• Sonuç bulunamadı

1. ROUSSEAU’NUN YETİŞTİĞİ ORTAM VE ESERLERİ

1.9. Hükümet ve Hükümet Biçimleri

Rousseau’dan önce hiçbir büyük düşünür, halkın öz yönetiminin kolektif öz ifadesi düşüncesine büyük bir bağlılık göstermemişti. Rousseau, sıradan halkın aldatılabileceğini veya yanlış yöne sevk edilebileceğini kabul etmesine rağmen, despotizm karşısında oluşturulabilecek tek güvencenin yine halk egemenliği olduğuna inanıyordu. Halk, kimi kesimlerin elde etmeye çalışacağı iktidarın kötüye kullanılmasını, ancak bir bütün olarak yasamaya katıldığı zaman önleyebilirdi.160 Rousseau, bir eylemin özgürce yapılabilmesi için iki etken olduğunu söyler. Birincisi eylemi gerçekleştirmek için iradenin ortaya koyulması, diğeri de irade edilen istemi gerçekleştirmek üzere davranış sergilenmesidir. Rousseau, bütün davranışlar için geçerli olan bu ilkeyi politik bütüne de icra eder. Politik bütünde de irade ve güç ayrı ayrı var olmalıdır. Bu iki koşul tam manasıyla gerçekleşince halkın iradesi açığa çıkar: “Özgürce yapılan her iş iki etkenden doğar; Biri ruhsal etken, yani işi belirleyen, tanımlayan istem; öbürü maddesel etken, yani işi gerçekleştiren güç. Bir nesneye doğru gittiğim zaman, önce ona gitmek istemekliğim gerekir, sonra da ayaklarımın beni ona götürmesi. Bir kötürüm koşmak istese, çevik bir adam da istemese, ikisi de oldukları yerde kalır. Politik bütünde de aynı etkenler vardır: güç ile istem onda da birbirinden ayrılır. İsteme yasama gücü, güce de

157 Rousseau, Toplum Sözleşmesi, s. 35. 158 M. Ağaoğulları, a.g.e, s. 115.

159 Rousseau, Toplum Sözleşmesi, s. 35 160 R. Wokler, a.g.e, s. 98.

yürütme gücü denir. Bunların ikisi birleşmedikçe politik bütünde hiçbir şey yapılamaz, yapılmamalıdır.”161

Aynı bölümden devam eden Rousseau; yasama gücünü halka devreder: “Görüldüğü üzere yasama gücü kalkın elindedir, ondan başkasında da olamaz. Yürütme gücü, yasacı ya da egemen varlık niteliği ile çoğunluğun elinde olamaz. Çünkü bu güç yalnız özel davranışlara dayanır ve yasanın yetkisine girmediği gibi, dolayısıyla egemen varlığın yetkisine de girmez.”162 Kısacası halk, kendini yasama erkiyle sınırlı tutup yasaların uygulanması işini, yani yürütme erkini kendisi dışında olan bir görevliler kurumuna ya da aracı bir bütüne bırakır. Rousseau, bu kuruma hükümet adını verir.163 Rousseau, hükümetin tanımını, yurttaşlarla egemen varlık arasında var olan ilişkileri düzenlemek amacıyla kurulmuş, hem yasaları yürütmek, hem de politik ve toplumsal yaşamda ihtiyaç olan özgürlükleri ve hakları sürdürmekle görevli, aracı bir bütün164 şeklinde yapmaktadır. Yasama gücünü halkın sahip olduğu haklar sınırı içerisinde bulunurken yasama hakkının icra edilebilmesi için gerekli olan kurum “hükümet” adını alır.

Hükümet adı verilen bütünü oluşturan birtakım unsurlar vardır. Hükümeti oluşturan bütünün üyelerine yöneticiler; yönetici bütününün hepsine hükümdar denir. Egemen varlık (halk) yöneticilere, idare görevini verirler, yöneticiler de onlar adına devlet gücünü kullanırlar. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta, egemen varlık bu görev verme işlemini, bu yetkiyi sınırlama gücünü elinde bulundurmasıdır. İstediği zaman bu yetkiyi değiştirebilir ve geri de alabilir. Çünkü egemen varlığın yönetme gücünü kendisi dışında başkasına geçirmesi, toplumsal bütünün özüne ve birleşmeni amacına da aykırıdır.165 Rousseau’nun bu ifadeleri yönetim hakkının gerçekleşmesinde halkın iradesini sağlamlaştırma noktasındaki ısrarını gösterir.

“Hükümette bir takım aracı güçler vardır: bunlar arasındaki ilişkiler, bütünün bütüne, egemen varlığın da devlete olan oranını oluşturur. Bu son oran eksiksiz bir orantının son terimleri arasındaki oranlarla gösterilebilir. İşte, bu orantının orta terimi hükümettir. Hükümet, egemen varlıktan aldığı buyrukları halka geçirir. Devletin tam bir dengeye varması, hükümetin toplam gücü ile yurttaşların, (yani hem egemen varlık hem de uyruk olan yurttaşların) toptan

161 Rousseau, Toplum Sözleşmesi, s. 53-54. 162 Rousseau, Toplum Sözleşmesi, s. 53-54. 163 M. A. Ağaoğulları, a.g.e, s. 139.

164 Rousseau, Toplum Sözleşmesi, s. 54. 165 Rousseau, Toplum Sözleşmesi, s. 54-55.

güçleri arasında –her şey hesaba katılmak koşuluyla- eşitlik olmasına bağlıdır.”166 Rousseau hükümeti, egemenin temsilcisi olarak görür. Bu siyasal temsil mekanizmasında yalnızca bir devretme, bir emanet işlemi vardır; yoksa halk yürütme erkini terk etmez; bu erk ona ait olmaya devam eder. Demek ki yasama erki ile yürütme erkinin ayrı tutulmasıyla aralarında bir denge fren sistemi kurulamamakta ya da yürütme erkine (yöneticilere) herhangi bir bağımsızlık kazandırılmamaktadır. Rousseau’nun bu düzenlemeyle güttüğü temel amaç, yasama erkini (ya da genel iradeyi) yozlaşmadan uzak tutmaktır.167 Düşünürün, egemen güç ile hükümeti ayrı tutması, egemenin mutlak oluşunu ve hükümetin ona bağımlı olarak işlevsel niteliğini öne çıkarmaktır.

Rousseau bundan sonra hükümdar ile hükümeti ayırma gereğini duyar. Bu ilişkiyi kurabilmek için yönetici ve yönetilenleri iradeleri bağlamında değerlendirmeye tabi tutar. Rousseau’ya göre yöneticinin sınırları mutlak biçimde ayrılmış üç tane istemden oluşur. Öncelikle yöneticinin yalnızca kendi çıkarını gözettiği şahsî istemidir. İkincisi yöneticilerin ortak istemidir. Bu istem sadece hükümdarlardan yanadır ve hükümete göre genel, devlete göre özel bir nitelik taşımaktadır. Son olarak da halkın istemidir. Halkın istemi, devlete ve hükümete göre genel özelliktedir. Sağlam bir devlet yapısında özel ve kişisel istemlere kesinlikle yer verilmemelidir. Hükümetin bütününe özgü istemi, her zaman üstün gelmeli ve istemlerin tek temeli olmalıdır.168

1.9.1. Hükümet Kurumunun Sözleşmeye Dayandırılmaması

Rousseau, yürütme gücünü temsil eden hükümeti işlevsel özelliğiyle, yasalar ve kararnameler çıkarmaya yetkili kurum olarak nitelendirmiştir. Bu bağlamda hükümetin sınırlarını belirginleştirmek amacıyla hükümetin bir sözleşme sonucu ortaya çıkacağı ihtimalini de kabul etmez.

Yasama gücü kurulduktan sonra sırada yürütme gücünün (hükümetin) oluşturulması gelmektedir. Yürütme gücü öz bakımından farklı olan yasama gücünü elinde tutsaydı, yönetimsel yetkiler birbirine karışırdı, neyin yasa olup olmadığı fark edilemezdi. Özü bozulan politik bütün de zaman içerisinde otoriter olma ihtimalini kuvvetle barındırır. 169 Halkın iradesini yansıtan yasama gücü ve yasama gücünün harekete geçirilmesi anlamındaki yürütme arasında yetkileri belirlemek açısından farklılıklar olması gerektiğini vurgulamaktadır.

166 Rousseau, Toplum Sözleşmesi, s. 54-55. 167 M. Ağaoğulları, a.g.e, s. 140.

168 Rousseau, Toplum Sözleşmesi, s. 59. 169 Rousseau, Toplum Sözleşmesi, s. 93.

Bundan sonra düşünür, hükümetin bir sözleşmeye dayanması gerektiği görüşünü eleştirir. Yönetimin halk ile halkın seçtiği bir yönetici arasında gerçekleşen bir sözleşmeden ibaret olduğunu varsayanlar bulunmaktadır. Öyle ki bu sözleşmeyle yalnızca bu koşullarda, birinin hangi durumda buyruklar vereceği, diğerinin de nasıl boyun eğeceği saptanmış olur. 170 Ve sonrasında hükümetin neden bir sözleşmeye dayandırılamayacağının gerekçelerini ifade eder. Rousseau’ya göre bu durumun sakıncasının nedeni öncelikli olarak; egemen varlığın sahip olduğu en üstün gücün başkasına aktarılamaz olduğu gibi değiştirilemez oluşudur. Bu durum onu sınırlamak, ortadan kaldırmak manasına gelir. Egemen varlığın kendisinden üstün bir güç kabul etmesi de çelişik bir olgudur. Özgürlüğünü tamamen iptal etmek, “kendini bile bile bir efendiye kul saymak” demektir. Ayrıca hükümet ile yapılan bu sözleşme meşruiyet açısından sorunludur, yasal sayılamaz. İkinci olarak anlaşmayı yapan taraflar arasında hiçbir güvence kalmaz. Hükümet egemen varlığın gücüne eş değer görülürse dilediği zaman sözleşmeye uyar ya da uymaz.171

Rousseau’nun yürütmeyi yasamaya tabi kılmasının sebebi, yürütmenin yasama gücünü gasp etmesini engelleyebilmektir. Bu tehlikenin farkında olan ve bunu sıklıkla dile getiren Rousseau, cumhuriyet yönetiminin ortadan kalkmasına yol açacak bu yozlaşmayı engellemek için yöneticilerin genel irade aracılığıyla denetim altında tutulması gerektiğini söyler. Yöneticiler halkın efendisi değil onun memurları olarak algılanmalıdır. Rousseau, halk ile yöneticiler arasında böylece bir sözleşme ilişkisi olmadığını vurgular. Hükümetin kuruluşu sözleşme ile değil kanun sonucudur.172

1.9.2. Hükümetin Kurulması

Yasaları özel durumlara uygulayan, bu amaç doğrultusunda kararnameler çıkarma yetkisi olan hükümet, bir sözleşme neticesinde oluşmadığına göre nasıl kurulmaktadır? Rousseau, hükümetin kuruluşunun birbirini izleyen iki işlemden oluştuğunu ileri sürer.173 Rousseau hükümetin kurulması işlemini karmaşık olarak görür, iki ayrı işlemden oluşur: yasa koyma ve yürütme işi. Birincisiyle egemen varlık bir idarenin belirleneceği konusunda karar alır, dolayısıyla bu işlem bir yasa hükmündedir. İkincisiyle egemen varlık (halk) yönetimi üstlenecek bir baş belirler. Bu ikinci kısım bir yasa değildir, özel bir edim niteliğindedir, birincinin sonucu olarak görülebilir.174 Hükümet üyeleri ya da yöneticileri belirleme işi olan

170 Rousseau, Toplum Sözleşmesi, s. 93. 171 Rousseau, Toplum Sözleşmesi, s. 93-94. 172 Ö. Orhan, a.g.m, s. 19-20.

173 M. Ağaoğulları, a.g.e, s. 141. 174 Rousseau, Toplum Sözleşmesi, s. 94.

ikinci işlem, özel bir edimi içerdiğinden yasama konusuna dâhil edilemez. Dolayısıyla Rousseau, bu aşamada çözümlenmesi güç bir sorunla karşı karşıya kalır. Güç olan durumun, hükümet daha var olmadan bir hükümet ediminin nasıl gerçekleşeceğidir?175 “İşte burada politik bütünün şaşırtıcı özelliklerinden biri daha meydana çıkmış oluyor. Bu özelliklerle politik bütün, görünüşte birbirine karşıt işlemleri uzlaştırır; çünkü bu uzlaştırma, egemenliğin birden demokrasi kılığına girivermesiyle olur; öyle ki elle tutulur bir değişiklik olmaksızın ve yalnız herkesin herkese karşı yeni bir ilişkisi ile birer yönetici durumuna giren yurttaşlar genel işlerden özel işlere, yasadan yasanın uygulanması işine geçerler.”176 Halk bu durumda, yöneticileri belirlerken birdenbire egemenden hükümete dönüşüp, genel edimlerden özel edimlere, yasadan yasayı uygulayan konuma geçer. Yurttaşlar bütününün durumuna göre hem yasama erkini hem de yürütme erkini oluşturması demokrasinin özelliğidir. Bu nedenle, mantıksal olarak, her tür hükümet biçimin temelinde demokrasi bulunmaktadır. Öyle ki hükümet bir kralın idaresine verilse bile, bu işlem halkın geçici bir hükümet haline gelmesiyle, yani demokratik bir hükümetin kararıyla gerçekleşmiş olur.177