• Sonuç bulunamadı

2.4. İÇ BORÇLANMANIN EKONOMİK ETKİLERİ

3.3.5. Johansen Eşbütünleme Analizi

Eş bütünleme analizi; durağan olmayan iki ya da daha fazla zaman serisi arasındaki uzun dönem denge ilişkisinin olup olmadığını bulmak için kullanılan bir yöntemidir. Eğer seriler ortak bütünlenen ise, uzun dönemde bunları dengeye getirecek, ortalamadan sapmaların büyümesini önleyecek mekanizmalar vardır. Eğer değişkenler ortak bütünlenen iseler, uzun dönem parametreleri tutarlıdır (Demir ve Sever ,2008:111).Eşbütünleme analizi, durağan olmayan değişkenleri durağanlaştırmak için yapılan fark alma işleminin sebep olduğu potansiyel bilgi kaybını önlemektedir (Granger, 1981:121-130).

Seriler arasındaki eş bütünleme ilişkisini belirlemede yaygın olarak Engle ve Granger, Johansen ve Juselius tarafından önerilen yöntemler kullanılmaktadır. Engle ve Granger eş bütünleme yöntemi; durağan olmayan iki seriden birinin diğerinin üzerine regres edilmesi suretiyle elde edilen hata terimlerinin durağanlığına bakmaktadır. Eğer hata terimleri serisi durağan ise,seriler arasında eş bütünleme ilişkisinin var olduğunu ifade etmektedir. Bu

GECİKME UZUNLUĞU

KRİTER

LOGL LR FPE AIC SC HQ 0 -221.5408 NA 3.98e-05 6.895174 7.094234 6.973832

1 221.3020 791.7492 1.77e-10* -5.433395 -4.039978* -4.882789*

2 248.9151 44.34829 2.34e-10 -5.179246 -2.591472 -4.156693

3 291.3758 60.47426 2.06e-10 -5.375023 -1.592892 -3.880523

4 332.9786 51.68841* 2.00e-10 -5.544807 -0.568319 -3.578360

5 368.4908 37.66449 2.58e-10 -5.530026 0.640819 -3.091631

6 421.5490 46.62686 2.29e-10 -6.046939* 1.318263 -3.136598

yöntem ikiden fazla değişken içeren modeller için tercih edilmemektedir. (Artan ve Berber, 2004: 23).

Çalışmamızda kullanılan değişkenler arasındaki uzun dönemli ilişki Johansen ve Juselius’un eşbütünleme analiziyle incelenmiştir. Johansen Eşbütünleme analizi durağan olmayan değişkenler arasındaki uzun dönemli ilişkileri test etme imkanı vermektedir. Bu test tekniğine göre; maksimum özdeğer istatistiği veya iz istatistiği değerleri, istatistiksel olarak koentegre vektörlerin önemli olduğunu gösteriyorsa seriler arasında uzun dönemli durağan bir ilişki olduğu kabul edilir. Hesaplanan iz istatistiği ve maksimum özdeğer istatistiği sonuçları, tablo kritik değerleri ile karşılaştırılır. Testler, istatistiksel olarak koentegre vektörlerin önemli olduğunu gösteriyorsa seriler arasında uzun dönemli bir ilişki olduğu kabul edilir (Johansen ve Juselius,1990: 172-200). Değişken sayısı ikiden fazla ise Johansen testi en çok kullanılan testtir.

Eşbütünleme analizinin gerçekleştirilebilmesi için analize tabi tutulan her bir değişkenin aynı dereceden bütünleşik olmaları gerekmektedir.

Değişkenlerin farklı dereceden bütünleşik olmaları eşbütünleme analizlerinin yapılmasına olanak vermemektedir. Eğer her iki seri de aynı dereceden durağan (bütünleşmiş) ise bu ilişki gerçek ilişkidir. Bu serilere eş bütünleşmiş seriler denir ( Çolak, 2001: 26). Zaman serileri arasında eşbütünleme var ise regresyon gerçektir. Diğer bir anlatımla regresyonun gerçek olması için, serilerin eş bütünleşmiş seriler (aynı dereceden durağan seriler olması) gerekir. Eğer seriler arasında bir eşbütünleme ilişkisi varsa yani uzun dönemde birlikte hareket ediyorlarsa, düzey değerleriyle yapılacak analizde sahte regresyon problemiyle karşılaşılmayacaktır.

Modelde yer alan değişkenlerin I(1)’de durağan olması değişkenler arasında uzun dönemli bir ilişkinin olup olmadığının incelenmesini gerektirmektedir. Bu nedenle uzun dönemde söz konusu değişkenler arasında anlamlı bir ilişkinin olup olmadığını tespit edebilmek için Johansen-Juselius testi kullanılmıştır. Çünkü; Johansen eşbütünleme testinin gerçek-

leştirilebilmesi için modeldeki tüm değişkenlerin aynı dereceden entegre olması gerekmektedir.Bu sonuca göre; çalışmamızda eşbütünleme analizine giren değişkenlerin düzey değerlerinde durağan değilken aynı dereceden farkları alındığında durağan hale geldiği görülmüş ve eşbütünleme analizinin önkoşulu sağlanmıştır.

Johansen eşbütünleme analizinin sonuçları Tablo 3.27’de gösteril-miştir. Buna göre; eşbütünleme testinde sonuçlar İz istatistiği ve Maksimum Özdeğer istatistiği olmak üzere iki ayrı istatistiğe göre değerlendirilmektedir.

Hesaplanan test istatistiklerinin %5 anlamlılık düzeyindeki kritik değerlerden

daha yüksek olması nedeniyle, İz testi ve Maksimum Öz Değer testine göre sıfır eşbütünleşik vektör olarak belirlenen temel hipotez reddedilmek- tedir.

Tablo 3.27’ de eş bütünleme testi sonuçları, %5 anlamlılık düzeyinde değişkenler arasında bir adet koentegre vektörün varlığını göstermektedir.

Test istatistiği 0.05 kritik değerden büyük olduğu için Ho: seriler arasında eş bütünleme yoktur hipotezi reddedilmiştir. Üçüncü satır, sıfır hipotezinin reddini gösterir. İz istatistiği 111.6639 > 95.75366, Maksimum Özdeğer istatistiği 43.64772 > 40.07757’tir. Bu sonuçlar seriler arasında uzun dönemli bir ilişkinin varlığını göstermektedir. Tahmin edilen sonuçlara göre, % 5 anlamlılık düzeylerine göre eşbütünleme olmadığını ileri süren H0 yokluk hipotezi, her iki test için de reddedilmiştir. Hem iz değerlerine göre hem de max özdeğerlere göre modelimizdeki değişkenlerle 1 tane eşbütünleme denklemi yazılabilir. Yani bir tane eşbütünleme ilişki söz konusudur.

Değişkenler arasında eş bütünleşmenin bulunması gerçek bir uzun dönemli ilişki anlamına gelmektedir. Johansen eşbütünleme testi içerisindeki birinci değişken özel sektör yatırım harcamalarıdır. Özel sektör yatırım harcama- larına göre yapılan normalleşme eşbütünleme katsayılarının yorumlanması aşağıdaki gibidir.

Tablo 3.28: Özel Sektör Yatırım Harcamalarına Göre Normalleştirilen Eşbütünleme Katsayılar Tablosu

Normalleştirilen eş bütünleşik katsayılar (Standart hatalar)

LYAT LKKSY LRGSMH LBOR LTEFE LFAZ 1.000000 0.070999 -3.754912 0.082711 -0.267484 0.347729

(0.01640) (0.38930) (0.02709) (0.06758) (0.07385)

Özel sektör yatırım harcamalarına göre normalleştirme sonucu aşağıdaki gibi elde edilmiştir:

LYAT= -0.070999 LKKSY + 3.754912 LRGSMH - 0.082711 LBOR+ 0.267484 LTEFE –0.347729 LFAZ

Johansen eşbütünleme testinde birinci değişken olan özel sektör yatırım harcamalarına göre yapılan normalleşme eşbütünleme katsayı tablosuna göre; kamu kesimi sabit sermaye yatırımlarındaki artış özel sektör yatırım harcamalarını azaltmıştır. Katsayı (-0.070999)’ dir. Yani kamu yatırım harcamalarının özel sektör yatırımları üzerindeki etkisi negatiftir.

Kamu yatırımlarındaki %1‘ lik değişme, özel yatırımı % 0.07 negatif yönde etkilemektedir. Bu durum kamunun yatırım harcamalarının özel sektör yatırımlarını dışladığını göstermektedir. Bu sonuç; kamu sermaye yatırımları- nın özel kesim için tamamlayıcı değil aksine rakip olmasından kaynaklanmak-tadır. Çalışmaya göre; RGSMH’ daki artışın özel kesim yatırım harcamalarını arttıran bir değişken olduğu görülmektedir. RGSMH değişkeninin pozitif çıkması özel yatırım harcamalarının belirlenmesinde RGSMH’ nın önemli bir faktör olduğunu göstermektedir.

Diğer bir açıklayıcı değişken olan iç borç stokunun özel yatırım harcamaları üzerinde önemli azaltıcı etkisinin bulunduğu; yani kamu iç borçlanmasının dışlama etkisi yarattığı görülmüştür. Çünkü; kamunun tahvil veya hazine bonosu aracılığıyla iç borçlanması özel kesimin yatırım amaçlı kullanacağı fon miktarını azaltmaktadır. Artan kamu harcamalarının finansmanını sağlamak için devletin borçlanması faizlerin yükselmesine bunun sonucunda da hem özel sektörün yatırım için kullanacağı kaynak miktarının azalmasına hem de yükselen faizlerin yatırım maliyetlerini yükseltmesi nedeniyle özel yatırım harcamalarının düşmesine yol açmaktadır.

İç borçlar yatırım maliyetlerinde yüklemeye neden olarak , özel sektörün verimli alanlara yatırım yapmasını engellemektedir.

Kamunun iç borçlarındaki artışla birlikte faiz oranlarındaki artış girişimcilerin yatırım maliyetlerini arttıracağından faiz oranlarıyla özel sektör yatırım harcamaları arasında negatif yönlü ilişkinin ortaya çıktığı görülmektedir. Katsayının (–0.347729) olması devlet iç borçlanma faiz oranlarının özel sektör yatırım harcamalarını azalttığını göstermektedir.

Özellikle tasarruf düzeylerinin yetersiz olması nedeniyle borçlanmaların faiz

oranları üzerinde baskı yaratması öncelikle özel sektörün reel yatırımlarını olumsuz yönde etkilemektedir. Bu değerlendirme dışlama etkisi (crowding-out) olarak isimlendirilen etkinin sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.

Diğer yandan Türkiye’de borç stokunun artan faiz yükü nedeniyle yükseldiği ve borçlanmanın önemli bir kısmının faiz ödemelerinde kullanıldığı görülmektedir. Özellikle 1990'lı yıllarda kamu açığı ve buna bağlı olarak borç stokundaki hızlı artış aynı zamanda faiz oranları üzerinde baskı yaratarak faizlerin yükselmesine neden olmuş, büyüme ve yeni yatırımlar için kısıtlı kaynakları çok daha maliyetli hale getirmiştir. Bu da özel sektörün yatırımlarını olumsuz yönde etkilemiştir.