• Sonuç bulunamadı

1.3. ULUSLARARASI HUKUK BELGELERİNDE İLETİŞİMİN

1.3.3. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde İletişimin Denetlenmesi

1.3.3.1. Olağan Dönemlere İlişkin Hükümler

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa Konseyi üyesi devletlerce 4 Kasım 1950 tarihinde Roma‟da kabul edilmiş ve 3 Eylül 1953 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Ülkemiz açısından ise bu Sözleşme, 18 Mayıs 1954’te onaylanmış ve bu tarihte yürürlüğe girmiştir. Türkiye, Sözleşme ile getirilen ve insan haklarının korunması hususunda etkin bir denetim sağlayan bireysel başvuru hakkını, 28 Ocak 1987'de tanımıştır. Türkiye, divan yargı yetkisini ise 22 Ocak 1990 tarihinde tanımıştır. Böylece Türkiye, Sözleşmenin tüm hükümleri açısından hukuken sorumlu bir “taraf devlet” statüsünü kazanmıştır.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, özel hayatın gizliliği ve haberleşme hürriyeti bakımından güvenceler getirmesi bakımından oldukça önemli bir uluslararası belgedir. Sözleşmeyi bu kadar etkin hale getiren ise, Sözleşmeye ait bir yargılama organının bulunmasıdır. Sözleşmeye taraf olan devletlere ve bu devletlerin daha önceden kabul etmiş bulunmaları halinde şahıslara, Sözleşmede belirtilen insan hak ve hürriyetlerine aykırı davranışlar karşısında yine Sözleşmenin 19’uncu maddesi ile kurulan “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi” tarafından ihtilafın dava olarak sonuçlandırılmasını isteyebilme hakkı tanınmıştır.

Ülkemizde 1982 Anayasası’nın 90’ıncı maddesi gereğince, bu Sözleşme Türk hukuk sisteminin bir parçası olmuştur. Dahası, kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda da AİHS uygulanacaktır. İç hukuk yollarına başvurulmuş ve fakat istenen sonuç elde edilememiş ise, Avrupa

İnsan Hakları Mahkemesine başvurulabilecektir. Sözleşmenin sağladığı koruma iç hukuk yolları denendikten sonra gelir, yani ikincil mahiyettedir. Kişi, önce iç hukukta öngörülmüş olan başvuru yollarını tüketecek ancak sonuç alamazsa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuracaktır.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin iç hukukumuzun bir parçası olması, AİHM’nin verdiği kararlar ve verdiği kararlarda hakların sınırlandırılmasında uyguladığı kriterler çok önemlidir. Mahkemenin, geçmişten bu güne kadar Sözleşme’nin 8’inci maddesi ile ilgili taraf birçok ülke hakkında çok sayıda karar verdiği görülmüştür. İngiltere, Fransa gibi ülkeler, haklarında verilen mahkumiyet kararları sonrası mahkemenin belirttiği hususlara uygun kanunî düzenlemeler yapmak zorunda kalmışlardır (Eryılmaz, 2002: 114).

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, yalnız insan haklarının korunmasını sağlayan bir belge değil, aynı zamanda çağdaş demokrasiyi somutlaştıran bir belge olarak temel hak ve hürriyetleri güvence altına almıştır. Ancak Sözleşme’nin asıl önemi, ortak güvence sistemine dayanan uluslararası yargısal bir denetim mekanizması kurmasından ve bireye sağlanan güvenceyi bir yaptırıma bağlamasından ileri gelmektedir. Böylece Sözleşme insan haklarının korunmasının ulusal düzeyden uluslararası düzeye geçmesini sağlamış ve bireyi, özgürlüklerinin korunması açısından uluslararası hak sahibi yapmıştır.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde yer alan hak ve özgürlüklerin korunmasını temin için üç organ oluşturulmuştur. Bunlar, Avrupa İnsan Hakları Komisyonu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Avrupa Bakanlar Komitesidir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi ile oluşan hak ihlallerini Sözleşme’nin 8’inci maddesinde düzenlenen özel hayatin gizliliği ve haberleşme hürriyetinin korunması kapsamında değerlendirmektedir (Erol, 2010: 37).

Bu Sözleşme’ye göre, devletlerin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden kaynaklanan yükümlülüğü, yalnızca bu alana yönelik müdahaleleri önlemekle sınırlı olmayıp, bundan başka devlet, özel yaşamı, alacağı pozitif tedbirlerle güvence altına

almak zorundadır. Ayrıca, Devlet, üçüncü kişiler tarafından da özel yaşamına yönelik müdahalelere karşı bireyin kendisini savunabilmesi için gerekli koşulları oluşturmak zorundadır. Sözleşme’nin 8’inci maddedeki düzenlemesine ilişkin diğer esaslar bu çalışmanın ileriki bölümlerinde detaylı olarak açıklanacaktır.

1.3.3.2. Olağanüstü Dönemlere İlişkin Hükümler

1982 Anayasası’nın “Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması” başlıklı 15’inci maddesinde; “Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.

(Değişik: 7/5/2004-5170/2 md.) Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.” Hükmü kabul edilmiştir.

Yine, Anayasa’nın 119-121’inci maddelerinde olağanüstü halin ilanını gerektiren durumlar ve ilan usulleri ayrı ayrı gösterildikten sonra; bu gibi hallerde uygulanacak yükümlülüklerin, hak ve özgürlüklerin nasıl sınırlanacağının veya durdurulacağının, halin gerektirdiği önlemlerin, olağanüstü yönetim usullerinin de çıkarılacak “Olağanüstü Hal Kanunu” ile düzenlenmesi öngörülmüştür (Yokuş, 1996: 83 vd). 2935 sayılı bu yasa 25 Ekim 1983 tarihinde kabul edilmiş ve 27.10.1983 günlü ve 18204 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Olağanüstü hallerde askıya alma” başlıklı 15’inci maddesinde; “1. Savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike halinde her Yüksek Sözleşmeci Taraf, durumun gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere aykırı olmamak şartıyla, işbu Sözleşmede öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabilir.

2. Yukarıdaki hüküm, meşru savaş fiilleri sonucunda gerçekleşen ölüm hali dışında, ikinci ve üçüncü maddeler ile dördüncü maddenin birinci fıkrasını ve yedinci maddeyi hiçbir surette ihlale mezun kılmaz.

3. Bu askıya alma hakkını kullanan her Yüksek Sözleşmeci Taraf, alınan tedbirler ve bunların alınma sebepleri hakkında Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne bilgi verir. Bu Yüksek Sözleşmeci Taraf söz konusu tedbirlerin yürürlükten kalktığı ve Sözleşme hükümlerinin tamamıyla uygulanmasına tamamen başlandığı tarihten de Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ni haberdar eder.” Hükmü kabul edilmiştir.

Hem iç hukuktaki, hem de Sözleşme’de bu düzenlemeler incelendiğinde; aslıya alma rejiminin uygulanmaya konma şartları ile, rejim yürürlüğe konulduktan sonra riayet edilmesi gereken şartların düzenlendiği görülmektedir (İnceoğlu, 2013: 97 vd).

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi taraf devletlere, askıya alma rejimini yürürlüğe koydukları takdirde, Avrupa Konseyi’ni bilgilendirme yükümlülüğü yüklemiştir. Bu bildirimin makul sürede yapılması gerekmektedir. 1982 Anayasası da olağanüstü yönetim usullerinin yürürlüğe konma usulünü özel olarak düzenlemiştir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bu kapsamdaki incelemelerinde devletlerin askıya alma rejimine başvurdukları durumda gerekli bildirimlerde bulunup bulunmadıklarını, değerlendirmekte, diğer yandan sınırlı da olsa savaş ya da ulusun varlığını tehdit eden bir tehlikenin bulunup bulunmadığını araştırmaktadır (İnceoğlu, 2013: 99).

1.3.4. Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’de