• Sonuç bulunamadı

1.4. KARŞILAŞTIRMALI HUKUKTA İLETİŞİMİN DENETLENMESİ

1.4.2. Amerika Birleşik Devletleri Hukukunda İletişimin Denetlenmesi

yılından itibaren telle dinleme, 1890 yılından itibaren de telefon dinlemesi yaptıkları görülmüştür. ABD’de federal kanunlar ve eyalet kanunları ile kanun dışı dinlemeyi yasaklayan düzenlemeler yapılmışsa da; ABD Yüksek Mahkemesi’nin 1928 yılında vermiş olduğu Olmstead Kararında; federal ajanlarca telle dinleme yöntemiyle iletişimin denetlenmesinin ABD Anayasası’nın 4’üncü maddesi anlamında bir arama veya elkoyma anlamına gelmediğine karar vermiştir (Yardımcı, 2009: 24)24. Böylece, Mahkeme insanların bedenlerini, mallarını, belgelerini, elkoyma ve arama kararlarına karşı koruma altına almış, soyut nitelikte olan telefon konuşmaları için aynı korumayı öngörmemiştir. Mahkeme bu kararıyla iletişimin denetlenmesiyle ilgili olarak Kongre’ye bazı tavsiyelerde bulunmuş; bu bağlamda, özel hayat hakkı ve iletişimin denetlenmesi yoluyla elde edilen delillerin mahkemede kullanılması hususlarında düzenleme yapılması tavsiye etmiştir. Bu karar, ABD’de iletişimin denetlenmesi hususunda uzun bir süre Amerikan hukuk sistemini etkisi altına almıştır.

Yüksek Mahkemenin 1942 tarihli Goldman kararı da, açılımların devam ettiği yeni bir halka olmuş; “..telefon görüşmesi yapan kişinin, evinin sınırları dışına gönderdiği seslerin başkaları tarafından dinlenmesi riskini taşıdığını bilmesi gerekir.” şeklinde yeni bir görüş ortaya konulmuştur (Yardımcı, 2009: 26). Devletin özel hayata müdahalesinin meşru olduğu görüşünün temelini hazırlayan düşüncelerden biri olan bu karara göre; duvar arkasından kişinin ikametini dinlemek, fiziki bir girişi gerektirmediği için, Anayasa’nın 4’üncü maddesinin ihlali sayılmamıştır. Daha sonraki 1961 tarihli Silverman davasında ise Mahkeme, merkezi kalorifer sistemi kullanılarak yerleştirilen verici ile dinlenilen konuşmaların haneye fiziki müdahale anlamına geldiğine ve Anayasa’nın 4’üncü maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir.

ABD Yüksek Mahkemesi 1967 tarihinde vermiş olduğu Berger Kararında; gelişigüzel yapılan iletişimin denetlenmesini eleştirerek kabul edilemez bulmuş, buna paralel olarak başka kararlara da atıf yaparak, bu tür uygulamaların Anayasa’nın

24

Washington’daki federal ajanlarca “Milli İçki Yasağı Kanunu”nu ihlal ettiği iddiasıyla ve de telefonları dinlenerek elde edilen deliller sonucunda tutuklanan Olmstead, ABD Yüksek Mahkemesi tarafından 4’e karşı 5 oy ile mahkum edilmiştir. Mahkeme’nin aldığı bu kararla, telefon görüşmelerinin Anayasa’nın 4’üncü maddesi korumasına dahil olmadığı tespiti yapılmıştır.

4’üncü ve 5’inci maddeleri ile tanınan hakların ağır bir ihlali anlamına geldiğini vurgulamıştır (Özdoğan, 2004: 12; Yardımcı, 2009: 27)25. Daha sonraki 1961 tarihli Silverman davasında ise Mahkeme, merkezi kalorifer sistemi kullanılarak yerleştirilen verici ile dinlenilen konuşmaların haneye fiziki müdahale anlamına geldiğine ve Anayasa’nın 4’üncü maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir.

Amerikan hukukunda suçun ortaya çıkarılması amacına yönelik olarak iletişimin denetlenmesi hususunu düzenleyen ilk düzenleme 1968 tarihli Teknik Dinleme Kanunu’dur (Yardımcı, 2009: 23). Bu Kanun ile telefon dinlenme konusu ayrıntılı ve açık bir şekilde düzenlenmiş, telefon dinleme tedbirine başvurulacak suçlar katalog halinde belirtilmiştir. Bu suç kataloğunda 100’den fazla suç sayılmıştır. Bunlardan bazıları uyuşturucu madde suçları, örgütlü suçlar, ekonomik suçlar, atom tesislerinin korunmasının ihlal eden suçlar ve cinsel suçlardır.

ABD Yüksek Mahkemesinin vermiş olduğu kararlardaki eleştiriler dikkate alınarak hazırlanan Teknik Dinleme Kanunu’nda yer alan temel prensipler bugün de

25

Yüksek Mahkemenin Berger Kararında; New York Eyaleti Alkollü İçecekler Kurumu (The New York State Liquor Authority) Başkanına rüşvet verdiği iddiasıyla hakkında soruşturma başlatılan Berger hakkında Eyalet Yüksek Mahkemesi hakiminin, New York Eyaleti Ceza Usul Kanunu’nun 813’üncü maddesi uyarınca verdiği izin çerçevesinde yerleştirilen cihaz vasıtasıyla 60 günlük bir süre için dinleme yapılmış, bu dinlemeden elde edilen delillerle de ikinci bir dinleme cihazı yerleştirilmesi yapılmış, iki haftalık dinleme sonrasında likör lisanslarının çıkarılması ile ilgili bir şebeke ortaya çıkarılmıştır. Yüksek Mahkeme, telefonlarının dinlenmesinin özel hayatının masuniyetini ihlal ettiğini iddia eden Berger hakkındaki davada, önceki kararlarından farklı bir yaklaşımı benimsemiş, konuşmaların Anayasa’nın 4’üncü maddesi kapsamında olduğuna ve bu nedenle de teknik imkanlarla elde edilen konuşma içeriklerinin arama ve elkoyma hükümlerine tabi olması gerektiğine karar vermiştir. Bu kararında Mahkemenin dile getirdiği eksiklikler özetle şunlardır; İletişiminin denetlenmesi tedbirine konu olacak yere ve suça ilişkin, ayrıca suçun işlendiğini veya işlenmekte olduğunu gösterecek yeterli açıklama bulunmamaktadır. Aramayı genel olmaktan çıkaracak sınırlandırmalar bulunmamaktadır. İletişimin ne kadar bir süre zarfında denetleneceği, tedbirin bitiş tarihi belirtilmemiştir, tedbirin bitirilmesi kolluk görevlisine bırakılmıştır. Mahkeme kararının bir an önce yerine getirilmesi öngörülmüş değildir. Mahkeme kararına ilişkin sürenin uzatılması için sadece “kamu yararı” yeterli sayılmış, tedbirin uzatılması için makul sebeplerin bulunduğu izah edilmemiş, kanunda iletişimin denetlenmesi tedbirinin kullanılabileceği suç tipi için “yeterli sebep” şartı belirtilmemiştir. Tedbirin ilgiliye bildirimine ilişkin bir düzenleme bulunmadığı gibi, birtakım zorlayıcı sebeplerin varlığı nedeniyle bu kurumun hayata geçirilmediği hususu da belirtilmemiştir. Gizlilik gerekçesiyle bildirimin öngörülmediği hallerde de, bu eksiklik zorlayıcı nedenlerin belirtilmesi suretiyle bertaraf edilmemiştir. Denetleme süreci ve sonuçları hakkında yargıya rapor verme zorunluluğu bulunmamaktadır. Kişinin, mahkeme kararında belirtilmeyen suçları için de, aynı Mahkeme kararı ile dinleme yapılabilmektedir. Diğer bir ifadeyle, Mahkeme kararında belirtilmeyen durumlar bakımından da bu Mahkeme kararı kullanılarak dinleme yapılabilmektedir. Şüpheliye, dinleme sonrasında telefonunun dinlendiği bilgisinin verilmemesi, sanığın mahkemede kendi aleyhine delil olarak kullanılacak bilgilerden haberdar olamaması gibi bir sonuç doğurmaktadır ki bu durum iddia ve savunma taraflarının eşit imkânlara sahip olması yani “silahların eşitliği” (equality of arms) prensibini, dolayısıyla adil yargılanma ilkesini ihlal etmektedir.

güncel kanunlarda yer alan ilkelere ışık tutar niteliktedir (Özdoğan, 2004: 14). Bu ilkelerden bazıları şunlardır:

1.Sadece kanunla belirlenmiş suçlar hakkında yapılacak soruşturmalarda bu tedbire başvurulabilir. (Hususilik ilkesi-Particularity requirement).

2.Kullanılabilecek başka soruşturma yöntemlerinin varlığı halinde iletişimin denetlenmesi yöntemlerine başvurulmamalıdır. (Son çare ilkesi-Exhaustion requirement).

3.İletişimin denetlenebilmesi tedbirine başvurulabilmesi için yeterli ve makul sebeplerin varlığı olmazsa olmaz bir şarttır. (Makul sebep ilkesi-Probable cause requirement).

4.İletişime mahkeme kararı olmadan yapılan müdahale kanun dışıdır.

5.Anayasa hükmü uyarınca, hakkında iletişimin denetlenmesi kararı verilmiş kişinin suç unsuru ihtiva etmeyen konuşmalarının kayda alınması en aza indirgenmelidir. (En aza indirgeme ilkesi-Minimization requirement).

6.İletişimin denetlenmesi sonrasında, tedbire başvurulduğu keyfiyeti şüpheliye bildirilmelidir.

7.Yeterli sebeplerle desteklenmemiş mahkeme onayı ile veya mahkeme onayı olmaksızın yapılan dinlemelerden elde edilen deliller yargı sürecinde kullanılamaz.

Teknik Dinleme Kanunu, iletişimin yasal olarak denetlenmesine imkan tanıyan, bireylerin iletişimine müdahalelerini yasaklarken kolluk kuvvetlerinin anayasal denetimine yetki veren ve iletişimin yasal denetlenmesi dışındaki tüm diğer müdahaleleri yasadışı ilan eden ilk özel kanundur. Bu kanun, çıkarıldığı tarihe kadar yasadışı yöntemlerle yapılan iletişime müdahaleyi yasal bir zemine oturtmuş ve anayasal kontrol mekanizmalarını harekete geçirerek keyfiliğin sona erdirilmesi sürecini tetiklemiştir.

Bu düzenlemeden sonra da ABD Kongresi tarafından iletişimin denetlenmesi ile ilgili olarak; 1978 tarihli Dış Güvenlik İstihbarat Kanunu, 1986 Tarihli Elektronik Haberleşme Mahremiyeti Kanunu, 1986 Tarihli Numara ve Rota Kanunu, 1994 Tarihli Telekomünikasyon Şirketlerinin Kolluk kuvvetlerine Yardımı Kanunu, 2001 Tarihli (Patriot Act) Vatansever Kanunu gibi yasal düzenlemeler de kabul edilmiştir. Bu düzenlemeler incelendiğinde; telefon dinleme tedbirine başvurmak için somut

vakalara dayanan bir şüphe bulunması ve başka tedbirlerle delil etme imkânının olmaması gerektiği, dinleme kararının hâkim tarafından verildiği, ancak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde savcılık makamının da dinleme kararı verebildiği anlaşılmaktadır. Bu mevzuat hükümlerine göre, ABD Başkanının da dinleme emri verme yetkisi bulunmaktadır (Amerikan Sivil Haklar Birliği (ACLU) internet sayfası, E.T:27.08.2013)26.

Amerika’da yürürlükte bulunan Gizli Dinleme Kanunu’na göre, eğer dinleme mahkeme kararı olmadan, ya da mahkeme kararı olmasına karşın tedbir kararda yazıldığı şekliyle uygulanmamışsa veyahut hukuka uygun yapılan dinleme sonunda dinleme kayıtları mühürlenmemişse veya mühürleme işlemi geciktirilmişse, elde edilen bilgiler mahkemede hiçbir şekilde delil olarak kullanılamayacağı gibi başka bir maksatla da kullanılamayacaktır.