• Sonuç bulunamadı

Kılık Kıyafet ve Giyim Aksesuarları

BÖLÜM 4: GİYİM KUŞAM UNSURLARI

4.1. Kılık Kıyafet ve Giyim Aksesuarları

Eserde çuval, çul, gibi aslında giysi olmayan ancak gerektiğinde üzerine, sırtına giyilebilecek dokumalar, etek, gömlek, zırh, hil’at gibi giysiler, yaka, yen, gibi giysi bölümleri ve bunların yanı sıra inci, kuşak, kürk, başlık, peçe, tuğ tokası gibi takılar ve aksesuarlar yer almaktadır.

Beyitlerde çul kelimesi “örüm” olarak yer almaktadır. TDK Güncel Türkçe sözlüğünde “genellikle kıldan yapılmış kaba dokuma” olarak tanımlanan kelimenin, Arat tarafından bazı beyitlerde beyaz elbise olarak çevirildiği de görülmektedir.

“Kayusı örüm kedti bükri uça, kayu yer kezer bu közi yaş saça

Biri çullara bürünmüş, biri gözünden yaş dökerek, diyâr-diyâr dolaşır.” 6157 Benzer beyitler: 4768/6334i

Çuval eserde “tağar” olarak yer almakta ve elbise türü olmamasına rağmen gerekirse elbise gibi giyinebileceği vurgulanmaktadır. “tağar” kelimesi Arat tarafından çul olarak tercüme edilmekte; ancak anlam bakımından çuvalı ifade etmektedir.

“Yigüm ot köki bolsu yagmur suvı tap, ediz kum tüneyi tagar ton kedeyi

Yiyeceğim ot kökü olsun, yağmur suyu bana yeter; kumdan döşek yapıp, geceleyeyim, çuldan elbise giyeyim.” 6571

Dul elbisesi “tul tonu” olarak ifade edilmektedir. Beyitlerden yola çıkarak evli ve dul hanımlar arasında giyim farkı olduğunu söylemek mümkündür.

“Ajun tul tonın kedti kaşın tügüp, kalık yek yüzi teg karardı oŋup

Dünya ıztırap içinde, tekrar dul elbisesini giydi; gök, şeytan yüzü gibi, soldu, karardı.” 5029

Benzer beyitler: 84/5824

Etek eserde günümüzdeki ifade ediliş şekliyle görülmekte ve mecazî anlamda kullanılmaktadır.

“Usı uçtı koptı adakın örü, kara tün kötürmiş etekin örü

66

Gömlek “köŋlek” olarak mecazî anlamla tek beyitte yer almaktadır.

“Kalık yırttı kedmiş kara köŋlekin, açıldı yaruk yüz kötürdi egin

Gök yüzü üzerine geçirdiği siyah gömleği yırttı; peçesini kaldırdı, parlak yüzü açıldı.” 4966

Arat “kiş” kelimesini “samur kürk”, “tiyiŋ” kelimesini “sincap kürkü” olarak tercüme etmiştir.

“Satıgçı yok erse ajun kezgüçi, kaçan kedgey erdiŋ kara kiş eçi

Dünyayı dolaşan bu satıcılar olmasa idi, kara samur kürkü ne zaman giyerdin.” 4425 “Ajun tezginür ilde arkış yorıp, agı çuz tiyiŋ kiş alır sen terip

Kervanları diyar-diyar gezerek, dünyayı dolaşır; sen ipekli ve sırmalı kumaşlar ile sincap ve samur kürkleri toplarsın.” 5367

Zırh “yarık” ve “kuyag” olarak iki farklı şekilde ifade edilmektedir. Eserde zırh giysisi unvan, mühür ve tuğ verme törenlerinde “kuyag” şeklinde kullanımıyla görülmektedir.

“At üstem yarıklar bolur kıp kızıl, gızıl kızgu eŋler bolur yap yaşıl

At, koşum ve zırhlar kıpkırmızı olur; kırmızı ateş gibi yanan yanaklar mosmor kesilir.” 2385

“Yaraşgu yaragı bar erse yaraş, yok erse yarıklan bil alşıp küreş

-Anlaşmak imkânı varsa, onunla anlaş; yok ise, zırhını giy, düşmana sıkı-sıkı yapış ve güreş.” 2360

“Vezirlık aŋar berdi tamga ayag, tugı kövrügi birle berdi kuyag Ona vezirlik, unvan ve mührü ile tuğ, davul ve zırh verdi.” 1036

Eserde özellikle nüfuz ve unvan alma durumlarının ifade edildiği beyitlerde “ton” kelimesi Arat tarafından hilat şeklinde çevrilmiştir. Hil’at, İslâm ansiklopedisinde (1998: 18/22-25) “Dârüttırâzlarda sanatkârâne sırma işlemelerle, özellikle şerit halinde kenar yazılarıyla süslenmiş olan ve hükümdarın isim veya alâmetini (şiar) taşıyan kaftanlar (tırâz) hükümdar tarafından taltif amacıyla birine hediye edildiğinde hil‘at adını alır” şeklinde tanımlanmıştır.

67

“Takı bir tiler neŋ yeme yüz suvı, hem at ton tiler kör yorısa savı

Bazısı hem mal, hem şeref ister; bir de unvan, hil’at ve nüfuz peşindedir.” 5518 Benzer beyitler: 1766

Eserde “yinçü” olarak yer alan inci bir çeşit aksesuardır.

“Satıgçı yorımadı erse kezip, közün kim körür erdi yinçü tizip

Satıcılar gezip dolaşmamış olsalar idi, bu inci dizilerini kim seyreredebilirdi.” 4427 Benzer beyitler 212/2935/5142/5356

Eserde başlık “börk” olarak ifade edilmiştir.

“Neçe er bedüse baş agrıg bedür, neçe baş bedüse bedük börk kedür

İnsan ne kadar büyürse, baş-ağrısı da o kadar artar; başı ne kadar büyürse, o kadar büyük börk giyer.” 435

Eserde kuşak, “kur” olarak yer almaktadır. Bele bağlanan kuşak şeklinde doğrudan kullanımı olduğu gibi “saadet kuşağı” gibi mecâzi anlamda kullanımı da görülmektedir.

“Kümüş kur baguçı munu men teyü, ölüm tuttı erse üzüldi kurı

Gümüş kuşak bağlayarak, -- İşte ben! – diyenin kuşağı, ölüm tutunca, kopar.” 1477 Benzer beyitler: 3282

“İlig aydı emdi köni sözlediŋ, sen emdi öziŋke kutun kur badıŋ

Hükümdar şöyle dedi: --Şimdi doğru söyledin, sen kendine saadet kuşağını bağladın.” 1917

Eserde peçe “yüz bagı” olarak geçmektedir.

“Yaşık badı yüzke kura yüz bagı, ajun toldı bütrü kara yer toğı

Güneş yüzüne siyah peçe örttü, her tarafı toz-duman rengi kapladı.” 4884

Eserde “tuş” olarak yer alan tuğ tokasını takı ve aksesuar olarak yorumlamak mümkündür.

68

“Yagız yer katındakı altun taş ol, kalı çıksa begler başında tuş ol

Kara toprak altındaki altın taştan farksızdır; oradan çıkınca, beylerin başında tuğ tokası olur.” 213

Yaka kelimesi eserde günümüzdeki şekliyle kullanılmaktadır.

“Atın mindi evke yüz urdı turup, kelip tüşti kirdi yaka kur yörüp

Atına bindi, evine doğru hareket ederek, gelip indi, evine girdi, yaka ve kuşağını çözdü.” 3282

Benzer beyitler: 2377/3541

Eserde “yen” kelimesi kelimesi giysinin kol kısmını ifade etmekte ve “yeŋ” şeklinde kullanıldığı görülmektedir.

“Köŋül berse kurtga bolur bir turı, yaka yeŋ tutar künde kesmez urı

Gönül verirsen, huysuz bir acuze olur; yaka ve yene yapışır, dırdırının ardı­arkası kesilmez.” 3541