onlarla istiĢhâd edilmesinin caiz olmadığı anlamına gelmediğini söylemektedir. ġâtıbî (ö. 590/1194) de gramercilerin sahih hadislerle istiĢhadı bırakıp bir çok ahlaki değerden yoksun olan Ģairlerin sözlerini Ģahid olarak getirmelerini eleĢtirmektedir.785

Dilci müfessirler, kelimelerle ilgili yaptıkları izahları temellendirmek gayesiyle Ģiir, Arap kelamı ve kırâatler kadar geniĢ ölçüde olmasa da mütevatir olup olmamalarına bakmaksızın hadislerden de yararlanmıĢlardır. Nitekim Vâhidî de diğer dilci müfessirler gibi hadislerle istiĢhad etmiĢtir. Örneğin o,

يؿويسىر ىىيمٍرىم ينٍبا ىىسيع يحيسىمٍلا اىَّؼًا

يوٍنًم هحكيرىك ىىيمٍرىم ٰلًَا اىهيقٍلىا يويتىمًلىكىك ًٌٰلِا

“Meryemoğlu Ġsa Mesih, ancak Allâh'ın peygamberi,

Meryem'e ulaĢtırdığı (emriyle onda var ettiği) kelimesi ve kendisinden bir ruhtur”786

ayetini tefsir ederken Ģöyle demektedir: Bazı müfessirler, ruhu rahmet olarak tefsir etmiĢlerdir. Yani Ġsa, kendisine itaat edip tabi olanlar için bir rahmettir. Bunun dıĢında

يوٍنًم وحكيرًب ٍميىىدَّيىاىك

“ve onları kendi katından bir ruh ile desteklemiĢtir”787 ayetinde geçen

وحكير

kelimesi de bazı müfessirler tarafından rahmet olarak açıklanmıĢtır. Ayrıca

ىجىك هفاىٍؿىرىك هحٍكىرىػف

عىن يتَّن

ومي

“Ona rahatlık, güzel rızık ve Naîm cenneti vardır”788 ayetindeki

هحٍكىر

sözcüğünü

هحٍك ير

Ģeklinde okuyanların da kelimeye rahmet anlamını verdikleri

784 Ġbn Haldûn, Târîh, 561; Mahmûd Feccâl, el-Hadîsu‟n-Nebevî fî‟n-Nahvi‟l-„Arabî, Advau‟s- Selef, Riyad, 1997, s. 99-100. 785 Bağdâdî, a.g.e., I, 9. 786 Nisâ, 4/171. 787 Mücadele, 58/22. 788 Vakıa„, 56/88-89.

148

anlaĢılmaktadır. Nitekim Hz. Peygamber de

ةادهم ةحر ناأ اؼإ

“Ben ancak hidayet

olunmuĢ bir rahmetim” hadisinde kendisini rahmet olarak nitelendirmektedir.789

Görüldüğü gibi Vâhidî,

هحكير

kelimesine rahmet anlamının verilmesini hadisle istiĢhad yöntemiyle temellendirmektedir.

2.6.4. ġiir

Dilci müfessirlerin en önemli araçlarından biri de Ģiir ile istiĢhaddır. Sahabe ve tabiin, çoğu defa Kur‟ân‟daki garib lafızları ve anlaĢılması zor kelimelerin izahını Ģiirle istiĢhad yöntemiyle çözmüĢlerdir. Nitekim Ġbn „Abbâs, “ġiir Arapların divanıdır” demiĢ790

ve Kur‟ân‟ın bir kelimesinin bize kapalı gelmesi halinde onların divanına müracaat etmemiz gerektiğini ifade etmiĢtir. Ayrıca Abdullâh b. „Utbe‟nin rivayet ettiğine göre; Ġbn „Abbâs‟tan Kur‟ân‟dan bir Ģey sorulduğunda o Ģiirle istiĢhad edip cevap veriyordu.791

Hz. Ömer‟in de bir gün etrafındakilere hitaben söylediği “Ey insanlar divanınıza sahip çıkın. Zira divanına sahip çıkan, yolunu ĢaĢırmaz. Onlar, ey Ömer bizim divanımız nedir? dediler Hz. Ömer “Cahiliye Ģiiridir” dedi, zira onda kitâbınızın tefsiri ve sözlerinizin bilgisi bulunmaktadır” sözü ve “ġiir bir toplumun ilmi idi ve ondan daha sahih bir ilim yoktu” Ģeklindeki ifadesi, Ģiirin Kur‟ânî sözcüklerin izahındaki önemini ve gerekliliğini en güzel Ģekilde anlatmaktadır.792

Ayrıca Me„ani‟l-Kur‟ân ismiyle kaleme alınan eserler baĢta olmak üzere Ebû „Ubeyde‟nin Mecâzu‟l-Kur‟ân isimli eserinde de Ģiire büyük bir önem verilmiĢtir. Hatta, Ģiirin söz konusu eserlerde bir esas haline geldiğini söylemek mümkündür.

789 Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, VII, 206. 790

Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, I, 404.

791 Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, I, 405; Suyûtî, el-Ġtkân, I, 242-243. Ġslam‟ın doğuĢuyla birlikte eski Arap Ģiiri için farklı bir alaka vesilesi doğdu; Yeni dinin istinad etmiĢ olduğu Kur‟ân ve Hâdîsi anlamak ve izah etmekte- gramer ve lügat güçlükleri hususunda- eski Ģiirden istifade edilmeye baĢlanmıĢtır. Ancak bazı alimler, Kur‟ân ve Hâdîsin Ģiirlerin tevilinde delil olarak kullanılmasının gerekli olduğunu, Ģiirin Kur‟ân tefsirinde ve Hâdîslerin tevilinde kullanılamayacağını ifade etmiĢtir. Kur‟ân tefsirinde Ģiirin Ģahid olarak getirilmesini kabullenmeyenlerin gerekçelerine baktığımızda, bunların bir kısmının, eski Arap Ģiiri ve Ģairlerinin Ġslam dini tarafından hoĢ karĢılanmadığı, ayet ve Hâdîslerde yerildiği, dolayısıyla Ģiirin Kur‟ân‟a asıl yapılamayacağı gerekçesine sığındıklarını görmekteyiz. Taha Huseyin gibi Ģahsiyetlerin ise eski Arap Ģiirinde bir mevsukiyyet problemi olduğunu, tamamiyle raviyelerin uydurmalarından ibaret olduğunu, dolayısıyla böyle bir Ģeyin eski Arap Ģiiri ismi altında Kur‟ânî izahlarda yer alamayacağını ifade etmiĢtir. Bkz. Suyûtî, el-Ġtkân, I, 242; M. Çetin, Eski Arap ġiiri, s. 16; Taha Huseyin, Cahiliye ġiiri Üzerine, (Çev. ġaban KarataĢ), Ankara Okulu Yayınları, Ankara, 2012, s. 33.

149

Müfessirler, tefsirini yaptıkları her hususla ilgili, nerdeyse, bir beyit zikretmektedirler.793

Vâhidî, Kur‟ân tefsirinin edebiyattan yoksun bırakılamayacağını anlamıĢ ve Arap edebiyatına büyük bir önem vermiĢtir. Bu bakımdan o, Ģiir divanlarına özel bir ilgi göstermiĢtir. Nitekim Ģiire fazla ilgi duyuyor diye, hocası Arûdî tarafından azarlanmıĢ ve artık Kur‟ân tefsirine yönelmesinin gerekliliği ifade edilmiĢtir. Kendisi ise hocasına cevaben; “Zaten ben, edebiyatı Kur‟ân tefsiri için bir basamak olarak görmekteyim. Dolayısıyla kendimi bu ilimle mücehhez kılma gayretine girdim” demiĢtir.794

Vâhidî‟nin Ģiire fazla ilgi gösterdiğinin en güçlü kanıtı ise bazı tabakat ve teracim eserlerinde onun Ģair olarak zikredilmesidir.

Vâhidî, Ģiirle istiĢhadı bir yöntem haline getirmiĢ ve hemen hemen tefsirinin her bir sayfasında bir veya birden fazla beyite yer vermiĢtir. Vâhidî, Ġmru‟u‟l- Kays,795 eĢ-ġenferâ,796 Tarafa,797 Hassân b. Sâbit,798 Nâbiğa ez-Zubyânî,799 Cerîr,800 Farazdak,801 Ebû Nuvâs802 ve diğer pek çok Ģairden istiĢhadta bulunmuĢtur. Dolayısıyla eseri zengin bir Ģiir içeriğine sahip olmuĢtur. Örneğin o,

ٍنًم ٍميهىلٍػبىػق اىنٍكىلٍىىا ٍمىكىك

ٍطىب ٍميهٍػنًم دىشىا ٍميى وفٍرىػق

ًد ىلًَبٍلا ًفي اويبَّقىػنىػف ناش

وصي ىض ٍنًم ٍلىى

“Biz onlardan önce, kendilerinden daha

zorlu nice nesilleri helak ettik de ülke ülke dolaĢıp kaçacak delik aradılar. Kaçacak bir yer mi var?”803 ayetini lugat açısından tahlil ederken

اويبَّقىػنىػف

kelimesinin “yürüdüler” manasında olduğunu belirtmekte ve Ġbn „Abbâs‟ın bu kelimeye “ yokladılar/ didik didik ettiler” anlamını verdiğini ifade etmektedir. Vâhidî, daha sonra Ebû „Ubeyde, Ferrâ, Zeccâc ve Muberred gibi dilcilerden kelimenin “dolanmak, turlamak, gezinmek, yolculuğa çıkmak, çevresinde dönmek, yayılmak ve teftiĢ etmek” anlamlarına geldiğini rivayet etmektedir. Vâhidî, söz konusu dilcilerin görüĢlerini Ġmruu‟l-Kays‟ın

793 Aydın, Kur‟ân‟ın Fîlolojik Yorumu, s. 47-48. 794 Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, I, 419.

795 Örnek için, bkz. Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, XX, 413. 796

Örnek için, bkz. Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, XIV, 222. 797 Örnek için, bkz. Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, XIII, 417. 798 Örnek için, bkz. Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, XXII, 203. 799 Örnek için, bkz. Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, XXII, 31. 800

Örnek için, bkz. Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, XXI, 165. 801 Örnek için, bkz. Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, XI, 537. 802 Örnek için, bkz. Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, V, 315. 803 Kaf, 50/36.

150

ىك ىق

ٍد

ىػن

ًف يتٍبٌق

ٍْا

ىاف

ًؽ

ىح

ٌتّ

ىر

ًض

يتي

ًم

ىن

ٍلا ىغ

ًن ىمي

ًة

ًب

ًٍلإ

ىيا

ًب

“Muhakkak ben, ganimet yerine,

dönüĢe razı oluncaya kadar ufuklarda gezindim”

beytine dayandırdıklarını ifade etmektedir.804

2.7. ISTILAHLARI

Ġftial babından mastar olan "ıstılah" kelimesi, uzlaĢı, ittifak ve fesadın zıddı anlamlarında kullanılan

حلص

lafzının kök harflerinden türemiĢtir.805 Bu kelimenin terim anlamı ise bir topluluğun veya meslek erbabının bir lafzı sözlük manasından çıkararak üzerinde uzlaĢtıkları baĢka bir manada kullanmalarıdır.806

Tanımından da anlaĢıldığı gibi bir lâfzın sözlük manasından alınıp, ıstılahî anlamında kullanılması kelimeye yeni bir anlam kazandırmaktadır. Söz konusu yeni anlam ile eski anlam arasında ortaklık, benzerlik veya baĢka herhangi bir münasebet bulunması gerekmektedir.807

Her ilmin kendine özgü bir ıstılahı bulunmaktadır. Herhangi bir ilimde yazılmıĢ eserler o ilmin ıstılahından müstağni kalamaz. Müfessir Vâhidî de eserindeki filolojik olgulara değinirken mutlaka bir ıstılah çerçevesinde bu meseleyi ele almıĢtır. Vâhidî, özellikle ve gramerle ilgili terimleri kullanmaya özen göstermiĢtir. Söz konusu terimler arasında ise en fazla nahiv ve sarf ile ilgili terimler göze çarpmaktadır. Vâhidî‟nin terminolojisine baktığımızda herhangi bir dil ekolunün taraftarlığını yapmadığını görmekteyiz. Zira o, hem Basralıların hem de Kûfelilerin ıstılahlarını kullanmaktadır. Örneğin Basralılara ait “

يرمضلا

”,808 “

ةفصلا

”,809 “

ؿدبلا

”,810

يفنلا ؼكرح

”,811 “

ةديازلا

”,812 “

ؼرصنيلاام

كؼرصنيام

”,813 “

ؼكرح

رذا

”,814 “

،ؼرظلا

804 Örnek için, bkz. Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, XX, 413. 805

Ġbn Manzûr, a.g.e., II, 294; Tehânevî, Muhammed Ali, KeĢĢâfu Ġstılâhâti'l-funûni ve‟l-„Ulûm, (Thk. „Alî Dahruc), Lübnân, 1996, II, 1095; Kuzî, Ahmed „Ġvez, el-Mustalahu‟n-Nahvî, Riyad, 1981, s. 22-23.

806

Curcânî, a.g.e., s. 28; Tehânevî, a.g.e., I, 212; ġemsuddîn Samî, Kâmûs-i Turkî, Kapı Yayınları, Ġstanbul 2004, s.121.

807 Kuzî, a.g.e., s. 23.

808 Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, I, 511. 809 Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, VII, 243. 810

Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, XXIII, 228. 811 Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, X, 123. 812 Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, II, 64. 813 Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, V, 47.

151

ويف ؿوعفسا

”,815

مدعتسا لعفلا

”816 ve “

لصفلا يرمض

”,817 gibi ıstılahları kullanmasına karĢılık Kûfelilere ait “

ةيانكلاك نكسا

”,818 “

تعنلا

”,819 “

ريركتلا ،ةجترلا

”820 “

دحذا ؼكرح

”821 “

ةلصلا

وشراك

”,822

مرؾ لا امك مرؾ ام

”,823 “

ةفصلا

ؼكرح

” ,824 “

للمحا

/

ةياغ

”,825 “

عقاولا لعفلا

”,826 “

دامعلا

”827

gibi ıstılahları da kullanmıĢtır.

Vâhidî,

ًّايًتًع

ًىبًكٍلا

ىنًم

يتٍغىلىػب

ٍدىقىك

نارًقاىع

تيىاىرٍما

ًتىناىكىك

هـ ىلَيغ

ل

يفويكىي

ٌٰنىىا

ًٌبىر

ىؿاىق

“Zekeriyyâ,

"Rabbim!" dedi. "Karım kısır olduğu, ben de ihtiyarlığın son sınırına vardığım halde, benim nasıl oğlum olabilir?"” 828

ayetinin dilbilimsel izahında

تىناىك

kelimesi üzerinde durmaktadır. O, Ġbnu‟l-Enbârî‟den nakille

تىناىك

kelimesinin geçmiĢ zaman