• Sonuç bulunamadı

Ermeni Terörü’nün Hedefleri ve Sonuçları

BÖLÜM 2: TÜRKİYE’DE TERÖR HAREKETLERİNİN TARİHÇESİ,

2.1. Ermeni Terörü

2.1.4. Ermeni Terörü’nün Hedefleri ve Sonuçları

Ermenistan’ın ilk başbakanı Hovannes KATCHAZNOUNI, 1923 yılında Bükreş’te yapılan Taşnak Partisi Kongresi’ne sunduğu ve Ermenistan’da yasaklanan raporunda; ”Emperyalistlerin önümüze koyduğu 'denizden denize Ermenistan' gibi hayali bir amacın peşine düştük. Silahlı birlikler oluşturmamız hataydı. Terör eylemlerimiz batı kamuoyunu kazanmaya yönelikti. Karşılıklı kırımlar oldu. Uygulanan tehcir Avrupalı diplomatların söz verdiği bağımsız Ermenistan hayalimizi suya düşürdü. Türkiye ne yaptığını iyi biliyordu ve pişmanlık duyması için hiçbir neden ortada yoktur. Sevr Antlaşması gözlerimizi kör etmişti. Türklerin anlaşma önerilerini reddederek vahim hata işledik. Sevr yerine, Türklerle anlaşsaydık çok şey kazanırdık. İngilizler karşılıklı katliamları kışkırttı. Müslüman bölgelerinde düzeni sağlayamadık, silaha sarılmak zorunda kaldık, yıktık ve katliamlar gerçekleştirdik. Övünülecek hiçbir işimiz yok. kendi dışımızda suçlu aramayalım” şeklinde hususları belirtmiştir (2005: 14).

Soğuk Savaş Dönemi’ndeki Ermeni terör zincirinin ilk halkası, 27 Ocak 1973 tarihinde, ABD’nin Santa Barbara kentinde yaşanmıştır. Ermeni kökenli bir ABD vatandaşı olan Georgeu YANIKIAN, iki Türk diplomatını (Başkonsolos Mehmet BAYDAR ve Konsolos Bahadır DEMİR) evine çay içmeye çağırmış, söz konusu davet esnasında

suikaste uğrayan Türk diplomatlar yaşamını yitirmiştir. Söz konusu suikast, kısa adı ASALA olan; Ermenistan’ın Kurtuluşu İçin Ermeni Gizli Ordusu tarafından üstlenmiştir. Ermenistan’ın kısaca “Dört T Planı” olarak adlandırılan Türkiye’yi bölme çalışması, MGK’nın Kasım 2000 ayı itibarıyla yaptığı toplantısında ele alınmıştır. Bahse konu planın ana hatları, adında bulunan t harflerinde gizli olup, söz konusu t’ler; terör, tanınma, tazminat ve toprak kelimelerinin baş harflerinden türemiştir. Birinci “t” olan teröre değinmek gerekirse, Ermeniler yıllar önce ASALA terörünü başlatarak sözde Ermeni soykırımını dünyaya duyurmayı amaçlamıştır. İkinci “t” olan tanınmaya göre, Ermenilerin 1970’li yıllarda başlattığı terör kampanyası altında tanınma isteği yatmaktadır. Türk diplomatları şehit edildikçe dünya ulusları Ermeni iddialarını ve sözde soykırımı tanımış ve tartışmıştır. Üçüncü “t” olan tazminat ile Ermeniler, sözde soykırım iddialarını parlamentodan geçirdikten sonra Türkiye’den yüklü bir para talebinde bulunacak olup, uluslararası platformda Türkiye’yi katliam yapmış olmayı kabullendirmeye çalışacaktır. Hatta ABD’nin Kaliforniya Eyaleti’nde bu çerçevede ilk adım atılmıştır. Eyalet parlamentosu, sözde soykırımda ölen Ermenilerin yaşam sigortaları bedellerinin varislerine ödenmesi konusunda kanun çıkarmıştır. Birinci Dünya Savaşı esnasında on binlerce Ermeni, ABD ve İngiliz şirketlerine yaşam sigortası yaptırmış olup, savaş yıllarının karışıklığında mezkur sigortalar ödenmemiştir. Şimdi varisler sigorta şirketlerine dava açmakta olup, sigorta şirketleri de;”Madem Osmanlı Devleti’nin kararı ile Ermeniler katliama uğradı ve bunu birçok ülkenin parlamentosu kabul etti, o zaman tazminatlarda Osmanlı’nın mirasçısı Türkiye tarafından ödensin” tezini ortaya atacaklardır. Dördüncü “t” toprak konusu, Ermeni planının son aşamasını, Türkiye'den toprak talebini oluşturmaktadır. Ermenistan'ın bir önceki cumhurbaşkanı PETROSYAN tarafından faaliyetleri askıya alınan Taşnak Partisi, Ocak 2000 ayı itibarıyla yaptığı kongrede Türkiye'de bulunan sözde Ermeni topraklarının alınması isteğini dile getirmiştir (Gürcanlı, 2000: 5).

Ermeni terörünün iç nedenlerinin en büyüğü diaspora olmanın etkisidir. Büyük çoğunluğu başka ülkelerde yaşayan Ermeniler, asimilasyona karşı en önemli unsur olarak geçmiş olayları görmüş ve böylece soykırım olduğuna inandıkları davayı savunmak diasporayı birleştirici en önemli unsur haline gelmiştir. Bir tür varlık nedeni, Ermeni olmanın gereği olarak gösterilen 1915 olayları ve Türk düşmanlığının kan davasına dönüşmesi ve şiddetle buluşması kaçınılmaz bir gelişmedir. İkinci iç neden

olarak aşırıların kendilerini gösterme çabaları belirtilebilecektir. Bu dönemde, özellikle sol ve sağ olarak iki ayrı gruba ayrılan Ermeni siyasi yaşamında sol gruplar komünist Sovyetler Birliği ile birlikteliği savunurken, sağcı Taşnaklar tam bağımsız bir Ermenistan istemişlerdir. Aşırıların bu rekabeti teröre hizmet etmiş ve taraflar Ermeni davasına en çok kendilerinin katkıda bulunduklarını kanıtlayabilmek için Türkiye’ye en çok zarar veren grup olarak görünmek istemişlerdir. Bu anlayışa göre en iyi Ermeni Türklere ve Türkiye’ye en çok zararı verebilen Ermenidir. Diğer bir deyişle Türkiye’nin zararları Ermenilerin karı olarak algılanmıştır. ASALA terörünün başlamasının ardından diğer örgütlerin de terör olaylarına katılması ve ASALA’nın diğerlerini kendilerini taklit etmekle suçlaması dikkat çekicidir. Üçüncü bir neden olarak ideolojik nedenler gösterilebilir. Bilindiği üzere 1970’li yıllar sadece Ermeniler açısından değil, tüm dünya açısından terör yıllarıdır. İrlanda’dan Türkiye’ye, Latin Amerika’dan Asya’ya kadar tüm dünyada sol ve sağ gruplar terörü bir araç olarak benimsemişlerdir. Karşı düşünceyi “insanlığa ya da milletlerine ihanet” olarak algılayan ideolojik gruplar her türlü mücadele yöntemini kullanmışlardır. Bu konuda Marksist örgütlerin öne çıkması ve Ermeni terörünün de sol kanattan daha güçlü bir şekilde canlanması önemlidir. Sovyet deneyimi de sol Ermeni grupların teröre daha yatkın olmasına ve Ermeni sorununa ek olarak mücadelelerine ideolojik bir boyut katmalarına neden olmuştur. ASALA terörünün son dönemlerinde “kapitalizme karşı savaş” argümanını kullanarak bir çok Batılı ülke hedefine de saldırması sorunun ideolojik yönünü göstermektedir. İç nedenler arasında sayılabilecek bir diğer neden de Ortadoğu bölgesinde yaşayan Ermeni cemaatinin terör olaylarına çok yakın yaşıyor olmasıdır. Özellikle Lübnan’da Ermeniler terör ile iç içe yaşamakta ve ülkede yaşanan terör olaylarından fazlasıyla etkilenmektedirler. Zaman içinde diğer gruplarca aktif bir şekilde kullanılan terör aracı Ermenilere de örnek teşkil etmiştir. Ermeni terörünün dış nedenlerine bakılacak olursa bu nedenlerin başında Soğuk Savaş ortamının geldiği görülmektedir. Taraflar arasında hassas bir tampon bölgede yer alan Türkiye, coğrafi konumu nedeniyle doğrudan ya da dolaylı saldırılara maruz kalmıştır. Dolaylı saldırıların başında da terör olayları gelmiştir. Ermeni terörü bu halkanın bir parçası olarak değerlendirilebilir. Sovyet ve Amerikan blokları arasındaki rekabette Türkiye doğal hedef tahtalarından biri haline gelmiştir. İkinci dış neden ise kötü komşuluk ilişkileridir. Ermeni terörü, Türkiye’nin Yunanistan, Suriye, Rusya, Bulgaristan ve Kıbrıs Rum Kesimi ile olan ilişkilerinden

doğrudan etkilenmiştir. Bu ülkelerden komünist blokta olan ya da yakın bulunanları Sovyetler Birliği politikalarının bir parçası olarak hareket etmişler, bu bağlamda Ermeni terörüne lojistik destek sağlamışlardır. Hatta Suriye’nin doğrudan destek olduğu yönünde ipuçları olduğu bilinmektedir. Yunanistan ve Kıbrıs faktörleri ise en az Sovyetler Birliği kadar önemlidir. Ermeni terörünün Kıbrıs çıkartmasını takip eden dönemlerde hız kazandığı dikkate alınırsa, Yunan faktörünün önemi kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Ermeni terörünün iç ve dış nedenlerini ele aldıktan sonra Türkiye ile ilgili nedenlere bakıldığında ilk nedenin Türkiye’nin ekonomik zayıflığı olduğu söylenebilir. Çünkü zayıf ekonomi hem ülkeleri teröre daha açık bir hale getirir, hem de terörle mücadele için gerekli kaynakların bulunamaması sorunun derinleşerek büyümesine neden olur. Bu dönem ele alındığında Türkiye tarihinin en ağır ekonomik krizlerinden birini yaşamaktadır. Ekonomisi bozulmuş ve iç dengeleri hassas bir hal almıştır. İç çekişmeler sonucunda istihbarat ve güvenlik birimleri zaafa uğramıştır. Bu dönemde istihbarat daha çok içe dönüktür. Önemli projeleri finanse edecek ekonomik güç mevcut değildir. Ayrıca müttefikler ile ilişkiler de oldukça bozuktur. Dünya ekonomisinde yaşanan petrol krizleri Türkiye’nin ekonomik bunalımdan çıkmasını daha da zorlaştırmıştır. Bu da sadece Ermeni terörüne değil her türlü teröre karşı zayıf bir Türkiye oluşmasına neden olmuştur (Laçiner, 2005: 22).

Ermeniler, Türkiye ile Ermenistan arasında Kars Antlaşması ile belirlenen uluslararası sınırı kabul etmeli, Anadolu’nun doğusunu “Batı Ermenistan” olarak adlandırmaktan ve soykırım iddialarından, özellikle üçüncü ülkelerin parlamentolarında söz konusu iddiaların kabul edilmesi amacıyla yürüttükleri çalışmalarından vazgeçmek zorundadır.