• Sonuç bulunamadı

1. ROUSSEAU’NUN YETİŞTİĞİ ORTAM VE ESERLERİ

1.10. Hükümet Biçimleri

1.10.4. En İyi Yönetim

Rousseau, mutlak olarak en iyi bir yönetim hangisidir diye bir soru sorulduğunda, bu soruyu cevaplandırmayı anlamlı görmez. Ülkeler ve milletlerin değişik koşullar içinde yaşadığını ve bu soruya göreli bakış açıları geliştirmek gerektirdiğini düşünür. “Mutlak olarak en iyi yönetim hangisidir? diye soruldu mu, ortaya belirsiz olduğu kadar, çözümlenemez bir

192 R. Wokler, a.g.e, s. 106. 193 M. Ağaoğulları, a.g.e, s. 147. 194 Rousseau, Toplum Sözleşmesi, s. 61. 195 Rousseau, Toplum Sözleşmesi, s. 67. 196 R. Wokler, a,g,e, s. 104.

sorun atılmış demektir ya da daha doğrusu, halkların mutlak ya da bağıntılı durumlarında ne kadar olağan bileşenler varsa, o kadar iyi çözümler de vardır.”198

Bu konuda halkların yaşam gerçekliklerini göz önünde bulunduran Rousseau, yönetim biçimlerinden her birinin bazı durumlarda en iyi, bazı durumlarda ise en kötü olabileceğini belirtmiştir. Tıpkı Montesquieu gibi, bir ülke ya da halk için en iyi yönetimin, coğrafi yapı, iklim, toprağın durumu, nüfus, gelenekler, ekonomi ve komşu devletlerin durumu vb. unsurların dikkate alınması gerektiğini ifade eder.199

Rousseau, en iyi yönetim biçimini koşullara bağlamakla beraber, iyi bir yönetimin ne olduğunu belirleyen bir ölçütün var olduğunu belirtir. Bu ölçütü, siyasal bütünün amacına bakarak belirler. Devletin kurulmasındaki amaç üyelerinin korunması ve mutluluklarının sağlanması ise, yönetimi altındaki yurttaşların çoğaldığı, yurttaş nüfusunun arttığı hükümet, şüphesiz iyi bir hükümet biçimidir.200 “Politik bir ortaklık kurmanın amacı nedir? Üyelerinin korunmuş, gelişip mutluluğa erişmiş olduklarının en güvenilir belirtisi nedir? Sayıları, nüfusları. Öyleyse üstünde bu kadar tartışılmış olan bu belirtiyi uzaklarda aramayın. Her şey eşit olmak koşuluyla, dışardan katılmalar, yurttaşlığa alınmalar ve sömürgeler olmadan, yönetimi altında yurttaş sayısının arttığı hükümet şüphesiz ki, en iyi hükümettir. Yönetimi altında halkın sayıca azalıp yok olmaya yüz tuttuğu hükümetse, en kötü hükümettir.”201

O halde ülkenin somut koşullarını göz ardı ederek bir ölçüt belirlenecekse, yürütme erki de hangi şekilde düzenlenirse düzenlensin, önemli olan nokta hükümetin devletin amacına bağlı olarak yönetimi inşa etmesi gerekliliğidir. Dolayısıyla bir hükümetin, genel iyiliği, çıkarı gözeten yasaların dışına çıkmadığı müddetçe iyi olduğu kesinleşir.202

Tez çalışmamızın buraya kadar olan bölümünde Rousseau’yu ve Rousseau’nun siyasi düşünce tarihinde hangi konuma karşılık geldiğini incelemeye çalıştık. Sonuç olarak özetlersek; Rousseau bilimsel, ekonomik, siyasal ve sosyal alanlarda ciddi dönüşümlerin yaşandığı on sekizinci yüzyıl, aydınlanma felsefesi içerisinde özgün görüşleriyle dikkatleri çekmeyi başarmıştır. Rousseau, gerçek anlamıyla yaşantısıyla, dile getirdiği eleştirileriyle, düşün dünyasına kazandırdığı teorilerle aydınlanma yüzyılının en önemli düşünürleri arasında yerini almıştır. Onun özgünlüğü eleştiriyi alışkanlık düzeyinde kullanmasıyla ilgilidir. Hem kendinden önceki düşünürleri hem de dönemini eleştirilerine maruz bırakmıştır. Bu noktada

198 Rousseau, Toplum Sözleşmesi, s. 79. 199 A. Cevizci, a.g.e, s. 305.

200 M. Ağaoğulları, a.g.e, s. 149. 201 Rousseau, Toplum Sözleşmesi, s. 80. 202 M. Ağaoğulları, a.g.e, s. 149-150.

dikkat edilmesi gereken Rousseau’nun eleştirilerini yöneltirken boşluklar bırakmadığını, muhteva açısından ve kimi zamanda metodik eleştiriler yaptığını görmekteyiz.

Rousseau’nun felsefesinde doğa durumu ve ardından sözleşmeyle kurulan toplum durumu izahatları düşüncelerinin esasını oluşturur. Doğa durumunu önceki doğacı filozofların açmazlarını görerek ele almıştır. Bu bağlamda karakteristik, özgün açıklamalar sunarak görüşlerini sistemleştirmiştir. Doğa durumunda insanı toplumsal yükümlerden soyutlayarak, barışçıl ele alması kendini önceki doğa hukukçusu filozoflardan ayırır. Aynı zamanda insanı yetkinleşme potansiyeliyle birlikte toplum durumuna doğru yönlendirmesi de dikkat çekici noktalardandır. Doğa durumunun yetersizliği ortaya çıkıp, insanlığın ilerlemesi, yetkinleşmesi gereken koşullarda toplum durumu başlamıştır. Her ne kadar toplum durumunu uygarlaşmanın olumsuz bir yansıması olarak değerlendirse de Rousseau; toplumsal yaşamın bir zorunluluk olduğunun bilincindedir. Kendi ifadesiyle “yitirilen masumiyet geri kazanılamazdır.” Bu zorunluluk içerisinde insan özgürlüğünü vererek daha üst düzey bir özgürlük kazanmıştır. Buna göre insanoğlu eşit, özgür yaşamı mümkün kılacak yeni bir siyasal bütüne dâhil olmalıdır. Siyasal bütün devleti-egemeni temsil etmektedir. Tam bu noktada Rousseau demokratik yönetimin ilkelerinden “halk egemenliği” kavramını felsefesinin ana unsurlarından biri halinde ortaya koymaktadır. Rousseau’nun etkileri bu kavramla sınırlı kalmamıştır; siyasi felsefede yetkinleştirip ortaya koyduğu sözleşme, genel irade kavramları da ayrıca önem arz etmektedir. Kendisinden önce de bu kavramlarla ilgilenen düşünürler elbette vardı. Ancak Rousseau’yu özgün kılan teorik tabanda bu siyasal kavramları geliştirmesidir.

Görüldüğü üzere Rousseau, toplumsal sözleşme ve ardından devam eden süreçte bireyin kendi özgürlüğünü muhafaza ederek siyasal bir bütün içerisinde organize olabileceğini betimlemeye çalışmıştır. Bundan sonraki bölümümüzde ilk olarak kısaca Aydınlanma Felsefesinin Osmanlı düşüncesinde bıraktığı etkileri ve ayrıntılarıyla Rousseau’nun devlet anlayışının Osmanlı aydınları tarafından nasıl algılandığını inceleyeceğiz.

İKİNCİ BÖLÜM

ROUSSEAU’NUN TOPLUM VE DEVLET ANLAYIŞININ

TÜRK DÜŞÜNCESİ ÜZERİNE ETKİLERİ

Islahat ve modernleşme hareketleri ile Avrupa’yı daha yakından tanıma imkânı bulan Osmanlı Devleti, on sekizinci yüzyıldan itibaren Batı medeniyeti ile daha yakın ilişkiler içinde bulunmuştur. İlk olarak askeri ve yönetim alanlarında kendini hissettiren modernleşme hareketleri, etkilerini düşünce dünyasına doğru genişletmiştir. Aydınlanma Felsefesinin bu dönemdeki konumu itibariyle on dokuzuncu yüzyılda Osmanlı aydınlarının ve devlet adamlarının yararlandığı önemli düşünsel ve dış kaynaklarından biri olduğunu görmekteyiz. Çalışmamızın bu kısmından itibaren on dokuzuncu yüzyıl Osmanlı düşüncesinde Rousseau ve onun felsefesinin etkilerini ele alacağız.