• Sonuç bulunamadı

2.4. İÇ BORÇLANMANIN EKONOMİK ETKİLERİ

3.1.2. İç Borç Stokundaki Gelişmeler

3.1.2.2. İç Borç Vade Yapısı ve Faiz Oranları

Türkiye’de iç borçlanmanın önemli iki sorunu faiz ve vade yapısıdır.

Faizlerin yüksekliği ve vadelerin kısa olması nedeniyle ödeme yapabilmek için daha fazla borçlanılmasına neden olmuştur. Özellikle 1990’ların ikinci yarısından sonra yüksek reel faizler kamu kesiminin borçlanma ihtiyacını daha da artırmış ve borç-faiz kısır döngüsü ortaya çıkmıştır. Böyle bir kısır döngü içinde faizlerin artması iç borç miktarını artırıcı yönde etki yapmıştır.

Kamunun finansman gereksinimi, faiz oranlarının yükselmesine neden olurken, borçlanmanın vadesi üzerinde de etkili olmuştur. Artan borçlanma ihtiyacı ve vadesi gelen borçların ödenebilmesi amacıyla sürekli olarak borçlanan kamu, daha kısa vadeli borçlanmak zorunda kalmıştır. Ülkemizdeki en büyük sorunlardan biri olan enflasyonun neden olduğu ekonomik istikrarsızlık ve belirsizlik ortamı da borcun vadesini kısaltmıştır.

Gerek borç veren, gerekse borçlanan yönünden önemli şartlardan birisi de borcun süresidir. Çünkü; borcun sağlayacağı avantajlar genellikle süresine bağlı olarak belirlenmektedir. Kısa vadeli borçlanmaların faizinin düşük olması ve borç verenler yönünden de kısa süreli olması nedeniyle büyük firmalar ve bankalar ellerindeki fonların bir kısmını nakit olarak tutmak yerine kısa süreli devlet borcuna yatırmayı tercih etmektedir. Ancak bu tür borçların şartları uzun vadeli borçlardan daha ağırdır (Çataloluk, 2009: 246- 247). Uzun vadeli borçlar, geri ödenme aşamasında daha avantajlı olduğundan kısa vadeli borçlara oranla daha az olumsuz etkiye sahiptir ve daha fazla tercih edilir.

Borçların vadelerinin kısalması öncelikle kamu mali dengesi üzerinde olumsuz etkilere neden olmaktadır. Bunun yanında faiz oranlarının artması söz konusu dengeleri daha da bozmaktadır (Ünsal, 2003: 196). Bu durum ülkemizin yaşadığı en büyük problemlerden biridir.

Tablo 3.8’ de iç borçların vadelerine göre dağılımında ciddi değişmeler görülmektedir. 1980-1990 döneminde kısa vadeli borçların toplam borç içerisindeki payı azalma eğilimi gösterirken, tahvil satışı yoluyla uzun vadeli

borçlanma artmıştır. Uzun vadeli borçların bu boyuta erişmesinde yüksek düzeyde gerçekleşen konsolide borçlar etkili olmuştur. 1990 sonrası dönemde ise kısa vadeli borçların payında artış olmuştur.

Tablo 3.8: Vadeleri Açısından İç Borçlar

YILLAR KISA VADELİ Borç istatistikleri (http:// www.hazine.gov.tr/irj/portal/anonymous/IcBorc) adresinden tarafımızca derlenmiştir.

0 20 40 60 80 100 120

198 0

198 2

1984 1986 1988 1990 1992

1994 1996 1998 2000 2002 200 4

200 6 Yıllar

Yüzde

İç borç stoku içinde kısa vadeli borçların payı İç borç stoku içinde uzun vadeli borçların payı

Şekil 3.3 : Toplam İç Borçlar İçinde Kısa ve Uzun Vadeli Borçlar (1980-2006)

Türkiye özellikle 1990 yılından itibaren kısa vadeli iç borçlanma ile borç kısır döngüsüne girmiştir. Kısa vadeli borçların toplam iç borçlar içindeki payı 1980’ de % 53, 1986’da % 32 ve 1990’da % 47 ve 1995 yılında %98 olarak gerçekleşmiştir. Kısa süreli iç borçların toplam iç borçlar içindeki payı 1990 yılından itibaren yükseliş eğilimi kazanmıştır. Bu durum özellikle ödeme açısından sıkıntılar yaratabileceğinden sakıncalı bir gelişmedir. 1994 yılında ise yaşanan ekonomik kriz sonucu reel faizlerdeki artışa bağlı olarak kısa vadeli borçlanma artmıştır. Kısa vadeli borçlara ağılık verilmesi nedeniyle uzun vadeli borçlarda düşüş yaşanmıştır.

Tablo 3.9: İç Borç Vade ve Faiz Yapısı

Kaynak: DPT, Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2006), 63.

İç borçlanmanın vade ve faiz yapısını gösteren Tablo 3.9’a göre;

Türkiye’de borçlanmanın ortalama vadesi ve maliyetinin dalgalı bir seyir izlediği görülmektedir. 1990-2006 dönemine ilişkin olarak vade ve borçlanma maliyeti arasındaki negatif ilişki görülmektedir. Özellikle 1994, 1997 ve 2001 krizinin olduğu yıllarda bu negatif ilişki net olarak görülmektedir. 1990’lı yıllarda faizlerin yükselmesi ile birlikte borçlanma vadesi kısalmıştır. 1990 yılında Merkez Bankası tarafından açıklanan parasal program hedeflerine uygun olarak Hazine ile yapılan protokol sonucunda, Merkez Bankası kaynaklarına başvurulmamış, iç borçlanmaya ağırlık verilmiş ve buna paralel olarak faiz oranları yükselmiştir (Parasız, 1998: 152). Faiz oranlarının yüksek seviyelerde seyretmesi bütçe açıklarının da artmasına neden olmuştur. Bununla birlikte, Türkiye’de mali piyasaların derinleştirilememesi borçlanmayı zorlaştırmış dolayısıyla bütçe açıklarını iç borçlanma yöntemiyle kapatılma- sının maliyeti

giderek artmıştır. Bu da faiz oranlarını yükseltmiş ve toplam faiz ödemelerinin artmasına neden olmuştur.

Türkiye’de 1990 sonrası dönemde vadeler hızla kısalmış ve en kısa vadeye 1994 yılında ulaşılmıştır. Kamu kesimi 1994 yılında borçlanabilmek için önemli miktarda faiz ödemek zorunda kalmıştır. Borç vadelerindeki kısalmanın en önemli nedenleri; yıllar geçtikçe artan iç borç faiz ödemelerinin bütçe dengesini bozması, kamu harcamalarının hızlı bir şekilde artması, buna karşın kapsamlı bir vergi reformunun yapılamaması nedeniyle yeterli vergi gelirinin toplanamamasıdır (Ünsal, 2003: 196).

Hazine’nin bu kadar kısa vadeli borçlanmaya gitmesinde bir güven krizinin yanı sıra kuşkusuz Türkiye'de yaşanan yüksek oranlı ve değişken enflasyonun ve diğer mali araçların getirilerinde meydana gelen yükselmelerin de önemli bir rolü vardır. Hazine bu enflasyonist ortamda borç senetlerini satabilmek için zorunlu olarak vadeyi kısa, faizi yüksek tutmak durumunda kalmıştır.

Türkiye’de iç borçlarda ağırlıklı borç vadesi 2000 yılında 410 gün iken, 2001 yılında 148 güne kadar düşmüştür. 2002 yılından itibaren vadeler uzamaya, faizler düşmeye başlamıştır. Ancak alınan tedbirler neticesinde iç borçlanmada vade 2004 yılında ortalama 372 güne, 2005 yılında ise ortalama 560 güne kadar çıkarken, faiz oranı ise % 16,9 olarak gerçekleşmiştir. Düşük faizli ve uzun vadeli borçlanma, başarılı bir borç yönetim politikasını göstermektedir.

İç borçlanmanın vadesinde meydan gelen kısalmalar çoğu zaman enflasyon konusundaki olumsuz beklentilerden veya ekonomilerde meydana gelen siyasi veya ekonomik istikrarsızlıklardan kaynaklanmaktadır. İç borçlanma vadelerinin kısalması, devletin iç borç stokunun ve borçlanmanın yük ve maliyetinin artmasına neden olmaktadır. Nitekim vade yapısında meydana gelen azalmayla birlikte piyasanın yüksek getirisi bulunan hazine kağıtlarına ilgi göstermesi sonucu zaten sığ olan sermaye piyasasında özel

sektörün yapmak istediği yatırımlar için yeterli finansmanı bulmasını güçleştirmekte ya da daha yüksek bir faiz yüküne katlanmasına yol açmaktadır (Ceyhan, 2005: 649).