• Sonuç bulunamadı

ġeyh ArayıĢı ve ġeyhleriyle YaĢadıkları

Belgede Necmeddin Kübra ve Kübrevilik (sayfa 56-62)

1.2. NECMEDDÎN KÜBRÂ‟NIN HAYATI

1.2.1. Menkıbevî Hayatı

1.2.1.1. ġeyh ArayıĢı ve ġeyhleriyle YaĢadıkları

Bu bölümde özellikle Rus müsteĢrik Bertels‟in hazırladığı ġeyh Necmeddîn

Kübrânı ġehîd Kılıb ġehr-i Hârezmni Harâb Kılğânının Beyânı adlı menâkıbnâme ile

182 Ocak, ss. 70-74.

183 Bu menkıbelerin dıĢında Necmeddîn Kübrâ‟nın kuĢ ve köpek gibi bazı hayvanlar üzerinde tesirli olduğunu belirten iki rivâyetle daha karĢılaĢmaktayız. Bunların ilki Ģöyledir: “Bir gün

müridleriyle beraber oturuyorlardı. Bir doğan, kuyruk sallayan kuĢu önüne katmıĢ kovalıyordu. ġeyhin bakıĢı kuĢa ulaĢınca, kuĢ doğanı tutup Ģeyhin önüne getirdi.” Ġkincisi ise Ģu Ģekildedir:

“Bir gün de ashâb-ı kehften söz açılmıĢtı. ġeyh Sa‟deddîn Hammuye, ki Ģeyhin müridlerindendi,

hâtırından geçti ki acaba bu ümmet içinde sohbeti köpeğe dahi tesir eden bir kimse var mıdır? ġeyh bu durumu firâset nuruyla bildi. Hânkāh kapısına gidip durdu. Nihâyet bir köpek oraya geldi. Bir yerde durup kuyruğunu salladı. ġeyhin bakıĢı ona değdi. Hemen bahĢiĢ buldu, ĢaĢkınlaĢtı, kendinden geçti ve yüzünü Ģehirden döndürüp kabristana doğru -baĢını yerlere sürerek- gitti. Hattâ Ģöyle de naklederler: ġeyh bir yere gidip gelirken, elli altmıĢ tane köpek etrafında halka olurdu. Ön ayaklarını Ģeyhin önüne doğru uzatırlar, koyup havlamazlar ve bir Ģey yemezler, hürmetle dururlardı. Daha sonra sözü edilen köpek vefât etti. ġeyh emretti. Onu defnettiler, kabrinin üzerini de mamur ettiler.” Bkz. Câmî, s. 591. Bu hususta ayrıca bkz.

DeWeese, “Dog Saints and Dog Shrines in Kubravî Tradition: Notes on A Hagiographical Motif From Khwârazm”, ss. 459-497.

48

Nefehâtü‟l-Üns‟te anlatılan olayları birlikte vermek uygun olacaktır. Zîrâ bu iki eser

arasında her ne kadar bazı farklılıklar bulunsa da benzer noktalar oldukça fazladır. Muhtemelen ilk eser, Nefehât kaynaklıdır ve zamanla değiĢikliklere uğramıĢtır.

Bu menâkıbnâmeye göre Necmeddîn Kübrâ, Harezm ve Ġran bölgesinde uzun yıllar kendisine bağlanacağı bir pîr aradı. Fakat yanına gittiği hiçbir Ģahıs onun derdine devâ olamadı. En sonunda, ümitsiz bir vaziyette Bağdad‟a, ġeyh Ġbrahim dergâhına gitti. Yedi yıl boyunca, bir oğul gibi ona hizmette bulundu. Bir gün Ģeyh abdest alıyordu, Necmeddîn su kabını getirdi. ġeyh de ayağını yıkamaya baĢladı. Bu sırada onun gözyaĢları Ģeyhinin ayağına düĢtü. ġeyh Ġbrahim birdenbire onun olgunlaĢtığını anladı ve abdest aldığı suyu içmesine izin verdi. Necmeddîn suyu içince hâl ilmi ona açıldı. O zaman Ģeyhi ona “Necmeddîn” lâkabını verdi.

Bu olayın üzerinden birkaç gün geçtikten sonra, ġeyh Ġbrahim yine abdest alıyordu, Necmeddîn de elindeki havluyla onu bekliyordu. ġeyh vesveseyi defetme âdâbını yerine getirmeyi unutmuĢtu. Bunu gören Necmeddîn kalbinden “Pîrim

müstehab bir iĢi unuttu.” diye geçirdi. ġeyh onun içinden geçenleri okudu, onu

kınadı ve edeb öğrensin diye Bistâm‟a, ġeyh Ġsmail‟in yanına gönderdi.

Necmeddîn oraya varınca, ġeyh Ġsmail abdest almak için dergâhın dıĢına çıkmıĢ ve bir havuzun kenarına gitmiĢti. Necmeddîn de onu takip etti. ġeyhin etrafında birkaç kiĢinin dikeldiğini ve havuzun suyunun da ağzına kadar dolu olduğunu gördü. Necmeddîn sahip olduğu Ģer‟î bilgilerle gururlanarak kendi kendine Ģöyle söylendi: “ġeyh olan bir adam bu havuzun suyuyla hiç abdest alır mı? Bu su

bâtıldır.” ġeyh Ġsmail genç müridin içinden geçenlere vâkıf oldu ve üzerine biraz su

serpti, bu sudan bir damla onun diline düĢtü. Bunun üzerine Necmeddîn kendinden geçti ve mahĢer günü gözünün önüne geldi. Melekler mahkumlara iĢkence ediyorlardı. Mahkumlardan birini cehennem meleğine teslim etmek istediklerinde o Ģöyle bağırdı: “Çekin elinizi üzerimden, benim pîrim ġeyh Ġsmail‟dir.” Melekler onu serbest bıraktılar, Necmeddîn bu tablo karĢısında hayretler içerisinde kaldı.

Bu hâdise tam iki kere tekrar etti. Meleklerden biri Necmeddîn tarafına geldi ve onu mîzâna götürmek istedi. Bunun üzerine o, kendisinin ġeyh Ġsmail‟in müridi olduğunu söyledi. Melek de onu Ģeyhin livâsının altına götürdü. Necmeddîn bir de ne

49 görsün! Söz konusu bu livânın altında 180 tane daha livâ var ve onların her biri de bir Ģeyh-i kâmile ait.

Bu mânevî tecrübeleri yaĢayan Necmeddîn, bir süre sonra kendine geldi ve Ģeyhe ne diyeceğini bilemedi. ġeyh Ġsmail bununla da yetinmeyip ona bir tokat attı ve Necmeddîn ikinci kez kendinden geçti. Bu kez o, Ģeyhin kudret ve azametini müĢâhede etti ve onu cennette ruhânî varlıklarla otururken gördü.

Necmeddîn tekrar kendine geldiğinde, ġeyh Ġsmail abdestini bitirmiĢ, namaza durmuĢtu. Namazını tamamlayınca, onun ayağına kapandı ve müridi oldu. Yedi gün sonra Ģeyh ona “Kübrâ” lâkabını verdi ve onu tekrar ġeyh Ġbrahim‟in yanına gönderdi. Necmeddîn, ġeyh Ġsmail‟in bir kağıda yazdığı Ģu sözlerle birlikte Bağdad yoluna koyuldu: “Eğer onun böyle bakır gibi müridleri varsa bize göndersin de biz

onları altına çevirelim. Eğer onların taĢ gibi sert kalbleri varsa biz onları yumuĢak muma çevirelim.”

Necmeddîn‟in dönüĢ yolunun üzerinde dört büyük Ģeyh yaĢamaktaydı. Bunların isimleri ġeyh Ġsmail Halebî, ġeyh Ġsmail Kûfî, ġeyh Ġsmail Rûmî ve ġeyh Ġsmail Bağdâdî idi. O bunların hepsini geçerek ġeyh Ruzbihân-ı Mısrî‟nin misâfiri oldu. Sonra ġeyh Ġbrahim‟in yanına geldi ve ġeyh Ġsmail‟in kendisine yazdığı mektubu teslim etti. Çok geçmeden ġeyh Ġbrahim, onu Harezm‟e gönderdi ve orada yeni bir silsile kurmasını söyledi.184

***

Bu menâkıbnâmede Necmeddîn‟in, ġeyh Ġbrahim ve ġeyh Ġsmail ile yaĢadıkları, Nefehât‟te geçen hikâyesindeki ġeyh Ammâr ile ġeyh Ruzbihân arasındaki iliĢkisini andırmaktadır. Yani zamanla ġeyh Ammâr‟ın yerine ġeyh Ġbrahim, ġeyh Ruzbihân‟ın yerine de ġeyh Ġsmail geçmiĢtir. Ġki kaynakta rivâyet edilen olaylar kısmen değiĢiklik arz etse de sonuçta abdest alma esnasında hâtıra gelen bazı düĢünceler ve akabinde cereyân edenler her ikisinde de ortak noktayı teĢkil etmektedir.

Nefehâtü‟l-Üns‟te, Necmeddîn Kübrâ‟nın tasavvufî hayata yöneliĢi ve Ģeyhler

arasında gidiĢ geliĢi biraz daha ayrıntılı olarak anlatılmaktadır. Yukarıdaki

184

50 menâkıbnâmede Necmeddîn‟in esas itibariyle iki mürĢidi vardır ve bunların yanında ne gibi tecrübeler yaĢadığı mevzubahis edilmektedir. Halbuki Nefehât‟te Ģeyhlerin sayısı dörde çıkmakta ve daha enteresan hâdiseler zikredilmektedir. Bunları Ģu Ģekilde aktarabiliriz:

Necmeddîn Kübrâ, Tebrîz‟de Muhyi‟s-Sünne‟nin talebelerinden âlî isnâd185 sâhibi bir zâttan ġerhu Muhyi‟s-Sünne‟yi186

tahsil ediyordu. Kitabın sonuna geldikleri bir gün üstâd ve âlimlerden meydana gelen bir cemaatin huzurunda oturmuĢ bu kitabı okuyordu. Tanımadığı bir derviĢ içeri girdi. Onu görünce Necmeddîn‟in hâli tamamen değiĢti, kitap okuyabilecek durumu kalmadı. “Bu

kimdir?” diye sordu. “Baba Ferec Tebrîzî‟dir. Hakk‟ın meczûb ve

mahbûblarındandır.” dediler. Necmeddîn o gece kararsız oldu. Sabah üstâdının

huzuruna geldi ve “Geliniz, Baba Ferec‟in ziyaretine gidelim.” diye ricâ etti. Üstâd ve diğer talebeler bu teklifi uygun buldular.

Baba Ferec‟in dergâhının kapısında -Baba ġâdân diye bilinen- bir hizmetçi vardı. Topluluğu görünce içeri girip izin istedi. Baba Ferec: “Allah Teâlâ‟nın

dergâhına vardıkları gibi gelebileceklerse gelsinler.” dedi. Bundan sonra Necmeddîn

Kübrâ Ģunları anlatır:

Baba‟nın nazarından hissemi almıĢ olduğum için bu sözün manâsını anladım. Giydiğim herĢeyi çıkardım, elimi göğsüme koydum, yoldaĢlarım da bana tâbi oldular. Baba Ferec‟in huzuruna girdik, oturduk. Bir müddet sonra onun hâli değiĢti. Yüzünde bir azamet zuhûr etti. GüneĢ gibi Ģule vurdu. Giydiği kaftan parçalandı. Bir süre sonra normal hale geldiğinde, kalktı, kaftanını bana giydirdi ve “Sana defter

185 Ġsnâd, bir hadisi veya bir sözü ilk söyleyene nisbet etmek için senedinde yer alan râvilerin adlarını zikretme anlamındaki hadis terimidir. Âlî isnâd ise bir hadis metninin iki veya daha çok isnâdından yahut metinleri farklı da olsa birkaç isnâddan ilk kaynağa en az râvi ile ulaĢanına verilen addır. Bkz. RaĢit Küçük, “Ġsnad”, DĠA, XXIII, 154-159.

186 Muhyi‟s-Sünne veya Mesâbîhu‟s-Sünne adlı bu kitap, Muhyi‟s-Sünne Ġmam Ebu Muhammed el- Hüseyin b. Mes‟ud el-Ferrâ el-Beğavî (ö. 516/1122)‟nin güvenilir hadis kaynaklarından derlediği hadisleri ihtiva eden önemli bir eserdir. Ġslâm âleminde büyük Ģöhret kazanan ve üzerine kırktan fazla Ģerh yazılan Mesâbîhu‟s-Sünne‟de 4931 hadis vardır. Ġbn Hafede diye meĢhur Umdetü‟d- Dîn Ebu Mansur Muhammed b. Es‟ad Attârî Tûsî (ö. 571/1175) de Ferrâ el-Beğavî‟nin talebesidir. Necmeddîn Kübrâ, hocasının söz konusu kitabını Ģerhedip okutan Ġbn Hafede‟nin yanına gitmiĢtir. Bkz. Ġbrahim Hatiboğlu, “Mesâbîhu‟s-Sünne”, DĠA, XXIX, 258-260; Zerrînkub, s. 84.

51

okuyacak vakit değildir. Cihân defterinin baĢı olma vaktindir.” dedi. Benim de hâlim

değiĢti. Hak Teâlâ'nın dıĢında her Ģeyden koptum, içimde bir Ģey kalmadı.

Oradan çıkınca hocam: “ġerhu‟s-Sünne‟den çok az kalmıĢtır. Ġki üç gün

içinde onları da oku, gerisini sen bilirsin.” dedi. Derse vardığım zaman tekrar Baba

Ferec‟i gördüm, içeri girdi ve: “Dün ilm-i yakîn‟den bin menzil geçtin, bugün

yeniden ilim tahsiline mi baĢladın?” dedi.

Hemen dersi bıraktım. Riyâzet ve halvetle meĢgul oldum. Ledünnî ilimler ve gaybî vâridler zuhûr etmeye baĢladı. Bu vâridler kaybolup yazık olur diye yazmaya baĢladım. Baba Ferec‟in kapıdan içeri girdiğini gördüm: “ġeytan senin içini

bulandırıyor, bu sözleri yazma.” dedi. Divit ve kalemi bıraktım, hâfızamı hepsinden

uzak tuttum.187

Bundan sonra muhtemelen Tebrîz‟den ayrılıp yolculuğa çıkan Necmeddîn Kübrâ, Hûzistan‟a vardığı bir gün hastalandı. Kendisine hiç kimse konaklayabileceği bir yer vermedi. Çaresiz kaldı. Nihâyet birine, “Bu Ģehirde hasta ve garib bir adama

yer verebilecek bir müslüman yok mu? Yanında birkaç gün dinlensem?” diye sordu.

O zât da: “Burada bir dergâh vardır, Ģeyhi de var. Oraya gidersen sana bakarlar.” dedi. “ġeyhin adı nedir?” diye sorduğunda, “ġeyh Ġsmail Kasrî‟dir.” cevabını aldı.

Necmeddîn Kübrâ oraya vardı. Kendisine yer verdiler. DerviĢ sofalarının birinde yattı. Hastalığı uzadı. O burada yaĢadıklarını Ģöyle anlatıyor: O zaman ben semâ‟ın Ģiddetli muhâlifi idim. Onların semâ‟ meclislerinden incindiğim kadar hastalıktan incinmezdim. Bir baĢka yere gitmeğe de gücüm yetmiyordu. Bir gece, ġeyh Ġsmail semâ‟ halindeyken baĢımın ucuna geldi ve “Kalkmak ister misin?” dedi. Ben de, “Evet” dedim. Elimi tuttu, bir kenara çekti ve semâ‟ halkasının ortasına iletti. Bir zaman beni devr ettirdi. Daha sonra bir duvara dayadı. “ġimdi düĢerim.” diye içimden geçti. Kendime geldiğim zaman sağlığıma kavuĢtuğumu gördüm. Vücudumda hiç hastalık kalmamıĢtı. Ġçimde ona mürid olma arzusu belirdi. Ertesi gün Ģeyhin hizmetine vardım. Ġrâdet elini tuttum. Sülûk ile meĢgul oldum. Bir müddet orada kaldım. Bende bâtınî hallere vukuf hâsıl oldu. Zâten ilmim de derindi.

187

52 Bir gece hâtırıma Ģöyle bir Ģey geldi: “Bâtın ilminden haberdâr oldun. Zâhir ilmin

ise Ģeyhinden çoktur.”

Sabahleyin ġeyh Ġsmail beni çağırdı: “Hemen yolculuğa çık, Ammâr-ı

Yâsir‟in yanına gitmen gerekir.” dedi. ġeyhin bu sözleriyle, benim içimden geçene

vâkıf olduğunu anladım. Ama hiç belli etmedim.

ġeyh Ammâr‟ın huzuruna vardım. Orada bir müddet sülûk ile meĢgul oldum. Yine bir gece hâtırıma bir Ģeyler gelmiĢti. Sabah olunca ġeyh Ammâr: “Necmeddîn,

kalk Mısır‟a git, Ruzbihân‟ın hizmetine gir. O senin varlığını bir sille ile dimağından çıkarıp atsın.” dedi. Kalkıp Mısır‟a gittim.

Dergâha girdiğim zaman Ģeyh orada değildi. Müridlerin hepsi murâkabe halindeydiler. Kimse benimle ilgilenmedi. Orada bir baĢka kimse vardı, ona “ġeyh

hangisidir?” diye sordum. “ġeyh dıĢarıda abdest alıyor.” dedi. Bunun üzerine ben de

dıĢarı çıktım. Ruzbihân‟ın az miktar bir su ile abdest aldığını görünce içimden: “Bu

kadar su ile alınan abdestin sahih olmadığını Ģeyh bilmez mi acaba?” dedim. ġeyh

abdesti tamamladıktan sonra elini yüzüme silkti. Su yüzüme dokununca bende bir hâl oldu. ġeyh degâha girdi, ben de arkasından onu takip ettim.

ġeyh Ruzbihân Ģükür namazıyla meĢgulken, selâm versin de, ben de ona selâm vereyim diye ayakta beklerken kendimi kaybettim. Bu esnada, kıyâmetin koptuğunu, cehennemin kurulduğunu, insanları tutup oraya attıklarını ve bu ateĢe giden yolda bir serginin olduğunu gördüm. Bir zât onun üzerinde oturmuĢ, “Ben bu

Ģahsa bağlıyım.” diyen herkesi alıkoyuyor, diğerlerini ateĢe bırakıyorlardı. Nihâyet

beni de tutup çektiler. Yanlarına vardığım zaman “Ben buna bağlıyım.” dedim. Beni de bıraktılar.

Daha sonra bir tümseğe çıktım. Bir de ne göreyim, oradaki Ģahıs ġeyh Ruzbihân‟dır. Önüne vardım. Ayağına kapandım. Enseme öyle kuvvetli bir sille vurdu ki yüzükoynu düĢtüm. Bana Ģöyle dedi: “Bir daha Hak ehlini inkâr etme!”

Yüzüstü düĢünce, o gaybet halinden uyandım. ġeyhim de namazını kılmıĢ selâm vermiĢti. Ġleri gidip ayağına kapandım. Bu sefer Ģeyh vâkıada olduğu gibi enseme bir tokat daha vurdu ve az önceki ikazını tekrarladı. Netîcede bu mânevî hastalık içimden çıkıp gitti. Bundan sonra bana, “Geri dön, ġeyh Ammâr'ın hizmetine

53

kadar bakır (iĢe yaramaz adam) varsa gönder hâlis altın yapayım, tekrar sana göndereyim.”

Ammâr‟ın yanında sülûkümü tamamlayınca bana, “Hadi, Harezm‟e git.” diye emretti. Necmeddîn Kübrâ, “Orada tuhaf insanlar vardır, tasavvufu ve kıyâmette

müĢâhedeyi inkâr ediyorlar.” dedi ve gitmek istemedi. Ama Ģeyhi, “Yürü, korkma!”

dedi. Bunun üzerine o, Harezm‟e gitti, tarîkatını yaydı, irĢâdla meĢgul oldu ve etrafına da pek çok mürid toplandı.188

Sonuç olarak, Câmî‟nin eserinde Necmeddîn Kübrâ ile ilgili olarak anlatılanlar esas itibariyle iki kaynağa dayanmaktadır. Bunların ilki Sistânî‟nin Çihil

Meclis‟i, ikincisi ise Hârezmî‟nin Cevâhiru‟l-Esrâr‟ıdır. Fakat Çihil Meclis‟te Baba

Ferec‟ten hiç bahsedilmemektedir. Mevcut Kübrevî silsilelerinde de Baba Ferec yer almamaktadır. Bununla birlikte onun, Necmeddîn Kübrâ‟nın hadis tahsilini bırakıp tasavvufa yönelmesinde çok önemli bir yeri olduğu açıkça anlaĢılmaktadır. Genç Necmeddîn bu esrârengîz Ģahısla karĢılaĢtıktan sonra yazı ve rivâyeti bırakıp mânevî keĢif bilgisine doğru kararlı bir adım atmıĢtır.

Fakat uzun yıllardır meĢgul olduğu ilim ve yazı yazma arzusu onu bir türlü bırakmamıĢtır. Ne zaman tasavvufî hayata adım atıp halvete girse, kalbine doğan hâtırlar onu etkilemiĢ ve halvetten çıkarmıĢtır. MürĢidleri de çeĢitli seyahatlerle onun bu yönünü törpülemek için büyük gayret göstermiĢtir. Nefehât‟teki Necmeddîn Kübrâ biyografisinden çıkarılabilecek bir diğer sonuç da, onun en sonunda zâhirî ilimlerden geçip bâtınî ilimleri kendisinde toplamıĢ bir mürĢid-i kâmil haline gelmesidir.189

Belgede Necmeddin Kübra ve Kübrevilik (sayfa 56-62)