• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: TÜRKİYE’DE TERÖR HAREKETLERİNİN TARİHÇESİ,

2.2. Bölücü Terör Hareketleri

2.2.1. Kürt Irkı, Tarihi, Dili ve Kültürü

Kürtlerin kökenleri hakkında yapılan sayısız araştırmada farklı sonuçlar elde edilmiştir. Bahse konu araştırmalar arasında Kürtlerin atalarının bugün “Kürt Coğrafyası” olarak adlandırılan bölgelerde tarihsel süreçte ortaya çıkan; Guti, Mitanni, Mannai, Subaru, Kardu, Nayri, Med, Lulu, Hurri ve Kassit isimli kavim veya devletler olabileceği gibi Hatti, Hitit ve Asurları da bu kavimler içine katan, hatta Gut ve Sümerleri de Kürtlerin kökenlerine dayandıran çalışmalar bulunmaktadır. Ancak bu kavimler içinde Hitit, Asur ve Hurrilerin Kürt olmadıkları kesin olarak kanıtlanmış olup, anılan diğer kavimlerin ise tarih sürecinden hiçbir kanıt bırakmadan çekilmeleri nedeniyle, ne dilleri, ne tarihleri, ne de kültürleri hakkında herhangi bir bilgi elde edilemediği için bunları Kürtlerin ataları olarak adlandırmak için yeterli hiçbir veri bulunmamaktadır. Şerefname (Kürt Tarihi) yazarı Bitlisli Şeref Han 'a göre, Kürtler Cen soyundandırlar. Bu soyun anayurdu Doğu Türkistan'ın Çin sınırına yakın bir bölgedir (Uğurlu, 2006: 13).

Türkologlar ise “Kürt” adının Türkçe “yatkın kar, sertleşmiş kar, yazın dağ başında bulunan geç eriyen kar” anlamına geldiğini belirtmiştir (İlhan, 2002:125).

Ünlü Osmanlı Yazarı Şemseddin Sami ise “Kamus-ül Alem” adlı eserinde; ”Abbasi Halifeliği'nin zayıf düşmesiyle Kürt Reisleri’nin Musul, Diyarbakır ve Cizre yörelerinde bazı kale ve bölgeleri ele geçirdiklerini, ancak tüm bölgeyi yönetim altına alarak cinsiyet (soy, milliyet) esasına dayalı bir hükümet kuramadıklarını” belirtmektedir.

Günümüzde Kürt kökenli vatandaşlarımızın yoğun olarak yaşadığı bölge olarak anılan coğrafi kesim için “Kürdistan” terimi ilk kez, XII.yüzyılda Büyük Selçuklu hükümdarı Sultan Sancar döneminde kullanılmıştır. Sultan Sancar'ın sağlığında idari yapı düzenlemesi sırasında Irak-ı Acem diye anılan bölgenin merkezi Hamedan'ın kuzeydoğusunda Bahar şehri merkez olmak üzere bir Kürdistan eyaleti teşkil edilmiştir. Söz konusu coğrafi kesim içerisinde tarihsel süreçte Kürtlerin yanı sıra; Araplar, Süryaniler ve Ermeniler yaşamış olup, Malazgirt Savaşı (1071)’nın akabinde Anadolu’ya gelen Türkmen göçleri ile birlikte anılan bölgeye Türk Aşiretleri yerleşmeye başlamış, daha sonra Artuklu, Dulkadirli, Mengücek, Saltuklu v.b gibi Türk Beylikleri ile Anadolu Selçuklu Devleti, Akkoyunlular, Karakoyunlular v.b. gibi Türk devletleri anılan bölgede kurulmuştur. Osmanlı İmparatorluğu, Yavuz Sultan Selim’in hükümdarlığı döneminde Safevi Devleti ile yaptığı Çaldıran Savaşı (1514)’nın akabinde, günümüzde Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri olarak adlandırılan coğrafyada hakimiyetini pekiştirmiştir. Bölge Osmanlı İmparatorluğu’na bağlandıktan sonra kurulan “Diyarbekir Vilayeti” bünyesinde on bir sancak Türk idarecilerine, sekiz sancak yerli (Kürt) beylere verilmiştir. Osmanlı’nın idari sistemindeki en büyük birim “vilayet” olup, tek bir Diyarbekir vilayeti tüm Güneydoğu Anadolu’yu içine almıştır. Vilayetin altında livalar, onun da altında sancaklar oluşturulmuştur. 1520 yılındaki bir Osmanlı belgesinde, “Vilayet-i Diyarbekir” başlığı altında dokuz liva, bunların da altında yirmi sekiz Ekrad Sancağı (Kürt Sancağı) sayılmıştır. 1526 yılına ait bir belgede ise, “Diyarbekir Vilayeti Livaları” başlığı altında önce on Osmanlı sancağı, sonra da Vilayet-i Kürdistan başlığı altında “Ekrad Sancakları” denilen onyedi sancak sayılmıştır. Bahse konu düzen Kürtlerin huzur içinde kendi hayatlarını sürdürmelerine neden olmuştur (2006: 16).

Kürtlerin kökenleri Kürtlerin kökenleri konusunda bilimsel sayılabilecek görüşler de şöyle sıralanabilir: Kürtler, Hint-Avrupa soyundan gelen İranlı bir halktır, MÖ.VII. yüzyılda Urmiye Gölü güneyinde Bohtan'a (Dicle Irmağı'nın kollarından Botan Çayı) doğru göç etmişlerdir. Söz konusu görüş, Rus Doğu Bilimcisi Wladmir MIRNOVSKI tarafından, 1938 yılında Brüksel'de toplanan XX. Uluslararası Doğu Bilimcileri Kongresi'nde ileri sürülmüştür. MIRNOVSKI’ye göre Kürtlerin Beth-Kardu bölgesinde (Eruh, Şırnak, Cizre) yaşayan Bohtanlılar olması gerekmektedir. Bunlar, MÖ

VII.yüzyılda İran ve Anadolu'ya yayılan İskitlerle (Sakalarla) birlikte ortaya çıkmıştır. Anılan tarihten önce bu bölgelerde Kürt adına rastlanmamaktadır. Gerek Elegeş yazıtında geçen, gerek Ön Asya'da görülen Kürtler, İskitler'in baskısıyla, ya da daha başka etkenlerle önce İran'ın Zağros Dağları bölgesine gelmiş, üç yüz yıldan çok bahse konu bölgelerde kalmıştır. Geçen süre içinde İran kültürünün etkisiyle Oğuzca olan dilleri Farsça ve Arapçaya karışarak, bugün Kurmanci (Kırmanci) denilen dil ortaya çıkmıştır. Anadolu'nun Doğu ve Güneydoğu bölgelerindeki (Kars, Erzurum, Van, Hakkari) kaya resimleri ve Cunni mağarasındaki (Erzurum yakınları) Orhon benzeri yazılar, çeşitli yerlerdeki kayalara kazınmış eski Türk işaretleri ile Tirişin (Van, Hakkari sınırı) kaya resimleri Kürtlerin yoğun yaşadıkları bölgede olması ve Orta Asya'da Sibirya ve özellikle Yenisey yöresindeki resim ve işaretlerle yakın benzerlikler göstermesi bilimsel açıdan çok ilgi çekici sayılmıştır. Ünlü Türkolog Wilhelm RADLOF, Yenisey yöresindeki Elegeş yazıtının birkaç kopyasını çıkarmış ve bunları okumaya çalışmıştır (1894). Yazıtın bir yerini inceleyen V. THOMSEN, RADLOF'un okumasını hatalı bulmuştur. Yazıt, bilimsel olarak Hüseyin Namık ORKUN tarafından okunmuştur. ORKUN'a göre yazıtın sekizinci satırında şöyle bir cümle yer almaktadır: “Kürt elinin hanı Alp Urungu, altunlu okluğumu bağladım belde ülkem. Otuz dokuz yaşımda”. ORKUN, yazıttaki bu cümleyi şöyle değerlendirmektedir: “Kürt el kan ibaresini Nemeth de bahse mevzu etmektedir. El kan sözü sonradan İlhan şeklini almıştır. İran'daki Moğolların, daha doğrusu Moğol hükümdarlarının bu unvanı taşıdığı malumdur. Burada Kürt adlı bir kabilenin isminin geçtiği göze çarpmaktadır. Ünlü Macar Türkolog Prof. Dr. Laszlo RASONYI; “Macarların bir zamanlar Göktürk Konfederasyonu'na bağlı olduklarına dair etnik hatıralar bulunduğunu, Kürt boyunun büyük bir ihtimalle Yenisey Türk yazıtları nda gösterilen Türk Konfederasyonu'na bağlı Kürt kavminin kalıntısı olabileceğini, Türk kökünden gelen oymak adlarının; Yormatı (Yorulmayan), Kürt (Kar çığı), Ker (Dev), Kesi (Parça), Tarhan, Ynag (rütbe unvanları) şeklinde olduğunu, bunlar arasında Kürt kavmi adının Yenisey çevresi yazıtlarında da geçtiğini” belirtmektedir. Tarihsel belgeler, araştırmalar ve bilimsel değerlendirmeler kanıtlamaya çalışmıştır ki, Türkler ile Kürtler aynı kökten gelmişlerdir. Onun için denebilir ki; bugün Türkiye'nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yoğun olarak yaşadığı silahlı çatışma, tarihsel ve bilimsel belgelerin de açıkça gösterdiği gibi, bir kardeş kavgasıdır. Dış kaynaklı bir kışkırtma olduğu kanıtlanmış bulunan bu kardeş

kavgasına son vermek, bilimsel araştırmaların da bize açıkça gösterdiği gibi tarihsel bir zorunluluk, kaçınılmaz bir görevdir. Bu tarihsel görevi yerine getirmek de başta Türk ve Kürt halkı olmak üzere, herkese düşen çağdaş bir sorumluluktur (Uğurlu, 2006: 11).