3. LOZAN VE SONRASINDA SÜRYANİLER
3.2. Musul Sorunu Ve 1924 Hakkâri Harekâtı
3.3.1. Devrimler Sürecinde Süryaniler
Türk uluslaşma sürecinde gerçekleştirilen reformlar, bütünleşmiş bir toplum
arzu edildiği için gerçekleştiriliyor ve bu yönde tüm toplumu kapsayıcı kanunlar
çıkarılıyordu. Türkiye’de yaşayan azınlıkların uluslaşma sürecine katkıları, tüm toplumun bütünlüğü açısından hayati önem taşıyordu ve bu yönde çalışmalar hızlı bir şekilde gerçekleştiriliyordu. Bu çalışmaların sonucu 1925 yılında azınlıkların Lozan’da azınlık haklarının Milletler Cemiyeti koruması altında olduğunun belirtildiği 42. maddedeki haklarından vazgeçmesi ile sonuçlandı. Lozan’daki haklarından vazgeçen ilk azınlık Yahudilerdi, onları Ermeni ve Rumlar izledi. Yahudiler, Türk kültürüne uyumda en ileri toplumdu. Ancak, Rumlar, Lozan’daki
haklarından vazgeçme konusunda diğer gruplar kadar istekli değildiler.287
Devrimlerin uygulanması esnasında, Süryaniler, Müslümanların tam aksine uyum içinde bulunmuşlardır. Eleştiri ve şikâyetlerin bu denli yoğun olduğu bir 284Şapkadan önce kullanılan fes, II. Mahmut döneminde zorunlu hale getirildiğinde padişaha çok sert tepki gösterilmiş ve Şeyhülislam Mehmet Tahir Efendi, bunun şeriata aykırı olduğunu öne sürmüştü. Şerafettin Turan, Türk Devrim Tarihi 3. Kitap, Ankara: Bilgi Yayınevi, 2009, s. 183.
285Atatürk bu konuşmasında: “Medeni ve milletlerarası kıyafet bizim için çok özlü, milletimiz için yakışır bir kıyafettir. Onu giyeceğiz. Ayakta iskarpin ya da fotin, üstünde pantolon, yelek, gömlek, kravat, ceket ve doğal olarak bunların tamamlayıcısı siperli serpuş, bunu açık olarak söylemek isterim, bu serpuşun adına şapka denir.” diyerek şapkayı tanıtmıştır. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara: Atatürk Araştırma Merkezi, 2006, s. 655.
286 Tevfik Çavdar, Türkiye’nin Demokrasi Tarihi (1839-1950), Ankara: İmge Kitabevi, 2004, s. 329. 287
Birsel, s. 186.
69
ortamda, Süryanilerin memnuniyetsizliklerini dile getirmemeleri, toplumla uyumlarını ve devlete sadık birer tebaa olduklarını göstermektedir. Süryanilerin önde
gelen isimlerinin Atatürk’e duyduğu büyük minnet de bu uyumda göz ardı
edilmemelidir. Süryani yazarların kaleme aldıkları eserlerin birçoğunun baş sayfasında, Atatürk’ün fotoğraflarıyla birlikte, “Ebedi Şef” unvanının kullanılması,
Atatürk’e duyulan sevgi ve saygıyı kanıtlar niteliktedir. Süryanilerin devrimleri
sorunsuz bir şekilde kabullenişinde Atatürk’e duyulan sevgi ve saygının yanında,
devlete duydukları sadakatte İncilin buyuruları etkili olmuştur.288
Mardin Süryani toplumu, Atatürk devrimlerini aldıkları kararlarla hızlı bir
şekilde uygulamışlardır. Şapka ve kılık kıyafet yasasını Süryani kadim din adamları,
metropolit Toma Aras başkanlığında uygulayarak cemaatlerine örnek olmuşlardır.289
İbadethaneler dışında ruhanilerin dini kıyafetle gezmesini yasaklayan
kanunun290 kabul edilmesiyle birlikte İstanbul’daki Süryani Patrik vekili Abdülâhad,
ruhanilere kanuna uyulması için tanınan altı aylık müddeti beklemeyerek cübbesini
ve kalpağını atarak, sivil giyinmeye başlamıştır. Süryani Patrik vekili, inkılâba bakışını ve uygulama nedenini şu sözlerle açıklamıştır:
“Ben her iyi şeyi herkesten önce herkesten evvel yapmasını severim. Nitekim Ankara’da kurulan milli Türk hükümetine bütün dini reislerden evvel ben dehalet ettim. Şimdi de yeni kıyafet kanunun çıkınca herkesten evvel sivil giyinmek suretiyle bütün meslektaşlarıma önderlik yapmak istedim. Kanunun tayin ettiği altı aylık müddeti de beklemeden ibadethane dışında sivil elbise kullanmaya başladım. Bir haftadan beri İstanbul’da bütün vatandaşlarımızdan farksız olarak sivil geziyorum. Bu münasebetle açıkça diyebilirim ki hükümetimizin çıkardığı bu yeni kanun çok yerinde ve çok güzeldir. Esasen ruhanileri dini bir kisve ile gezmeye mecbur tutan hiçbir emir veya kayıt ta bulamazsınız. Kendi hesabıma diyebilirim ki sivil elbise ile daha rahat ediyorum, dışarıda kendimi daha serbest, herkesten farksız buluyorum”.291
Konuşmasının devamında hükümetin çıkardığı bütün kanunların, Süryaniler tarafından benimsediğini belirten Abdülâhad, bu duruma Süryani toplumunun
evliliklerini Medeni Kanun’a göre gerçekleştirmelerini ve Soyadı Kanunu’ndan
288“Sezar’ınkini Sezar’a, Allah’ınkini Allah’a veriniz”, Markos İncili: 12: 13-17 “Devletin tertibine karşı duran, Allah’ın tertibine karşı durmuş” Romalılara: 13: 1-7 Aktaran: Günel, s. 62.
289 Papazların şapka devriminden sonra şapka giymeleri, devrimlerin özümsenme derecesini göstermesi bakımından önemlidir. Bkz. Gabriel Akyüz, Tüm Yönleriyle Süryaniler, s. 456.
290 3 Aralık 1934’te çıkarılan bir yasa ile din adamlarının dini kıyafetlerini sadece kutsal ibadet yerlerinde görev sırasında giyebilecekleri zorunlu hale gelmiştir.
291
Cumhuriyet Gazetesi, 19 Aralık 1934, s. 5. 70
sonra var olan soyadlarını değiştirmelerini örnek göstermiştir.292
Atatürk de
Patriklerin yardımlarına teşekkür ederek, Süryanilere her türlü kolaylığın sağlanması
talimatını vermiştir293
ki bu yüzden Deyrulzafaran manastırının en parlak zamanı
Türkiye Cumhuriyeti anayasasının laiklik ilkesiyle teminat altına alındığı dönem
gösterilmektedir.294
Süryaniler tarafından Atatürk’e duyulan sevgiye bir örnek de İzmir Suikastı
ile ortaya çıkmıştır. 1935 yılında Atatürk’e yapılan suikast sonucunda tüm Türkiye’den suikastı lanetleyen telgraflar çekilmiş olay basında geniş bir yer
bulmuştur.295
Ermeni Kilisesi’nde296 ve Musevi sinagogunda özel törenler
düzenlenerek, dualar okunmuştur.297
Süryani Kadim Kilisesi’nde de dini bir ayin yapılmış, Süryani Patrik Vekili Piskopos Abdülâhad bir vaiz vererek, Atatürk’e uzun ömürler dileyen bir dua okumuştur. Piskopos Abdülâhad’ın Atatürk’e gönderdiği telgraf şöyledir:
“Bugün Beyoğlu’nda Süryani Kadim Kilisesi’nde selâmet ve sağlığınıza dualar takdim kılındı. Var olunuz, ömrünüz uzun olsun pek değerli sevgili Büyük önderimiz.”298
Süryanilerin Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne bağlılıklarını gösteren bir başka
örnek, Süryanilerin Türkçeyi her alanda kullanması ile olmuştur.299
Türkçenin dua ve vaizlerde kullanılmasına öncülük eden Patrik Abdülmesih’in, Elâzığ’ı ziyareti sırasında Mitran adında bir kişi latife olsun diye Süryanice dua okumak isteyince
patrik buna karşı çıkmıştır.300 Soyadı Kanunu301 ve yerleşim yerlerine Türkçe
292“Kâbus” olan soyadının “Yoldaş” olarak değiştirilmesi 293 İris, s. 172.
294Gabriel Aydın, Deyr’ulzafaran, s. 35.
295 Ulus, 22 Ekim 1935, Cumhuriyet, 24 Ekim 1935.Akşam, 24 Ekim 1935.
296Ermeni Protestan kilisesi ve İstanbul’un çeşitli yerlerinde bulunan 33 Ermeni kilisesi olayı protesto etmiştir, Cumhuriyet Gazetesi, 30–31 Ekim 1935, Cumhuriyet Gazetesi, 1–2 Kasım 1935.
297
Cumhuriyet Gazetesi, 25 Ekim 1935. Tan, 24 Ekim 1935. 298 Cumhuriyet Gazetesi, 28 Ekim 1935, s. 1-6.
299 Eğitimde yapılan en büyük devrim, Latin kökenli Türk alfabesinin kabul edilmesiyle gerçekleşmiştir. 1 Kasım 1928 tarihinde kabul edilen kanunla Türk harfleri Arap kökenli alfabenin yerini almış, 1933 tarihinden itibaren de İstanbul’un tüm camilerinde ezan ve kaamet Türkçe okunmaya başlandı.
300 Cumhuriyet, “Türkçe konuşmak istemeyenlere bir ders”, 2 Nisan 1937, s. 5.
301 Soyadı kanunu, 21 Haziran 1934’te çıkarılmış, 27 Kasım 1934’te çıkarılan bir başka yasa ile geleneksel sanlar ve adlar yasaklanmıştır.
71
isimler302 verilmesiyle ilgili yapılan çalışmalarda Süryanilere soyadlarını veren ve
bunları kütüğe geçiren kişi Aziz Günel olmuştur.303
Süryanilerin dışında, Ermeniler de dil devrimine olumlu yaklaşmış, Türklerin alaturka müziği değiştirecekleri gerekçesiyle “rast peşrevi” üzerinden okunan dualar, “nihavent makamı”nda icra edilmeye başlanmıştır. Soyadı Kanunu’nun çıkmasıyla birlikte birçok Ermeni Türkçe ad ve soyadı kullanmaya başlamış, ancak dini kıyafetlerin dini mekânların dışında kullanılmasına ilişkin kanuna, Fener Rum
Patrikhanesi itiraz etmiştir. Yunanistan Dışişleri Bakanı, konu hakkında Türkiye’nin
Atina büyükelçisiyle görüşmüş, Rum din adamlarının kanundan istisna tutulmasını talep etmiştir. Yunan basınının konunun üzerinde ısrarla durması ve Türk
hükümetiyle yapılan görüşmeler sonucunda 12 Haziran 1935’te, Diyanet İşleri
Başkanı, Rum Patriği, Türk Ortodoks Patriği, Ermeni Patriği, Katolik Ermeni Başpiskoposu, Hahambaşı vekili, Proteston Ermeni Ruhani Reisi ve Katolik Rum Episkoposu’na mabetler dışında da dini kıyafetlerini kullanabilmeleri izni verilmiştir.304
Süryani toplumu, yeni kurulan devletin, uluslaşma sürecine verdikleri
destekle ve devrimleri uygulama alanında sorun çıkarmayarak devlete sadakatlerini
ispat etmişlerdir. Bu sadece var olan kanunlara uyumda değil, hukuki alanda da
kendini göstermiş, Süryaniler, cumhuriyet döneminde var olan yasalarla
yargılanmışlardır. Patrik vekili Abdülahâd Efendi’nin, Hanna Barsum adında bir vatandaşa Allahtan kork, sen aforoz edildin demesi üzerine mahkeme, Süryani Patrik
vekilini hakaretten dört lira para cezasına çarptırmıştır.305
Devrimler sürecinde tüm toplumla birlikte büyük bir dönüşüme dâhil olan
gayrimüslimler de laikleşme sürecinde önemli rol oynamışlardır. Bu konuda özellikle
Yahudiler, diğer gayrimüslim unsurların bir adım önünde bulunmuşlardır. Dini tatil
gününün Cumartesi’den Pazar gününe alınması, alkollü içkilerin satışının serbest
302
Kfarze köyü, Kafar Zer adı iki Kürtçe sözcükten oluyordu. Bu isimler Türkçe karşılığı olan Altuntaş’a çevrilmiştir.
303Aziz Günel, Atatürk’e duyduğu sevgiyi her fırsatta dile getirirken, devrimleri hararetli bir şekilde savunmuştur. Kur’an’ın Türkçeye çevrilmesi ve ezanın Türkçe okunması konusunun Atatürk tarafından ele alınmasının ne kadar doğru bir karar olduğunu savunurken, Atatürk’ün Hıristiyanlarla Müslümanlar arasında eşit mesafede durduğunu belirtmiştir. Bkz. Horepiskopos Aziz Günel’in Hatıratı (Yayına Hazırlayan: Mehmet Şimşek), İstanbul: Everest yayınları, 2011, s. 24-25.
304Halil Şimşek, Lozan’ın Getirdiği Statü Ve Türkiye’de Azınlıkların Durumu (1923-1974), s. 284. 305
Cumhuriyet Gazetesi, 30 Haziran 1932, s. 2. 72
olması ve devlet tekeline alınmasının ekonomik kazançlarına darbe vurması,306 aile
hukukundaki düzenlemeler sonucunda çifte nikâh yapmaya başlamaları, Yahudilerin
laikleşme sürecine uyum gösterdiğini ortaya koyan önemli gelişmelerdir.307
Yahudi
cemaatinin önde gelen isimlerinin Türk uluslaşma sürecine verdikleri destek,
Yahudilerin bu sürece olumlu bakmasında etkili olmuştur. Yahudi Cemaatinin önde gelen isimlerinden Avram Galanti, çeşitli gazete ve dergilerde yayınladığı yazı ve makalelerinde, ulus olmanın temelinin dilde yattığını, Türkçenin tüm unsurları ulus şemsiyesi altında toplama özelliğine sahip olduğunu belirtmiş ve Türkçe öğreniminin
üzerinde durarak Türkleştirme reformlarını desteklediğini ortaya koymuştur.308
Cumhuriyetin ilanından itibaren Osmanlı anlayışının terk edilmesiyle birlikte
gayrimüslim unsurun ulus-devlet modeline eklemlendirilmeye çalışılması birçok
sorunu da beraberinde getirmiştir. Cumhuriyetin ilk dönemlerinde Süryanilerle
ilişkiler normal seyrederken bir süre sonra bazı sorunlar ortaya çıkmaya
başlamıştır.309
Bu sorunlardan biri patriklik merkezinin taşınması meselesidir. Patrik
III. İlyas Şakir dönemine310
kadar Deyrulzafaran’da bulunan patriklik merkezi, patriğin ölümü sonrasında yerine seçilen Patrik Efram Barsavm döneminde 1932’de
Humusa, 1957’de de Şam’a taşınmıştır. Patriklik makamı, Atatürk’ün ölümüyle
birlikte kalıcı olarak Suriye’ye yerleşmiştir.
Gayrimüslim unsurlar için sorun teşkil eden bir başka durum, 1926 yılında 788 sayılı Memur Kanunu’nun dördüncü maddesinde memur olma şartının Türk olmaya bağlanmasıdır. Bu hüküm ancak 1965 yılında “T.C. vatandaşı olmak”
şeklinde değiştirilmiş311
ve gayrimüslimler devlet kademelerinde yer alamamışlardır.
Yine azınlıklara yönelik bir başka olumsuz gelişme, 1936 yılında çıkarılan
bir yasayla cemaat mallarına, vakıflar dairesi tarafından el konulmasıdır. Birçok
azınlık üyesi malını bağışlayamamış, miras olarak bırakamamış veya malını 306Yahudiler kendi dinlerince helal olan şarap üretimini cemaatleri vasıtasıyla üretiyorlardı.
307Halil Şimşek, Lozan’ın Getirdiği Statü Ve Türkiye’de Azınlıkların Durumu (1923-1974), s. 279. 308
Birsel, s. 186.
309 II. Dünya Savaşıyla beraber değişen şartlar, Balkanların işgali sonrasında azınlıklara duyulan güvensizlik, Süryaniler üzerinde de olumsuz etkilerini göstermiştir. Bu olumsuzluklar kendisini göçlerle birlikte göstermeye başlamıştır. Bkz. Rıfat N. Bali, “II. Dünya Savaşı Yıllarında Türkiye'de Azınlıklar-1”, Tarih ve Toplum, (Kasım 1998), İstanbul, s. 4-18.
310 Patrik III. İlyas Şakir, Hindistan’da bulunan Süryani Cemaatini ziyaret etmek için 1932 yılında Hindistan’a gider ve Hindistan’ın Malabar bölgesindeki Kerela eyaletinde 13 Şubat 1932 tarihinde vefat eder. Patriğin vefatından sonra Patriklik merkezi Suriye’nin Humus kentine taşınmıştır. Bkz. Koluman, s. 42.
311
Öztemiz, s. 59.
73
bırakarak göç etmek zorunda kalmıştır. 1974 yılında Yargıtay Genel Kurulu’nun
kabul ettiği bir kararla mal edinme işi daha zor hale getirilmiştir.312 2002 yılında
AB’ye uyum sürecinde yapılan değişiklik sonucunda, Cemaat vakıfları, vakfiyeleri
olup olmadığına bakılmaksızın, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün izniyle, dini, hayri, sosyal, eğitsel, sıhhi ve kültürel alanlardaki ihtiyaçlarını karşılamak üzere taşınmaz
mal edinebilme ve taşınmaz malları üzerinde tasarrufta bulunabilme hakkına
kavuşmuşlardır.313
Sonuç olarak Atatürk’ün ulus devlet anlayışı içerisinde azınlık politikaları,
ulusal bütünlük hedefine tüm ulusu kapsayacak şekilde ulaşma arzusuyla ele
alınmıştır. Bunun için de kültürel bağ yani ortak dil ve tarihe özellikle önem verilmiş ve ulusçu bir politika izlenmiştir. Bu politikada üst kimlik olarak Türklüğe vurgu yapılması, Müslüman olmayan ve Müslüman olup etnik olarak farklı olan gruplar tarafından eleştirilmesine neden olmuştur.
312 8 Mayıs 1974’te alınan kararla 1936 Beyannamesi “Vakfiye” olarak kabul edilmiş ve bu
beyanname dışında vakıfların yeni mülk edinemeyecekleri hükme bağlanmıştır. Bu hükümden sonra cemaat vakıfları herhangi bir mülkü satın almak bir yana bağış dahi kabul edememiştir. Bkz. Ahmet Şık, “1936 Beyannamesi yırtıldı”, Radikal. http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=45608 (23 Kasım 2014).
313 Öztemiz, s. 59; Hatay İskenderun Süryani Katolik Kilisesi, Vakıflar Meclisi kararıyla İstanbul Süryani Katolik Vakfına tahsis edilmiştir. Bkz. http://www.vgm.gov.tr/duyurudetay.aspx?Id=41 ( 23 Kasım 2014).
74
3.4. 1938-1950 Yılları Arasında Türkiye ve Süryaniler
1938-1950 yılları arasında Türkiye’de bulunan mevcut sistem tek parti
iktidarına dayanmaktaydı. Tüm dünyayı etkileyen II. Dünya Savaşı, Türkiye’nin birçok yönden etkilenmesini beraberinde getirmiş ve İsmet İnönü döneminde başvurulan bazı tedbirlerle bu sıkıntılar asgari düzeye indirilmeye çalışılmıştır.
Uygulanan tedbirler ve milli devlet modelinin sağlamlaştırılması adına atılan adımlar
zaman zaman eleştirilere neden olurken, gayrimüslim unsurlara yönelik çıkarılan
kanunlar, azınlık karşıtı bir politikanın izlendiği fikrini ortaya çıkarmıştır.
II. Dünya Savaşı sonunda, dünya düzeninde meydana gelen gelişmeler,
ekonomik buhran ve 1930’lardan itibaren Avrupa’dan gelen aşırı milliyetçilik düşünceleri Türkiye’yi ve Türkiye’de yaşayan azınlıkları etkisini altına alacak, bu
durum tek parti iktidarının sonunu hazırlayacak ve Türkiye’nin çok partili sisteme
geçişini hızlandıracaktır.