• Sonuç bulunamadı

I. III Ġlmî Ortam

2.5. METODU

3.1.1. Dilin MenĢei

Dil, bir çok açıdan tartıĢılmıĢtır. Bu tartıĢmalardan biri de dilin menĢei ile igilidir. Dilin nasıl ortaya çıktığı ile ilgili tartıĢma felsefeye de konu olmuĢ ve neredeyse felsefenin kendisi kadar eski bir mevzu olmuĢtur. Yunan felsefecileri, Sokrates‟ten önceki dönemde bu mevzuyla ilgilenmiĢler ve söz konusu mevzu, antik çağın önemli bir kısmı boyunca, Yunan felsefecilerinin ve Helenistik haleflerinin arasında yeniden ortaya çıkıncaya kadar varlığını sürdürmüĢtür.887

Ġslâm düĢüncesinde de dilin menĢei ile igili farklı görüĢler ortaya atılmıĢtır. Bunlar, Vahiy ve ilham (Tevkif/nass) nazariyesi, uzlaĢma ve uyuĢma nazariyesi, birleĢtirici nazariye ve çekimser nazariye Ģeklinde ele alınmaktadır.

Vahiy ve ilham nazariyesini savunanların en güçlü delillerinden biri

ىـىدٰا ىم َّلىعىك

ىٍدىٍلاا

اىهَّليك ىءا

“Ve Âdem‟e bütün isimleri öğretti”888ayetidir.889 Ġbn Cinnî, hocası Ebû Ali el-Fârisî‟nin bu ayete dayanarak dilin menĢei tevkifidir dediğini nakletmektedir.890 Ebû‟l-Hasan el-EĢ„arî ve Ġbn Furek (ö. 406/1015) bu nazariyeyi savunanların baĢında gelmektedir.

884 Ġbn Cinnî, Ebû‟l-Feth Osmân, el-Hasâis, (Thk.Muhammed „Alî en-Neccâr), el-Mektebetu‟l- „Ġlmiyye, Sudan, Tarih Yok. I, 33; el-MeĢrî „Alî Kazım, el-Furûku‟l-Lugaviyye fî‟l-

„Arabiyye, Dâru‟s-Sâdık, „Amman, 2011, s.15; Tayyâr, Musâid b. Suleymân b. Nâsır, et- Tefsîru‟l-Lugavî li‟l-Kur‟âni‟l-Kerîm, Dâru Ġbni‟l-Cevziyye, Riyâd, 2000, s. 34.

885

Ġbn Hazm, Ebû Muhammed „Alî b. Ahmed b. Sa„îd, el-Ġhkâm fî Usûli‟l-Ahkâm, (Thk. Ahmed Muhammed ġâkir), Dâru‟l-Ġfâk, Beyrût, Tarih Yok. I, 46.

886 Aksan, a.g.e., s. 55.

887 Bernard G. WEISS, Ortaçağ Ġslâm Alimlerinin Dilin MenĢei ile Ġlgili TartıĢmaları (Çev. Adem Yıgın) M.Ü.Ġ.F.D., sayı, 25 2003, s. 127-135.

888

Bakara, 2/31.

889 Râzî, Fahruddîn Muhammed b. „Umer b. el-Huseyn, el-Mahsûl fî „Ulûmi‟l-Fıkh, (Thk. Tahâ Cabir Feyyâz el-„Ulvânî), Muessesetu‟r-Risâle, Yrs. Tarih Yok. I, 181-182.

163

UzlaĢma ve uyuĢma nazariyesine göre ise dil, Allâh tarafından vahiy ve ilham yoluyla öğretilmemiĢtir. Dil insanlar arasında gerçekleĢen uzlaĢma ve anlaĢma sonucu ortaya çıkmıĢtır.891

Bu görüĢü savunanların baĢında Ebû HâĢim el-Cubbâî (ö. 321/933) ve bağlıları gelmektedir.892

BirleĢtirici nazariyeye göre ise, dil, Yüce Allâh tarafından ögretilmiĢtir. Bu düĢünceyi benimseyenler, uzlaĢma tezini de reddetmezler. Böylece yukarıda bahsi geçen her iki teoriyi birleĢtirmiĢ olurlar. Bu teoriye göre, dilin insanlar arasında anlaĢmayı mümkün kılacak kadarını Allâh öğretmiĢtir. Geri kalan kısmı ise her iki Ģekilde yani tevkîfî ya da insanlar arasında gerçekleĢen uzlaĢma yolu ile oluĢmuĢtur.893

Ebû Ġshâk el-Ġsferâyinî (ö. 418/1027) bu teorinin ilk savunucusu olarak kabul edilmektedir.894

Çekimser nazariye ise yukarıdaki üç teoriden hiçbirisinin ispatlanabilirlik açısından diğerinden daha kesin olmadıgını savunur. Bu nedenle ilk iki teoride yer alan dilin vahiy kaynaklı ya da insan ürünü olduğu yönündeki görüĢlerin eĢit değerde olduğunu kabul eder. Bu düĢünceyi dile getiren ilk Ġslâm bilgini Ebû Bekr el- Bakıllânî (ö. 403/1013) olarak bilinmektedir.895

Vâhidî, dilin menĢei ile ilgili görüĢünü yukarıdaki ayetin tefsirini yaptığı esnada zikretmektedir. Ona göre, dil, vahye dayalıdır ve Allâh bütün dilleri Âdem‟e öğretmiĢtir. Zira Vâhidî‟ye göre

ءادلاا

sözcüğünden gaye bütün dillerdeki isimlerin hepsidir. Ayrıca Vâhidî, bir rivayete dayanarak Ģöyle demektedir: Allâh Âdem‟e bütün dilleri öğretmiĢtir. Âdem‟in çocuklarının her biri bir dili konuĢmuĢ ve dünyanın farklı yerlerine dağılmıĢlardır. Dolayısıyla dillerin tümü Âdem‟den aktarılmıĢtır.896

3.1.2. Arap Dilinin Diğer Diller Ġçindeki Yeri

Dil bilimciler, dilleri: Hint-Avrupa dilleri, Hami-Sami dilleri ve Ural-Altay dilleri Ģeklinde gruplara ayırmıĢlardır. Bu grupların her biri kendi bünyesinde çeĢitli

891

Ramazan Demir, Arap Dilbilimcilerine Göre Dillerin Kaynagı Meselesi, M.Ü.S.B.E., (YayımlanmamıĢ Doktora Tezi), 2008, s. 69.

892 Râzî, el-Mahsûl fî „Ulûmi‟l-Fıkh, I, 183.

893 Suyûtî, Celâluddîn „Abdurrahmân b. Ebû Bekr, el-Muzhîr fî „Ulûmi‟l-Luga ve Envâ„ihâ, ĠntiĢârâtu Fîrûzâbâdî, Kum, 1948. I, 20; Demir, a.g.e., s. 79.

894

Râzî, el-Mahsûl fî „Ulûmi‟l-Fıkh, I, 183.

895 Bâkıllânî, Ebû Bekr Muhammed b. Tayyib, et-Takrîb ve'l-Ġrsâd, (Thk. „Abdulhamîd b. „Alî Ebû Zenîd), Muessesetu‟r-Risâle, Beyrût, 1993, I, 320; Demir, a.g.e., s. 75.

164

kısımlara ayrılmaktadır. Arapça, Sâmî diller ailesine mensuptur.897

Sâmî diller ailesinin, eski Mısır dilini de içine alan bir Hâmî-Sâmî köke bağlı olduğu düĢünülmektedir.898

Aynı zamanda bu dil ailesi ismini Hz. Nûh‟un oğlu Sam‟dan almaktadır.899

Dil bilimciler, Sâmî dillerini iki büyük kola ayırmıĢlardır: Birincisi kuzey kolu, ki kendi arasında üç kısma ayrılmaktadır; Birinci kısmı Süryanî ve Keldanî lehçeleri ile birlikte Ârâmî dili. Ġkinci kısmı Asurî dili. Üçüncü kısmı ise Ġbrânî ve Fenike lehçeleri ile birlikte Ken„ânî dilinden meydana gelmiĢtir. Sâmî diller ailesini oluĢturan ikinci büyük kola ise güney Arapçası denmektedir ki o da kendi arasında iki büyük Ģubeye ayrılmaktadır: Ġsmailî veya Mudarî Arapçası ki buna Adnanîler Arapçası da denmektedir. Diğeri ise HabeĢistan ile birlikte Arap yarımadasının güneyindeki lehçeleri içinde barındıran Kahtânî Arapçasıdır.900 Sâmî diller ailesinden sadece Arapça, Ġbranîce ve Süryanîce dilleri kalmıĢ diğerleri ise varlıklarını koruyamamıĢlardır.901

3.1.3. Arap Dilinin GeliĢimi

Milattan önce güneydeki Kahtanî kabileleri, yurtlarından göç edip Hicâz ve Arap yarımadasının kuzeyine dağıldılar.902 Ancak onlar, önceki dönemlerinden kalma devlet yönetme kabiliyetlerinden dolayı bu dağılmayı bir yayılma politikasına dönüĢtürmeyi baĢardılar. Nitekim Kahtanîler, güçlü devlet gelenekleri sayesinde Adnanîleri daha önce Yemen‟de boyunduruklarına aldıkları gibi ġam ve Irak‟ta da boyunduruk altına almıĢlardı. Dolayısıyla bu her iki dil arasında, politik ve ticari alanda bir alaka doğdu. Bu alaka sayesinde diller sözcüklerde birbirlerine yaklaĢıyor ve konuĢmada aynı türdenmiĢ gibi bir hal alıyordu. Bununla birlikte hiçbiri diğerine daha üstün olamıyordu. Zira Kahtanîler, her ne kadar politik açıdan daha güçlü olmuĢlarsa da, Adnanîler de sahrada bulunma avantajına sahipti. Bu durum miladi VI. yüzüncü yıla kadar devam etti. Ancak HabeĢ ve Farsların Yemen‟e saldırmaları, Himyerlilerin devletlerinin mağlub olmasını ve aynı zamanda zeval bulmasını beraberinde getirmiĢtir. Bununla birlikte Adnanîler için bu durumun tam tersi söz

897 Hennâ el-Fâhûrî, el-Cami‟ fî Târîhi Edebi‟l-„Arab, Dâru‟l-Cîl, Beyrût, 1986, s. 48. 898 Nihad M. Çetin, “Arap” DĠA, Ġstanbul, 1991, III, 276-309.

899

Râfîî, Mustafâ Sâdık, Târîhu Adâbi‟l-„Arab, (Thk. „Abdulhamid Hindâvî), Kâhire, 2012, s. 64. 900 el-Fâhûrî, a.g.e., s. 22.

901 Râfîî, a.g.e., s. 69. 902 el-Fâhûrî, a.g.e., s. 22-23.

165

konusuydu. Zira onlarda kalkınma, uyum, birlik ve bağımsızlık hâkimdi. Buna ilaveten Hicâz‟da kurulan panayırlar, hac mevsimindeki canlılık, Himyer ve Farslarla olan mücadele, HabeĢ ve Romalılarla ticaret ve savaĢlardan ötürü olan temaslar, onların dillerini üstün kılmıĢtır. Daha sonra Ġslâm‟ın da gelmesiyle birlikte diğer etkenler tetiklenmiĢ ve Yemen‟in ırkçılığı ile birlikte güney lehçeleri ve Himyerlilerin diline de son verilmiĢtir.903

Arapların konuĢtukları Arapça iki asıl lugattan oluĢmaktadır. Birincisi güney Arapçası ki Yemenlilerin Kahtanî Arapçasıdır. Ġkincisi ise kuzey Arapçasıdır ki Hicâzlıların Adnanî Arapçasından ibarettir. Yemenlilerin Kahtanî Arapçası, Hicâzlıların Adnanî Arapçasından iĢtikak, vaz„ vd. bir çok açıdan farklılık arz etmekteydi. Nitekim Ebû „Amr b. „Ala bu hususta “Himyerlilerin lugatı bizim olmadığı gibi bizim Arapçamız da onların Arapçası değildir” Ģeklinde bir ifade kullanmıĢtır. Ancak bu, her iki Arapçanın tamamen birbirinden ayrı ve kopuk olduğu anlamına gelmemektedir.904

3.

1

.4. Arap Dilinde Lehçeler ve Vâhidî‟nin Bunlara KarĢı

Tutumu

“Lehçe” sözcüğü,

ج-ق-ؿ

kökünden gelme olup, bir Ģeyi çok sevmek, tutkunu olmak ve ona düĢkün olmak anlamındadır.905

Lehçenin ıstılah anlamı ise “Bir dilin tarihsel, bölgesel ve siyasal sebeplerden dolayı ses, yapı ve söz dizimi özellikleriyle ayrılan kolu” Ģeklindedir.906

Bir dilin değiĢik coğrafyalarda aynı dil birliğinden kimselerce konuĢulan farklı biçimi olarak da bilinen lehçe ilminin konusu ise bir dilin birbiri ile bağlantılı bir çok lehçeye bölünmesini, bu bölünmenin sebeplerini, ana dil ile lehçeler arasındaki iliĢkiyi ve lehçelerin birbirleri ile iliĢkisini incelemektir. Ayrıca lehçe ilmi lehçelerin birbirlerine olan üstünlüklerini, dirilip yayılmalarını veya daralıp yok olmalarını incelemektedir.907

903 Zeyyât Ahmed Hasan, Târîhu Edebi‟l-„Arab, Dâru Nahdati‟l-Mısır, Kâhire, Tarih Yok. s. 14- 15.

904 el-Fâhûrî, a.g.e., s. 22. 905

Fîrûzâbâdî, el-Kâmûsu‟l-Muhît, s. 266; Ġbn Manzûr, Lisânu‟l-„Arab, II, 147. 906 http://tdk.gov.tr, EriĢim Târîhi, 14.12.15.

907 Hâtır, Muhammed Ahmed, fî‟l-Lehecâti‟l-„Arabiyye, Matbaatu‟l-Huseyn el-Ġslâmiyye, Kâhire, 1979, s. 5.

166

Lehçe, dar bir çevrede geliĢmekte olan dilsel özellikler topluluğunun adıdır. Söz konusu çevrenin bütün fertleri bu nitelikte ortaktırlar. Bir çok farklı lehçeden oluĢan geniĢ ölçekli çevreye ise lugat denmektedir. Dolayısıyla lugat ve lehçe arasında umum-husus iliĢkisi bulunmaktadır.908

Önceki âlimler, lehçeleri dilbilimlerinin müstakil bir ilim Ģubesi olarak saymamıĢlar ve bu alanda müstakil çalıĢmalar yapmamıĢlardır. Ancak lugat, gramer, edebiyat, tefsir, coğrafya, tarih ve tabakat eserlerinde lehçelere iĢaret edilmiĢtir. Dolayısıyla kırâatlerle birlikte önceki âlimlerden gelen rivayetleri de lehçeler için kaynak kategorisinde telakki etmeliyiz.909 Ancak önceki âlimlerin lehçeler hakkında müstakil çalıĢmalar yapmaması lehçelerin müstakil bir ilim Ģubesi olmadığı anlamına gelmemektedir. Zira lehçe de diğer bütün ilimler gibi belli bir tanımı, konusu, gayesi ve meseleleri olan baĢlı baĢına bir ilim Ģubesidir. Arap lehçeleri ile ilgili çalıĢmalar IXX. yüzyıldan itibaren batılı müsteĢrikler tarafından baĢlatılmıĢtır. Ġlk baĢlarda mütevazı bir Ģekilde sürdürülen bu çalıĢmalar, batıdaki dilbilimsel çalıĢmaların hızla ilerlemesi ile birlikte hızlı bir geliĢim seyrine girmiĢtir. Zira artık Arap âleminde de bu konuda çalıĢmalara baĢlanmıĢ, Kâhire, ġam ve Bağdât gibi Ģehirlerde bu alan ile ilgili dergiler neĢredilmiĢtir. Ayrıca bazı Arap dilbilimci de bu hususta müstakil çalıĢmalar yapmıĢtır.910

Arap dilinin lehçelerini ortaya çıkaran etkenlerle ilgili bir çok teori söz konusudur. Bunların bir kısmı, Ġsrailîyât türünden olup Tevrât‟a dayanmaktadır. Söz konusu Ġsrâilî rivayetler, dil bilimciler tarafından kabul görmediğinden biz burada onlara değinmeyeceğiz. Ancak akla daha yatkın olan teorilerden göç teorisi üzerinde durmaya çalıĢacağız. Göç teorisi; aynı dili konuĢan insanların bölünüp farklı çevrelerde değiĢik faaliyetlerde bulunmalarıdır. Nitekim herhangi bir halk, değiĢik sebeplerden ötürü çevrelerinden dağılıp farklı alanlarda yaĢadıklarında birbirleriyle olan irtibatları zayıflayacak, iliĢkileri kopacak ve her birisinin dilinde birbirinden farklı geliĢmeler meydana gelecektir. Söz konusu geliĢmeler ilk önce kelimelerde, daha sonra manalarında, daha sonra seslerde en sonunda ise kurallarda oluĢacaktır.

908 Ġbrâhim Enîs, fî‟l-Lehecâti‟l-„Arabiyye, Kâhire, 2003, s.15.

909 Hâtır, fî‟l-Lehecati‟l-„Arabiyye, s. 11; Enîs, fî‟l-Lehecati‟l-„Arabiyye, s.13.

910 Bkz. Enîs, fî‟l-Lehecâti‟l-„Arabiyye, Hâtır, fî‟l-Lehecâti‟l-„Arabiyye, TeĢîm Râbin., el-

Lehecâtu‟l-„Arabiyye el-Kâdimetu fî Ğarbi‟l-Cezîreti‟l-„Arabiyye, (Trc. „Abdulkerîm

Mucâhid), Dâru‟l-Fâris li‟n-NeĢri ve‟t-Tevzi„ „Amman, 2002; ġefîu„ddin Muhammed, el-

Lehecâtu‟l-„Arabiyye ve „Alakâtuhâ bi‟l-„Arabiyyeti‟l-Fusha, Mecelletu el-Camia„tu‟l-

167

Bunun neticesinde de her bir grup için yeni bir lehçe ve aradan zamanın geçmesi ile birlikte yeni bir dil ortaya çıkacaktır.911

Vâhidî, el-Basît isimli eserinin pek çok yerinde Arap lehçelerine değinmiĢtir. Bununla birlikte o da kendinden önceki âlimler gibi lehçe yerine lugat tabirini kullanmıĢtır. O, genellikle lehçenin ismini belirtmektedir. Ancak kimi yerde lehçenin ismini vermeden “Arapların lugatı veya herhangi bir lugatta falanca kelimenin Ģöyle bir kullanımı vardır” Ģeklinde ifadeler kullanmaktadır.912

Ayrıca Vâhidî, rivayet ettiği lehçeleri fesahat açısından da değerlendirmektedir.913

Bununla birlikte kimi lehçeler için de Kur‟ân‟da bu lehçenin kullanılmadığını belirtmektedir.914 Vâhidî, özellikle Hicâz lehçesine değinmektedir.915 Bununla birlikte Tayy,916 Temîm,917 Huzeyl,918 Necd,919 Yemen,920 Kays,921 Beni Esed,922 Beni Sa„d,923 Himyer,924 Ezd925 ve Naha„926 gibi kabile lehçelerine de el-Basît‟te temas edilmiĢtir. Vâhidî, fazla duyulmayan lehçeleri de ihmal etmemiĢtir. Örneğin Kilâbîyyûn,927 Havran,928 Benû Dubbe,929 Hârisiyye,930 Ehlu‟l-„Aliyye,931 „Ukkâl932 ve Benû Yerbû„ 933 gibi lehçeleri de zikre değer bulmuĢtur. Vâhidî, ayrıca, Kibtîlerin,934

Hintlilerin935 ve Acemlerin936 lugatlarını da eserinde zikretmiĢtir.

911 Hatır, a.g.e., 69-70.

912 Örnek için, bkz. Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, II, 126.

913 Örnek için, bkz. Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, IX, 224-XII, 400, XVII, 52. 914

Örnek için, bkz. Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, III, 35.

915 Örnek için, bkz. Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, IV, 438-605, III, 204-384, IV, 489,V, 272-445, VI, 315, VII, 476, X, 569, XII, 296.

916

Örnek için, bkz. Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, II, 417,V, 22, VI, 624.

917 Örnek için, bkz. Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, II, 438, IV,489, VII,103, V,272, VII, 427, XII, 296. 918 Örnek için, bkz. Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, IV, 404-437.

919 Örnek için, bkz. Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, III, 204, XV, 207.

920 Örnek için, bkz. Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, II, 551, III, 510, XIII, 244. 921

Örnek için, bkz. Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, V, 103.

922 Örnek için, bkz. Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, IV, 489, XI, 158. 923 Örnek için, bkz. Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, VIII, 517. 924 Örnek için, bkz. Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, XXI, 84. 925

Örnek için, bkz. Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, XX, 124. 926 Örnek için, bkz. Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, XII, 353. 927 Örnek için, bkz. Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, XIII, 521. 928

Örnek için, bkz. Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, XII, 67. 929

Örnek için, bkz. Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, VI, 325. 930 Örnek için, bkz. Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, XIV, 438-445. 931 Örnek için, bkz. Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, XVIII, 499. 932 Örnek için, bkz. Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, XXI, 251. 933

Örnek için, bkz. Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, XII, 458. 934 Örnek için, bkz. Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, XII, 250. 935 Örnek için, bkz. Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, XII, 349. 936 Örnek için, bkz. Vâhidî, et-Tefsîru‟l-Basît, XII, 230.

168

3.

1

.5. Arap Dilin Önemi ve Vâhidî‟nin Ona Verdiği Değer

Dil, insanı insan yapan, onu diğer varlıklardan ayıran en temel özelliktir. Aynı zamanda insanlar arasında iletiĢimi sağlayan en önemli vasıtadır. Bu vasıta ile insanlar, duygu ve düĢüncelerini birbirlerine aktarma ve anlaĢma imkânı elde ederler.937 Aynı zamanda dil bir toplumun kültürel degerlerini oluĢturan ve o toplumu ayakta tutan; edebiyatı, sanatı, bilim ve tekniği, dünya görüĢünü, ahlâk anlayıĢını, musikiyi kısacası kültürel mirası korumanın ve gelecek nesillere aktarmanın yegane vasıtasıdır. Bu sebeple dil, toplumun Ģah damarıdır.938 Ayrıca dil

zihindeki tasarımları açıklayıp baĢkasına bildirmenin en iyi yoludur. Maksatlar, yazı ve iĢaretlerle ifade edilebilse de söz, beyân için esas kabul edilmiĢtir. Bu bakımdan Ġslâm âlimleri iletiĢim vasıtalarının en mükemmelinin lafızlarla kurulan iletiĢim olduğunu söylemiĢlerdir.939

Dil, insanlar arasındaki anlaĢma ve iletiĢimi sağladığı gibi Allâh ile insan arasındaki iletiĢim ve anlaĢmayı da sağlamaktadır. Kutsal kitapların hepsi muhatap kitlenin dili ile nazil olmuĢtur. Bunların sonuncusu olan Kur‟ân‟ı Kerîm de Arap dili ile nazil olmuĢ ve onu dünya dilleri arasında önemli bir yere getirmiĢtir. Dolayısıyla âlimler aynı zamanda din dili de olan Arap dilinin önemi hakkında çeĢitli övgülerde bulunmuĢlardır.

Vâhidî de el-Basît‟in mukaddimesinde, Arapçanın önemine değinmiĢtir. O, Kur‟ân‟ın doğru bir Ģekilde öğrenilip anlaĢılması için Arap gramerinin, edebiyatının, me„anî, beyân ve bedî„gibi diğer Arapça ilimlerinin öğrenilmesi gerektiğini ifade etmektedir. Ayrıca Arapçada bulunan bir çok edebî sanatın diğer dillerde bulunmadığını belirtmektedir.940

Bununla birlikte Vâhidî, Arapçanın Kur‟ân‟ın nüzul dili olduğuna vurgu yapmakta ve Arapların üstün bir beyân ve kavrama yeteneğine sahip olduklarını ifade etmektedir. Vâhidî, Kur‟ân‟ın, Arapların daha önce kullana geldikleri kelamın,

937 Ġbrâhîm Çapak, Sokrates ve Gazâli'ye Göre Dil'in MenĢei, Sakarya Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dini AraĢtırmalar Dergisi, c. 6, sayı. 18, s. 65-74.

938

Ġbn Teymiyye, Ebû‟l-„Abbâs Takiyyuddîn Ahmed b. Abdilhalîm b. Mecdiddîn Abdisselâm el- Harrânî, Ġktidâu‟s-Sirâti‟l-Mustakim li Muhalefeti Eshâbi‟l-Cehîm, (Thk. Nâsiruddîn b. „Abdulkerim el-„Akl) Mektebetu‟r-ReĢîd, Riyâd, Tarih Yok. I, 469; Râfiî„, Mustafâ Sâdık,

Vahyu‟l-Kalem, (Thk: DerviĢ el-Cüveydî), el-Mektebetu‟l-„Asriyye Beyrût, Tarih Yok. III,

29; Demir, a.g.e., s. 26;

939 Ġsmail Aydın, Kur‟ân Perspektifînden Dillerin Kökeni Meselesi, Dinbilimleri Akademik AraĢtırma Dergisi, c. 11, sayı 3, 2011, s. 95 -115

169

kalıpların, hitap tarzlarının ve edebî sanatların aynısını içerecek Ģekilde nazil olduğunu belirtmektedir. O, Arapların Kur‟ân‟ın anlaĢılması için gereksinim duymadıkları Arapça ilimlerin Arap olmayan halklar için bir gereklilik olduğunu ifade etmiĢ ve selef âlimlerinin de bu doğrultuda telkinlerinin olduğunu zikretmiĢtir.941

Vâhidî‟nin hocası Sa„lebî de Arapçanın önemine değinmiĢ ve Ģöyle demiĢtir: Allâh‟ı seven, Arap olan resulünü de sever, resulünü seven, Arapları da sever Arapları seven Kur‟ân‟ın nüzul dili olan Arapçayı da sever ve ona ilgi duyar. Ayrıca Ġslâm dini ile müĢerref olan bir kimse, Muhammed‟in peygamberlerin en iyisi, Ġslâmın dinlerin en hayırlısı ve Arapçanın da dillerin en güzeli olduğuna kanaat getirir.942

3.2. EL-BASÎT‟TE DĠL