1.3. NECMEDDÎN KÜBRÂ‟NIN ESERLERĠ
2.1.4. Aynüzzamân Cemâleddîn Gîlî (ö 651/1253)
Aynüzzamân Cemâleddîn Gîlî, Necmeddîn Kübrâ‟nın hakkında en az bilgi sâhibi olduğumuz halifelerinden birisidir. Onunla ilgili bulabildiklerimiz genelde menkıbevî mâhiyette olan birkaç hâdiseden ibarettir. Kaynaklardaki bilgilerden anlaĢıldığına göre, Gîlî‟nin kütüphânesinde çeĢitli ilim dallarına ait birçok kitap vardı. Evliyânın büyüklerinden olmasının yanısıra Arapça ve Farsça nazım ve nesirde büyük bir behre sahibiydi.474
470 Bkz. Algar, “Necmeddîn-i Kübrâ”, DĠA, XXXII, 501. 471 Câmî, s. 610.
472
Bu eserlerin listesi için bkz. Hammûye, el-Misbâh Fi’t-Tasavvuf, ss. 46-52. 473 Bkz. Câmî, s. 600.
474
140 ġeyh Kübrâ‟nın sohbetinde bulunmak üzere yola koyulduğu zaman, kütübhanesindeki aklî ve naklî ilimlerle ilgili kitaplardan bir kısmını yolculukta okumak için yanına almıĢtı. Bir gece Ģeyhin Ģöyle dediğini duydu: “Gîlîcik, püĢteni
(yükünü) bırak da gel!” Uyanınca püĢte nedir diye merak etti. “Benim dünyada hiçbir Ģeyim yoktur, ele geçirmek için dahi mukayyet değilim.” dedi. Ġkinci gece de aynı
rüyayı gördü. Üçüncü gece Ģeyhten püĢtenin ne olduğunu sordu. ġeyh, “Yığdığın
kitaptır.” diye cevap verdi. Uyanınca kitapları Ceyhun nehrine attı. Necmeddîn
Kübrâ‟nın yanına geldiği zaman, Ģeyh ona, “O kitabı atmasaydın benim sana hiçbir
faydam dokunmazdı.” buyurdu.475
Daha sonra ona hizmet hırkasını giydirdi ve halvete soktu. Üç gün sonra halvette aklına taze balıkla pilav geldi. Gîlânlı olduğu için bu yemeklere alıĢmıĢtı. ġeyh velâyet nûru ve firâsetiyle onun kalbinden geçenlere vâkıf oldu. Kerâmetiyle onun arzu ettiklerini hazırladı, halvet kapısını açtı, içeri girdi, pilavla balığı Cemâleddîn‟in önüne koydu ve Ģöyle dedi: “Ey oğul, bu halvet iĢi riyâzettir. Burası
temennî ve arzu yeri değildir. Sen gönlünü yiyecekle meĢgul ediyorsun, biz de bundan dolayı Gîlân‟a gidip senin isteklerini getirme zahmetine giriyoruz.” Bunun
üzerine o, Ģeyhinin ayaklarına kapandı ve istiğfarda bulundu.476
Erbaînini tamamladıktan sonra mürĢidi ona “Aynüzzamân” unvânını verdi.477
Bazı kaynaklardan, Gîlî‟nin devrin yöneticileyle iyi bir iliĢki içerisinde olduğu anlaĢılmaktadır. Sultanların yanına gidecek olan bir kısım zevâtın ondan mektup istemesi, Ģeyhin yöneticiler katında saygıdeğer bir kiĢi olduğuna delil sayılabilir. AĢağıda zikredilecek olan iki hâdise, bu durumu açık bir Ģekilde göstermektedir. Özellikle de Alamut Ġsmâilîleri‟nin sultanı Alaaddîn Muhammed (ö. 653/1255)478 ile olan yakın münâsebeti, eğer doğruysa, Kübreviyye tarîkatının bu zümre ile olan iliĢkisine dair çok mühim ve istisnâî bir örnek teĢkil etmektedir.
475
Câmî, s. 604; Kerbelâî, II, 324-325; Masum Ali ġah, II, 343. 476 Kerbelâî, II, 325.
477
Câmî, s. 604.
478 Bu kiĢi, babası Celâleddîn Hasan 618/1221 yılında ölünce daha 9 yaĢındayken Ġsmâilîlerin baĢına geçti. Genç yaĢta akıl hastalığına yakalandı, melankolik oldu ve sonunda çıldırdı. Onu zincire bile vurdular. Daha ayrıntılı bilgi için bkz. Cüveynî, ss. 562-568. Bu durumda olan birinin ġeyh Cemâleddîn Gîlî ile ne kadar sağlıklı bir iletiĢim içerisinde olabileceği büyük bir soru iĢâretidir.
141 Ġlk rivâyet Nefehât‟te zikredilmektedir: Cemâleddîn, Kazvîn‟de oturuyordu. Buranın ileri gelen seyyidlerinden biri ġîrâz‟a gitmeye karar vermiĢti. ġeyhe gelip, kendisine tam anlamıyla bağlı bulunan ġîrâz pâdiĢahına bir tavsiye mektubu yazmasını istedi. O da bir kağıt parçasına “Asel ve râziyâne (bal ve çam sakızı)” yazdı ve ona verdi.
Söz konusu kiĢi ġîrâz‟a varıp, pâdiĢahla görüĢme teĢebbüsünde bulunduğu zaman kendisine, onun karnından rahatsız olduğunu ve Ģu anda hamamda bulunduğunu söylediler. Oraya varınca, padiĢahın hamamın ortasında oturduğunu ve hastalıktan kıvrandığını gördü. Huzuruna girip selâm verdi. PadiĢah, “Nereden
geliyorsun?” diye sorunca, “Kazvîn‟den” dedi. ġeyh‟in hâlini sordu. O da elindeki
kâğıdı sundu. Açınca bir de ne görsün içinde asel ve râziyâne yazılmıĢ. “ġeyh, firâset
ve kerâmet nûru ile bizim ilacımızı yazmıĢ.” buyurdu. Mektupta yazılı olanları
getirdiler, içti ve hemen iyileĢti. Bunun üzerine o seyyide de çok iltifâtta bulundu.479
Habîbü‟s-Siyer‟de geçen ikinci hâdise ise Ģu Ģekildedir: Cemâleddîn Gîlî,
Alaaddîn Muhammed zamanında Kazvîn‟de halkın irĢâdıyla meĢgul idi. Sultan, Ģeyhe tam bir bağlılık içindeydi. Öyle ki bir gün sarhoĢken, bir Ģahıs Ģeyhin mektubunu ona verdi. Alaaddîn buna sinirlendi, adama yüz kırbaç vurulmasını emretti ve Ģöyle dedi: “Ey câhil, sarhoĢ haldeyken Ģeyhin mektubunu bana neden
veriyorsun? Sabret, ben ayılayım, hamama gidip gusül abdesti alayım, ondan sonra mektubu bana ver.”
Bu sultan, Ģeyhen dolayı Kazvîn halkına minnettarlık duyuyor ve Ģöyle diyordu: “Eğer Hz. ġeyh orada olmasaydı, ben Kazvîn toprağını heybeye doldurur,
Alamut‟a götürürdüm.” Adı geçen Alamut hükümdarı her yıl, Cemâleddîn Gîlî‟ye
500 dinar altın gönderiyordu. O da bunları ihtiyaçları için harcıyordu. Bunu gören bazı ehl-i hased Ģeyhe dil uzatıyor ve Ģöyle diyorlardı: “Fâris pâdiĢahının idrarlarını
halka veriyor ve mülhidlerin malını yiyor.” ġeyh ise bu sözleri iĢitince Ģunları
söylüyordu: “Din imamları, sultanların halktan zorla aldıkları malı kabul etmenin
479
142
helal olduğunu belirtirler. Bundan dolayı onlar kendi arzularıyla bir kiĢiye herhangi bir Ģey verirlerse, onu kabul etmek gerekir.”480
Son olarak, A. Bausani tarafından dile getirilen bir iddiaya değinmek istiyorum. Bu araĢtırmacı, Cemâleddîn Gîlî‟nin, Ġbrahim Zâhid Gîlânî (ö. 700/1301)‟nin Ģeyhi olduğunu ileri sürmüĢtür.481
Onun da ġeyh Cemâleddîn Gîlânî (ö. ?) adında bir mürĢidi vardır. Fakat bu zât kendisinin ġihâbüddîn Sühreverdî‟nin halifesi olduğunu ifâde etmekte ve Ģöyle demektedir: “Bizi Ģeyhimiz ġihâbüddîn
hazretleri Gîlân‟a bu masumu irĢâd için göndermiĢtir.”482
Netîce itibariyle aynı coğrafyada faaliyette bulunan aynı isimdeki bazı Ģeyhler nisbelerinin de aynı olması nedeniyle birbirleriyle karıĢtırılabilmektedir. Kübrevî kaynaklarında bu iddiayı delillendirebileceğimiz ya da aksini ispat edebileceğimiz herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.
ġeyh Cemâleddîn 651/1253‟te uzun yıllar irĢâd faaliyetlerinde bulunduğu memleketi Kazvîn‟de ölmüĢtür. ġâirlerden biri onun vefâtına Ģu tarihi düĢmüĢtür:
“Milletin ve dînin cemâli, Hudâ‟nın velîlerinin kutbu Ki onun âsitânesi abdâlların kıblesi idi
651 yılında Allah‟a gitti
ġevvâl‟in dördüncü günü Pazartesi gecesi.”483