• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: TERÖR VE GENEL GÖRÜNÜMÜ

1.4. Terörün Çeşitleri

1.4.1. Etnik-Milliyetçilik Anlayışa Dayanan Terör

Etnik kimliğin sıklıkla milliyetçiliğin temellerinden birisi, hatta bazılarınca en önemlisi olarak kavramsallaştırılması, millet ve milliyetçiliğe ait herhangi bir mülahazada etnik kategoriler üzerinde durmayı gerekli kılmaktadır. Etnik kategori veya etnisite; din, mezhep, dil, kabile, klan, ırk gibi toplumsal kategorilerden bir tanesidir. Diğer kategoriler gibi, etnik kategoriyi de birebir “millet” ile özdeşleştirmek, bazı bağlamlarda yaklaşık bir doğruluk arz etse bile, bir genelleme olarak yanlıştır. Etnik kategori ile millet arasındaki ilişki, ancak bir toplumda etnisiteye ilişkin var olan kurumsal ve yasal çerçevenin ve gayri-resmi pratiklerin tarihsel arka plan gözetilerek incelenmesi sonucunda anlaşılabilmektedir. Herhangi bir etnik kategorinin “millet” ile özdeş sayıldığı tek-etnili (mono-ethnic) devletler olduğu gibi birkaç etnik kategorinin millet

oluşturduğunun varsayıldığı çok-etnili (multi-ethnic) devletler ve milletlerin etnisite dışında bir eksende tanımladığı gayri-etnik (non-ethnic) devletler de mevcuttur (Aktürk, 2006: 23-24).

Etnik terör, ideolojik veya dinsel nedenlere dayanan terör türlerinden farklıdır. Etnik teröristler, temsil ettiklerine inandıkları etnik grubun siyasal amaçlarına hizmet için eylem yapmaktadır. Etnik teröristler, gerilla savaşı yapan gruplarla benzerlik taşımakta olup, çoğu kez “proto-gerilla hareketi” olarak tanımlanmaktadır. Ayrıca “solcu” ya da “ütopyacı terörist” gruplardan da farklıdırlar. Örneğin Peru'daki “Aydınlık Yol Örgütü” sadece hükümeti devirip yerine yeni bir toplum ya da hükümet oluşturmayı amaçlamaktadır. Söz konusu örgüt ve benzeri amaçlar taşıyan örgütler, kendilerine katılmak isteyen herkese açıktır. Ancak “KONGRA-GEL/PKK”, “Tamil Kaplanları”, “ETA” ve “IRA” gibi ırkçı-etnik yapı taşıyan terör örgütleri genellikle kendi ırkından olan şahısları örgütlerine kabul etmektedir. Bahse konu örgütler kendi ırkları dışında istisnai olarak; bireysel devrimci veya anarşist eğilimli marjinal şahısları bünyesine kabul etmektedir. Buna örnek olarak bazı maceraperest, anarşist eğilimli Alman ve İsviçre vatandaşlarının KONGRA-GEL/PKK saflarına katılmasını verebiliriz. Bunun yanı sıra, bazı paralı askerleri ve kendilerine destek veren grupların elemanlarını da aralarına almaktadırlar. ASALA terör örgütünün eski militanlarının, bazı Yunan ve Arap uyruklu şahısların KONGRA-GEL/PKK’ya katılmalarını buna örnek olarak gösterebiliriz (Satılmış, 2000: 10).

Etnik teröristin psikolojisinde belirleyici olan etkenler; a) Mağdurluk veya kurban olma psikolojisi,

b) Yaralanmış narsizm psikolojisi, c) Bölünme veya yarılma psikolojisi, d) Ait olma ve yaşama psikolojisi, e) Hakkı olduğuna inanma psikolojisi, şeklindedir.

İdeolojik teröristler küçük bir marjinal grup ile yetinirler. Ancak etnik teröristler, kabul görecekleri daha geniş bir grup için girişimde bulunmaktadırlar. Genellikle ergenlik dönemi içerisinde olan bu teröristler, ait olmaya çalıştıkları grup içerisinde kabul görmeleri, adam yerine konulduklarını hissetmeleri kendilerine olan güvenlerinin artmasına yol açmaktadır (Çevik, 2005: 98-99).

Terör ile ilgilenen yazarların pek çoğu, etnik terörün siyasal niteliğinin ağır bastığını vurgulamışlardır. Oysa bu terörün güçlü bir etnik kimlik oluşturarak ayrılıkçı yönüne çok fazla değinilmemiştir. Özellikle 1980’lerde sayıları hızla artan ayrılıkçı terör örgütleri, içine düştükleri şiddet çıkmazından, silah bırakarak siyasallaşma yöntemiyle kurtulmaya çalışmaktadır. Endonezya’da Özgür Açe Hareketi (GAM), Kuzey İrlanda’da İrlanda Cumhuriyet Ordusu (IRA) ve Sudan’da Sudan Halklar Özgürlük Hareketi/Ordusu (SPLM/A) arka arkaya son bir yıl içerisinde silah bırakmıştır. Her üç terör örgütü de bundan böyle hedeflerine terör yoluyla değil, barışçı yollardan ulaşmak için mücadele edeceğini açıklamıştır. Terörden siyasete doğru ortak bir çizgi izleseler de, her üç örgütün farklı bir siyasallaşma öyküsü bulunmaktadır. Söz konusu örgütler arasında en eskisi olan IRA, yaklaşık 90 yıldır faaliyet gösteriyordu. Özellikle İrlanda’nın resmen ikiye bölünmesinden sonra eylemlerini Birleşik Krallığın parçası olarak kalan Kuzey İrlanda’ya taşımıştır. IRA’nın ilk ateşkesini bozup yeniden silahlı çatışmaya döndüğü 1968’den, son ateşkes ilan ettiği 1997’ye kadar yaklaşık 3600 kişi terör olaylarında hayatını kaybetmiş, 36 bin kişi ise yaralanmıştır. IRA, 9 Aralık 2004 tarihinde silahlı mücadeleyi bırakacağını açıklamıştır. Amaç, “kapsamlı bir anlaşma ile sorunları çözmek” olarak ifade edilmiştir. IRA’nın misyonunu bundan böyle siyasi alanda Sinn Fein (Biz kendimiz) Partisi yürütmekte olup, 1983’ten bu yana partinin başkanı olan eski IRA militanı Garry ADAMS, “IRA’nın alternatifi Sinn Fein’dir.” Şeklinde belirtmiştir. Sein Fein, aslında IRA’dan da önce 1916’da kurulmuş ve (Güney) İrlanda’nın bağımsız devlet olmasında önemli rol oynamıştır. Sinn Fein’in yeniden siyaset sahnesinde güçlü bir şekilde yer almasında, 1981’de yaşanan “Bobby SANDS Olayı” büyük etken olmuştur. SANDS, 1981’de IRA militanlarının tutuklu bulunduğu Maze Hapishanesi’nde açlık grevi başlatan tutuklulardan biri olarak, o yıl yapılan seçimlerde İngiliz Parlamentosu’na (Westminster) aday olmuştur. SANDS seçimleri kazanmış, ancak bir ay sonra vefat etmiştir. SANDS’ın başarısı, IRA’nın silahlı eylemlerinin çözüm olmadığını düşünenler için, alternatif mücadele yöntemi olmuş,

Sinn Fein bu tarihten sonra, Kuzey İrlanda siyaset sahnesinde Katoliklerin yükselen yıldızı haline gelmiştir. Uluslararası Kriz Grubu (IGC) Ağustos 2005’te yayımladığı “Açe: Barış İçin Yeni Bir Şans” isimli raporunda, Endonezya’daki ayrılıkçı Özgür Açe Hareketi’nin (GAM) silah bırakma sebebine; “GAM’ı silahlı mücadeleyi bırakması için ikna etmenin tek yolu, Kuzey İrlanda’daki Sinn Fein veya Kanada’daki Partie Quebecois örneğindeki gibi amaçlarını gerçekleştirmeleri için oy sandığı fırsatının sunulması olmuştur.” Denilmiştir. Başka bir deyişle, Sinn Fein, Partie Quebecois ve yeni silah bırakan GAM, barışçı mücadele içinde, siyasi yollardan bağımsızlık dahil silahlı mücadele ile gerçekleştirmek istedikleri hedefleri savunmaya devam edebileceklerdir. Silahlı mücadeleyi bırakıp barışçı mücadeleyi fiili olarak kabul eden terör örgütlerinden biri de 1984’ten bu yana yoğun silahlı faaliyet gösteren Sudan Halkları Özgürlük Hareketi/Ordusu (SPLM/A) oldu. SPLM/A ile hükümet arasındaki savaş, Afrika’nın en uzun süren iç savaşı olarak kabul edilmekte olup, 1983 yılından itibaren bir buçuk milyon insanın bu savaşta hayatını kaybettiği tahmin edilmektedir. Barış anlaşmasının uygulanmaya konmasıyla 9 Temmuz 2005’te SPLM/A’nın lideri John GARANG yemin ederek, Sudan Devlet Başkanı Ömer BEŞİR’in birinci yardımcısı olmuştur. KONGRA-GEL/PKK’nın terör eylemleri ile hedefe ulaşamayacağı, tam bir şiddet kısır döngüsüne girdiğini büyük oranda kabul edilmektedir. KONGRA-DGEL/PKK, halen sürdürmekte olduğu eylemlerini Kürt halkının çıkarları için değil, örgütün varlığının sürdürülebilmesi ve tutuklu liderleri Abdullah ÖCALAN’ın muhatap kabul edilmesi için yapmaktadır. Örgütün, bahse konu kısır döngüden kurtulmasının tek yolu, dünyada diğer örgütlerin yaptığı gibi tamamen silah bırakması olarak görülmektedir. Şiddet çıkmazına giren, eylemleriyle Kürtlere de büyük zarar veren çatışma yorgunu KONGRA-GEL/PKK, uluslararası destek bulmakta da zorlandığına göre, silahlara veda eden örgütler safına katılabilecektir. Türkiye’de, IRA ile Sinn Fein ikilisi gibi KONGRA-GEL/PKK ile özdeşleşen yasal siyasi partiler mevcuttur. Ancak, PKK’nın eylemleri ve siyasi kanat üzerinde de tahakküm kurması barışçı yollardan başarı elde etmelerini zorlaştırmaktadır (Başyurt, 2005: 8-11).

Etnik farklılıklar kolektif bir siyasal farklılığa dönüştüğü zaman, demokrasi karşıtı ayrımcılık içeren siyasal bir ideolojiye dönüşebilmekte olup, Türkiye'deki ayrılıkçı hareketler de benzer özellikler taşımaktadır (Bilgin, 2007: 11).

KONGRA-GEL/PKK terör örgütü, kitle şiddet hareketlerini başlatabilmek için devleti suçsuz insanları da etkileyecek bastırıcı tedbirler almaya tahrik etmek istemektedir. Bu durum terörle mücadelede demokratik hukuk devleti anlayışına uygun tedbirlerin önem ve anlamını ortaya koymaktadır. Yoksa demokrasi ülkenin bölünmesine mahal vermek demek değildir. Siyasi yelpazenin bölücü düşüncenin temsiline açık olması ve üniter devlet yapısının terk edilmesi demokratik bir zorunluluk değildir. Yaşayan uluslararası hukuk, devletlerin bölünmesini değil toprak bütünlüğünü öngörmektedir (Başeren, 2006: 12).

Terör sorunu eğer etnik bir gruba mal edilirse siyasallaşacak, o zaman çözüm stratejilerinin de bu çerçevede değerlendirilmesi gerekebilecektir. Terör örgütü siyasallaştığı anda, siyasal çözümden başka bir sistem kabul ettirilemeyecektir (Sarıkaya, 2005: 9).

Türkiye’de KONGRA-GEL/PKK terör örgütü, uygulamaya koyduğu eylem stratejisi ile Kürt kökenli vatandaşlar arasında etnik bilinç oluşturmayı ve onları milletleştirmeyi amaçlamaktadır. Yani Kürt kökenli vatandaşlar arasında farklı bir etnik kimlik bilincinin uyandırılması hususunun başarılması dahi KONGRA-GEL/PKK terör örgütü adına yeterli bir hedef olacaktır. Çünkü örgüt adına bir sonraki hedef, Türkiye’nin üniter yapısının parçalanması olacaktır.