• Sonuç bulunamadı

Künye ve Lâkabları

Belgede Necmeddin Kübra ve Kübrevilik (sayfa 84-87)

1.2. NECMEDDÎN KÜBRÂ‟NIN HAYATI

1.2.2. Tarihî Hayatı

1.2.2.1. Künye ve Lâkabları

“Kinâye” ile aynı kökten gelen “künye”, “Ebu‟l-Kāsım, Ebu Bekir, Ümmü Seleme” gibi kiĢinin daha çok ilk çocuğuna izâfetle anılmasını ifâde eder. Bununla birlikte künye “Ebu‟s-Seyf, Ebu‟l-Hakem” gibi öne çıkan bazı özelliklere, mahârete ve kabiliyete göre de verilmektedir.226

Necmeddîn Kübrâ‟nın asıl künyesi “Ebu Abdullah”tır227, fakat aĢağıda görüleceği üzere Hz. Peygamber‟in bir rüyâ esnasında ona verdiği “Ebu‟l-Cennâb” künyesi ön plana çıkmıĢ ve Ebu Abdullah neredeyse unutulmuĢtur.

“Lâkab” ise bir kimseye herhangi bir münâsebetle asıl adından baĢka sonradan takılan ad, takma ad demektir. Övgü veya yergi ifâde eden isim ve sıfat manâsına da gelmektedir.228

225 Alâî, ss. 174-181.

226

Nebi Bozkurt, “Künye”, DĠA, XXVI, 558-559. 227 Muhsinî, s. 1.

228 Ġlhan Ayverdi, Misalli Büyük Türkçe Sözlük, Kubbealtı NeĢriyâtı, Ġstanbul, 2005, II, 1843; Nebi Bozkurt, “Lakap”, DĠA, XXVII, 65.

76 Kaynaklardan anlaĢıldığına göre Necmeddîn Kübrâ‟ya atfedilen bir künye ve beĢ adet de lâkab meĢhur olmuĢtur. Fakat bunların içinde en fazla kullanılanı “Ebu‟l- Cennâb” ile “Tâmmetü‟l-Kübrâ”dır. ġimdi söz konusu bu künye ve lâkablar hakkında bilgiler verilecektir:

I. Ebu’l-Cennâb: “Korkanların, çekinenlerin babası” olarak dilimize

çevirebileceğimiz bu künyeyi Necmeddîn Kübrâ‟ya hadis tahsili sırasında, gördüğü bir rüyâda bizzat Hz. Peygamber vermiĢtir. Bu tecrübe onun hayatında son derece önemlidir. Belki de o, böyle çarpıcı bir hâdiseden sonra tasavvufî hayata yönelmiĢ ve Ģeyh arayıĢına baĢlamıĢtır. ġeyh Kübrâ bu olayı Ģöyle anlatmaktadır:

Künyeme gelince, onun hikâyesi de Ģöyledir: Hâfız Silefî Ġsfahânî‟den Ġskenderiyye‟de hadis dinliyordum. Bu yaĢlı âlim mezhebde Ģâfiî, i‟tikadda selefî idi. YaĢı yüzün üstündeydi.

Yine gaybet hâlinde olduğum bir sırada Resûlullah‟ı, yanında ikinin ikincisi (Hz. Ebu Bekir) olduğu halde benimle oturur bir vaziyette gördüm. O kadar ki dizi dizime değdi. O anda bana, her gün Kur‟an-ı Kerîm‟den onun için okuduğum çeĢitli virdlerimin olduğu ilhâm edildi. Hemen virdimi okumaya baĢladım. Bitirince, Resûlullah bunu çok iyi bulduğunu ifâde ederek, “ĠĢte böyle gündüz hadis dinle, gece de Kur‟an oku.” dedi.

Daha sonra kendisinden künyemi sormam ilhâm edildi ve sordum: “Ya Resûlallah, benim künyem Ebu‟l-Cenâb mıdır, yoksa Ebu‟l-Cennâb mıdır? Benim nefsim Ebu‟l-Cenâb Ģeklinde olmasını istiyor.” Resûlullah “Hayır, künyen Ebu‟l- Cennâb‟dır.” dedi. O zaman yanındaki arkadaĢı da “Evet, ya Resûlallah o Ebu‟l- Cennâb‟dır.” diye tasdîk etti. ĠĢte bu iki isim dünya ve âhiretin sırrına sahiptir. Eğer Ebu‟l-Cenâb deseydi, ben dünyâya sahip olacaktım. Ebu‟l-Cennâb dediği için, Allah‟ın izni ile ikisinden de uzak kalıyorum.229

II. Tâmmetü’l-Kübrâ: Necmeddîn Kübrâ‟ya bu lâkab, gençlik yıllarında

ilmî konulardaki kuvvetli zekâsı ve tartıĢma gücü dolayısıyla hocası veya arkadaĢları tarafından verilmiĢti. Henüz tasavvufî hayata yönelmeden önceki dönemlerde o, ilim tahsili ile meĢguldü. Münâzara ve münâkaĢa ettiği herkese galip geliyordu. Bunun için kendisine, Kur‟an-ı Kerîm‟deki “Her Ģeyi bastıran o büyük felâket geldiği

zaman.” (Nâziât, 79/34) âyetinden mülhem olarak “büyük yumruk, Ģiddetli darbe ve

büyük felâket” anlamlarına gelen “et-Tammetü‟l-Kübra” lâkabını taktılar. Zamanla

229

77 “Tâmme” kelimesi unutuldu. “Kübrâ” ile anılır oldu.230

Bazı kimseler, “Necmeddîn el-Küberâ” Ģeklinde telaffuz edildiğini, daha sonra hafifletilerek Kübrâ olduğunu belirtmiĢlerdir.231

III. Necmeddîn: “Dinin yıldızı” anlamına gelen bu lâkab ona, ġeyh

Kübrâ‟nın menkıbevî hayatı kısmında bahsedildiği gibi, Bağdat‟ta intisâb ettiği ġeyh Ġbrahim tarafından verilmiĢtir.232

IV. ġeyh Velî-tırâĢ: Heykel yontana “heykeltıraĢ” dendiği gibi, insanların

kaba ve çirkin özelliklerini yontup onları güzel ve kâmil hale getirene “velî-tırâĢ” denmektedir. Bu lâkab, Necmeddîn Kübrâ‟ya kısa sürede çok sayıda mürid ve velî yetiĢtirmesinden ötürü verilmiĢtir. Bunun sebebi de Ģeyhin nazarının çok tesirli olmasıdır.233

Buna delil sayılabilecek Ģöyle bir olay nakledilmektedir:

Bir gün, bir tüccar dinlenmek için Necmeddîn Kübrâ‟nın dergâhına geldi. ġeyh kuvvetli bir hâl içindeydi. Nazarı o tüccara değince, bu kiĢi hemen velâyet mertebesine ulaĢtı. ġeyh sordu: “Hangi vilâyettensin?” Tüccar “falan vilâyetten” deyince, ġeyh Kübrâ, memleketindeki insanlara Hak yolunu göstermesi için o kiĢiye irĢâd icâzeti verdi.234

V. Ebu’l-Hâris: “Arslan babası” manâsına gelen ve kaynaklarda pek

geçmeyen bu lâkab, sadece Kerbelâî tarafından zikredilmekte ve Ģeyhin bu ismi almasıyla ilgili olarak da aĢağıdaki hâdise aktarılmaktadır:

Bir gün, zikirle meĢgul olan bazı kiĢiler Necmeddîn Kübrâ‟nın yanından geçti. ġeyh bunları duyunca kendini kaybetti, etrafında dönmeye ve zikretmeye baĢladı. Yol üzerinde bir kuyu vardı, fakat Ģeyh bunu fark etmedi ve kuyunun içine düĢtü. Allah Teâlâ kuyunun baĢına bir kaç tane arslan gönderdi, onlar birbirlerinin ayaklarından tutup kuyunun içine sarktılar. Allah ona Ģöyle hitap etti: “Ey Ebe‟l- Hâris, arslanın ayağından tut ve Yusuf gibi kuyudan dıĢarı çık, zirâ Mısır‟daki derviĢler senin cemâlini görmeyi arzu ediyorlar.” ġeyh de “Allah‟ın ipine sarılınız”

230 Bkz. Câmî, ss. 590-591; Gazergâhî, vr. 70a; Yâfiî, IV, 40; Ġbnü‟l-Ġmâd, V, 79; ġüsterî, II, 72; Dârâ ġükûh, s. 103; Hândmîr, III, 35; Mirzâ Muhammed Ali Müderris, Reyhânetü’l-Edeb Fî Terâcimi’l-Ma’rûfîn Bi’l-Künyeti Evi’l-Lakab Yâ Künâ Ve’l-Lakab, KitâbürûĢî-yi Hayyâm, Tebrîz, trs., VI, 143.

231 Safedî, VII, 263; Zehebî, Târîhu’l-Ġslâm, II, 353; Sübkî, VIII, 25; Dâvûdî, I, 59. 232

Berthels, s. 441-442.

233 Hârezmî, I, 90; Mirzâ Müderris, VI, 143. 234

78

âyetini okuyarak, arslanın ayağından tuttu ve yukarı çıktı. Böylece “Ebu‟l-Hâris” lâkabını da almıĢ oldu.235

VI. ġeyh-i Kebîr: “Büyük ġeyh” anlamına gelen bu lâkabın, bir

menâkıbnâmeye isim olacak kadar yaygın bir Ģekilde kullanıldığı anlaĢılmaktadır.236

Belgede Necmeddin Kübra ve Kübrevilik (sayfa 84-87)