• Sonuç bulunamadı

1. ROUSSEAU’NUN YETİŞTİĞİ ORTAM VE ESERLERİ

1.6. Genel İrade

Rousseau, genel irade kavramını ilk defa Diderot ve D’Alembert’in editörlüğünü yaptığı Ansiklopedi için kaleme aldığı politik ekonomiyi konu edinen “Economie politiqe” (1755) adlı makalesinde bahseder. 125 Genel irade, bireylerin iradelerini içermekle birlikte, ondan ayrışan daha üst düzey bir anlama gelmektedir. Genel irade bireyler ile egemen varlık arasındaki ilişki örüntüsünü ifade eder diyebiliriz.

Rousseau insanın bireyselliğine ilişkin, ayırıcı bir biçimde toplumsal olanın açıklamasını ‘genel irade’ anlayışını merkeze alarak gerçekleştirir. Rousseau, Locke ve Hobbes gibi modern filozofların, devletin ‘tanrısal hak’ veya gelenek yoluyla aydınlanmamış meşrulaştırmasından tatmin olmayan düşüncelerine katılır. Ve devletin egemenliğini halktan türetir. Yönetim ne şekilde kurulursa (ister demokratik ister aristokratik) kurulsun, yurttaşların ‘genel irade’ ye göre davranmasını ister.126 Fakat Rousseau genel iradeyi yalın bir biçimde, yalnızca herkesin iradesine, özel iradelerin toplamına eşdeğer görmemektedir. Genel irade genelin, kendisinden farklı olabilen, çıkarını içermelidir.

Herkesin haklarını birer birer devretmesiyle ortaya çıkan ve topluma yön verecek olan genel irade, Rousseau açısından bakıldığında her zaman doğrudur ve kamusal yararı göz önünde bulundurur. Onda iradeyi genel kılan, oyların sayısından çok, onları birleştiren ortak yarardır.127 Rousseau, genel iradeyi öncelikle herkesin (halkın) iradesinden ayrı tutmaktadır. Buna göre Rousseau, ilk başta genel irade ile halkın toptan iradesini eş tutar görünmektedir. Ancak sonrasında halkın kararlarının çoğu zaman doğru ve isabetli olamayacağını yani genel iradeye uygun düşmeyeceğini belirtir. Bu durumu Rousseau’nun halkı kavramsal manada ikiye bölmesiyle açıklayabiliriz. Burada bahsedilen somut halktır ve somut halka duyduğu güvensizliktir.128 Somut halk yani herkesle kastedilen, üst bir anlama sahip olan soyut halk

124 R. Wokler, a.g.e. s. 85-86.

125 Özgüç Orhan, J.J.Rousseau’da Genel İrade Kavramı, Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi, 2012, S. 14, s. 5. 126 David West, a.g.e, s. 62.

127 Fikri Gül, J.J. Rousseau’nun Egemenlik Anlayışı, Felsefe Dünyası Dergisi, 2003, S. 37, s. 182. 128 M. Ali Ağaoğulları, a.g.e, s. 94.

değil, tek tek bireylerden oluşan kalabalık yığınlardır. Daha sonra kamu yararı ilkesini öne sürerek, genel iradeye amaç kazandırır: “Genel irade her zaman doğrudur ve kamusal yararlara yöneliktir. Ama bundan halkın kararlarının her zaman aynı doğrulukta olduğu sonucu çıkmaz. İnsan her zaman kendi iyiliğini ister ama bunun ne olduğunu her zaman kestiremez. Halk hiçbir zaman bozulmaz ama çoğu kez aldatılabilir. İşte, ancak o zaman kötülüğe eğilimli görünür.

Herkesin iradesi ile genel istem arasında çoğu zaman hayli ayrılık vardır. Genel irade yalnız ortak yararı göz önünde tutar, öbürü ise özel çıkarları gözetir ve özel istemlerin toplamından başka bir şey değildir. Ama bu aynı istemlerden birbirini yok eden artılarla eksileri çıkarınca, ayrılıkların toplamı olarak genel istem kalır elde.”129

Genel iradeye tabi olarak bireyin, hem genel iradeye boyun eğmekte hem de kaybettiği özgürlüğü yeniden elde ederek kendi iradesini ortaya koyduğunu düşünmek çelişkiyi barındırır mı? Bakıldığında Rousseau, hem toplumsal veya genel iradeye, hem de özel iradeye sahip bir toplumsal bireyi tasarlamaktadır. Rousseau aslında genel irade içerisinde bireyin kişisel çıkarını içermesi yönünden, yalnızca bencil isteklerin bir araya gelmesiyle oluşmayan “ortak bir çıkarı” kabule yönlendirmede oynayacağı bir rol olarak kabul etse de, temelde yanlış ve ahlaksal olarak zararlı görür. Bu sırada erdem ile egoizm arasındaki genel ilişkiye dair dikkatle işaret ettiği; erdemin kendi içinde yetersiz olabileceği durumlar var olsa da erdem yaratmak bizim yararımıza olmasıdır. Genel irade yalnızca bencil isteklerin bir araya geldiği, bireyselliğe yönelik bir dış dayatma olarak algılanmamasıdır. Genel irade, her yurttaşın kendi içinde ona yüklediği bir anlama sahip olması gereken bir şeydir. Toplumun genel iradesine katkıda bulunan birey, sonuçta bir statü kazanır ve siyasal hak sahibi olarak boyun eğmesi gereken kuralları düzenler. Bu anlamda boyun eğen olarak kendisi, egemen olan kendisine boyun eğer. Rousseau sağlıklı bir toplum için üyelerinin kendi kişisel çıkarlarına uymayan ancak genel için yararlı olabileceği düşüncesini anlamalarını, öncelemelerini yaşamsal önemde görür. Bu anlayış toplumsal veya genel istencidir. Örneğin; toplumun genel iradesinin bireyin kendi özel isteğine değil de, bireyin genel irade olarak gördüğü şeye karşı çıktığını varsayalım, o durumda Rousseau bireyin genel iradeye ilişkin yanıldığını söylüyor. Oy kullanırken kendimize sormamız gereken düşünülen önlemi onaylayıp onaylamadığımız değil, (o önlemin) genel iradeye uygun olduğunu düşünüp düşünmediğimizdir. Benim kararım yenilirse, aslında değerlendirmemde yanılmışımdır. Rousseau’nun kabul ettiği gibi bu, çoğunluk kararının, hiç

güvencesi olmayan ve doğrusu olamayacak şekilde genel iradeyi temsil ettiğinin varsayılmasıdır.130

Rousseau genel iradenin her zaman doğru olduğunu mantıki olarak çıkarmaya çalışır. Genel irade her zaman doğru sonuçlar vermek zorundadır. Bunun sebebi birey, bütünün iradesine katkıda bulunurken aslında kendi mutluluğu için de irade göstermiş olmaktadır. Kendisinin mutluluğunu ve çıkarını düşünmeyecek tek bir insan bile bulunmayacağına göre genel irade her zaman doğrudur: “Niçin genel irade her zaman doğrudur ve niçin herkes hep birbirinin mutluluğunu ister? Çünkü herkes sözünü kendine mal etmeyecek ve herkes için oyunu kullanırken kendini düşünmeyecek tek bir insan yoktur da ondan. Bu da gösteriyor ki, hak eşitliği ve bu eşitlikten doğan adalet kavramı, her kişinin kendini üstün tutmasından, dolayısıyla insan yaratılışından gelmektedir. Genel irade gerçekten genel olabilmek için, özünde olduğu kadar konusunda da genel olmalı, herkese uygulanmak üzere herkesten çıkarılmalıdır.”131

Genel irade kavramı çerçevesinde oluşan özel ve genel iradenin konumu çerçevesindeki karşıtlıkları gidermek için, Rousseau’nun özel irade ile genel iradeyi birbirinden ayrıştırırken, özel iradeyi ‘insan’ ile genel iradeyi ‘yurttaş’ özdeşleştirmesinden bahsedilebilir. İnsanın, (yani doğal insanın) mutlak birliğine karşıt olarak, yurttaş (yani toplumsal insan) büyük bir bütüne (topluma-devlete) göre tanımlanır ve bunların sayesinde varlık kazanır. Dolayısıyla, insanın kendine yönelik kişisel bir iradesi bulunurken, yurttaşın iradesi doğrudan bütünün iradesine ilişkindir.132

Sonuç olarak; bireyi salt özel çıkarlar peşinde koşan insan algıladığımızda genel iradenin karşısında engeldir; ama aynı birey ortak iyiliği gözeten yurttaş olarak genel iradeyi gerçekleştirir. Üstelik bu durumda, insan ile yurttaşın bir uyum içerisinde anlaşılmış olur. Çünkü kişisel çıkarlarını hesaplayan insanın tümüyle yok olmamasına karşın, artık yurttaş ile birlikte, kişisel çıkarın ortak çıkara bağlı olduğu ya da bir başka deyişle, ortak çıkar gözetilmeden kişisel çıkarın da gözetilemeyeceği anlayışı gerçekleşmiştir.133 Genel irade bireyin ve doğal insanın şahsi iradesinden farklılaşmıştır. Kişisel çıkarı gözeten şahsi iradenin aksine, yurttaşlığın gereği genel iradenin varlığında her zaman ortak yararı istemektir. Şahsi

130 L. H. Monk, a.g.e, s. 236-237. 131 Rousseau, Toplum Sözleşmesi, s. 29. 132 M.A. Ağaoğulları, a.g.e, s. 96. 133 M.A. Ağaoğulları, a.g.e, s. 96-97.

irade ise her zaman bireyin iyiliğine dönüktür. O halde mesele, özel iradeyi genel iradeyle mümkün olabildiğince uyumlu hale getirmektir.134

1.6.1. Genel İradenin Gerçekleşmesi

Rousseau’nun siyasal görüşlerini ortaya koyarken genel irade kavramının, onun felsefesinde önemli bir yer tuttuğunu belirttik. Genel irade ve bu kavramın içeriği ana noktalarıyla belirledikten sonra, genel iradenin nasıl uygulanabileceğini incelemek gerekmektedir. Genel irade var olmaya başladığında bazı hukuki, politik açılımları ve sistemleşmeyi de beraberinde getirmektedir. Burada Rousseau, genel iradenin düzeni ve kurumlarıyla var olmasını aynı zamanda yeniden kurmaya çalıştığı toplumsal-politik bütünün pratize edilmiş biçimi olarak düşünebiliriz.

Eşitsizliğin hâkim olmasını modern toplumun hastalığının en temel bileşeni olarak gören dolayısıyla eşitsizlikten, yani insanlar arasındaki önemsiz, yapay ayırımlardan kurtaracak ve bir kimsenin başka birine bağımlı olmasını önleyecek yeni bir toplum düzeni oluşturmayı amaç edinen filozof, genel iradeyi hayata geçirmeye ve kurumsallaştırmaya gelince, öncelikle hukuki, sonra politik eşitliği teminat altına alabilecek, genel iradeye dayalı bir toplum düzeni kurmayı hedefler.135

Rousseau, genel iradeyi vatandaşlık (yurttaşlık), egemenlik ve yasama faaliyeti ile özdeşleştirir. ‘Vatandaş’ Rousseau’ya göre toplumsallaşmış, başka bir deyişle, doğal olmaktan çıkmış insandır. Doğanın bahşettiği mutlak özgürlüğü geride bırakmış ve onun yerine sivil, ahlaki ve siyasal özgürlüğe kavuşmuştur. Vatandaşın siyasal topluma dâhil olmasıyla beraber elde ettiği siyasal haklar karşılığında yerine getirmesi gereken yükümlülükleri bulunmaktadır. Bu yükümlülükleri yerine getirebilmesi için, varlığını borçlu olduğu siyasi bütüne katkıda bulunması gerekir. İşte bu noktada genel irade, vatandaşın yasama ve egemenlik gücünü kullanarak, ortak yararın sağlanması için uyması gereken bir iradedir.136

Genel iradenin arka planındaki varsayım, toplumu oluşturan bireylerin kendi çıkarları ve isteklerinden farklı olarak objektif bir ortak menfaatin bulunduğu düşüncesidir. Dolayısıyla

134 Ö. Orhan, a.g.m, s. 15. 135 A. Cevizci, a.g.e, s. 299-300. 136 Ö. Orhan, a.g.m, s. 15.

öncelikle sorunsal düzlemde genel irade belirlendikten sonra onu gerçekleştirecek siyasal kurumların - yani siyasal bir kültürün – tasarlanması gereklidir.137

Rousseau’nun kurguladığı herkesin kişisel iradesini genel menfaatin lehine devrettiği siyasal kültürde yeni bir aşamaya ulaşılmıştır. Genel iradenin hayata geçirilmesi anlamına gelen egemenlik kavramının, bir başka ifadeyle devletin varlığının gün yüzüne çıkışıdır. Rousseau’nun siyaset felsefesinde egemenlik neyi ifade eder? Egemenliğin doğası, mahiyeti nasıldır? Farklı egemenlik biçimlerinden söz edilebilir mi? Bu sorular genel iradenin uygulanması olan egemenlik kavramını tanımlamada önem taşımaktadır.

Sonuç olarak Rousseau’nun kurmaya çalıştığı bütünde (devlette) genel irade yurttaşların, dolayısıyla yurttaşları içeren halkın iradesidir. Sözleşmeyle yaratılan ortak gücü (devleti) ortak iyiliğe doğru yönlendirmek genel iradenin işidir. Bu ilişki egemenlik adını alır. Daha açıkçası egemenlik, genel iradenin uygulanması demektir.138