3. LOZAN VE SONRASINDA SÜRYANİLER
4.6. KÖRFEZ SAVAŞI
Irak, 1988’de İran’la yaptığı savaştan sonra silahlanmaya devam ederek
dünyanın en zengin petrol ülkelerinden biri olan Kuveyt üzerinde hak iddia etmeye başladı. Irak, Kuveyt’in, Osmanlı İmparatorluğu döneminde, Basra vilayetine bağlı
bir kaza olduğunu ve kendisine bağlı olması gerektiğini iddia etmekteydi. Irak’ın
Kuveyt üzerindeki baskıları sonucunda Kuveyt, Arap Birliği ve Birleşmiş Milletlere
başvurdu. Uluslararası diplomasi alanında tüm arabuluculuk çabalarına rağmen Irak,
Kuveyt’i 2 Ağustos 1990 tarihinde işgal etti.561
Irak’ın Basra Körfezi’ne yayılmak ve petrol kaynaklarına ulaşmak amacıyla giriştiği bu harekât, Ortadoğu’nun da dengelerini değiştireceğinden Amerika Birleşik 559 Koluman, s. 140.
560 Gabriel Aydın, “Ortak Hedef İçin Varız”, Sabro, S. 8, Ekim 2012, s. 6-7. 561
Uçarol, s. 1021.
134
Devletleri başta olmak üzere Batılı devletleri harekete geçirdi. Böylece “Körfez Krizi” bir dünya sorunu haline geldi.
Başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, İngiltere, Fransa, Japonya, Almanya ve diğer bazı Batı Avrupa ülkeleri Irak’a ekonomik ambargo uygulayarak, silah sevkiyatını durdurdular. Güvenlik Konseyi’nin ambargo kararına uyarak
Türkiye’de, kendisi kadar Irak için de önemli olan Kerkük-Yumurtalık Petrol Boru
Hattını kapattı. Irak tüm baskı ve ambargolara rağmen Kuveyt’ten çekilmeyi reddetti
hatta 28 Ağustos 1990’da Kuveyt’i ilhak ettiğini açıkladı. Irak’ın bu tutumu üzerine
“Uluslararası Güç” adı verilen kuvvetler ile hava ve kara harekâtına başlandı.
Uluslararası güç ile Irak kuvvetleri arasında kısa süren savaştan sonra Irak ordusu
geri çekilirken Kuveyt, Müttefikler tarafından kurtarıldı.562
4.6.1. Savaş ve Türkiye
Körfez Savaşı’nı izleyen günlerde Irak’ta başlayan iç karışıklıklar ve Irak'ın yenilgisinden hemen sonra Saddam yönetimini hedef alan halk ayaklanmaları
ülkenin önemli bir bölümünü sardı. Saddam yönetimi ise elinde kalan kuvvetleri
kullanarak ayaklanmaları bastırmayı başardı.Ancak Bağdat Hükümeti’nin Irak
topraklarının 36’ncı paralel ile Türkiye sınırı arasında kalan bölümündeki kontrolünü kaybetmesi, Kürt gruplarının faaliyetlerini arttırmasına neden oldu.
Körfez Savaşı, Türkiye’yi sosyal ve ekonomik bakımdan önemli ölçüde
etkiledi. Türkiye savaşa fiili olarak katılmasa da savaş sonrası Irak’tan kaçan
Türkmenlerin ve Kürtlerin, Türkiye’ye sığınma isteği ve sığınmacıların ihtiyaçlarının
karşılanması gibi sorunlar ortaya çıktı.563
Güneydoğu’da Körfez Krizi’nin etkilerini bütünüyle hissetmiş bazı ilçelerin
ekonomik kaynakları tamamen kesilirken güneye gönderilen askeri birlikler
sayesinde bazı ilçelerde de ekonomik canlılık yaşanmıştır. Savaşın etkisi ekonomide olduğu kadar sosyal hayatta da kendini göstermiş, bölgedeki Süryaniler dinsel
törenlerini devam ettirme imkânı bulamamışlardır. Süryani papazının ölmesi üzerine
onun yerine atanan “Muksi” savaş korkusuyla bölgeden ayrılmıştır. İbadetlerini
562 Uçarol, s. 1023.
563 Kampların alt yapısı için 30 milyar harcanması, bozuk olan yolların onarılması, yeni yollar yapılması, su tankerlerinin sürekli çalışması, elektrik, PTT gibi hizmetlerin götürülmesi vb. Bkz. Milliyet Gazetesi, 29 Nisan 1991, s. 17.
135
gerçekleştirmek için Süryaniler, on beş günde bir başka köyden gelen gezici bir papazı beklemeye başlamışlardır.
4.6.2. Savaş ve Göç
Körfez Savaşı, Cizre, Silopi, Nusaybin gibi yerleşim birimlerinden göçün
yaşanmasına ve demografik durumun değişmesine de neden olmuştur.564
Köylerden yapılan göçün yoğunluğu birçok sıkıntıyı da beraberinde getirmiştir. Otobüs bulamayanlar, aralarında topladıkları paralarla otobüs kiralayarak bölgeden ayrılmışlardır. Bölgenin en hareketli ilçesi askeri yığınağın bulunduğu İdil ilçesi olmuştur. İdil, Midyat-Cizre yolu üzerindeki elverişli alanlara yerleştirilen askeri birliklerin alışveriş merkezi haline getirilmiştir. Savaşla birlikte Süryanilerle Müslümanların beraberce iskambil oynadıkları kahvehaneler de yarı yarıya
boşalmıştır.565
Güneydoğu Anadolu bölgesinden göçler genellikle İstanbul’a yapılmış ve göç
eden ailelerden büyük çoğunluğu savaş bittikten sonra memleketlerine geri
dönmemişlerdir. Göç edenlerin Güneydoğu’ya dönmek istememelerinin en önemli
nedenini ekonomik yönden çorak araziler oluştururken, Saddam’a karşı yürütülecek
mücadelenin civar köylere sıçrama endişesi de geri dönüşlere engel olmuştur.566
Savaştan sonra Saddam’ın saldırısına uğrayan bir milyon Kürt, Türkiye sınırına yığılırken, Türkiye güvenlik ve maliyet sorunlarından dolayı sınırlarını Kürtlere kapamıştır. Ancak kurulan çadırlar ve kamplarda sığınmacılara yardım edilmeye çalışılmıştır. Sığınmacıların sayılarının artması ve Türkiye’nin talepleri karşılayamaması üzerine İngiltere, Amerika ve Fransa’dan çadır, battaniye, gıda
yardımları gönderilmiştir.567
Savaş sonrası karışıklıklar, açlık, sefalet sonucunda birçok kişinin sınırı geçerek Türkiye’ye sığınma ihtimaline karşı Silopi ilçesi yakınlarında yüzlerce çadırlık barınma merkezi hazır tutulmuştur. Barınma merkezi Kızılay yetkililerince
denetlenerek eksikler giderilmiş; battaniye, ilaç, gıda takviyesi yapılmış ancak
564 Şırnak’ın Silopi ilçesine bağlı Küsreli köyünde yaşayan Süryanilerden altı aile kimyasal silah tehlikesinden korkarak, evlerini, eşyalarını bırakarak yakınlarının yanına İstanbul’a yerleşmişlerdir. Bkz. Milliyet Gazetesi, 21 Ocak 1991, s. 3-12.
565Cumhuriyet Gazetesi, 7 Şubat 1991, s. 3. 566Cumhuriyet Gazetesi, 9 Mart 1991, s. 4.
567Uğur Mumcu, “İnsanlık Dramı”, Cumhuriyet, 4 Nisan 1991, s. 1-17. Irak bu yardımları, Irak’ın egemenliğinin ihlali olduğu gerekçesiyle protesto etmiştir, Cumhuriyet Gazetesi, 9 Nisan 1991, s. 17.
136
yiyecek bulunamaması, su ve elektriğin olmaması, bu kentlerden on binlerce Iraklının Türkiye’ye geçme isteğini arttırmıştır. Sınırı geçen Iraklılar, özellikle
Ermeni ve Süryaniler,568 Silopi, Van ve Kayseri’deki mülteci kamplarına
sığınmışlardır.569 Sınırda bekletilen sığınmacılardan çoğu kadın ve çocuklardan
oluşmuş, bekleyenler çocuklarının kurtarılması için adeta yalvarmışlardır. Hamile
kadınlar doğum anında çocuklarını kaybetmişler, soğuk ve açlık570 sığınmacıların en
büyük sorununu oluşturmuştur. Türkiye, tüm zorluklara rağmen sığınmacılara her
türlü yardımı götürmeye çalışmış ancak gerek sayının fazla oluşu gerekse coğrafi şartlar bu yardımların aksamasına neden olmuştur.
Tarihsel süreç içinde Türkiye sınırlarında yaşayan azınlıkları kendi
politikaları çerçevesinde kullanan Avrupa devletleri ise sığınmacıların ülkelerine girişine sıcak bakmamışlardır. Saddam Hüseyin’in katliamından kaçmaya çalışan 200 bini aşkın Iraklı, Türkiye’nin sınır kapısını açması için zor koşullarda beklerken, mayınlı bölgeler sığınmacıların ölümüne neden olmuştur. Sığınmacılar ailelerini, akrabalarını ve mallarını bırakarak göç etmişler; lüks otomobillerle sınıra kadar gelen Iraklı vatandaşlar, arabalarının anahtarlarını sınırda bekleyen Türk askerlerine teslim
etmişlerdir.571
Sığınmacı kamplarında zor koşullarda yaşayan sığınmacıların572
Saddam’dan
kurtulabilmek için tek umutları Türkiye olmuştur.573
Kamplarda düzen sağlanamadığı için birçok sorun ortaya çıkarken yaşlılar ve çocuklar hayatlarını kaybetmişlerdir. Bu şartlardan istifade eden bazı kişiler, yiyecek karşılığında
568Bu sığınmacılardan biri Leyla Mecit adındaki Süryani genç kız, Türkiye’ye geçtikten sonra bir batı ülkesine mülteci olarak başvuracağını belirtmiş ve zafere duyduğu inancı dile getirmiştir. Bkz. Milliyet Gazetesi, 6 Nisan 1991, s. 18.
569Milliyet Gazetesi, 4 Mart 1991, s. 16.
570 Sığınmacılar, dağıtılan erzaklara ulaşabilmek için birbirlerini ezmişler, yere dökülen sütlere basarak erzakları koyunlarına doldurmuşlardır. Bkz. Milliyet Gazetesi, 9 Nisan 1991, s. 17.
571
Cumhuriyet Gazetesi, 9 Nisan 1991, s. 3.
572 Orhan Pamuk, Irak sınırında yaşayanlar sığınmacılarla görüşmüş ve izlenimlerini Cumhuriyet Gazetesi’nde yazmıştır. Pamuk, Irak sınırında ki tabloyu cehenneme benzetmiş, insanların açlık, soğuk, yoklukla mücadele ettiğini yazmıştır. Yiyeceklere saldıran insanları askerler havaya ateş açarak durdurmaya çalışmış, naylondan yapılan çadırlarda çocuklar kadınlar sefalet içinde yaşamışlardır. Karaborsacılar, metresi iki bin beş yüz lira olan naylonları otuz bin liraya satmışlardır. Bkz. Orhan Pamuk, “Onurunu düşünen aç kalır”, Cumhuriyet, 12 Nisan 1991, s. 1-3.
573Sığınmacılar arasında bulunan 67 yaşındaki Toma Mansur şunları söylemiştir: “Saddam bizleri de yok etmeye kararlı. Bütün değerli eşyalarımızı bırakarak kaçtık. 15 kişilik ailemiz burada. Irak’ta halimiz vaktimiz iyiydi. Burada bir kuru ekmeğe, bir yudum suya ve bir battaniyeye muhtacız. Tek düşüncemiz Avrupa’daki akrabalarımızın yanına gidebilmekti ama artık bunun kolay olmayacağını anladık. Buradaki on binlerce insanın kaderini paylaşacağız.” Bkz. Milliyet Gazetesi, 15 Nisan 1991, s. 15.
137
sığınmacıların takılarını çok düşük fiyatlara satın almışlardır.574
Uludere
Belediyesi’nin gönderdiği içme suyunun ihtiyacı karşılamaması üzerine sığınmacılar,
Hezil Çayı’nın bulanık ve çamurlu suyunu içmek zorunda kaldıkları için bir süre sonra tifo ve bulaşıcı hastalıklar baş göstermeye başlamıştır. Bulaşıcı hastalıkların sonucunda da ölü sayısı on bini aşmıştır. Bulaşıcı hastalıkların yanı sıra zaman zaman kampta çatışmalar da yaşanmıştır. Sivas’ın Kangal ilçesindeki kampa yerleştirilen Türkmen, Kürt ve Süryaniler arasında telefon sırası nedeniyle taşlı
sopalı çıkan kavgada on beş kişi ağır yaralanmıştır.575 Türkiye, sığınmacıların
Türkiye’de bulunan akrabalarının yanına yerleşme isteğini de kabul etmemiştir.
Sığınmacı kampları gerek hastalıklar gerekse çatışma ve ölümler ile hem sığınmacılara hem de Türkiye’ye zor anlar yaşatmıştır.
Irak’taki kaos’a, ABD’nin müdahil olmasından sonra bölgeye Amerikan
askerleri gönderilmiştir. Kürtler, güvenlik bölgelerine nakillerini isterlerken Süryaniler, Kürtlerden farklı olarak ne Türkiye’ye ne de Irak’a dönmek istememiş;
Avrupa ülkelerinin kendilerini kabul etmesini beklemişlerdir. Süryanilerin, bu
düşüncesinin temelinde, Irak’ta yaşanan sorunun Kürtlerle Saddam arasında olduğu
ve Hıristiyan birliği gereği Batı’nın kendilerine sahip çıkması gerekliliği vardı.576
Körfez Savaşı’nın bitmesinden bir yıl sonra Kürdistan Demokrat Partisi lideri Mesut Barzani, Saddam Hüseyin’le özerklik konusunda anlaşamamış bunun üzerine konuyu İngiltere ve Avrupa topluluğu yetkililerine iletmek üzere bir takım seyahatler gerçekleştirmiştir. Barzani’nin bu girişimleri Amerika’nın Saddam Hüseyin’i devirme planını yaptığı söylentilerinin arttığı bir döneme denk gelmiştir. Bu dönemde Irak’ta Saddam Hüseyin’e muhalif, Kürtler ve Şiiler tarafından ayaklanma başlatılmış, bu gruplar Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta kongre düzenlemişlerdir. Beyrut Kongresi kararlarında sadece Kürtlerin değil Süryanilerin de hakları savunulmuş,
Kürtler, Süryani azınlığın haklarının da garantiye alınmasını istemişlerdir. Kürtlerin
bu girişimlerde bulunması Süryanileri de harekete geçirmiştir.577 İngiltere Dışişleri
Bakanı ile görüşen Süryani heyetinin Başkanı Dr. Sargon Dadeşko, Kuzey Irak’ta
574Milliyet Gazetesi, 13 Nisan 1991, s. 15. 575Milliyet Gazetesi, 25 Nisan 1991, s. 15. 576Cumhuriyet Gazetesi, 23 Nisan 1991, s. 14. 577
Cumhuriyet Gazetesi, 14 Mart 1991, s.11.
138
Musul’da yoğunlaşan bir milyon Süryani’nin özerk yönetim beklentisini dile
getirmiştir.578