• Sonuç bulunamadı

Evhadüddîn Kirmânî (ö 635/1238)

Belgede Necmeddin Kübra ve Kübrevilik (sayfa 80-84)

1.2. NECMEDDÎN KÜBRÂ‟NIN HAYATI

1.2.1. Menkıbevî Hayatı

1.2.1.4. Devrinde YaĢamıĢ Bazı KiĢilerle ĠliĢkileri

1.2.1.4.2. Evhadüddîn Kirmânî (ö 635/1238)

Evhadüddîn Kirmânî, 559/1164‟te Kirmân‟da doğmuĢ, gençlik yıllarında bir süre ilim tahsil ettikten sonra tasavvufa ilgi duymuĢ ve Rükneddîn Sücâsî (ö. 608/1210) adlı Sühreverdî Ģeyhine bağlanmıĢtır. Halife Nâsır tarafından Fütüvvet teĢkilâtının bir üyesi olarak Anadolu‟ya gelmiĢ, Konya, Kayseri ve Sivas gibi Ģehirlerde ikamet etmiĢtir. Irak, ġam, Horasan ve Mâverâünnehir seyahatlerinde de bulunmuĢtur.219

Menâkıbnâmesinde anlatıldığına göre, Evhadüddîn Kirmânî Sivas‟ta Necmeddîn Dâye220, Harezm‟de Necmeddîn Kübrâ221

ve Halep‟te Sa‟deddîn Hammûye222

ile olmak üzere üç Kübrevî Ģeyhiyle görüĢmüĢtür. ġeyh Kübrâ ile olan görüĢmelerinden Ģu Ģekilde bahsedilmektedir:

Evhadüddîn Kirmânî Horasan‟da, Necmeddîn Kübrâ da Harezm‟de bulunuyordu. Kirmânî onu görmek istiyordu. Kalabalık bir cemaat de onun hizmetindeydi. ArkadaĢlarına dedi ki: “Siz toplu halde bulunun. Ben Necmeddîn

Kübrâ‟yı bulmak için Harezm‟e gidiyorum.” Yalnız baĢına kalktı, Harezm‟in yolunu

tuttu. Oraya varınca Ģeyhin dergâhını sordu. Dergâhın kapısına geldi. Ġzin talep etti. Ġzin verilince âdet olduğu üzere abdest tazeledi, iki rekat namaz kıldı ve oturdu. ġeyh Kübrâ ona Ģöyle dedi: “DerviĢ, mazur gör. Zîrâ bu vilâyette ağır bir kıtlık var. Der-

viĢler çok zor durumdalar. Günde bir defa yemek yiyorlar. Çoğu günler oruç tutuyorlar. Gün oluyor ki geceyi iftar etmeden geçiriyorlar.”

Evhadüddîn, “DerviĢlerin hâli daima böyle olur. Fark etmez biz de buna

uyarız.” diye karĢılık verdi. O sırada bir derviĢ, “Misâfir gelince rızkını da beraberinde getirir.” dedi. Kirmânî, “Bu getiriĢten murâd ruhânî rızıktır, maddî değil.” dedi. O da “DerviĢler ruhânî rızıktan mahrum değiller. Fakat Ģu zarûret zamanı bari maddî rızık olsa.” dedi. Evhadüddîn, “DerviĢlerin bir hizmetçisi var

219 Muhammed Alâî, ss. 3-30; Nihat Azamat, “Evhadüddîn-i Kirmânî”, DĠA, XI, 518-520. 220

Alâî, ss. 142-143. 221 Alâî, ss. 240-243. 222

72

mı?” diye sordu. “Var” dediler. ġeyh, “Kimse gelsin.” dedi. Bir derviĢ geldi.

“Zembiliniz de var mı?” diye sordu, “Var” dediler.

Evhadüddîn hizmetçiye Ģunları söyledi: “Al Ģu zembili, doğru Sultan

Muhammed Harezmî‟nin sarayına git. Seni kapıda durduracaklardır. Benim sultanla görülecek mühim bir iĢim var de ve ısrar et.” Sana ısrarla: “Bize söyle, biz sultan hazretlerine arz edelim.” diyeceklerdir. “Sultandan baĢka hiç kimseye söylememek hususunda sıkı talimat aldım.” de ve söyleme. Sana üç beĢ akçe verip

geri çevirmek isteyeceklerdir. Kabul etme. Sonra bir koyun getireceklerdir. Onu da kabul etme. Hâsılı ne verirlerse alma. Seni sultanın katına götüreceklerdir. Selam ver. “Hz. ġeyh‟in bir misâfiri gelmiĢ, selam yolladı. Bu zembili derviĢler için altın

doldurup göndermenizi söyledi.” de. Hizmetçi, “Ben bu iĢi yapamam, sultana çıkmama hiç müsâde ederler mi?” deyince, Kirmânî, “Sen gitmiyorsun, ben seni gönderiyorum. Kendi görünüĢ ve heybetimi senin Ģahsında kullanacağım.” buyurdu.

Orada bulunanlar Evhadüddîn‟in bu sözlerine ĢaĢırmıĢlar, anlayamıyorlardı. Nihâyet hizmetçi zembili aldı ve sarayın kapısı önüne geldi. “Sultanla görülecek

mühim bir iĢim var.” dediyse de, “Defol sünepe herif, sen kimsin de sultanla konuĢmaya layık olasın?” dediler. O da, “Siz bilirsiniz, benim sultanla görülecek mühim bir iĢim var. Eğer koymazsanız, yarın bundan dolayı bir problem çıkarsa mes‟ulü siz olacaksınız.” dedi. Bu sözlerden kuĢkulandılar. Sınamak için dört, beĢ

akçe getirip kendisine verecek oldular kabul etmedi ve “Ben dört, beĢ akçe için

gelmedim. Benim sultana söyleyecek sözüm var.” dedi. Gidip durumu adâlet iĢleriyle

görevli beye anlattılar. O da “DerviĢler kıtlıktan dolayı çok zor durumdalar, bir

koyun verin gönderin.” dedi. Koyun da verdiler, kabul etmedi ve sözünde direndi.

Sonunda sultanın huzuruna çıktı ve Ģunları söyledi: “ġeyhimizin bir misâfiri gelmiĢ,

size selam gönderdi ve Ģu zembili altınla doldursun, derviĢlere göndersin dedi.”

Bunun üzerine sultan, “Bize bu haberi gönderen kim olabilir?” diye fikre daldı. Vezirini çağırdı ve “Bize bu haberi gönderen zât kimdir?” diye sordu. Vezir akıllı ve yeterli biriydi. “Bu adamın sözü bana çok tesir etti. Sultan Hazretleri

nasıl?” deyince, o da “Benim de gönlümde bir tesir yarattı.” dedi. Vezir, “Bu adam ya acaib ve hoĢ tavırlı biri veya velâyet sahibi bir zat veyahut da tam deli biridir. Fakat eğer deli olsaydı sözleri böylesine müessir ve etkili olmazdı. ġüphesiz büyük

73

biridir.” dedi. Sultan, “Bu adama nasıl bir cevap verelim?” dedi ve bir zaman

müzâkere ettikten sonra, oğlu Celâleddin‟i getirmelerini emretti. Oğlunu alıp geldiler. Sonra bin dinar istedi. Onu da getirdiler. Sultanın oğlunu bir zembile, bin dinarı da bir baĢka zembile koydular. Gelen derviĢe “Misâfire bizden selam söyle,

bizden zembil dolusu altın talep etmiĢti. Gerçekte bu altın büyük değer ifâde eder. Fakat katımda bundan çok daha değerli olan Oğlum Melik Celâleddin‟i ona hizmet için gönderiyorum.” dedi.

DerviĢ zenbili aldı. Yanına bir de hizmetçi koĢtular. Zembil üzerine bir örtü örtüldü ve yola çıktılar. Hizmetçi gelene kadar ġeyh Kirmânî murâkabeye devam etti. Hizmetçi, zembili getirip onun önüne koydu. Kirmânî, örtüyü kaldırınca Ģöyle dedi: “Vay Sultan Celâleddin, derviĢlerin zembiline girdiğine göre hizmete geldin.

Allah‟ın lütfu ile sana bir devlet verdik. Seni büyük bir padiĢah olmaya namzet kıldık. Altı defa düĢman ile karĢı karĢıya geleceksin. Onları mağlup ve periĢan edecek, muzaffer olacaksın. Hiçbir padiĢaha nasip olmayan pek çok gazâlarda bu- lunacaksın.” Sonra onu tutup zembilden çıkardı. Zembilin içinde bir kese de altın

vardı. Onu da aldı. Celâleddîn‟i dizine oturttu. Kesenin ağzını çözdü, altınları baĢına saçtı. Yanında bulundurduğu amberden birkaç tane cebinden çıkararak, Celâleddîn‟in boynuna saçtı ve dedi ki: “Bu, bizim Ģu sözümüze bir niĢâne olsun: Ne yazık ki,

gençliğin baĢlangıcında bir göz ağrısına müptelâ olacak, ömrü de Ģahâdetle son bulacaktır.” Bütün bu kerâmetleri, mu‟cizeleri, gizlilikleri ve ma‟rifet nurlarını izhâr

etti. Necmeddin Kübrâ hâlâ onu tanıyamamıĢtı. Bir müddet sonra ġeyh Kübrâ konuĢmaya baĢladı: “Irak‟da bir dostumuz var. Adı da ġeyh Evhadüddîn‟dir. ġu

rubâi onundur. ĠstiĢhâd için okuyor ve Ģerh ediyorum dedi.”: "Riyâkâr, davranıĢlarıyla tanınmaz.

Nâmuslu isen, bunu kimse bilemez. Rahat ol ve sıkıntılardan kurtul. Tanıyamadıklarının ayağını öp.”

Evhadüddîn bu rubâiyi duyunca gözleri yaĢ doldu. Necmeddîn Kübrâ da onun duygulandığını görünce sordu: “DerviĢ yoksa ġeyh Evhadüddîn‟in müridi misin?” O da, “Evet” dedi. “Nerelisin?” diye sorunca da, “Kirmanlı‟yım” dedi ve kalktı. Degâhtan dıĢarı çıktı ve rubâideki “bilemez” sözünü üç defa tekrar etti. ġeyh Kübrâ çok duygulanmıĢtı. Kalktı arkasına düĢtü. ArkadaĢlarına da “Meğer bu

74

Evhadüddîn‟miĢ, biz tanıyamadık.” diye haber verdi. Aramaya çıktılar, fakat

bulamadılar.

Hizmetçiler, Celâleddîn‟i babasına götürdüler. Sultan, “Oğluma neler

ettiler?” diye sordu. “O size zembili gönderen Ģeyh, çocuğu zembilden çıkardı, dizine oturttu, paraları baĢına saçarak çok vaadlerde bulundu. Koynundan amber çıkardı ve Celâleddîn‟in boynuna saçtı ve bu, sözlerimize niĢân olsun dedi.” diye anlattılar.

Sultan bu haberden çok duygulandı, gönlüne muhabbet doğdu. Hemen bu zâtın hizmetine gitmeye hazırlandı. Adamları dergâha gelip, “O büyük zât nerededir?

Sultan hazretleri kendisini ziyârete geliyor.” diye haber verdiler. Necmeddîn Kübrâ

buyurdu ki: “O Ģahıs, ġeyh Evhadüddin hazretleriymiĢ. Onu tanıyamadım, fakat bir

rubâisini okudum, çok duygulandı. Bir nâra attı, ayağa kalktı ve üç defa bilinemez, bilinemez, bilinemez dedi ve dergâhdan çıktı gitti. Ancak son anda kendisini tanıdık. ġu anda da bu üzüntü içindeyiz.”

Bu haber sultana ulaĢınca o da üzüldü. Kirmânî de oradan Horasan‟a arkadaĢlarının yanına döndü. Necmeddîn Kübrâ ile aralarında geçenleri anlattı. Kendisini tanıyamayıĢından onun mürid durumunda olduğunu bildirdi.223

Bu menkıbe hakkında Ģunları ifâde etmemiz uygun olacaktır: Kirmânî‟nin, Horasan seyahatindeyken, o bölgelerde faaliyetlerde bulunan ġeyh Kübrâ‟nın Ģöhretini duyup, Harezm‟e onun ziyâretine gitmiĢ olması muhtemeldir. Fakat burada onun Muhammed HarezmĢah‟la iliĢkisine dair söylenenler oldukça abartılıdır. Zirâ Abbâsî hilâfetiyle arasında soğuk rüzgârlar esen ve Halife Nâsır‟ın gönderdiği ġihâbüddîn Sühreverdî‟yi bile hiç hoĢ karĢılamayan bir kiĢinin, aynı halifenin Fütüvvet teĢkilâtında görevli olan Kirmânî‟ye bu kadar hürmette bulunması tarihî ve siyâsî gerçeklerle pek uyuĢmamaktadır. Ayrıca Necmeddîn Kübrâ‟nın Kirmânî‟yi tanıyamamasının, onun daha henüz mürid seviyesinde olduğundan kaynaklandığı Ģeklindeki bir söz, Evhadiyye mensupları ile Kübreviyye tarîkatı arasındaki iliĢkilerin pek de iyi olmadığı Ģeklinde yorumlanabilir.224

Nitekim Sa‟deddîn Hammûye ile Kirmânî arasında, Halep‟te cereyân eden hâdise de bu yorumu

223 Alâî, ss. 240-243. 224

75 destekler mâhiyettedir. Menâkıbnâmenin anlatımına göre bu iki mutasavvıf, semâ‟ baĢta olmak üzere bazı konularda ihtilâfa düĢmüĢler ve birbirlerini tenkit etmiĢlerdir.225

Belgede Necmeddin Kübra ve Kübrevilik (sayfa 80-84)