• Sonuç bulunamadı

Aydınlanma Felsefesi ve Osmanlı Düşüncesindeki Konumu

Osmanlı İmparatorluğu’nun üç kıtada farklı din, dil ve ırka mensup insanları bir arada barış içinde yaşayabilme ortamını hazırladığı Ortaçağ’da, Batı karanlık dönemini yaşamıştır. Fakat İmparatorluğun yükselme (zirve) dönemi, zaman içerisinde duraklama, gerileme dönemlerinden geçerek, yerini yıkılmaya bırakmıştır. Yönetici kadro, devletin son yüzyılımda Batı’ya yönelik ve ona açık bir politika uygulamıştır. Bundan dolayı bu zaman dilimi, çok farklı düşünce ve uygulamalara sahne olmuştur. Kuşkusuz bunda Tanzimat (1839), Islahat Fermanı (1856) ve Meşrutiyet (1876) dönemlerinin etkisi büyüktür.203

Batılılaşmanın özel anlamıyla, resmi literatürde Tanzimat’la başladığı kabul edilir. Bu başlangıç, Gülhane Hattı diye bilinen fermanda, devletin takındığı resmi tavır dikkate alındığı takdirde doğrudur. Ancak değişik alanlarda, özellikle hukuk, felsefe, eğitim, edebiyat gibi sosyal ve kültürel alan dışındaki maddi alanlarda, Avrupa ile ilgili birtakım problemlerin ve kabullerin zuhuru için o tarihten de bir yüz elli yıl kadar geriye gitmek gerekecektir. Nitekim

203 Bayram Ali Çetinkaya, Meşrutiyet Devri Felsefi Hayat: Akımlar, Temsilciler, Telifler ve Tercümeler, İslami

nirengi noktası olarak benimsenen Gülhane Hattı’nın baş taraflarında da yüz elli yıldan beri devletin içine düştüğü sıkıntılardan bahsedilir. Bu tarihin, Karlofça (1699) Antlaşması’na bu antlaşmanın etrafındaki tarihi hadiselere tekabül ettiği anlaşılmaktadır.204

Türk batılılaşma hareketleri, görünüşte kültür alanlarında bile pratik ve teknik birtakım yenilikleri ihtiva ederse de aslında, mevcut kıymet hükümleriyle Batı’nın bize göre yeni olan değerlerinin karşı karşıya gelmesi demektir. 19. asırda İslam dünyasının, Avrupa’nın belirlediği bir tarih dönemine adım attığı, değişen düzlemin sadece teknolojiyi içermediğini; siyasi organizasyonlar, hayat tarzları, toplumsal ilişkiler ve en mühim nokta da insanın dünyayı kavrayış biçiminin aynı olmadığı belirginleşmiştir. 18. Yüzyıl Aydınlanma düşüncesi insan aklını ön plana çıkarır. İnsan tabii çevresine daha çok hükmetmekte ve kendisini kaderinin efendisi olarak görmektedir. İlerleme fikri bu dönemin karakteristiğidir. İnsanlık daha iyiye ve güzele doğru ilerlemektedir. Bilim ilerleme demektir. Kâinat hakkında bilinmeyenler insan aklının ve bilim metodunun uygulanmasıyla gün yüzüne çıkacaktır. Bu fikir atmosferi içinde Batı’da dinin etkinlik sahası giderek daralır. Toplumlar, dinlerin hâkim olduğu siyasi düzenlerden, rasyonel-laik düzene doğru tekâmül edeceklerdir.205 Bu yüzyıl, modernleşmenin hızlı bir şekilde yaygınlaşarak, varlığını ve tesirlerini Avrupa dışı ülkelerde gösterdiği bir zaman dilimdir. Batı dışında oluşan modernleşme, sosyal, kültürel, ekonomik ve kültürel alanlarda sanayileşmiş Batı toplumlarının sahip olduğu yapı, kurum ve değerler sistemini kazanabilmek için yapılan düzenlemeleri içerir. Bu düzenlemelere paralel olarak, toplumların çeşitli yönleriyle farklılaştığı ve merkeze alındığı bir süreç olan modernleşme, siyasi alanda geleneksel düşüncenin hiyerarşik toplum yapısını değiştirerek farklı biçimlerde kurgulanan siyasi sistemleri ve siyasi hakları da beraberinde getirmiştir.206 Bu yüzyılın başından itibaren yeni bir değişim ve dönüşüm sürecine dâhil olan Osmanlı toplumu, bu değişimin yönü ve niteliği dolayısıyla alışılmış durumun dışında bir sürece girmişti. Çoğunluğu hayati denilebilecek zorunlu nedenlerle başlayan bu değişim ve dönüşüm projesi, çoğu zaman devlet elitiyle başlatılan radikal bir değişim ve dönüşüm talebini de içermektedir.207

Batı, Aydınlanma dönemiyle beraber sosyal, ekonomik ve siyasal alanlarda paradigma değişimine uğramıştı. “Epistemolojik olarak teolojiye dayalı bilgiden kopuş ve akla dayalı

204 Orhan Okay, ‘Batılılaşma Devri Fikir Hayatı Üzerine Bir Deneme’, Osmanlı Medeniyet Tarihi Ansiklopedisi, Edit:

Ekmeleddin İhsanoğlu, Enderun Kitabevi, İst. 1999, C. 1, s. 195.

205 Mümtaz’er Türköne, Siyasi İdeoloji Olarak İslamcılığın Doğuşu, İletişim Yay. İstanbul 1999, 1. Baskı, s. 47-48. 206 Fazlı Arabacı, Osmanlı Modernleşmesinde Yeni Osmanlıların Din ve Siyaset Anlayışları, Dini Araştırmalar

Dergisi, Eylül-Aralık 1999, C. 2, s. 55.

207 Kenan Çağan, Namık Kemal’de Devletin Niteliği ve Temel Dayanakları, Akademik İncemeler Dergisi, 2012, C.

pozitif bilimlerle dünyayı algılama ve yorumlama biçimlerinin değişmesi ve bir paradigmadan diğerine geçiş sosyal ilişkiler ağını belirleyen tüm kurumları etkilemiş, özellikle Avrupa hızlı bir değişim içine girerken bu değişimden Avrupa ile ilişkileri geçmişe göre daha değişik bir özelliğe bürünen yani alıcı durumunda olan Osmanlı devleti de etkilenmiştir.”208

Osmanlı değişim ve yenileşme hareketlerinin keskinliği, salt araçların değişimini talep eden bir proje olmasından değildi, aksine araçlarla beraber amaçları da yeniden kurgulamaya çabalayan yeni bir paradigmayı ihtiva etmesinden ileri gelmekteydi. Zaman içerisinde kapsam genişleyerek ilerleyen bu yenilik taleplerinin, toplumsal düzeydeki algısı tek taraflı olmadığı görülmüştür. Yeniliklerin algısı etrafında gelişen tartışmalar entelektüel düzeyde de yeniliklerin başlamasını sağlamıştır.209

Türkiye’de ‘Aydınlanma’ diye bir devir olduğunu söylemek güçtür. Çünkü Fransa’da

lumiere, Almanya’da Aufklarung denen bu fikir cereyanının kendi bünyemizden doğabilmesi

için, ondan önce bu fikirleri hazırlayan tecrübecilik ve akılcılık çığırlarının, Rönesans ile başlayan Descartes ve Locke ile bütün modern felsefenin Türkiye’de yaşanmış olması gerekirdi. Hâlbuki bu fikir gelişmelerinin olduğu 16.-18. Yüzyıllarda Türkiye, Avrupa ile hemen hiçbir fikir temasına girmeden kendi içine kapanmış bulunuyordu.210 On dokuzuncu yüzyılın ortalarına kadar Türkiye, Batı Avrupa’daki entelektüel gelişmenin ana seyrinin dışında kalmıştı. Bu yüzden Osmanlı medeniyeti, Aydınlanma müddetince Avrupa’daki geçerlilik kazanmış olan siyasi fikirlerin ürünlerinden mahrum kaldı.211 Dünya tarihindeki Aydınlanma Türkiye’deki etkisini ancak on dokuzuncu yüzyılda gösterebilmiştir.212