• Sonuç bulunamadı

1.5. AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ (AİHM) KARARLARINDA

1.5.3. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarında İletişimin Denetlenmesi

1.5.3.6. Kopp İsviçre Kararı

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin iletişimin denetlenmesiyle ilgili verdiği bir başka karar ise Kopp-İsviçre davasıdır (Ünal, 2001: 222; Tüysüz, 2010: 99). Davaya konu olayda; başvuru sahibi Bay Hauser Kopp, bir İsviçre vatandaşı ve dava konusu olayların vuku bulduğu zaman bir avukattır. Karısı Bayan Elisabeth Kopp ise, eski bir Federal Meclis üyesi olup, üyeliği zamanında İsviçre Federal Adalet ve Emniyet Teşkilâtından sorumlu üye görevini yerine getirmiştir. Söz konusu sorumluluk döneminde Bayan Elisabeth Kopp ve başka bazı kimselerin, görevi dolayısı ile elde ettiği gizli bilgileri ifşa ettiğinden şüphelenilmiştir. Bunun üzerine İsviçre Federal Savcısı, resmî sırları ifşa etmiş olması muhtemel görülen Federal Adalet ve Emniyet Teşkilâtı mensubunu tespit etmek için bir soruşturma açmış ve bazı kimseler ile birlikte başvuru sahibi Bay Kopp ve karısının telefon hatlarının dinlenmesi talimatını vermiştir. Başvuru sahibi, şüpheli olarak değil, “üçüncü şahıs” olarak takibe alınmıştır. Soruşturma neticesinde Federal Savcılık, resmî sırları ifşa şüphelerinin asılsız olduğu kanaatine vararak telefon dinleme uygulamasına son vermiştir. Federal Savcılık, başvuru sahibi Bay Kopp’a, “resmî sırların ifşası” şüphesi ile ilgili olarak adlî bir soruşturmanın açıldığı ve kendisinin hususî ve meslekî telefon hatlarına cihaz bağlanarak dinlemeye alındığı bilgisini yazılı olarak iletmiştir. Söz konusu yazıda, “bir avukat olarak meslekî faaliyetleri ile bağlantılı konuşmaların takip edilmediği” belirtilmiştir. Yazıda, bütün kayıtların imha edildiği

araştırırken bakılması gereken ilk ölçütün, demokratik bir toplumda kabul edilebilir bir yasal düzenlemenin varlığı olduğunu belirtmiştir.

bilgisi de ayrıca yer almıştır. Başvuru sahibi, özel hayatına ve haberleşmesine yapılan bu müdahalenin hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle AİHM’ne başvurmuştur.

Mahkeme öncelikli olarak, işyeri telefonlarının dinlenmesini, özel hayata ve haberleşme hürriyetine müdahale olarak nitelemiştir. Başvurucu müdahalenin iç hukukta bir temeli bulunmadığını, hükümet ise Federal Ceza Usul Kanunun 66’ncı ve 77’nci bölümlerinde sadece avukatlara ilişkin düzenleme bulunduğunu ifade etmiştir. Mahkeme bu noktada prensip olarak iç hukuku uygulamanın milli mahkemelerin alanına ilişkin olduğunu ve mahkemenin buna karşı görüş ifade etmeyeceğini belirtmiş; yasa kavramını resmi anlamda değil, bağımsız anlamda anlayarak müdahalenin iç hukukta bir temeli olduğu sonucuna varmıştır. Mahkeme bundan sonraki aşamada ise yasanın kalitesini değerlendirmiş; davaya konu olayda ulaşılabilirlik kriteri açısından bir sorun olmadığı, ancak öngörülebilirlik şartının yerine getirilmediği sonucuna varmıştır. Mahkeme Sözleşme’nin 8/2’nci maddesi hükmü kapsamında müdahalede bulunan yasanın, hukukun üstünlüğü ilkesine uygun olması gerektiğine işaret etmiştir.

İsviçre Ceza Usul Yasasının ilgili hükümlerinde; eğer şüpheli veya sanık değil ise avukatın telefonunun dinlenmesinin yasak olduğu, buradaki amacın avukat ile müvekkili arasındaki mesleki güvenin korunması olduğu ifade edilmiştir. Mahkeme, Kopp’un bir avukat olmasının ve firmasının tüm telefonlarının dinlenerek iletişime müdahale edilmesinin özel hayata ciddi müdahale oluşturduğunu belirterek, bu alana yapılacak müdahalenin kesin biçimde ve detaylı olarak, teknolojik gelişmeler de göz önünde bulundurulmak suretiyle düzenlenmesi gerekliliğine işaret etmiştir. Ancak bir düzenleme bulunmasına rağmen nasıl, hangi şartlar altında ve kim tarafından bir avukatın iletişimine müdahalenin yapılacağı konusunda yasanın yeterli açıklığa sahip olmadığını belirtmiştir. Bu durumun avukat ile müvekkili arasındaki güven ilişkisini de etkilediğini belirten mahkeme, Kopp’un bir avukat olarak demokratik bir devlette hukukun üstünlüğü çerçevesinde minimum korumadan yararlanamadığı sonucuna ulaşmıştır (Gümüşay, 2009: 270).

Mahkemeye göre, avukatlık şirketi gibi işyerlerine gelen ve giden telefon haberleşmelerinin dinlenmesi, AİHS md. 8/1’inci maddesi anlamında “özel hayat ve

haberleşme hürriyeti” kavramları içinde mütalaa olunması gerekir. Bu durum, doğrudan doğruya bu hakka müdahaledir ve elde edilen bilgilerin kullanım şekli veya kaydedilen konuşmaların hiç kullanılmadan imha edilmiş olması hakka müdahaleyi ortadan kaldırmaz. Bu müdahale, hukuka uygun olmadıkça, meşru hedefler için yapılmadıkça ve bu meşru hedeflere ulaşmak için demokratik bir toplumda gerekli bulunmadıkça Sözleşme’nin 8’inci maddesini ihlal eder.

Mahkeme’nin kararında hukuka uygunluk için üç kriter belirlenmiştir: 1) Bu tedbirin iç hukukta bir temeli ve dayanağının olması gerekir. Ancak burada bu dayanağın kalitesine de atıf yapılmıştır. Özel hayat ve haberleşmeye ciddî bir müdahale oluşturan tedbirin, özellikle kusursuz açıklıkla ifade edilmiş bir hukukî düzenlemeyle yapılması gerekir. 2) Bu hukukun ilgili kişi tarafından erişilebilir olmasını, dahası kişinin söz konusu hukukun kendi açısından doğurabileceği sonuçları önceden tahmin edebilmesi gerekir. 3) Hukukun üstünlüğü ilkesi ile de uyumlu olması gerekir.

Mahkeme’ye göre; resmî makamlar tarafından haberleşmeye müdahale ve gözetleme gibi gizli tedbirler bakımından, halk tarafından denetim yokluğu ve gücün tehlikeye kullanılması sebebiyle, iç hukuk kuralları, resmî mercilerin bu nevi gizli tedbirlere başvurma yetkilerinin koşulları hakkında, vatandaşlara yeterli işaret verme hususunda gerektiği kadar açık olmalıdır (Seyhan, 2002: 105).

İsviçre Federal Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 66’ncı ve 77’nci maddelerine göre, avukatların telefonları avukatın mesleği ile ilgili faaliyetleri ile ilgili olarak dinlenemez, ancak kendisinin suç işlemesi durumunda dinlenebilir. Bu nedenle, iletişime müdahale, İsviçre hukukunda hukukî dayanağa sahiptir. Ancak, Mahkemeye göre, telefonların dinlenmesi muamelesine bir avukat olarak tabi tutulmadığı iddiası ile, şahsın üçüncü şahıs olarak takibe alınması arasında bir çelişki görülmüştür. İsviçre’deki içtihat hukuku, avukatlık mesleği imtiyazının sadece avukat ile onun müşterileri arasındaki münasebetleri içerdiği prensibi kabul görmüş olsa da, bir avukatın işiyle kesin olarak bağlantılı olan ve olmayan konular arasındaki ayrımın nasıl, hangi şartlar altında ve kim tarafından yapılacağı açık bir biçimde belirtilmelidir. Bir avukat ve müvekkili arasındaki gizli ilişkileri ihtiva eden ve

savunma hakkını doğrudan ilgilendiren bu hassas telefon dinleme görevinin, hâkimin denetiminde olmayan ve bir yürütme organının memuru olan Posta İdaresi Hukuk Dairesi memuru tarafından yapılması da hayret vericidir. Kısaca, yazılı İsviçre hukuku, bu konuda yetkililerin takdir kullanma saha ve tarzını yeterli açıklıkta düzenlememektedir.

Mahkeme bu kararında açık bir şekilde, avukatın iletişiminin prensip olarak dinlenemeyeceğini, davacının demokratik bir toplumda hukukun üstünlüğünün gerektirdiği asgari bir himayeden mahrum kaldığını, bunun ancak istisnai olarak mesleki ve diğer faaliyetler arasında ayrım yapılmasıyla mümkün olduğunu ve mesleki faaliyetleri dışında kalan diğer faaliyetlerine yönelik olarak yapılabileceğine karar vermiştir. Bu konuda İsviçre hukukunda bir ayrım yapılmaması, avukatın şüpheli olmayan üçüncü kişi olarak dinlenmesi konusunda açık ve kapsamlı hükümler bulunmaması nedeniyle mahkemeye Sözleşme’nin 8’inci maddesinin ihlal edildiğine kararı vermiştir. Ayrıca bu kararda yapılan uygulama sonucu hukukun üstünlüğü ve savunma hakkının da etkilendiği ifade edilmiştir.