Bazı Ġslâm coğrafyacıları Aral Gölü‟nün güneyinde uzanan bir bölge olan Harezm‟i101, batıda Oğuz Türkleri‟nin vatanı, güneyde Horasan, doğuda Mâverâünnehir, kuzeyde yine Türk topraklarıyla çevrili bir ülke olarak tanıtmaktadırlar. Harezm‟in Ortaçağ‟daki baĢlıca Ģehir ve kasabaları, Ceyhun nehrinin sağ tarafında yer alan eski baĢĢehir Kâs, sol tarafında bulunan ikinci baĢĢehir Gürgenc (Cürcâniye) ve bölgenin Moğol istilâsından sonraki merkezi olan Hîve ile Hezâresb, Dergan, Berkan, Kerder, ZemahĢer, Zerdûh, Cigerbend, Sedver
101 Bu bölgenin, Ġslâm coğrafyacılarının eserlerinde genellikle, “Huvârizm” ( ) diye harekeli olarak yazıldığı görülmektedir. Bkz. Kazvînî, s. 525; Makdîsî, s. 184; Yâkut, II, 480. Zeki Velidi Togan ĠA‟da, Abdülkerim Özaydın da DĠA‟daki maddelerinde “Hârizm” Ģeklini benimsemiĢlerdir. Fakat Kafesoğlu ve Barthold gibi tarihçiler ise “Harezm” biçiminde yazmayı uygun görmüĢlerdir. Biz de gerek yazılıĢının gerekse teleffuzunun dilimize daha uygun düĢmesi nedeniyle bu Ģekli tercih ettik.
22 (Sedûr), Kerderânhâs, ErtehuĢmisen, Derhâs, Beratigin, Çağmîn, Hâmcerd, Gâvhâne, Nevgefâg, Medminiye ve Gît‟tir.102
Bunun yanısıra bir kısım coğrafyacılar tarafından, Harezm bölgesinin, Mâverâünnehir‟in bir parçası olarak kabul edildiği de bilinmektedir.103
Meselâ Makdîsî, Ceyhun nehrinin iki kenarında kurulmuĢ olan Harezm‟in bazı kasabalarının Mâverâünnehir, bazılarının ise Horasan diye adlandırılan bölgede yer aldığını söylemektedir.104
Günümüzde Harezm, Özbekistan‟ın idârî birimlerinden birini oluĢturmaktadır.
Harezm‟in bu ismi almasıyla ilgili olarak kaynaklarda bir rivâyet bulunmaktadır. Buna göre eski Ģark meliklerinden biri, memleket ahalisinden 400 adama kızmıĢ ve bunların uzak bir yere sürülmelerini emretmiĢtir. Melikin adamları bu özelliklere sahip bir yer aramıĢlar ve Kâs Ģehrini bulmuĢlardır. Daha sonra söz konusu kiĢileri buraya bırakıp gitmiĢlerdir. Uzun bir müddet geçtikten sonra melik bunların halinin araĢtırılmasını istemiĢ ve bir heyet göndermiĢtir. Söz konusu heyet oraya vardığında, bu kiĢilerin barınacak binalar yaptıklarını ve balık avlayıp karınlarını doyurduklarını görmüĢlerdir. Ayrıca burada bir çok odunun da mevcut olduğunu farketmiĢlerdir. Harezm dilinde ete “ ” (hâr) oduna da “ ” (rezm veya rizm) denilmektedir. Böylece buranın adı, et ve odun bulunan yer anlamında “Harezm” olmuĢtur. Daha sonra Melik onlara 400 adet Türk câriye göndermiĢ ve bu kiĢiler bu câriyelerle evlenip fiziki ve ahlâkî olarak Türkler‟e benzeyen bir topluluk meydana getirmiĢlerdir.105
Gerçekten de tarihî ve coğrâfî eserlerin hepsinde bu bölge halkının dürüstlük, emânet, diyânet, sebât, vefâ, yardımseverlik ve merhamet gibi özellikleri dâima övülmüĢtür.106
Amuderya (Ceyhun), zikredilen bölge için bir bereket kaynağı idi. Bundan dolayı Harezm büyük kalabalıkları dâima kendisine çekebilmiĢti. Nehirden sulanan
102 Özaydın, “Hârizm”, DĠA, XVI, 217.
103 Osman Gazi Özgüdenli, “Mâverâünnehir”, DĠA, XXVIII, 177-178. 104
Makdîsî, s. 185.
105 Makdîsî, s. 185; Yâkut, II, 481; Emîn Ahmed Râzî, III, 1490-1491. 106
23 arazi özellikle tarıma çok elveriĢliydi, ayrıca balıkçılık da yapılmaktaydı. Harezm aynı zamanda önemli bir ticaret merkeziydi. Sibirya düzlükleri ile Ġran, Çin, Hindistan gibi Asya ülkeleriyle Avrupa‟da yer alan Güney Rusya ve Ġskandinav ülkelerini birbirine bağlayan ana yolların kavĢak noktasında bulunuyordu.107 Cüveynî‟nin ifâdesiyle, kötü günler görmeden önce güzel bir beldeydi. Dünya padiĢahlarına baĢkentlik yapmıĢ, büyük âlimlerin varlığıyla ĢereflenmiĢ, yüce Ģeyhleri ve hükümdarları kucağında saklamıĢtı.108
616/1219 yılında Gürgenc‟i ziyâret eden Yâkut, buradan daha mamur, daha güzel ve zengin bir ülke görmediğini söylüyordu.109
Ġslam öncesi dönemden itibaren Harezm bölgesinde hâkim olan vâlî, emîr ve hükümdarlara “HarezmĢah”, kurdukları devletlere de “HarezmĢahlar” dendiği bilinmektedir. Burada HarezmĢahlar olarak hüküm süren hânedanlar Ģunlardır:
1. Afrig Oğulları (305-995) 2. Me‟mûn Oğulları (995-1017) 3. AltuntaĢ Oğulları (1017-1041)
4. AnuĢtigin Oğulları-HarezmĢahlar Devleti (1097-1231)
Kuteybe b. Müslim‟in Horasan vâliliği sırasında 93/712‟de bölge Ġslâm devletine bağlanmıĢtır. Tuğrul Bey (1040-1063) zamanında Büyük Selçuklu (1040- 1157) hâkimiyetine giren Harezm‟i, Sultan Alparslan (1063-1073), 456/1065‟te çıktığı MangıĢlak Seferi‟nden sonra oğlu Ayaz‟a vermiĢse de burası Alparslan ve MelikĢah (1073-1092) dönemlerinde muhtemelen mahallî reislerin yönetimindeki vâlilerce idâre edilmiĢtir.110
Harezm‟in TürkleĢmesi V.-VII./XI.-XIII. yüzyıllar arasında, yani burayı Selçuklu sultanlarına bağlı beylerin idâre ettikleri devirde vuku bulmuĢtur. Bu beyler aslında Türk olmakla beraber, eski bir Ġran unvânı olan “HarezmĢah” unvânını
107 Özaydın, “Hârizm”, DĠA, XVI, 217. 108
Cüveynî, s. 146. 109 Yâkut, II, 482. 110
24 korumuĢlardır. V./XI. yüzyılın sonlarında burada HarezmĢahlar sülâlesi kurulmuĢtur ki, bunların hemen hepsinin adları Türkçe‟dir.111
Her ne kadar Harezm, Necmeddîn Kübrâ‟nın doğduğu ve hayatının büyük bir kısmını geçirdiği yer olsa da, onun gerek hadis tahsili gerekse tasavvufî eğitimi için diğer bazı Ģehirlere seyahatlerde bulunduğu bilinmektedir. Yeri gelmiĢken bunlara da değinmenin faydalı olacağına inanıyorum. Hemen belirtmek gerekir ki, söz konusu bu Ģehirlerin hepsi Türk-Ġslâm medeniyetinin en önemli ilim ve kültür merkezlerinden sayılmakta ve birçok büyük Ģahsiyetin de güzergâhı arasında yer almaktadır.
AnlaĢıldığı kadarıyla Necmeddîn Kübrâ, genç yaĢlarında hadis öğrenme merakıyla Harezm‟den ayrılmıĢ ve NiĢabur‟a gitmiĢtir. Merv, Herat ve Belh‟le birlikte Horasan bölgesinin en büyük dört Ģehri arasında yer alan NiĢabur, Büyük Selçuklu sultanı Tuğrul Bey tarafından 428/1037‟de fethedilmiĢ ve 582/1187‟de HarezmĢah TekiĢ burayı ele geçirinceye kadar Selçuklular‟ın hâkimiyetinde kalmıĢtır.112
Genç Necmeddîn, NiĢabur‟dan sonra bir baĢka Selçuklu Ģehri olan Ġsfahan‟a uğramıĢtır. Buradan da yine o sıralarda Selçuklular‟ın elinde olan Hemedân‟a geçmiĢtir. Söz konusu iki Ģehir de 589/1194‟te TekiĢ zamanında HarezmĢahlar‟ın kontrolüne geçmiĢtir.113
Necmeddîn Kübrâ, Hemedân‟dan sonra devrin önemli ilim merkezlerinden biri olan Mısır‟a gitmiĢtir. Bu sırada Mısır, Ortadoğu, Hicaz, Yemen ve Kuzey Afrika‟ya da hâkim olan Eyyûbîler (1171-1462)‟in yönetimi altındadır.114 Necmeddîn Kübrâ‟nın bundan sonraki durağı Tebrîz‟dir. Hadis aĢkı onu buralara kadar sürüklemiĢtir. Bu süreçte Tebrîz‟i, Arrân-Âzerbaycan-Cibâl topraklarında hüküm süren ve kendilerine Âzerbaycan Atabegleri denilen Ġldenizliler (1148-1225) yönetmektedir.115
111
V. V. Barthold, Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara, 1975, s. 190.
112 E. Honigmann, “NiĢâpûr”, ĠA, IX, 302-305. 113
Özgüdenli, “Ġsfahan”, DĠA, XXII, 500; Tahsin Yazıcı, “Hemedân”, DĠA, XVII, 183-185. 114 Ramazan ġeĢen, “Eyyûbîler”, DĠA, XII, 20-31.
115
25 Necmeddîn Kübrâ‟nın mâneviyat arayıĢı, bu sefer onu Doğu Anadolu‟ya yönlendirmiĢtir. ġeyh Ammâr-ı Yâsir‟in memleketi olan Bitlis, V./XI. asrın sonlarına doğru Büyük Selçuklular‟a katılmıĢ ve Dilmaçoğulları Beyliği‟nin merkezi olmuĢtur. Daha sonraları Anadolu Selçukluları ve Artuklular‟a da bağlanan Bitlis, VII./XIII. yüzyılın baĢında Eyyûbîler‟in bir Ģehri haline gelmiĢtir.116
Onun Bitlis‟ten yola çıkıp Horasan bölgesinde yer alan Hûzistân/Dizfûl‟a ġeyh Ġsmail Kasrî‟nin yanına geldiği bilinmektedir. Bu yolculuk esnasında ġam, Hicaz, Bağdad ve Kerbelâ‟ya da uğradığı anlaĢılmaktadır.117